وَاِذَا سَاَلَكَ عِبَاد۪ي عَنّ۪ي فَاِنّ۪ي قَر۪يبٌۜ اُج۪يبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ اِذَا دَعَانِۙ فَلْيَسْتَج۪يبُوا ل۪ي وَلْيُؤْمِنُوا ب۪ي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَإِذَا | ve ne zaman |
|
2 | سَأَلَكَ | sana sorar(lar)sa |
|
3 | عِبَادِي | kullarım |
|
4 | عَنِّي | benden |
|
5 | فَإِنِّي | şüphesiz ben |
|
6 | قَرِيبٌ | (onlara) yakınım |
|
7 | أُجِيبُ | karşılık veririm |
|
8 | دَعْوَةَ | du’asına |
|
9 | الدَّاعِ | du’a edenin |
|
10 | إِذَا | zaman |
|
11 | دَعَانِ | bana du’a ettiği |
|
12 | فَلْيَسْتَجِيبُوا | O halde onlar da karşılık versinler |
|
13 | لِي | bana |
|
14 | وَلْيُؤْمِنُوا | inansınlar ki |
|
15 | بِي | bana |
|
16 | لَعَلَّهُمْ | böylece onlar |
|
17 | يَرْشُدُونَ | doğru yola erişirler |
|
Birdenbire bir dua âyetiyle karşı karşıya geliyoruz. Bir kişinin Allah’a en yakın olduğu zaman, sabırla birlikte olduğu zamandır. Sabır oruçtur, dua da Allah’la beraber oluştur.
Rabbimiz bizim için; "kullarım" diyor. Bu ne büyük bir şereftir. Bu hitap üstelik oruç âyetlerinin arasında geliyor. Allah, “Kullarım!” buyurarak bizi kendisine izâfe ediyor. Bu şerefin, bu yakınlığın, bu ünsiyetin yanında orucun meşakkati ne değer ifade eder de? Bunu duyan bir müslümanda yorgunluk, meşakkat kalır mı? Şereflerin belki en yücesi.
Kullarıma söyle Peygamberim! diye bizi üçüncü şahıs zamiriyle de kullanmıyor üstelik,
Rabbimiz bizi kendisine muhatap kabul ediyor, bize yöneliyor ve bizzat kendisi, bizim sorularımıza cevap verme lütfunda bulunuyor. Yakınım diyor, dualarınızı işitirim demiyor, siz bana dua edince ben anında icâbet ederim diyor.
Duada bir de acele etmeyeceğiz. Allah’ın Rasûlü:
"Sizden biriniz acele etmedikçe Allahu Teâlâ duanızı kabul buyurur."
Duada acele etmek, dua ettim de Allah kabul etmedi demektir. (Buhârî, Müslim)
Dua ile istenen ihtiyacın karşılanması hemen de olabilir, bir müddet sonra da olabilir, bazen de istenen şey âhirete kalabilir. Bazen de bizim hakkımızda hayırlı olan şey, bizim istediğimizin dışında bir şey de olabilir. Öyleyse; “Olmadı! Dua ettim de kabul edilmedi!” diye acele etmeyelim. Çünkü Allah istediği zaman, istediği biçimde bizim duamızı kabul edecektir. Ve bazen bizim daha çok dua etmemizi istediği için Rabbimiz, istediğimiz şeyleri geç verebilir. Bu durumda kesinlikle ümitsizliğe düşmemeliyiz.
Değilse, Yani Allah’ın mülkü yanında bizim istediklerimiz ne kadar olabilir de? Bütün dünya insanlığı birleşse, herkes isteyebileceğinin en son sınırını istese, Allahu Teâlâ’nın mülkünden bir şey eksilir mi? Öyleyse bizim istediklerimizi geciktirmesinin sebebi, bizim biraz daha dua ederek kulluğumuzu artırmamızı istemesinden başka bir şey değildir.
Şurası da unutulmamalıdır ki:
"Dua bir ibâdettir." (Ebu Dâvûd, Tirmizî, İbni Mace)
Dua dua edileni büyük tanımak, büyüklük mevkiine oturtmak, büyüklüğünü, gücünü kuvvetini kabul etmektir. Dua acziyetin ifadesidir. Dua âcizin, güçsüzün güçlüye teslimiyetinin ifadesidir. Öyleyse dua eden mü’minin duası, onu Allah’ın her ân kendisinin Rabbi ve koruyucusu olduğu düşüncesine ve her ân O’na muhtaç olduğu şuuruna götürecektir.
Dua ederken Allah’tan istenmesi gereken, istenmesi caiz olan şeyleri istemeliyiz. Harika, mûcize, nübüvvet ve haramları istemek gibi caiz olmayan şeyleri istemeyeceğiz.
