اِنَّمَا حَرَّمَ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةَ وَالدَّمَ وَلَحْمَ الْخِنْز۪يرِ وَمَٓا اُهِلَّ بِه۪ لِغَيْرِ اللّٰهِۚ فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلَا عَادٍ فَلَٓا اِثْمَ عَلَيْهِۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | إِنَّمَا | şüphesiz |
|
2 | حَرَّمَ | haram kıldı |
|
3 | عَلَيْكُمُ | size |
|
4 | الْمَيْتَةَ | leş |
|
5 | وَالدَّمَ | ve kan |
|
6 | وَلَحْمَ | ve etini |
|
7 | الْخِنْزِيرِ | domuz |
|
8 | وَمَا | ve şeyleri |
|
9 | أُهِلَّ | kesilen |
|
10 | بِهِ | adına |
|
11 | لِغَيْرِ | başkası |
|
12 | اللَّهِ | Allah’tan |
|
13 | فَمَنِ | ama kim |
|
14 | اضْطُرَّ | mecbur kalırsa |
|
15 | غَيْرَ | -maksızın |
|
16 | بَاغٍ | saldır- |
|
17 | وَلَا |
|
|
18 | عَادٍ | ve sınırı aşmaksızın |
|
19 | فَلَا | yoktur |
|
20 | إِثْمَ | günah |
|
21 | عَلَيْهِ | ona |
|
22 | إِنَّ | muhakkak ki |
|
23 | اللَّهَ | Allah |
|
24 | غَفُورٌ | çok bağışlayandır |
|
25 | رَحِيمٌ | çok esirgeyendir |
|
Dokunma denildiği için inadına dokunmak manasına gelir..
Ayetin sonundaki ğafur ismi mübalağa kalıbındadır yani son derece, mutlak, aşırı manalarını içerir..
Oysa rahim kelimesi sürekliliği ifade eden kalıptadır.. Yani her zaman ,sürekli merhamet eden..
Gafur kelimesi bu kalıpta olsaydı insan Allah'ın sürekli bağışlayan olduğunu düşüneceği için yoldan çıkabilirdi.. Onun için farklı kalıplarda gelmiştir.
Idturra (اضْطُرَّ) kelimesinin kökü darra (ضرّ) olup kötü hal, zarar demektir. Idturra iftial babı olup dad harfine uğrayan te harfi kalınlaşarak tı harfine dönüşmüştür. Iztırar, Türkçe’de de kullandığımız gibi insanı kendisine zarar verecek şeye zorlamaktır (zorda kalıp adam öldürenin hali gibi). Türkçe’de zarar, muzır, zaruri, zaruret, mazarrat kelimelerini de kullanmaktayız.
Bâğin (بَاغٍ) kelimesinin manası aranan şeyde orta yolu aşmayı istemektir, gerçekten aşılması veya aşılmaması fark etmez. Bağy iki türlüdür: Birisi iyidir. Bu da adaletten ihsana, farz olandan nafileye geçmektir. İkincisi kötüdür. Bu da haktan batıla veya şüpheye geçmektir. Kadının kötülük yoluna girmesi için de bu kelime kullanılır. Çünkü hakkı olmayan şeye uzanarak haddi aşmış olur. Ayette geçen mana kendisi için belirlenen sınırı aşmaksızın (zevk için yemeden, açlığı giderme sınırını aşmaksızın) demektir.
İsm (اثم) kasten ve bile bile işlenen günah demektir. Kur’an’ı Kerim’de günah için kullanılan başka terimler de vardır ki bunlardan birisi zenb (ذنب)’dir. İsm’de eksiklik, geri kalma, kusur ön plandadır. Kişiyi sevaptan alıkoyan şeyler için kullanılır. İçen kimsenin aklını alıp götürdüğü için hamrın (içkinin) bir diğer adı da ism’dir. Ayrıca ism’de birilerini peşinden götürme manası vardır. Zenb’de ise kötü, çirkin bir davranış vardır; peşinden götürme anlamı yoktur. Bu nedenle çocukların yaptığı kötülükler için zenb fiili kullanılır ama ism hiç kullanılmaz. Yine, günah manasında kullanılan terimlerden birisi de cürmdür (جرم). Cürm’de vurgulanan, bağı kesmektir. Kişinin vacible olan bağını kesmesi söz konusudur. Günah kelimesi de ‘cunah’ (جناح) olarak Kur’an’ı Kerim’de geçmektedir. Cenah’ın asıl manası kuş kanadı olup yana yatma manası vardır. İnsanı haktan başka tarafa meylettirmesi bakımından günaha bu isim verilir.
