اَيَّاماً مَعْدُودَاتٍۜ فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَر۪يضاً اَوْ عَلٰى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ اَيَّامٍ اُخَرَۜ وَعَلَى الَّذ۪ينَ يُط۪يقُونَهُ فِدْيَةٌ طَعَامُ مِسْك۪ينٍۜ فَمَنْ تَطَوَّعَ خَيْراً فَهُوَ خَيْرٌ لَهُۜ وَاَنْ تَصُومُوا خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | أَيَّامًا | günlerdir |
|
2 | مَعْدُودَاتٍ | sayılı |
|
3 | فَمَنْ | kim |
|
4 | كَانَ | olursa |
|
5 | مِنْكُمْ | sizden |
|
6 | مَرِيضًا | hasta |
|
7 | أَوْ | veya |
|
8 | عَلَىٰ |
|
|
9 | سَفَرٍ | seferde |
|
10 | فَعِدَّةٌ | sayısınca tutar |
|
11 | مِنْ | -de |
|
12 | أَيَّامٍ | günler- |
|
13 | أُخَرَ | başka |
|
14 | وَعَلَى | ve (lazımdır) |
|
15 | الَّذِينَ | kimselerin |
|
16 | يُطِيقُونَهُ | ona (güç) dayanan(lar) |
|
17 | فِدْيَةٌ | fidye vermesi |
|
18 | طَعَامُ | doyuracak |
|
19 | مِسْكِينٍ | bir yoksulu |
|
20 | فَمَنْ | artık kim |
|
21 | تَطَوَّعَ | gönülden |
|
22 | خَيْرًا | bir iyilik yaparsa |
|
23 | فَهُوَ | o |
|
24 | خَيْرٌ | hayırlıdır |
|
25 | لَهُ | kendisi için |
|
26 | وَأَنْ | ve |
|
27 | تَصُومُوا | oruç tutmanız |
|
28 | خَيْرٌ | daha hayırlıdır |
|
29 | لَكُمْ | sizin için |
|
30 | إِنْ | eğer |
|
31 | كُنْتُمْ | siz |
|
32 | تَعْلَمُونَ | bilirseniz |
|
Bir görüşe göre eğer siz ilim ve tefekkür ehlinden iseniz oruç tutmanın ruhsat kullanmaktan daha hayırlı olduğunu anlarsınız demektir. (Ebussuûd Tefsiri)
Arapçada oruç manasına gelen başka kelimeler olmakla birlikte burda صوم kelimesinin kullanımı dikkat çekicidir. Biliyorsunuz develer sıcak çöl ortamında çok uzun günler susuzluğa dayanabilir. Ancak yavaş hayvanlar olduklarından savaş meydanları için tercih edilemezler yerine sıcağa ve susuzluğa daha az dayanıklı olmalarına rağmen hızları sebebiyle atlar kullanılır. İşte Araplar atlarını sıcak ve susuzluğa karşı hayatta kalabilmeleri için eğitiyorlardı ve bu eğitimin adına da “Savm” diyorlardı. Ayette geçen bu kelimeyi o dönemde duyan arabın aklına gelecek ilk şey savaş için hazır olmaktı. Ben nasıl atlarımı savaş için eğitiyorsam benim de sahibim beni ahireti kazanacağım savaş için eğitiyor.
Bu ayetlerin Bedir Savaşı ndan hemen önce gelen ayetler olması da ayrıca dikkat çekicidir.
Daha önce Yahudilerle aynı günlerde oruç tutuyorduk ve bu “eyyamen madudatin” den anlaşıldığı üzere 10 günden az bir oruçtu. Bu oruç zamanında hastalık ya da yolculuk sebebiyle kaçırılan oruçlar için ayette anlatıldığı gibi yerine oruç tutarak tamamlanırdı veya bir ihtiyaç sahibine fidye/yiyecek verilirdi.. Ama bilinki oruç tutmak sizin için daha hayırlıdır diyor.Yani iki seçenek vardı.
Hatırlayın önceki ayetlerde Yahudilerin de, bizim de kullandığımız kıble artık bize (müslümanlara) has olmak üzere Mescidi aksa’dan mescidi harama değiştirilmişti. Yahudiler bundan çok rahatsız olmuş ve kendilerini aşağılanmış hissetmişlerdi. Allah şimdi de onlarla aynı günlerde tuttuğumuz oruc ibadetinin günlerini değiştiriyor. Çünkü yeni bir vahyi Kur’ân-ı Kerim’i kutluyoruz biz Ramazan-ı şerifte.