Oruçlu dua etmeye çalışacağız. Hele hele iftar vakti yapılan duanın reddedilmeyeceğini söyler Allah’ın Rasûlü:
"Oruçlunun iftar vakti yapmış olduğu duası mutlaka kabul olur."
"İftar zamanı oruçlunun duası reddedilmez ."Buyurur. Yine Ebu Hureyre’nin rivâyet ettikleri bir hadislerinde Allah’ın Rasûlü şöyle buyurur:
Üç kimsenin duası asla reddedilmez.
1- Âdil devlet reisinin duası.
2- İftar edinceye kadar oruçlunun duası.
3- Zulme uğrayan mazlumun duası.
Bu üç kişinin duasının asla reddedilmeyeceğini anlatıyor Allah’ın Rasûlü. Allah bizden dua etmemizi istiyor. Duaya o kadar önem verelim ki, öyle bir dua hayatı uygulayalım ki, artık bizim hayatımız hep dua olsun. Yani Allah’la ilişkimizi hiç kesmeyelim. Çünkü dua sürekli Allah’la ilişki içinde olmaktır. Her zaman ona dua edelim. Hem de isteklerimiz meşru olduğu sürece utanmadan isteyelim ondan. Yahu bu da istenir mi, demeyelim. Çünkü istenilen kim? Allah. Yani anamız değil, babamız değil, ağamız, patronumuz değil. Yani başkaları gibi hasa âciz, güçsüz, fakir birisi değil ki Rabbimiz. Üstelik biz yalvardıkça bizi seviyor. Kendisini istediklerimize sahip bildikçe, istediklerimize ehil gördükçe, istenilecek, başvurulacak tek kapı kabul ettikçe bizi seviyor.
Biz ona yöneldikçe o bizim kendisine yönelmemizden memnun oluyor. Öyleyse hemen yalvaralım, hemen yakaralım. Karnımız acıktı yalvaralım, susâdık yalvaralım, ayakkabımız kayboldu yalvaralım, ayakkabımız bulundu yalvaralım, sıkıntımız var yalvaralım, cennet istiyoruz yalvaralım, cehennemden korkuyoruz yalvaralım, yalvaralım, yalvaralım.
Ve Kur’ân’daki dua modellerini de iyi belleyelim. Kur’ân’daki dua modelleri yanında bir de Rasûl-i Ekrem Efendimizin dua usullerini, ezkarını iyi belleyelim. (Besairul Kur’ân Ali Küçük Tefsiri)
(peygamberimizin sabah duaları videosu)
https://youtu.be/Ij3q-bekv1M
"Ben Yakınım" Bakara 186. Ayet Tefsiri
Bu videoda ozellikce arapca dilinin incelikleri uzerine de duruluyor..Allahin hitabindaki incelik..izleyip asla unutamadigim bir video..Ayeti ezberleyip namazimiza sokmak arkasindan da hemen bir dua ayeti okumak cok guzel olmaz mi?
https://youtu.be/h4HgAu7Wwlg 16dk 35sn- Nouman Ali Han
Allah bize her zaman çok yakın ama biz şeytan aradan çekildiği için ona en çok ramazan ayında yaklaşıyoruz.
Sana kullarım benim hakkımda sorarlarsa muhakkak ki ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit, dua edenin duasını kabul ederim. O halde benden isteyin, bana iman edin ki doğruyu bulasınız. Benden başkasından isterseniz doğruya erişemezsiniz.
Oruçtan sonra duanın zikredilmesi oruçlunun duasının kabuluyle alakalı hadisleri hatırlatır.
Böyle bir ibadetin ardından dua etmenin makbul olduğuna işaret vardır.
Duanın çeşitleri var. Bizim dünya üzerinde yaşamamız fıtri duadır. Bitki ve hayvanların ihtiyaç diliyle yaptıkları dua ikinci çeşit duadır. Üçüncüsü insanların yaptıkları duadır. Bu da fiili ve sözlü olmak üzere iki çeşittir. İkisini birlikte yapmak gerekir.
Allah teala dua edenin duasını kabul ederim buyurmuş. Bu haber, duayı aynısıyla kabul edeceğini göstermez. İhtiyacı kulun hayrına olan başka bir şekilde karşılayacağı gibi, ahirete de bırakabilir.
Ayette ‘kullarım Sana Beni sorarlarsa, Ben çok yakınım.’ buyrulmuştur. Bu cevapta, diğer ayetlerde gelen sorulara verilen cevaplarda olduğu gibi قُل veya فَقُلْ lafızları kullanılmamıştır. Mesela, ‘Rasûlum, sana dağlar hakkında sorarlar, ‘de ki’ Rabbim onları ufalayıp savuracak.’ (Taha/105) ayetinde cevap فَقُل
ْ ile gelmiştir. Bu ayette ise Yüce Allah kullarına son derece yakın olduğunu, kendisinden bir şey isteyen ihtiyaç sahipleri ile, kendisi arasında bir vasıta olmaksızın onların işlerine cevap verecek şekilde onlarla beraber olduğunu bildirmek için cevabı bizzat vermiştir.
