فَلَا تَعْجَلْ عَلَيْهِمْۜ اِنَّمَا نَعُدُّ لَهُمْ عَداًّۚ
فَلَا تَعْجَلْ عَلَيْهِمْۜ
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن وقعوا في المعصية (Günaha düşerlerse) şeklindedir.
لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَجْعَلْ meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
عَلَيْهِمْ car mecruru تَعْجَلْ fiiline müteallıktır.
Değiştirme manasına gelen جَعَلَ kelimesi 3 şekilde gelir:
1. Bir şeyden başka bir şey meydana getirmek
2. Bir halden başka bir hale geçmek
3. Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek.
Bu ayette “bir halden başka bir hale geçmek” manasında kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّمَا نَعُدُّ لَهُمْ عَداًّۚ
اِنَّمَا , kâffe ve mekfûfedir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olup buradaki ma-i kâffeden kasıt ise اِنَّ harfinden sonra gelen ve onun amel etmesine mani olan مَا demektir.
نَعُدُّ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ‘dur. لَهُمْ car mecruru نَعُدُّ fiiline müteallıktır.
عَداًّ mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubdur
فَلَا تَعْجَلْ عَلَيْهِمْۜ
Takdiri …إن وقعوا في المعصية (Günaha, masiyete düşerseniz) olan mahzuf bir şartın cevabıdır. Cümleye dahil olan rabıta فَ ‘si, bu hazfin işaretidir. Bu فَ harfini, fasiha olarak yorumlayan alimler de vardır.
Cevap cümlesi nehiy üslubunda talebî inşaî isnaddır.
Mahzuf şart ve mezkûr cevaptan müteşekkil terkip, şart üslûbunda talebî inşaî isnaddır.
اِنَّمَا نَعُدُّ لَهُمْ عَداًّۚ
Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.
Kasr edatı اِنَّمَا ve mef’ûlü mutlak olan عَداًّۚ ile tekid edilmiş müspet muzari fiil cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
اِنَّمَا kasr içindir. Yani biz sadece onlar için hazırlıyoruz demektir. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfat olup izafîdir. (Âşûr)
Fiil azamet zamirine isnatla tazim, muzari fiil sıygasında gelmekle teceddüt, tecessüm ve istimrar ifade etmiştir.
اِنَّمَا , kâffe ve mekfûfedir. اِنَّ amelden düşmüştür.
نَعُدُّ - عَداًّۚ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
لَهُمْ - عَلَيْهِمْ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
[Onlara karşı acele etme] onlar helâk olurlar da sen ve müminler şerlerinden rahat edersiniz ve yeryüzü de pisliklerinden temizlenir. “Biz onlar için sayıyoruz ecel günlerini” saymakla mana şöyledir: Onların helakını acele etme; çünkü onların sınırlı birkaç günleri ve sayılı nefesleri kaldı. (Beyzâvî)
Alimler ayetteki, [Biz ancak onların günlerini sayıyoruz.] ifadesi hakkında şu iki izahı da yapmışlardır: a) Biz onların nefeslerini ve amellerini sayarız. Onların azlığına ve çokluğuna göre karşılığını veririz. b) Ne artan ne eksilen, herkes için belirlenmiş bir vakit olan ecele kadar olan vakitlerini sayarız. (Fahreddin er-Râzî)
Amellerin tespiti manasında عُدُّ kullanılmasında, sebep-müsebbep alakası ile mecaz-ı mürsel vardır. Yapılan ameller saymanın sebebidir. Müsebbep yerine sebep zikredilmiştir. Şöyle de ifade edilebilir; manevi, akli ve görülmez olan bir anlatım, gözle görülen, canlı bir şey menziline konulmuştur.
اَفَرَاَيْتَ ile ilgili olarak benim tercih ettiğim görüş, bunun akli (manevi) bir durum olup, basiretle (hissi) ilgili olmadığıdır. Veya أخبر veya اخبرني manasında olduğudur. İlim manasında rüyet kullanılmasında, sebep müsebbeb alakası ile mecaz-ı mürsel vardır. Zikredilen rüyet, kastedilen ise ilim olan müsebbeptir. Şöyle de ifade edilebilir; manevi, aklî ve görülmez olan bir anlatım, gözle görülen, canlı bir şey menziline konulmuştur. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i Meryem 77, s. 307)