فَمَنْ خَافَ مِنْ مُوصٍ جَنَفاً اَوْ اِثْماً فَاَصْلَحَ بَيْنَهُمْ فَلَٓا اِثْمَ عَلَيْهِۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَمَنْ | her kim de |
|
2 | خَافَ | korkar da |
|
3 | مِنْ | -den |
|
4 | مُوصٍ | vasiyyet eden- |
|
5 | جَنَفًا | hata(sından) |
|
6 | أَوْ | veya |
|
7 | إِثْمًا | günah(ından) |
|
8 | فَأَصْلَحَ | ve düzeltirse |
|
9 | بَيْنَهُمْ | aralarını |
|
10 | فَلَا | yoktur |
|
11 | إِثْمَ | günah |
|
12 | عَلَيْهِ | ona |
|
13 | إِنَّ | elbette |
|
14 | اللَّهَ | Allah |
|
15 | غَفُورٌ | bağışlayandır |
|
16 | رَحِيمٌ | esirgeyendir |
|
فَمَنْ خَافَ مِنْ مُوصٍ جَنَفاً اَوْ اِثْماً فَاَصْلَحَ بَيْنَهُمْ فَلَٓا اِثْمَ عَلَيْهِۜ
فَ , istînâfiyyedir.
مَن , İki fiili cezm eden şart ismidir. Mübteda olarak mahallen merfûdur. خَافَ , şart fiilidir. Mahallen meczumdur. مِن مُّوص car mecruru mef‘ûl olan جَنَفًا ’e müteallıktır. Masdar kalıbındaki جَنَفًا fiil gibi amel etmiştir. أَوۡ atıf harfidir. إِثۡما kelimesi جَنَفًا ’e matuftur.
فَ , atıf harfidir. أَصۡلَحَ fetha üzere mebni mazi fiildir. خَافَ fiiline matuftur. بَیۡنَ mekân zarfı أَصۡلَحَ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir هُمۡ , muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Ayetteki ikinci فَ , şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. لَاۤ , cinsini nefyeden olumsuzluk harfidir. إِثۡمَ kelimesi لَاۤ ’nın ismi olup fetha üzere mebnidir. عَلَیۡهِ car mecruru لَا ’nın mahzuf haberine müteallıktır.
Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkib مَن ’in haberidir.
اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ۟
إِنَّ , isim cümlesini tekid eden fiil benzeri harftir. ٱللَّهَ lafza-i celâli إِنَّ ’nin ismidir. غَفُورࣱ kelimesi إِنَّ ’nin haberidir. رَّحِیم ise ikinci haberdir.
فَمَنْ خَافَ مِنْ مُوصٍ جَنَفاً اَوْ اِثْماً فَاَصْلَحَ بَيْنَهُمْ فَلَٓا اِثْمَ عَلَيْهِۜ
فَ , istînâfiyyedir. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. خَافَ , şart cümlesidir.
فَأَصۡلَحَ بَیۡنَهُمۡ cümlesi mübtedanın haberi olan خَافَ fiiline matuftur.
Cevap cümlesi isim cümlesi formunda faide-i haberi ibtidaî kelamdır. Cümlede لَاۤ ’nın haberinin mahzuf oluşu îcâz-ı hazif sanatıdır.
جَنَفًا - إِثۡما kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Üç farklı görevdeki فَ ’ler ve iki إِثۡمَ arasında tam cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
جَنَفًا vasiyet konusunda yanılmak suretiyle haktan meyletmek, başka bir şeye yönelmek, demektir, إِثۡما sırf zulmetmek, haksızlık yapmak için bilerek yan çizmek demektir. فَأَصۡلَحَ بَیۡنَهُمۡ kendi lehlerine vasiyet yapılanlar demek olup bunlar da, ana baba ve akrabalardan meydana gelirler. İşte bunlar arasında şeriat ölçüleri içerisinde aralarını bulmaktır. فَلَاۤ إِثۡمَ عَلَیۡهِۚ (Ona bir günah yoktur.) buyurulmuştur. Çünkü bu kimsenin yaptığı değişiklik batıl ve yanlış olan bir şeyi hakka dönüştürmek, hak olanı gerçekleştirmektir. Bu açıdan bir vebal altına girmez. Önce hakkı değiştirip batıla yönelenleri anlatması ve sonra da batılı tekrar eski durumuna, yani hakka getirmesini, hakka dönüştürmesini zikretmesi her değiştirmenin ya da tebdilin vebal ya da günah olmadığını göstermek ve bildirmek içindir.Bu bilinsin diyedir. (Nesefî / Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl- Keşşâf- Ebüssuûd))
فَأَصۡلَحَ بَیۡنَهُمۡ -ıslah ederse- ayeti, خَافَ -korkar- ayetine atfedilmiştir. Burada kinaye yoluyla mirasçılar kastedilmektedir. Onların açıkça zikredilmemesi, anlamın bilinmesi dolayısıyladır. (Kurtubî)
Her ikisi de sapmak, yönelmek manasında olsa da حنف doğruya, جَنَفًا yanlışa yönelmek demektir. Aralarında cinas vardır.
اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ۟
Ayetin son cümlesi müste’nefe olarak fasılla gelmiştir. Fasıl nedeni şibh-i kemâl-i ittisâldir. Ta’lil cümlesidir. Mesel tarikinde tezyîl olan bu cümle ıtnâb babındandır. Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekit için gelmiştir. Öncesinde konusu geçen meselin vuku bulmasından bağımsız olarak, ara vermeden başka bir ifadeye yer verilmesidir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.
إِنَّ ile tekid edilmiş, isme isnad olan bu haber cümlesi sübut ifade eder. Faide-i haber talebî kelamdır.
Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması dolayısıyla, Allah lafzında tecrîd sanatı vardır. Müsnedün ileyhin tüm esma-i hüsnayı ve kemâl sıfatları bünyesinde barındıran lafza-i celâlle marife olması tazim, telezzüz ve teberrük içindir.
Allah'ın رَّحِیمࣱ ve غَفُورࣱ sıfatlarının tenvinli gelişi bu sıfatların Allah Teâlâ’da varlık derecesinin tasavvur edilemez olduğu, bu sıfatların bir benzerinin olmadığı anlamına gelir. Aralarında و olmaması, Allah Teâlâ’da ikisinin de birlikte mevcudiyetini gösterir. Ayrıca bu sıfatlarla ayetin anlamı arasındaki mükemmel uyum, teşâbüh-i etrâf sanatıdır. Her ikisi de mübalağa kalıplarındandır. Aralarında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Önceki ayetin aksine bu ayette, haktan sapma olduğu düşünülen vasiyeti hayra değiştirmenin mübah oluşu zikredilmiştir. Çünkü bu mübahtır ve itaattir. Ayetin sonunda da Allah’ın çok affedici ve merhametli oluşu zikredilmiştir. Zira günah işlemek affedilmeyi gerektirir. بَدَّلَ [değiştirmek] günah olan şeyle aynı cinsten olur. غَفُورࣱ ismiyle Allah’ın günahları çok affedici olduğuna işaret edilmiştir. Sonra da Allah’ın Rahîm olduğu zikredilmiştir. Kendisine itaat edene merhametli olması mağfiret babındandır. (Âdil Ahmed Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati’l Kur’ani’l Kerim, soru: 1324)