يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَاشْكُرُوا لِلّٰهِ اِنْ كُنْتُمْ اِيَّاهُ تَعْبُدُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | يَا أَيُّهَا | ey |
|
2 | الَّذِينَ | kimseler |
|
3 | امَنُوا | inananlar |
|
4 | كُلُوا | yeyin |
|
5 | مِنْ | -nden |
|
6 | طَيِّبَاتِ | iyileri- |
|
7 | مَا | ne ki |
|
8 | رَزَقْنَاكُمْ | size rızık olarak verdik |
|
9 | وَاشْكُرُوا | ve şükredin |
|
10 | لِلَّهِ | Allah’a |
|
11 | إِنْ | eğer |
|
12 | كُنْتُمْ | iseniz |
|
13 | إِيَّاهُ | yalnızca ona |
|
14 | تَعْبُدُونَ | (ona) tapıyor |
|
168.ayette bütün insanlığa seslenilirken Helal ve temiz olanlardan yemeleri karşılığında şeytana uymamaları istenmişti bu ayet ey iman edenler diye başladı ve temiz şeylerden yiyip şükür etmeleri istendi şükür iman edenlerden beklenir…
Allahım bizi çok şükredenlerden eyle…
Riyazus Salihin, 429 Nolu Hadis
Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Gerçek şudur ki kâfir bir iyilik yaptığı zaman, onun karşılığında kendisine dünyalık bir nimet verilir. Mümine gelince, Allah onun iyiliklerini âhirete saklar, dünyada da yaptığı kulluğa göre ona rızık verir.”
Müslim, Münâfıkîn 57
Bir rivâyete göre de (Müslim, Münâfıkîn 56) Resûl-i Ekrem şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz ki Allah, hiçbir mü’minin işlediği iyiliği karşılıksız bırakmaz. Mümin, yaptığı iyilik sebebiyle hem dünyada hem de âhirette mükâfatlandırılır. Kâfire gelince, dünyada Allah için yaptığı iyilikler karşılığında kendisine rızık verilir. Âhirete vardığında ise, kendisiyle mükâfatlandırılacağı herhangi bir hayrı kalmaz.” (Tülay Yılmaz)
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَاشْكُرُوا لِلّٰهِ
یَـٰۤأَ nida harfidir. اَيُّ münada, nekre-i maksude olup damme üzere mebnidir. Nasb mahallindedir. هَا tenbih harfidir. ٱلَّذِینَ münadadan sıfat veya bedeldir.
İsm-i mevsûlun sılası ءَامَنُوا۟ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur. كُلُوا۟ fiili ن ‘un hazfi ile emir fiildir. مِن طَیِّبَـٰتِ car mecruru كُلُوا۟ fiiline müteallıktır.
مَا müşterek ism-i mevsûlu طَیِّبَـٰتِ ’in muzâfun ileyhi olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası رَزَقۡنَـٰكُمۡ ‘dır. Îrabtan mahalli yoktur. ٱشۡكُرُوا۟ fiili كُلُوا۟ fiiline matuftur. لِلَّهِ car mecruru وَٱشۡكُرُوا۟ fiiline müteallıktır
اِنْ كُنْتُمْ اِيَّاهُ تَعْبُدُونَ
إِن şart harfi iki muzari fiili cezm eder. كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir. إِیَّاهُ munfasıl zamiri تَعۡبُدُونَ fiilinin mukaddem mef‘ûlu olarak mahallen mansubtur. تُمْ muttasıl zamiri كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.
تَعۡبُدُونَ fiili كُنتُمۡ ’ün haberi olarak mahallen mansubtur. Şartın cevabı mahzuftur.
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَاشْكُرُوا لِلّٰهِ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Nidanın cevabı emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cümle emir siyakında gelmiş olmasına rağmen emir anlamından çıkarak ibaha ifade etmiştir. Bu nedenle mecaz-ı mürsel mürekkeptir.
Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle, lafza-i celâlde tecrid sanatı vardır.
