Bakara Sûresi 183. Ayet

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَۙ  ...

Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَا أَيُّهَا ey
2 الَّذِينَ kimseler
3 امَنُوا iman eden ا م ن
4 كُتِبَ yazıldı ك ت ب
5 عَلَيْكُمُ sizin üzerinize de
6 الصِّيَامُ oruç ص و م
7 كَمَا gibi
8 كُتِبَ yazıldığı ك ت ب
9 عَلَى üzerine
10 الَّذِينَ kimseler
11 مِنْ
12 قَبْلِكُمْ sizden önceki(ler) ق ب ل
13 لَعَلَّكُمْ umulur ki siz
14 تَتَّقُونَ korunursunuz و ق ي
 

Bu ayetle oruç farz olmuştur.

Sıyam, bir şeyden kendini tutmak demektir. Istılah olarak gündüzleri niyetle beraber orucu bozan ve çoğu nefsin istekleri olan belli hallerden kendini alıkoymaktır. (Ebussuûd Tefsiri)

Umulur ki takvalı olursunuz şeklindeki ayetin fasılası, ulemaya göre takvalı olmanız için oruç size farz kılındı şeklinde anlaşılır. O halde günahlardan çok sakınmak için orucu çoğaltmalıyız. Bu vesileyle nafile oruçlara hayatımızda ne kadar yer verdiğimizi gözden geçirelim inşaallah.

Oruç takva sahibi olmanın sebeplerinden biri çünkü nefsimizi temizler. Nefsimize hakim olmayı kolaylaştıran bir alışkanlıktır.

 

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكُمْ


یَـ nida harfi, أَیُّ nekre-i maksude münadadır. هَا ise tenbih harfidir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl ٱلَّذِینَ , münadadan sıfat veya bedeldir. İsm-i mevsûlun sılası ءَامَنُوا۟ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur. Meçhul mazi fiil كُتِبَ ile başlayan cümle nidanın cevabıdır. عَلَیۡكُمُ car mecruru meçhul fiil كُتِبَ ’ye müteallıktır. ٱلصِّیَامُ fiilin naib-i failidir. كَ misli manasındadır. ما ve masdar-ı müevvel, كَ harf-i ceriyle birlikte mahzuf masdarın sıfatı olarak mahallen mansubtur. Takdiri كُتِبَ كَتْبًا مثلَ كَتْبه (Bu hüküm gibi bir hüküm farz kılınmıştır.) şeklindedir. ٱلَّذِینَ cemi müzekker has ism-i mevsûlu عَلَى harf-i ceriyle birlikte كُتِبَ fiiline müteallıktır. 

مِن قَبۡلِكُمۡ  ise mahzuf sılaya müteallıktır.


 لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَۙ


لَعَلَّ , terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir. إِنَّ gibi ismini nasb haberini ref eder. كُمۡ muttasıl zamir, لَعَلَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. تَتَّقُونَ  ise لَعَلَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.

تَتَّقُون fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil, iftiâl babındadır. Sülâsîsi وقي  ’dır. Bu bab, fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.
 

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكُمْ

Ayet fasılla gelmiş nida üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır. 

Nidanın gayesi; nida edilene önemli bir şeyi haber vermektir. Onun için çoğunlukla nidayı emir, nehy, istifham, şer‘î bir hüküm vs. gibi önemli şeyler takip eder. 

یَـٰۤأَیُّهَا ٱلَّذِینَ ءَامَنُوا۟ Kur’an-ı Kerim’de pek çok kere geçen bu nida üslubu tekid unsurları taşır.

İlk olarak tekid unsurlarından oluşmuş bir nida harfi göze çarpar. Uzaktaki bir şahıs için kullanılan nida harfi gelmiştir, oysa Allah Teâlâ nida ettiği her varlığa çok yakındır. Bu nida harfinin gelmesi sonrakilerin Allah katında bir mekânı olduğu konusunda uyarmak içindir. Arkadan أَیُّ harfi gelmiştir. Bu harf nida ile takip eden elif-lamlı kelimeyi birbirine bağlar. Müphem bir harftir, arkadan gelen kelimeyle açıklanır. Böylece ibhamdan sonra beyan gelir. Sonra yine bir tenbih harfi olan هَا gelir. Bunun arkasından da bu kişilerin en sevgili vasfı olan iman kelimesiyle nida edilir.(Ahzâb/70) (Muhammed Ebu Musa, Min Esrâri’t Ta’bîri’l Kur’ânî, s.43)

Nidanın cevabı olan كُتِبَ fiili, meçhul bina edilerek mef‘ûle dikkat çekilmiştir. Cümle müsbet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Has ismi mevsul ٱلَّذِینَ ’nin sılasının hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Ayette teşbih sanatı vardır.

كُتِبَ fiili konudaki önemine binaen tekrarlanmıştır. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ales-sadr sanatları vardır. 

Farklı kişileri temsil eden ٱلَّذِینَ ‘lerde tam cinas ve reddü’l-acüz ales-sadr sanatları vardır. 