Taveqa طوق : طَوْقٌ kelimesinin asıl anlamı -ister güvercin halkası gibi yaratılıştan olsun, ister de altın ve gümüş halkası gibi yapma olsun- boyna geçirilen şeydir. Anlamı genişletilerek fiil olarak boyna geçirip dolandırmak hakkında kullanılmıştır. طاقَةٌ tâkat insanın güçlükle yapabileceği miktarın en fazlasıdır. Burada bir şeyi kuşatan halkaya benzetilimştir. Kimi zaman takatın olmaması kudretin olmaması anlamında kullanılmıştır. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de iki fiil ve bir isim formunda 4 kez geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekli tâkattir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
Türkçe’de de kullandığımız sefer kelimesinin asıl manası açmak, örtüyü kaldırmaktır. Yolculuk, insanların durumunu ve huylarını açıp ortaya çıkarır.
اَيَّاماً مَعْدُودَاتٍۜ
أَیَّاما , önceki ayetin delaletiyle صوموا (oruç tutun) şeklinde takdir edilen mahzuf bir fiilin mef‘ûlun bihidir.مَّعۡدُودَ ٰتࣲ kelimesi أَیَّاما ’in sıfatıdır. Cemi müzekker salim bir kelime olduğu için nasb alameti kesradır.
مَّعۡدُودَ ٰتࣲ [sayılı] kelimesi أَیَّاما kelimesinin sıfatı olduğu için mansubdur. Kesrelenmesinin sebebi tânın aslî harf olmamasıdır. Günleri sayılı diye nitelenmesi azlığına işaret içindir ki bu da kullar için bir kolaylaştırmadır. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَر۪يضاً اَوْ عَلٰى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ اَيَّامٍ اُخَرَۜ
فَ atıf harfidir. İstînâfiyye olması da caizdir. مَن şart harfi, mübteda olarak mahallen merfûdur. كَانَ , şart fiilidir. مِنكُم car mecruru mahzuf hale müteallıktır. كَانَ nin ismi müstetir zamir هو dir. مَّرِیضًا kelimesi كَانَ ’nin haberi olup lafzen mansubtur.
عَلَىٰ سَفَر car mecruru مَّرِیضًا ’e matuf olan mahzuf bir kelimeye müteallıktır.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. عِدَّة mübteda olup lafzen merfûdur. Haberi mahzuftur. مِّنۡ أَیَّامٍ car mecruru عِدَّة ’un mahzuf sıfatına müteallıktır. أُخَرَ kelimesi أَیَّامٍ ’ın sıfatıdır. Gayrı munsarif olduğu için cer alameti fethadır.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, مَن ’in haberidir.
مِّنۡ أَیَّامٍ أُخَرَ hastalık veya yolculuk günleri dışındaki günler, demektir. أُخَرَ kelimesi vasıf olması ve bir de elif ve lam harflerinin bulunmaması bakımlarından gayrı munsarif bir kelimedir. Çünkü, فَعْلَى vezninde sıfat olan kelimelerde asıl olan cemi yani çoğul olmaları halinde elif ve lam ile kullanılmalarıdır. Örneğin: اَلصُّغْرَى - اَلصِّغَر - اَلْكُبْرَى - اَلْكِبَر . (Nesefî / Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)
وَعَلَى الَّذ۪ينَ يُط۪يقُونَهُ فِدْيَةٌ طَعَامُ مِسْك۪ينٍۜ
وَ atıf harfidir. ٱلَّذِینَ cemi müzekker has ism-i mevsûlu عَلَى harf-i ceriyle birlikte mahzuf mukaddem habere müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası یُطِیقُونَهُۥ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur. فِدۡیَة muahhar mübtedadır. طَعَامُ kelimesi فِدۡیَة ’den bedel-i mutabıktır. مِسۡكِین muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
طَعَامُ مِسۡكِین [Bir yoksulun yemeği] fidye kelimesinden bedeldir ve verilecek şeyin miktarını bildirir. Manası: “Ona bir yoksulun yemeği fidye gerekir.” şeklindedir.