یَـٰۤأَیُّهَا ٱلَّذِینَ ءَامَنُوا۟ şeklindeki nida üslubu Kuran-ı Kerim’de iman edenlere önemli bir konunun bildirileceğini haber verir. Çeşitli tekid türlerini barındırmaktadır. İlk olarak tekid unsurlarından oluşmuş bir nida harfi göze çarpar. Uzaktaki bir şahıs için kullanılan nida harfi gelmiştir, oysa Allah Teâlâ nida ettiği her varlığa çok yakındır. Bu nida harfinin gelmesi, söylenecek şeylerin Allah katında bir mekanı olduğu konusunda uyarmak içindir. Sonra ـٰۤأَیّ harfi gelmiştir. Bu harf nida ile akabindeki elif-lamlı kelimeyi birbirine bağlar. Müphem bir harftir, takibeden kelimeyle açıklanır. Böylece ibhamdan sonra beyan gelir. Arkadan gelecek olan konu için kişiyi hazırlar ve uyarır. Sonra yine bir tenbih harfi olan هَا gelir.
İsm-i mevsûller muhakkak herkesin bildiği bir grup varsa kullanılır. Burada, bu iman edenler Peygamber Efendimiz ve sahabe tarafından bilinen insanlardı. Böyle bir grup yoksa ism-i mevsûl gelmez. (Muhammed Ebu Musa, Min Esrâri’t Ta’bîri’l Kur’ânî, S. 43)
İsm-i mevsûlde tevcih sanatı vardır.
168. ayette hem helal hem tayyib kelimeleri geçmiştir. Burada ise sadece tayyib kelimesi geçmiştir. Böyle bir başka ayeti hatırlatan kelimelerde reddü-l acüz ale-s sadr sanatı vardır. Bu arada geçenleri düşündürür. Bunlar sanki ara cümle gibi gelmiş, sonra tekrar ana konuya dönülmüştür.
وَٱشۡكُرُوا۟ cümlesi nidanın cevabı olan كُلُوا۟ ’ya وَ ’la atfedilmiştir. Her iki cümle de inşaî isnaddır.
وَٱشۡكُرُوا۟ لِلَّهِ ibaresinde, kelamın siyakı اشكرونا demeyi gerektirdiği halde, korkutarak terbiye kastıyla mütekellim zamirinden gaib zamire iltifat edilmiştir. (Mahmut Sâfî)
Tefsir bilginleri birinci كُلُوا۟ emrinin mutlak oluşu dolayısıyla ibaha (mübah kılmak), ikinci ٱشۡكُرُوا۟ emrinin vücûb için olduğunu söyler. (Elmalılı)
Bu ayet daha önce (168.Ayette) geçen birinci emrin tekidi mahiyetindedir. Burada faziletlerine işaret olsun diye de özellikle müminler zikredilmiştir. (Kurtubî)
Demek ki yemek yemenin, rızıklanmanın karşılığı şükürdür.
اِنْ كُنْتُمْ اِيَّاهُ تَعْبُدُونَ
Ayetin son cümlesi istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Öncesinin delaletiyle şartın cevabı mahzuftur. Cevabın mahzuf oluşu îcâz-ı hazif sanatıdır. Takdiri فاشكروا (O halde şükredin) şeklindedir.
Ayette takdim-tehir sanatı vardır. Mef‘ûl amiline takdim edilmiştir.
Mef‘ûl olan إِیَّاهُ ’nun amiline takdimi ihtisas ifade eder. Yani kulluk sadece O’nadır.
كان ’nin haberi muzari fiil gelerek muhatabın muhayyilesini canlandırmış, dikkatini harekete geçirmiştir.
إِن edatı, gerçekleşme ve gerçekleşmeme ihtimali bulunan fiillerde, başka bir deyişle “bir olay veya eylem, gerçekleşme ve gerçekleşmeme ihtimallerini eşit derecede taşıyorsa’’ kullanılır. Olay veya eylemin gerçekleşeceği kesin bilindiğinde ise إذا edatı kullanılır.(Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler (Doktora Tezi) Abdullah Hacibekiroğlu)