Bakara Sûresi 185. Ayet

شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذ۪ٓي اُنْزِلَ ف۪يهِ الْقُرْاٰنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدٰى وَالْفُرْقَانِۚ فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُۜ وَمَنْ كَانَ مَر۪يضاً اَوْ عَلٰى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ اَيَّامٍ اُخَرَۜ يُر۪يدُ اللّٰهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلَا يُر۪يدُ بِكُمُ الْعُسْرَۘ وَلِتُكْمِلُوا الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُوا اللّٰهَ عَلٰى مَا هَدٰيكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ  ...

(O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa, onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık Allah’ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 شَهْرُ ayı ش ه ر
2 رَمَضَانَ ramazan
3 الَّذِي ki
4 أُنْزِلَ indirilmiştir ن ز ل
5 فِيهِ onda
6 الْقُرْانُ Kur’an ق ر ا
7 هُدًى hidayet olarak ه د ي
8 لِلنَّاسِ insanlara ن و س
9 وَبَيِّنَاتٍ ve açıklayıcı ب ي ن
10 مِنَ
11 الْهُدَىٰ hidayeti ه د ي
12 وَالْفُرْقَانِ doğruyu ve yanlışı ayırdetmeyi ف ر ق
13 فَمَنْ kim
14 شَهِدَ şahit olursa ش ه د
15 مِنْكُمُ içinizden
16 الشَّهْرَ o aya ش ه ر
17 فَلْيَصُمْهُ oruç tutsun ص و م
18 وَمَنْ kim
19 كَانَ olur ك و ن
20 مَرِيضًا hasta م ر ض
21 أَوْ yahut
22 عَلَىٰ üzere olursa
23 سَفَرٍ sefer س ف ر
24 فَعِدَّةٌ sayısınca tutsun ع د د
25 مِنْ
26 أَيَّامٍ günlerde ي و م
27 أُخَرَ başka ا خ ر
28 يُرِيدُ ister ر و د
29 اللَّهُ Allah
30 بِكُمُ sizin için
31 الْيُسْرَ kolaylık ي س ر
32 وَلَا
33 يُرِيدُ istemez ر و د
34 بِكُمُ sizin için
35 الْعُسْرَ güçlük ع س ر
36 وَلِتُكْمِلُوا ve tamamlamanızı (ister) ك م ل
37 الْعِدَّةَ sayıyı ع د د
38 وَلِتُكَبِّرُوا ve yüceltmenizi (ister) ك ب ر
39 اللَّهَ Allah’ı
40 عَلَىٰ dolayı
41 مَا
42 هَدَاكُمْ size doğru yolu gösterdiğinden ه د ي
43 وَلَعَلَّكُمْ ve umulur ki siz
44 تَشْكُرُونَ şükredersiniz ش ك ر
 

Hüden linnasi

Kendini seçilmiş sanan Yahudi toplumuna ceza üstüne ceza demek bu aslında. Hidayeti sadece kendinize has sanıyordunuz. Hayır Kur’ân-ı Kerim tüm insanlık için bir hidayet rehberidir. Ramazan ayı da Müslüman kimliğinin kutlanmasıdır. Allah bizim ramazan ayını orucun tutulduğu, ama en önemlisi Kur’ân’ın indiği ay olarak kutlamamızı istiyor. Oruç tutmanın amacı takva sahibi olmaktır. Ramazan ayının amacı bize Allah tarafından hediye edilen Kur’ân-ı Kerim in inişini kutlamaktır.

Eskiden on günden az olan oruç şimdi bütün bir ay ve eskiden hatırlayın orucu kaçırınca iki seçeneğiniz vardı artık bir seçeneğiniz var, o da kaçırdığınız orucun yerine oruç tutmak. Takip eden ayette Allah sizin için kolaylık, ister zorluk istemez buyuruluyor. O yüzden şimdi oruç 30 gün ve kaçırdığınız oruçlar için sadece tek seçeneğiniz var. Kolaylık bunun neresinde diye düşünebilir insan. Oruç takva sahibi olmamız içindi. Takva zor kazanılır. Daha fazla takva için daha fazla oruç gerekir. Gündüz oruç tutar, akşam Kur’ân dinlersiniz böylece takvayı kalbinize indirirsiniz.