Riyazus Salihin, 981 Nolu Hadis
Ebû Musâ el-Eş’arî radıyallahu anh şöyle dedi:
Biz bir yolculukta Hz. Peygamber ile birlikte idik. Tepelere çıktıkça Allahuekber, lâ ilâhe illallah diye yüksek sesle tekbir ve tehlil getirdik. Bunun üzerine Nebî sallallahu aleyhi ve sellem:
- “Ey Müslümanlar! Kendinizi zorlamayınız. Zira siz sağıra veya burada olmayan birine seslenmiyorsunuz. Allah daima sizinle beraberdir, işitir ve size sizden daha yakındır” buyurdu.
Buhârî, Cihâd 131, Meğazî 38, Daavât 51, Tevhîd 9; Müslim, Zikr 44. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitr 26
Riyazus Salihin, 1504 Nolu Hadis
Ubâde İbni’s-Sâmit radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Yeryüzünde bir müslüman Allah’tan bir şey dilerse, günah bir şeyi istemediği veya akrabası ile ilgisini kesmeyi arzu etmediği sürece Allah onun dileğini mutlaka yerine getirir veya ona vereceği şey kadar bir kötülüğü kendisinden giderir.”
Orada bulunanlardan biri:
- O takdirde biz Allah’tan çok şey isteriz, deyince, Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem:
- “Allah’ın lutfu dilediğiniz şeylerden daha çoktur” buyurdu.
Tirmizî, Daavât 115. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, III, 18
Ayette geçen ucîbu ve felyestecîbû kelimeleri aynı kökten olup icabet etme manasındadır.
وَاِذَا سَاَلَكَ عِبَاد۪ي عَنّ۪ي فَاِنّ۪ي قَر۪يبٌۜ
وَ istînâfiyyedir. إِذَا şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.
إِذَا şart harfi vuku bulma ihtimali kesin olan durumlar için gelir. سَأَلَكَ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. عِبَادِی faildir. Mütekellim zamiri ی muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. عَنِّی car mecruru سَأَلَكَ fiiline müteallıktır.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. ی mütekellim zamiri, اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. قَرِیبٌ ise اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.
اُج۪يبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ اِذَا دَعَانِۙ
أُجِیبُ muzari fiildir. Faili ise müstetir zamir انا ’dir. دَعۡوَةَ mef’ûlun bihtir. ٱلدَّاعِ kelimesi sonundaki mahzuf ى üzerine takdir edilen kesra ile mecrurdur. إِذَا şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. دَعَا cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Sonundaki ن vikayedir. Esre ise mütekellim zamirinden ivazdır.
فَلْيَسْتَج۪يبُوا ل۪ي وَلْيُؤْمِنُوا ب۪ي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. Cevap fiiline dahil olan لۡ , emir içindir. یَسۡتَجِیبُوا۟ fiili, emir لۡ ‘ı ile meczum muzari fiildir. لِی car mecruru لۡیَسۡتَجِیبُوا۟ fiiline müteallıktır.
لۡیُؤۡمِنُوا۟ fiili لۡیَسۡتَجِیبُوا۟ cümlesine matuftur.
لَعَلَّ terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir. إنّ gibi ismini nasb haberini ref eder. هُمْ muttasıl zamiri, لَعَلَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. یَرۡشُدُونَ fiili لَعَلَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.وَاِذَا سَاَلَكَ عِبَاد۪ي عَنّ۪ي فَاِنّ۪ي قَر۪يبٌۜ اُج۪يبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ اِذَا دَعَانِۙ فَلْيَسْتَج۪يبُوا ل۪ي وَلْيُؤْمِنُوا ب۪ي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ
وَ , istînâfiyyedir. Ayetin ilk cümlesi şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi müsbet mazi sıygasında fiil cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cevap cümlesi إِنِّ ile tekid edilmiş faide-i haber talebî kelamdır.
عِبَادِی izafetinde Allah Teâlâya ait zamire muzâf olan عِبَادِ, şan ve şeref kazanmıştır.
Bu ayette önceki ayetteki gaib zamirden mütekellim zamirine iltifat vardır.