اِنَّمَا حَرَّمَ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةَ وَالدَّمَ وَلَحْمَ الْخِنْز۪يرِ وَمَٓا اُهِلَّ بِه۪ لِغَيْرِ اللّٰهِۚ
إِنَّمَا kaffe ve mekfufedir. مَا harfi إِنَّ ’yi amelden düşürmüştür. حَرَّمَ fetha üzere mebni mazi fiildir. عَلَیۡكُمُ car mecruru حَرَّمَ fiiline müteallıktır. ٱلۡمَیۡتَةَ kelimesi حَرَّمَ fiilinin mef‘ûlüdür. ٱلدَّمَ وَلَحۡمَ kelimeleri ٱلۡمَیۡتَةَ ’ye matuftur. ٱلۡخِنزِیرِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Müşterek ism-i mevsûl مَاۤ, mef‘ûle matuftur. Meçhul bina edilmiş mazi fiil أُهِلَّ, mevsulün sılasıdır. بِهِۦ car mecruru mahzuf naib-i faile, لِغَیۡرِ ise أُهِلَّ fiiline müteallıktır. ٱللَّهِ lafza-i celâli غَیۡرِ ’nin muzâfun ileyhi olup kesra ile mecrurdur.
فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلَا عَادٍ فَلَٓا اِثْمَ عَلَيْهِۜ
فَ istînâfiyyedir. مَنِ iki fiili cezm eden şart harfidir. Mübteda olarak mahallen merfûdur.
Meçhul bina edilmiş ٱضۡطُرَّ , şart fiilidir. Sülâsîsi ضرر olan ٱضۡطُرَّ fiili ifti’âl babındadır. Bu babda bulunan ت harfi ط harfine dönüşmüştür.
غَیۡرَ , mahzuf naib-i failden haldir. بَاغࣲ ‘e muzâftır. بَاغࣲ ’in cer alameti sonundaki hazfedilmiş ي ’ye takdir edilen kesradır.
وَ atıf, لَا nafiyedir. Nefyi tekid etmek için zaid olarak gelmiştir. عَادࣲ kelimesi بَاغࣲ ’e matuftur.
فَ cevap cümlesine dahil olan rabıta harfidir. لَاۤ cinsi nefyeden olumsuzluk harfidir. إِثۡمَ kelimesi لَٓا ’nınاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
إِنَّ nevasıhtandır. İsmini nasb haberini ref yapar. Tekid ifade eder. ٱللَّهَ lafza-i celâli إِنَّ ’nin ismidir. غَفُورࣱ haberidir. رَّحِیمٌ ise إِنَّ ’nin ikinci haberidir.
اِنَّمَا حَرَّمَ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةَ وَالدَّمَ وَلَحْمَ الْخِنْز۪يرِ وَمَٓا اُهِلَّ بِه۪ لِغَيْرِ اللّٰهِۚ
İstînâf cümlesi olarak fasılla gelmiştir. Ayetin ilk cümlesi müsbet mazi fiil sıygasında, faide-i haber talebî kelamdır. إِنَّمَا kasr edatıyla tekid edilmiştir. Kasr, car mecrur ve fiil arasındadır. حَرَّمَ maksur, عَلَیۡكُمُ maksurun aleyhtir.
إِنَّمَا ile yapılan kasırlarda muhatab konunun cahili değildir ve doğruluğuna itiraz etmiyordur, ya da bu konuma konulmuştur
Car mecrur عَلَیۡكُمُ ve بِهِ konudaki önemlerine binaen takdim edilmiştir.
ٱلۡمَیۡتَةَ - ٱلدَّمَ - لَحۡمَ ٱلۡخِنزِیرِ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Allah'ın haram ettiği şeyler; leş, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına kesilen şeklinde sayılması cem’ maa’t-taksim sanatıdır.
غَیۡرِ ٱللَّهِۖ İzafeti, gayrının tahkiri içindir. Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle, lafza-i celâlde tevcih sanatı vardır.