Allahım bizi dünyada ve ahirette kolaylık verdiklerinden eyle.

Youtube’a  ‘Ramazan ayeti nouman ali Han’

Yazarsanız 11 bölümlük Bakara 185. Ayetin cok guzel bir tefsiri var…

 

Rameda رمض :

رَمَضان kelimesi رَمْضٌ kökünden gelir. Anlamı güneşin fazla kızışmasıdır.(Müfredat) 

Kuran’ı Kerim’de  isim formunda 1 ayette geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

Türkçede kullanılan şekli Ramazan'dır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

Kemele كمل :

Birşeyin kemâli, onun istenen tüm vasıflarının tamam olması, bir arada bulunmasıdır. (Müfredat)

Kuran’ı Kerim’de bir if'al fiil ve bir isim formunda olmak üzere 5 kez geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

Türkçede kullanılan şekilleri ikmâl, kemâl, Kâmil, mükemmel, mütekâmil, tekmil ve tekâmüldür. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذ۪ٓي اُنْزِلَ ف۪يهِ الْقُرْاٰنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدٰى وَالْفُرْقَانِۚ 


شَهۡرُ رَمَضَانَ  mahzuf mübtedanın haberidir. Takdiri هو [o] şeklindedir. رَمَضَانَ kelimesi elif ve نَ harfinin ziyadesiyle gayri munsariftir. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.

شَهۡرُ رَمَضَانَ kavli de, اَلصِّيَامُ kelimesinden bedeldir ya da mahzuf bir mübtedanın haberidir. Yani, هُوَ اَلشَّهْرُ demektir.  رَمَضَانَ  kelimesi de,  رَمِضَ kelimesinin masdarı olup, yakmak ve yanmak manasındadır.  رَمْضَاءٍ kökünden alınmadır. شَهۡرُ kelimesi buna izafe olunmuştur. Böylece bir alem (yani özel bir isim) olmuştur. Bu şekilde isimlendirilmiş olması, insanların ramazanda tuttukları oruç nedeniyle çektikleri açlık ve susuzluk sıkıntısı, zorluğu ve şiddetidir. Çünkü genelde Araplar ayları içlerindeki durum ve olaylara göre zaman açısından değerlendirmektedirler. Ramazan ayının ise yakıcı sıcak günlere denk düşmesi sebebiyle buna bu isim verilmiştir.Günahları yaktığı için bu ismi aldığı da söylenmiştir.

 (Nesefî-Medâriku’t-Tenzî Ve Hakâîku’t-Te’vîl--Ebüssuûd-Kurtubi-Fahreddin er-Razi,Tefsir-i Kebir) 

ٱلَّذِیۤ müfret müzekker has ism-i mevsûlu رَمَضَانَ kelimesinin sıfatı olarak mahallen mecrur veya شَهۡرُ ’nun sıfatı olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası أُنزِلَ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

فِیهِ car mecruru أُنزِلَ fiiline müteallıktır. ٱلۡقُرۡءَانُ naib-i faildir. هُدى sonundaki mahzuf elif üzerine  takdir edilen fetha ile mansubtur. Hal olarak gelmiştir, yani هاديا manasındadır. لِّلنَّاسِ  car mecruru هُدى kelimesine müteallıktır. بَیِّنَـٰت kelimesi atıf harfi وَ ’la هُدى kelimesine matuftur. مِّنَ ٱلۡهُدَىٰ car mecruru بَیِّنَـٰت ’e müteallıktır. ٱلۡفُرۡقَانِ ise ٱلۡهُدَىٰ kelimesine matuftur. 


فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُۜ


فَ  istînâfiyyedir. مَن şart ismi iki fiili cezmeder. Mübteda olarak mahallen merfûdur. شَهِدَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir هُو ’dir. Şart fiilidir ve mahallen meczumdur. مِنكُمُ car mecruru mahzuf hale müteallıktır. ٱلشَّهۡرَ mef’ûlun bihtir.  

فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. Cevap fiiline dahil olan لۡ , emir içindir. هُ muttasıl zamiri takdir edilmiş harf-i ceriyle mahallen mansubtur. Takdiri فليصم فيه (onda oruç tutsun.) şeklindedir. Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip مَن ’in haberidir.


وَمَنْ كَانَ مَر۪يضاً اَوْ عَلٰى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ اَيَّامٍ اُخَرَۜ


وَ atıf harfidir. İstînâfiyye olması da caizdir. مَن şart harfi, mübteda olarak mahallen merfûdur. كَانَ  şart fiilidir. İsmi, gizli هو olarak takdir edilir. مَّرِیضًا kelimesi كَانَ ’nin haberi olup lafzen mansubtur.

عَلَىٰ سَفَر  car mecruru  مَّرِیضًا ’e matuf olan mahzuf bir kelimeye müteallıktır. 

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  عِدَّة  mübteda olup lafzen merfûdur. Haberi mahzuftur. مِّنۡ أَیَّامٍ  car mecruru  عِدَّة ’un mahzuf sıfatına müteallıktır. أُخَرَ kelimesi  أَیَّامٍ ’ın sıfatıdır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip,  مَن ’in haberidir.


يُر۪يدُ اللّٰهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلَا يُر۪يدُ بِكُمُ الْعُسْرَۘ وَلِتُكْمِلُوا الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُوا اللّٰهَ عَلٰى مَا هَدٰيكُمْ


Fiil cümlesidir. یُرِیدُ merfû muzari fiildir. ٱللَّهُ lafza-i celâli fail olup lafzen merfûdur. بِكُمُ car mecruru یُرِیدُ fiiline müteallıktır. ٱلۡیُسۡرَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

لَا یُرِیدُ بِكُمُ ٱلۡعُسۡرَ cümlesi atıf harfi وَ ’la makabline matuftur. لَا nefiy harfi olup olumsuzluk manasındadır. یُرِیدُ merfû muzari fiildir. بِكُمُ car mecruru یُرِیدُ fiiline müteallıktır. ٱلۡعُسۡرَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. 

وَ atıf harfidir. لِ harfi, تُكۡمِلُوا۟  fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harf-i ceriyle birlikte mahzuf fiile müteallıktır. Takdiri شرع (Kanun olarak koydu.) şeklindedir. ٱلۡعِدَّةَ mef’ûlun bihtir. لِتُكَبِّرُوا۟  fiili atıf harfi وَ ’la لِتُكۡمِلُوا۟ fiiline atfedilmiştir. للَّهَ lafza-i celâli mef’ûlun bih olup lafzen mansubtur. 

مَا  ve masdar-ı müevvel, عَلَىٰ harf-i ceriyle birlikte تُكَبِّرُوا۟  fiiline müteallıktır. 

لِتُكَبِّرُوا۟ fiilinin عَلَىٰ ile geçişli kılınması hamd manası içermesi sebebiyledir. Böylece sanki; “Size bu çareyi göstermesine karşılık hamdederek Allah’ı yüceltesiniz diye” denmiş olmaktadır. (Keşşâf)


 وَلَعَلَّكُمۡ تَشۡكُرُونَ


وَ atıf harfidir. لَعَلَّ , terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir. إنّ gibi ismini nasb haberini ref eder. كُمْ muttasıl zamiri, لَعَلَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. تَشْكُرُونَ fiili لَعَلَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
 

شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذ۪ٓي اُنْزِلَ ف۪يهِ الْقُرْاٰنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدٰى وَالْفُرْقَانِۚ


Ayet istînâfiyye-i beyaniyye olarak fasılla gelmiştir. İsim cümlesi formundaki ilk cümlede, îcâz-ı hazif sanatı vardır. شَهۡرُ رَمَضَانَ  şeklindeki izafet, تلك الأيام şeklinde takdir edilen mahzuf bir mübtedanın haberidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. رَمَضَانَ için sıfat olan ism-i mevsûlün sılası müsbet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Sıfat, cümlenin anlamını zenginleştiren ıtnâb sanatıdır. İsm-i mevsûllerde tevcîh sanatı vardır.