Fidye, hem sözlükte hem dinde bir şeyin yerine geçen bedel anlamına gelir. مِسۡكِین kelimesi tekil olursa her bir gün bir yoksula yemek verileceği anlaşılır. Çoğul olarak yani اَلْمَسَاكِينَ şeklinde okunursa, tüm günler için miskin kişilere yemek verileceği anlamına gelir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
فَمَنْ تَطَوَّعَ خَيْراً فَهُوَ خَيْرٌ لَهُۜ
فَ atıf harfidir. İstînâfiyye olması da caizdir. مَنْ şart edatı ismi iki fiili cezm eder. Mübteda olarak mahallen merfûdur. تَطَوَّعَ şart fiili olup mahallen meczumdur. Faili müstetir هُو ’dir. خَيْرًا kelimesi bir masdarın sıfatı olduğu için mef’ûlu mutlaktan naibtir. Takdiri تطوعًا خيرًا (hayırlı bir itaat) şeklindedir.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. İsim cümlesidir. Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur. خَيْرٌ haber olup lafzen merfûdur. لَهُ car mecruru خَيْرٌ kelimesine müteallıktır. خَيْرٌ ism-i tafdil kalıbındandır.
وَاَنْ تَصُومُوا خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ
وَ atıf harfidir. اَنْ ve masdar-ı müevvel mübteda olarak mahallen merfûdur. Takdiri صيامكم (oruçlarınız) şeklindedir. تَصُومُوا fiili نَ ’un hazfi ile mansub muzari fiildir. لَكُمْ car mecruru خَيْرٌ ’un mahzuf sıfatına müteallıktır.
اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder. كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir. تُمْ muttasıl zamiri كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur. تَعْلَمُونَ fiili كُنْتُمْ ‘un haberi olarak mahallen mansubtur.اَيَّاماً مَعْدُودَاتٍۜ
Ayet fasılla gelmiştir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mef‘ûlün amili mahzuftur. Takdiri صوموا (oruç tutun) dur.
أَیَّاما ’deki tenvin, kıllet ve nev içindir.
Sıfat dolayısıyla cümlede ıtnâb vardır.
Burada, أَیَّاما kelimesinin mansub oluşu mahzuf الصيام kelimesiyledir. Yani: ‘’Size sayılı günler oruç tutmanız farz kılındı’’ demektir. مَّعۡدُودَ ٰت ; zamanla vakitleri belirlenmiş sayılı günlerde demektir. Yani az sayıda günler, demektir. Bu esasen şuna dayanmaktadır; az sayıdaki bir mal sayı ile değerlendirilir. Oysa çok olması halinde durum değişir. (Nesefî / Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)
Günlerin sayılı diye nitelenmesi azlığına işaret içindir ki bu da kullar için bir kolaylaştırmadır. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَر۪يضاً اَوْ عَلٰى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ اَيَّامٍ اُخَرَۜ
Ayetin ikinci cümlesi atıfla gelmiştir. كتب عليكم الصيام cümlesine matuftur. Ciheti camia temasüldür. Şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cevap cümlesi فَ karinesiyle...عِدَّة مِّنۡ أَیَّامٍ cümlesidir. Bu cümlede mübtedanın haberinin ve car mecrurun müteallakı olan halin hazfi sebebiyle îcâz-ı hazif sanatı vardır.
مِنْ ; ba’diyet için veya temyizdir. (Âşûr)
سَفَر ; esasen keşif, açmak manası taşımaktadır. Bunun için "isfâr", yüzünü açmak ve parçalamak manasınadır. Uzak bir yere gitmek de yolcunun her türlü hal ve ahlâkını meydana çıkardığı için, ona da sefer denmiştir. (Elmalılı)
Yani bu günlerde tutulacak oruç farzıyeti sadece mukim olan sağlıklı kimseler içindir. Yoksa hasta ve yolcu olanların orucu başka günlere erteleme hakları vardır. Burada hazfedilmiş şöyle bir ifade vardır: “İçinizden hasta veya yolcu olup da oruç tutamayan varsa başka günlerde onun yerine oruç tutar.” (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr ve Safvetü't Tefâsir-Kurtubi)
وَعَلَى الَّذ۪ينَ يُط۪يقُونَهُ فِدْيَةٌ طَعَامُ مِسْك۪ينٍۜ
Ayetin bu cümlesi atıfla gelmiştir. ...من كان منكم cümlesine matuftur. Ciheti camia temasüldür. İsim cümlesi formunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Car mecrurun mutallakı olan mukaddem haber mahzuftur. طَعَامُ مِسۡكِین muahhar mübteda olan فِدۡیَة için bedeldir. Bedel, anlamı kuvvetlendirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Has ismi mevsûlde tevcih sanatı vardır.
