Meryem Sûresi 85. Ayet

يَوْمَ نَحْشُرُ الْمُتَّق۪ينَ اِلَى الرَّحْمٰنِ وَفْداًۙ  ...

Allah’a karşı gelmekten sakınanları Rahmân’ın huzurunda bir elçiler heyeti gibi toplayacağımız, suçluları da suya koşan susuz develer gibi cehenneme sevk edeceğimiz günü düşün!  (85 - 86. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَوْمَ o gün ي و م
2 نَحْشُرُ toplayacağız ح ش ر
3 الْمُتَّقِينَ muttakileri (sakınanları) و ق ي
4 إِلَى huzurunda
5 الرَّحْمَٰنِ Rahmanın ر ح م
6 وَفْدًا konuk olarak و ف د
 
Müfessirlere göre “Allah’ın saydığı şey”den maksat insanların dünyadaki ömrüdür. Bu sebeple âyetin ilgili bölümü “Biz onların günlerini sayıyoruz” şeklinde tercüme edilmiştir. İnsanların ömrü belirli ve sınırlı olup Allah tarafından bilinmektedir. Bu sebeple Hz. Peygamber’e müşriklerin yaptıklarına karşı bir müddet daha sabretmesini emretmekte, zamanı geldiğinde helâk olacaklarına işaret etmektedir. Nitekim daha Bedir Savaşı’nda müşriklerin ileri gelenlerinden büyük bir kısmı ölmüştür. Âhirette de takvâ sahipleri, yani Allah’a itaatsizlikten sakınıp buyruklarını yerine getirenler ödüllerine nâil olmak için rahmânın huzurunda toplanırken günahkârların da suya götürülen sürü gibi cehenneme sürüleceği bildirilmektedir.
 
 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 618
 

يَوْمَ نَحْشُرُ الْمُتَّق۪ينَ اِلَى الرَّحْمٰنِ وَفْداًۙ

 

Zaman zarfı  يَوْمَ  mahzuf fiile müteallıktır. Takdiri, اذكر ( zikret) şeklindedir.

نَحْشُرُ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. نَحْشُرُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur.

الْمُتَّق۪ينَ  mef’ûlun bih olup nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

اِلَى الرَّحْمٰنِ  car mecruru  وَفْداً ’e müteallıktır. وَفْداً  kelimesi  الْمُتَّق۪ينَ ’nin hali olup fetha ile mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “Nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 

1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 

2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 

3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

الْمُتَّق۪ينَ  sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan iftiâl babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

يَوْمَ نَحْشُرُ الْمُتَّق۪ينَ اِلَى الرَّحْمٰنِ وَفْداًۙ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Zaman zarfı  يَوْمَ , takdiri اذكر  (Düşün, hatırla!) olan mahzuf bir fiile müteallıktır. Bu takdire göre mahzufla birlikte cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Muzâfun ileyh olarak mahallen mecrur olan  نَحْشُرُهُمْ جَم۪يعاً  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Azamet zamirine isnad, tazim ifade eder.

Muzari fiil teceddüdî istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

وَفْداً  hal olarak mansubdur. Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildirmek için kullanılan vasfı ifade eden tetmim ıtnâbı sanatıdır.

[O gün muttakileri süreceğiz toplayacağız, Rahman'a rahmetiyle onları bürüyen Rablerine] Bu surede bu ismin seçilmesinin özel bir durumu vardır, belki de bütün anlatılanlar onun büyük nimetlerini saymak ve ona şükredenlerle inkâr edenlerin hallerini şerh etmek içindir.  وَفْداًۙ ; heyetlerin, kralların ikramlarını görmek ve nimetlerine nail olmak için gelmeleri gibi binitli olarak gelirler demektir. (Beyzâvî)

Rahman isminin zikri, inkâr ettikleri bir ismi anarak onları öfkelendirme kastıyladır. (Âşûr)