هُدى لِّلنَّاسِ [İnsanlar için bir hidayet rehberi] sözünden sonra بَیِّنَـٰت مِّنَ ٱلۡهُدَىٰ [doğru yolun apaçık delilleri] sözünün zikri hususun umuma atfı babında ıtnâb sanatıdır. 

أُنزِلَ فِیهِ ٱلۡقُرۡءَانُ ifadesinden sonra Kur’an’ın irşad edici, açıklayıcı ve ayırıcı özelliklerinin sayılması taksim sanatıdır.

Şayet “[Kur’an hakkında] ‘insanlar için bir hidayet rehberi’ dedikten sonra ‘doğru yolun apaçık delilleri’ demenin anlamı nedir?” dersen, şöyle derim: Önce Kur’an’ın bir hidayet rehberi olduğunu, daha sonra da onun Allah’ın, kendi vahyi ve yol gösterip, hidayetle sapkınlığı birbirinden ayıran tüm semavî kitapları adına kendisiyle hidayete erdirdiği şeylerin tümünün apaçık delilleri olduğu zikredilmiştir. (Keşşâf)

أُنزِلَ fiili meçhul bina edilerek mef’ûle dikkat çekilmiştir.

ٱلۡقُرۡءَانُ ve ٱلۡفُرۡقَانِۚ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Burada شَهۡرُ kelimesiyle “hilal” kastedilmiştir. Arkadan gelen هِ zamiri ona aittir ve hilal değil, bildiğimiz 30 günlük zaman kasdedilmiştir. Böylece “şehr” kelimesinin iki manasının biri kendisiyle, diğeri de ona ait bir zamirle ifade edilmiş olur. Buna istihdam sanatı denir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedii İlmi, S.68)

شَهۡر ; esasen şöhret kökünden masdar olup bir şeyi açığa çıkarmak manasındadır.  Bu manadan alınarak:

1- Gökte görülen aya,

2- Bu ayın görünüp, ışık verir bir hale gelmesi ve nihayet kaybolup, tekrar doğması suretiyle bir devrinden ibaret olan zaman süresine, 

3- Hilal nazar-ı itibara alınmayarak sırf gün hesabıyla otuz günlük süreye de âdet olarak şehr denir. Güneş yılının bölümlerinden her birine ay, şehr, mâh denmesi de bu manadan alınmıştır. (Elmalılı)

ٱلَّذِیۤ أُنزِلَ فِیهِ ٱلۡقُرۡءَانُ [Kur’an o ayda indirilmiştir] ifadesi, Kur’an’ın o ayda indirilmeye başladığı anlamına gelmektedir ki, bu da Kadir gecesinde olmuştur. Kur’an’ın önce topyekün dünya semasına, sonra da fragmanlar halinde yeryüzüne indirildiği de söylenmiştir. Yine bu ifadenin [O Ramazan ayı ki hakkında Kur’an inmiştir] anlamına da geldiği söylenmiştir ki, bu da [oruç size farz kılınmıştır] ilahî sözüdür. (Keşşâf)

 

فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُۜ


Şart üslubunda talebî inşâî isnad olan cümle, فَ ile istînâf cümlesine atfedilmiştir.