[Oruca güç yetirebilenler] şayet hiçbir özürleri olmadığı halde tutmazlarsa [bir düşkünü doyuracak kadar fidye verecektir.] Bu İslam’ın ilk yıllarındaydı. Oruç Müslümanlara farz kılınınca buna alışamamışlar ve oruç kendilerine çok çetin gelmişti. Bu yüzden, orucun bozulması ve fidye verilmesi hususunda kendilerine ruhsat tanınmıştı. (Keşşâf)
" طاَقاَت" kökünden gelen یُطِیقُونَ fiilinde bir şeyi güçlükle yapma manası vardır. Bu itibarla bu kelime ‘orucu ancak çok zorlukla tutabilenler’ anlamına da gelmektedir. Bu manaya göre onlar, çok yaşlılar ve iyileşemeyen hastalardır. Onların hükmü, oruç tutmayıp fidye vermektir. Bu manaya göre ayet mensûh (neshedilmiş) değildir. Yani oruç tutmakta çok zorlananların veya çok zorlukla tutabilenlerin, tutmadıkları her gün için bir yoksulu doyuracak fidye vermeleri gerekir. (Ebüssuûd)
Nâfi‘ rivayetine göre طَعَامُ kelimesi fidye kelimesine izafetle فِدۡیَة ٱلَّطَعَام şeklinde gelmiştir ve bir sonraki kelime مساكين şeklinde çoğuldur. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
فَمَنْ تَطَوَّعَ خَيْراً فَهُوَ خَيْرٌ لَهُۜ
Cevap cümlesi olan هُوَ خَیۡر لَّهُۥ ise sübut ifade eden isim cümlesi formunda gelmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Bu ayet oruç tutmaya teşvik hükmünü ifade eder. Yani ‘bunu bilin ve oruç tutun’, demektir. (Kurtubî)
Son cümle إِن كُنتُمۡ تَعۡلَمُونَ istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesi كان ’ nin dahil olduğu isim cümlesi formunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır. كان ’nin haberinin muzari fiil sıygasıyla gelmesi hudûs, teceddüt ve hükmü takviye ifade eder.
Şart cümlesinin cevabı kelamın öncesinde ifade edilenlerin delaletiyle mahzuftur. Bu, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Kur’an-ı Kerîm’in birçok yerinde okuyucunun uyanık, enerjik, şuurlu ve durumu değerlendirebilecek kudrette olması için şartın cevabı zikr edilmemiştir. Adeta ondan bu boşluğu lugavi açıdan doldurması ve bununla kelam arasındaki farkı değerlendirmesi istenir. Bu takdir onun îcâzına olan yakinimizi arttırır. Sanki bu ayetler Kur'an'daki duraklardır. Okuyucu tedebbür etmek ve yakinini arttırmak için yolculuğuna burada biraz ara verir. (Hâ-Mîm Sûreleri Belâğî Tefsîri 7 Ahkâf Sûresi Dr. Muhammed Muhammed Ebû Mûsâ Ahkâf/10)
إِن كُنتُمۡ تَعۡلَمُونَ [Bilirseniz] ifadesi, orucun sizin için fidye vermekten daha hayırlı olduğunu bilirseniz; onun size daha zor geldiğini veya zor gelmesine rağmen yolculukta orucun sizin için daha hayırlı olduğunu bildiğiniz halde, demektir. Bir görüşe göre anlam şöyledir: Orucun sevabını bildiğiniz halde; bir görüşe göre de doğruyu yanlıştan ayıran ilim sahibi kişiler olduğunuz ve oruçtaki takvanın ne anlama geldiğini, dünya ve ahiretteki değerini gördüğünüz halde demektir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
إِن كُنتُمۡ تَعۡلَمُونَ mesel tarikiyle tezyil cümlesidir. Itnab babındandır. (Âşûr)
Kudsî bir hadiste, ”Oruç benim içindir" buyurularak oruç, Allah'a izafe olunmuştur. Çünkü bunda bir riya yoktur. Bu, bir sırdır ki Allah'tan başkası bunu bilemez. Eğer kişi tuttuğu orucuyla kalbini, sırrını ve ruhunu Allah'tan başkasına kapalı tutarsa, onun ecrini Allah verir ve işte bu havassa ait olan gerçek bir oruç olmuş olur. (Ruhul Beyan).
مَّعۡدُودَ ٰت - فَعِدَّة ve كَانَ - كُنتُمۡ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
أَیَّامٍ - خَیۡر kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.