Buradaki benzetme mahiyet bakımından değil farz oluş bakımındandır. Yani oruç sizden önceki ümmetlere de size de farz kılındı demektir. Bu teşbihe "mürsel-mücmel" teşbih denir.(Âdil Ahmed Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati’l Kur’ani’l Kerim, soru:1325)

ٱلصِّیَام‘ın ال ile marifeliği ahdi zihnidir. (Âşûr)

Oruç anlamındaki ” ٱلصِّیَامُ " kelimesi şeriat dilinde, niyet etmek suretiyle gündüz alışılmış olan şeylerden imsak, yani iftar etmemek suretiyle uzak durmak anlamındadır. Alışılagelen şeyler de, canın çektiği şeylerdir. Bu, müminlerin avamının orucudur. Havassın, yani seçkin kişilerin orucu ise, kendisini yasaklanan tüm şeylerden uzak tutmaktır. Ehassu’l-havâsın, yani daha seçkin kişilerin orucu ise Allah'tan başkasından imsak, yani uzak durmaktır. (Ruhul Beyan).

Her ne kadar bütün ibadetler yalnızca Allah'ın ise de orucu kendi zatına tahsis etmesi diğer ibadetlerden onu farklı kılan şu iki sebep dolayısıyladır:

1- Oruç nefsin hoşuna giden şeyleri ve arzularını sair ibadetlerden daha ileri derecede engelleyicidir.

2- Oruç kul ile Rabbi arasında bir sırdır. Bu ancak Allah'a ayan olur. Bundan dolayı oruç Allah'a has bir ibadet olarak sözkonusu edilmiştir. Sair ibadetler ise açıktan yapılır. Kul, belki bunları görsünler ve riyakârlık olsun diye de yapıyor olabilir. O bakımdan oruç diğer ibadetler arasından Allah'a özellikle tahsis edilmiştir. (Kurtubî)


 لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَۙ


Ayetin son cümlesi ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Gayrı talebî inşâ cümlesidir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

لَعَلَّ  terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. Haberinin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiil olayı zihinde canlandırmayı sağlayarak muhatabı etkiler.

Ta’lil cümleleri anlamı açıklamak, zenginleştirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Umulur ki anlamında olan bu harf, Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde ‘...olsun diye, ...olması için’ şeklinde tercüme edilir. Dolayısıyla cümle vaz edildiği inşa formundan çıktığı için, mecaz-ı mürsel mürekkeptir.

لَعَلَّ edatı, terecci içindir yani “ümitvar olma” manasını ifade eder ve beklenti içinde olmak demektir ki, her ikisi de aynı manaya gelir. Fakat bu beklenti Kerîm olan bir zattan olmalı, kişi O’ndan beklemelidir. İşte bu, yerine getirmesi kesin olan vaadinin yerine gelmiş bir ifadedir. İmam Sîbeveyhi de bu görüştedir. Ancak Kutrub (v. 106/724); لَعَلَّ kelimesi, “için” manasındadır, demiştir. Yani, “Sakınıp korunmanız için. (Nesefî / Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)

[Ey iman edenler, oruç sizden öncekilere yazıldığı gibi size de yazıldı] yani Âdem'den beri peygamberlere ve ümmetlere demektir. Bunda hükme tekid, fiile teşvik ve nefse tatmin vardır. Ayette geçen الصوام lügatte, kendini gönlün çektiği şeyden tutmaktır. Şeriatta ise orucu bozan şeylerden gün boyu çekinmektir. Çünkü onların çoğu nefsin çektiği şeylerdir. [Günahlardan korunasınız diye] çünkü oruç günahların başlangıcı olan şehveti kırar. Nitekim aleyhisselâm Efendimiz: ‘’Evlenemeyen de oruç tutsun, çünkü oruç onun için bir engelleyicidir’’, buyurmuştur. (Beyzâvî-Ebüssuûd)

لَعَلَّ; umulur ki.. demektir. Allah’ın ‘umulur ki’ demesi uygun mudur? Allah zaten geçmişte ve gelecekte ne olacağını bilir. Kur’an’da Allah’a isnad edilen لَعَلَّ sözleri ‘muhakkak ki’ anlamına gelir. (M. Ebu Musa: Bunlar sebep bildirir, lam-ı ta’lil manasındadır). ‘Bunları yapın ki muttaki olabilesiniz’, demektir.

Çünkü oruç şehveti kırar, nefsin heveslerini mağlub eder. Azgınlıktan, kötülükten meneder. Dünyanın âdi lezzetlerini, makam ve yükselme davalarını küçük gösterir, hayatın lezzetini tattırır, kalbin Allah'a bağlılığını artırır, ona bir meleklik zevki ve saflığı bahşeder. (Elmalılı)

Ayette geçen, الصيام kelimesi, الصوام fiilinden masdardır. Maksat ramazan ayında tutulan oruçtur. كُتِبَ kelimesi farz kılındı, demektir. كَمَا كُتِبَ “Yazıldığı gibi ...yazıldı. “ Bu ifade mahzuf bir masdarın sıfatıdır. عَلَى ٱلَّذِینَ مِن قَبۡلِكُمۡ ifadesi, Hz. Âdem (a.s)’den itibaren sizin zamanınıza kadar bütün peygamberlere ve ümmetlerine de farz kılınmıştır demektir. Çünkü oruç, oldukça eskiye dayanan bir ibadettir. Buradaki teşbihin yani benzetmenin sebebi, eski ümmetlerin hepsinin de günlere dayalı oruç ibadetiyle mükellef bulunmaları itibariyledir. (Nesefî / Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)

Teşbihte farza benzerlikle kastedilen, orucun niteliği değil aslıdır.