Şart cümlesi müsbet mazi fiil sıygasında,  faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Cevap cümlesi olan  فَلۡیَصُمۡهُۖ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Farklı manadaki ٱلشَّهۡرَ kelimelerinde tam cinas, ٱلشَّهۡرَ ve شَهِدَ kelimeleri arasında cinas-ı muzari ve bu kelimeler arasında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

شَهۡرُ ve هُدࣰى kelimelerinin tekrarlanmasında cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

شَهۡر açığa çıkma manasındadır, gökteki ay için kullanılır. Onu görmek manasında شَهِدَ fiili kullanılmıştır. Bu iki kelime arasında cinas vardır. شَهۡر takvim ayı değil, gökteki ay demektir.

Oruç için gökteki ayı gözlenir ama günümüzde modern metodlarla da ayı hesaplamanın caiz olduğu kesindir.

 

وَمَنْ كَانَ مَر۪يضاً اَوْ عَلٰى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ اَيَّامٍ اُخَرَۜ 


Ayetin ikinci cümlesi atıfla gelmiştir. Ciheti camia temasüldür. Şart üslubunda haberî isnaddır. كَانَ  şart fiilidir. Cevap cümlesi فَ karinesiyle ...عِدَّةࣱ مِّنۡ أَیَّامٍ cümlesidir. Bu cümlede mübtedanın haberi olan car mecrurun müteallakının hazfı sebebiyle îcâz-ı hazif sanatı vardır.

سَفَر ; esasen keşif, açmak manası taşımaktadır. Bunun için "isfâr", yüzünü açmak ve parçalamak manasınadır. Uzak bir yere gitmek de yolcunun her türlü hal ve ahlakını meydana çıkardığı için, ona da sefer denmiştir. (Elmalılı)

أُخَرَ kelimesi vasıf olduğu ve elif ve lam harflerini almadığı için gayrı munsarif bir kelimedir. Çünkü, bu vezninde sıfat olan kelimelerde asıl olan cemi yani çoğul olmaları halinde elif ve lam ile kullanılmasıdır. 

184. ayetteki cümlenin tekrarıdır. İki cümle arasında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.


يُر۪يدُ اللّٰهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلَا يُر۪يدُ بِكُمُ الْعُسْرَۘ وَلِتُكْمِلُوا الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُوا اللّٰهَ عَلٰى مَا هَدٰيكُمْ


Ta’lil cümlesi olarak şibh-i kemâl-i ittisâl nedeniyle fasılla gelmiştir. Müsbet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Akabindeki cümle ise menfi fiil sıygasında faide-i haberi ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemal sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet uyandırmak içindir.

Bu ayette geçen fiillerin tümü muzari olarak kullanılmıştır. Hükmü takviye, hudûs ve teceddüd ifade ederler. Ayrıca muzari fiiller tecessüm özelliğiyle muhayyileyi harekete geçirerek muhatabın dikkatini canlı tutar.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır. Lafza-i celâlin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır. 

Ayette یُرِیدُ ٱللَّهُ بِكُمُ ٱلۡیُسۡرَ - لَا یُرِیدُ بِكُمُ ٱلۡعُسۡرَ cümleleri arasında ikili mukabele vardır. 

Müsbet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelam olan لِتُكۡمِلُوا۟ ٱلۡعِدَّةَ cümlesi sebep bildiren masdar teviliyle, takdiri يعينكم (size yardım eder) olan fiile mütealliktir. وَ ’la ….يريد بكم cümlesine atfedilmiştir.

Arkasından  gelen aynı üsluptaki masdar-ı müevvel de birinciye matuftur. 

Burada ٱلۡیُسۡرَ ve ٱلۡعُسۡرَ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab, cinas ve  reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

[Sayıyı tamamlayasınız] ifadesi, sayıya riayet emrinin gerekçesi iken, [ve Allah’ı yüceltesiniz] ifadesi kazanın nasıl yapılacağını ve oruç bozma mesuliyetinden nasıl kurtulunacağını öğretmesi ile ilgilidir; [ve şükretmeniz içindir] ifadesi de ruhsat verme ve kolaylaştırmanın illetidir. Bu (sıralanış) leff ü neşr-i müretteb, yani ikinci sırada gelen ifadelerin ilk sıradaki ifadeleri yer alış sırasına riayet ederek açıklaması türünden öyle ince bir metoddur ki, bunun açıklamasını beyan alimlerinin en araştırmacı ve uzman olanları bile zor yapar. لِتُكَبِّرُوا۟ fiilinin عَلَىٰ ile geçişli kılınması, hamd manası içermesi sebebiyledir. Böylece sanki; “Size bu çareyi göstermesine karşılık hamdederek Allah’ı yüceltesiniz diye” denmiş olmaktadır. (Keşşâf-Ebüssuûd-Fahreddin er-Razi,Tefsir-i Kebir)