Bu ayeti kerimede haramların bir kısmı sayılmış. Onların helal saydıkları şeyler içinde haram olanlar bunlardır. En’âm/145 ayeti de bu ayete benzer. Mâide/3 ve Nahl/115 de haramlar detaylı olarak ifade edilmiştir.
Bu ayette yer alan إِنَّمَا kelimesi münhasıran bazı şeyleri bildirmek üzere kullanılmaktadır. Hem olumluluk, hem olumsuzluk anlamını ihtiva eder. Yani, hitabın kapsadıkları şeyler hakkında olumluluk, dışında kalan şeyler hakkında da olumsuzluk ifade eder. Bu edat burada haram kılınan şeylerin münhasıran neler olduğunu ifade etmektedir. Bu ayet mutlak olarak mubahlığı ifade etmektedir. Daha sonra yüce Allah, hasr edatı olan إِنَّمَا kelimesiyle haram kılınan şeyleri zikretmektedir. Buna göre bunun her iki kısmı (yani haramı da helali de) kapsaması gerekmektedir. Bu ayetin kapsamı dışında haram kılınmış bir şey yoktur. (Kurtubî)
Allah Teâlâ’nın bu sözünde domuz etiyle birlikte onun diğer bütün parçalarını yemek özellikle haram edilmiştir. Çünkü et, bir hayvanın yediği şeylerin çoğudur ve hayvanın parçaları da aynı konumdadır. (Âdil Ahmed Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati’l Kur’ani’l Kerim, S. 503, Soru. 1284 ve Beyzâvî)
إِنَّمَا edatı hükmün zikredilenlerle sınırlı olmasını gösterir, halbuki zikredilmeyen nice haramlar vardır, denilirse: ben de şöyle derim: Maksat haramlığın zikredilenlerle sınırlanmasıdır, mutlak değildir ya da haramlığı normal şartlarladır. Sanki şöyle denilmiştir: Bunlar size darda kalmadığınız zaman haram edilmiştir. [Şüphesiz Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir]. (Beyzâvî)
فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلَا عَادٍ فَلَٓا اِثْمَ عَلَيْهِۜ
فَ istînâfiyyedir. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Müsned olan ٱضۡطُرَّ şart fiilidir. Şart cümlesi, haberi mazi fiil olan isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
فَلَاۤ إِثۡمَ عَلَیۡهِۚ cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. فَ , cevap cümlesine dahil olan rabıta, لَاۤ ise cinsini nefyeden harftir. إِثۡمَ kelimesi لَاۤ ’nın mebni olan ismidir. لَاۤ ’nın haberinin mahzuf oluşu îcâz-ı hazif sanatıdır.
بَاغࣲ - عَادࣲ - إِثۡمَ - حَرَّمَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
وَلَا عَادࣲ ibaresi ‘’yaşayacak kadarını veya açlık sınırını aşmazsa’’ demektir. (Beyzâvî)
Eğer bir kimse mecbur kalırsa ve başka bir imkânı da kalmamış ise, kendisini ayakta tutabilecek ve sağlığını koruyabilecek bir miktar yemesinde herhangi bir sakınca yoktur. Yoksa tıka basa yemesi söz konusu değildir. Çünkü mubahlık, bir konuda verilen izin ya da müsaade sadece mecbur kalınması halindedir. Bu da ancak zaruret ölçüsü ne şekilde önlenebilecekse işte o miktar ya da ölçüde izin verilmiş bulunmaktadır; Böyle olması halinde bunlardan yiyenler için herhangi bir günah ve vebal de yoktur. (Nesefî / Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)
اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
Cümle ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. إِنَّ ile tekid edilmiş, isme isnad olan bu haber cümlesi sübut ifade eder. Faide-i haber talebî kelamdır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük içindir. Lafza-i celâlin ayetteki tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Allah'ın غَفُورࣱ- رَّحِیمٌ sıfatlarının tenvinli gelişi Allah Teâlâ’da bu sıfatların varlık derecesinin tasavvur edilemez olduğu ve bu sıfatların bir benzerinin olmadığı anlamına gelir. Aralarında و olmaması, Allah Teâlâ’da ikisinin birden mevcudiyetini gösterir. Ayrıca bu sıfatlarla ayetin anlamı arasındaki mükemmel uyum, teşabüh-i etrâf sanatıdır. Her ikisi de mübalağa kalıplarındandır. Aralarında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.