تَكَادُ السَّمٰوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنْشَقُّ الْاَرْضُ وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَداًّۙ
Hedde هدّ : هَدٌّ düşme şeklinde bir yıkılmadır. هَدَّةٌ ise bu düşüşün çıkardığı sestir. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de isim olarak 1 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli tehdit etmektir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
تَكَادُ السَّمٰوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ
Cümle önceki ayetteki شَيْـٔاً ’in hali olarak mahallen mansubdur.
تَكَادُ nakıs muzari fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. السَّمٰوَاتُ kelimesi تَكَادُ ’nun ismi olup lafzen merfûdur. يَتَفَطَّرْنَ fiili, تَكَادُ ’nun haberi olup mahallen mansubdur.
يَتَفَطَّرْنَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. مِنْهُ car mecruru يَتَفَطَّرْنَ fiiline müteallıktır.
Mukârebe (Yaklaşma) Fiilleri: Mübteda ve haberin başına gelerek nakıs fiiller gibi isim cümlesinin mübtedasını ismi, haberini ise haberi yaparlar. İsmini ref, haberini nasb ederler. Haberleri daima muzari fiil ile başlar. Bu fiiller -e yazdı, az kalsın … , neredeyse … , -mek üzereydi gibi manalara gelir. Bu fiillerden Kur’an’da sadece كَادَ ’nin kullanımına rastlanılmıştır. كَادَ fiili tam fiil olarak da kullanılır. Bu durumda peşinden muzari fiil gelmez ve gerçek anlamı olan “tuzak kurdu, hile yaptı, aldattı” manalarına gelir. Bu şekilde geldiğinde normal fiil gibi amel eder. Yani fail ve mef’ûl alabilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَتَنْشَقُّ الْاَرْضُ وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَداًّۙ
وَ atıf harfidir. تَنْشَقُّ merfû muzari fiildir. الْاَرْضُ fail olup lafzen merfûdur.
وَ atıf harfidir. تَخِرُّ merfû muzari fiildir. الْجِبَالُ fail olup lafzen merfûdur. هَداًّ hal olup fetha ile mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır:
1. Müfred olan hal (Müştak veya camid),
2. Cümle olan hal (İsim veya fiil),
3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَنْشَقُّ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İnfiâl babındadır. Sülâsîsi شقق ’dir.
Bu bab fiile mutavaat, mücerred yapıdaki asıl anlamıyla kullanılması gibi anlamlar katar.
تَكَادُ السَّمٰوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنْشَقُّ الْاَرْضُ وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَداًّۙ
Ayet fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Ayet, önceki ayetteki شَيْـٔاً ’in sıfatı olarak nasb mahaldedir. Sıfat cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
كَاد ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Nakıs fiilin muzari sıygasında gelmesi hudûs ve teceddüt ifade etmiştir.
تَكَادُ fiili mukarabe fiillerindendir. كَانَ gibi amel eder. السَّمٰوَاتُ ismi, يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ haberidir.
Nakıs fiil تَكَادُ ’nun haberinin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Aynı üslupta gelen وَتَنْشَقُّ الْاَرْضُ cümlesi ve وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَداًّۙ cümlesi, كَاد ’nin haberine atfedilmiştir. Cümlelerin atıf sebebi tezâyüftür.
هَداًّۙ , hal veya mahzuf mef’ûlü mutlaktan naibdir.
السَّمٰوَاتِ ’tan sonra الْاَرْضِۜ ’nın zikredilmesi, umumdan sonra hususun zikredilmesi babında ıtnâb sanatıdır. Çünkü semavat, arza şamildir.
السَّمٰوَاتُ - الْاَرْضُ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
السَّمٰوَاتُ - الْاَرْضُ - الْجِبَالُ ve يَتَفَطَّرْنَ - تَنْشَقُّ - تَخِرُّ gruplarındaki kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Ayetteki وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَداًّۙ [Dağlar dağılıp çökecek] cümlesine gelince şiddetli bir biçimde dağılıp çökecek anlamında mefûlü mutlak veya takdirindedir. Ya da mefûlün lehdir. Yani “Çünkü o dağılıp parçalanır.” demektir. Buna göre mana, “O dağlar, olabilecek en şiddetli şekilde her biri üzerine düşerek yıkılırlar.” şeklindedir. Bu ifadeler, o kelimenin, ne kadar büyük ve çirkin bir söz olduğunu ortaya koymak, onun çirkinliğinin dehşetini göstermek, bu sözün, dindeki tesirini ve dinin erkânı ve kaidelerinin yıkımındaki payını anlatmak içindir. (Fahreddin er-Râzî)
Bu ifadeler, aklen ve âdeten mümkün değildir. Ancak bu kelama neredeyse kelimesinin ilavesi, bu sözü imkânsızlık dairesinden çıkararak hakikate yaklaştırmıştır. Mübalağa sanatının güzel bir örneğidir.
يَتَفَطَّرْنَ fiilini bazıları ينفطرن şeklinde okumuştur. Her ikisi de فعل fiilinin mutavâat kalıbıdır. Ama يَتَفَطَّرْنَ şeklindeki okuyuş daha beliğdir. Çünkü bu babın aslı tekellüf ifade etmesidir. (Beyzâvî)