Allah’ı tekbir (Allah'ı Ululama): Esasen Allah'ı tazîm ve saygı demektir ki, üç mana ile olur:

a) Akd-i Kalb (kalbin bağlanması): Allah'ın birliğine, adaletine itikatla marifetin sağlamlığı ve şüphelerin yok oluşudur.

b) Söz: Allah'ın yüce sıfatlarını ve güzel isimlerini ikrardır.

c) Amel: Namaz, oruç, diğer farzlar ve şer'an caiz görülmüş şeyler gibi kulluk amelleriyle ibadet etmektir. (Elmalılı)


 وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ


Ayetin son cümlesi ta’liliye olan masdar-ı müevvele matuftur. Gayrı talebî inşâ cümlesidir.

لَعَلَّ , Vukuu mümkün durumlarda kullanılan terecci harfidir. لَعَلَّ ’nin haberinin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade etmektedir. Ayrıca muzari fiil, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

‘Umulur ki’ anlamında olan bu harf, Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde ‘… olsun diye, … olması için’ şeklinde tercüme edilir. Dolayısıyla cümle vaz edildiği inşa formundan çıkıp haberî anlama geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkeptir.

[Umulur ki şükredersiniz.] Yani size verdiği dinî ve dünyevî nimetler için Allah’a dil, kalp, beden ve mal ile şükredin. Bir görüşe göre bu ayetin anlamı şöyledir: ‘’Allah Teâlâ’nın size emrettiğini yapın. Bu; O’na şükretmek demektir.’’ اِعْمَلُٓوا اٰلَ دَاوُ۫دَ شُكْرًاۜ [Ey Davud ailesi! Şükretmek için amel edin.] (Sebe’ 34/13) ayeti de bu anlama gelir. Yüce Allah bu ayette amel etmeyi, kendisi için şükretmekle bir saymıştır. Öyleyse bütün ibadetler şükür için vaz edilmişlerdir.  (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr) 

Bu ayet-i kerimede Allah Teâlâ Müslümanlara; Kur’an’ın indirildiği ay olan Ramazan ayında oruç tutmalarının farz olduğunu, hasta veya seferde olanın oruç tutmama ruhsatının olduğunu bildirmekte ve bu kimselerin diğer günlerde oruç tutmasını istemektedir. Bu haberden maksat; müminlere daha önce bilmedikleri yeni bir haber vermektir. İşte bu şekildeki isnadlara fâide-i haber denir. Çeşitli ilimler konusunda yazılmış kitaplardaki isnadlar hep bu gruba girer. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Bu ayette leff bölümünde hasta veya yolculukta olan kişilerin oruçlarını tutamadıkları günlerin sayısınca diğer günlerde tutabilecekleri zikredilmiş, bu kolaylığın sağlanmasının illeti ise neşr bölümünde müminlerin tutamadıkları oruçların sayısını tamamlamak olarak açıklanmıştır. Leff bölümünün ikinci öğesi olan Allah’ın (cc) kulları için bu kolaylığı isteyip, zorluğu murad etmemesinin sebebi ise hidayete erdirdiği için zatının yüceltilmesi olarak açıklanmıştır. Hemen akabinde leff bölümünde belirtilen nimetin neşr bölümündeki sebebinin sebebi “umulur ki şükredersiniz” ifadesindeki icmâlî neşr ile tekrar açıklanmıştır. (Kur’ân-I Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları / Hasan Uçar-Keşşâf)