[Ben yakınımdır] ifadesi, dua edene Allah Teâlâ’nın kolayca icabet etmesi ve kendisinden isteyenin ihtiyacını çarçabuk karşılaması durumunun, mekânı yakın olanın durumuna benzetilmesiyle ilgili temsilî bir anlatımdır. Binaenaleyh Allah Teâlâ’ya dua edildiğinde, Lebbeyk [icabete hazırım] demesi süratle gerçekleşir ki, bunun benzeri;
وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَر۪يدِ [Biz ona şah damarından daha yakınız] (Kāf 50/16) ayetidir. (Keşşâf)
وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِی عَنِّی فَإِنِّی قَرِیبٌۖ ayetinin قُلْ (De ki) ile başlamaması tövbe, dua ve niyaz makamında kul ile Rabbi arasındaki vasıtayı kaldırmak içindir. Bunda Allah Teâlâ’nın kullarına karşı lütuf ve inayeti vardır. (Âdil Ahmed Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati’l Kur’ani’l Kerim, soru: 1336)
فَإِنِّی قَرِیبٌۖ [Ben ona yakınım.] Burada niçin diğer sorularının cevabında olduğu gibi burada da “de ki” buyurulmamıştır? Çünkü burada Allah Teâlâ kendisi hakkındaki soruya bizzat kendisi cevap vermektedir. Bununla icabetinin ve merhametinin yakın olduğunu bildirmek istemiştir. Çünkü Allah Teâlâ mekân yakınlığından münezzehtir. Mekân yokken de O vardı. Bugün de var olduğu şekildedir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
Üslubun değişerek Resulullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) yönelmesinde, Resulullah için apaçık bir şereflendirme ve onun makamını yükseltme anlamı vardır. Yani ‘’ey Resulüm! Kullarım sana Beni sorarlarsa onlara, Benim onlara çok yakın olduğumu söyle’’ demektir. Bu ifade, Allah'ın kullarının fiillerini ve sözlerini bildiğini, onların hallerine muttali olduğunu, mekânen yakın bir kimsenin haline teşbih suretiyle anlatmaktır. (Ebüssuûd)
Oruçtan sonra duanın zikredilmesi oruçlunun duasının kabulüyle alakalı hadisleri hatırlatır.
Böyle bir ibadetin ardından dua etmenin makbul olduğuna işaret vardır.
Bu cümlede دَعَا kökünden gelen kelimeler arka arkaya gelmiş. Aralarında cinas ve reddü’l-acüz ales-sadr vardır.
اُج۪يبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ اِذَا دَعَانِۙ
Fasılla gelmiş cümle إِنِّ ’nin ikinci haberidir. Bu cümlenin sıfat olduğu da söylenmiştir. Müsbet mazi fiil cümlesi formunda faide-i haber ibtidâî kelamdır.
دُعاَءً: Esasen davet gibi çağırmak manasına masdardır. Sonra küçükten büyüğe, aşağıdan yukarıya meydana gelen talep ve niyaz manasına âdet olmuş ve isim olarak da kullanılmıştır ki dua dinledim, dua okudum denir. Duanın hakikati, kulun, şanı yüce olan Rabbinden mütevazi bir şekilde medet, ihtimam ve yardım dilemesidir. (Elmalılı)
فَلْيَسْتَج۪يبُوا ل۪ي وَلْيُؤْمِنُوا ب۪ي
ف , mahzuf şartın cevabına gelen rabıtadır. Terkip, inşâî isnaddır. Şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Takdiri إذا كنت كذلك فليستجيبوا (Ben böyle olduğuma göre onlar da benim emrime uysunlar) şeklindedir. Cevap cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Aynı üsluptaki cümle و ’la makabline atfedilmiştir.
[Öyleyse] onlar ihtiyaçları için beni çağırdıklarında onlara icabet ettiğim gibi, onlar da kendilerini iman ve itaate çağırdığımda bana cevap verip, [davetime icabet etsinler.]
[O halde Benim davetime uysunlar.] Ben de onların dualarına icabet edeceğim. Öyleyse onların da benim davetime icabet etmeleri, emirlerime uyup yasaklarımdan sakınmaları gereklidir. Duaya icabet etmesi Allah Teâlâ’nın kesin bir vaadidir. Bundan asla vazgeçmez. Dileğini O’na arz eden kişinin dileği hemen gerçekleşmiyorsa bunun sebepleri olabilir. İcabet mutlaka gerçekleşecektir. Duanın kabul edilmesi bir şey, ihtiyacın görülmesi ayrı bir şeydir. Duanın icabeti için kulun “Ya Rabbi!” diye niyaz etmesi yeterlidir. Allah Teâlâ ona “Buyur ey kulum!” der. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr-Ebüssuûd)
لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ
Ayetin son cümlesi ta’liliye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Gayrı talebî inşâ cümlesidir.
لَعَلَّ , Vukuu mümkün durumlarda kullanılan terecci harfidir. لَعَلَّ ’nin haberinin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade etmektedir. Ayrıca muzari fiil, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
‘Umulur ki’ anlamında olan bu harf, Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde ‘...olsun diye, ...olması için’ şeklinde tercüme edilir. Dolayısıyla cümle vaz edildiği inşa formundan çıkıp haberî anlama geldiği için, mecaz-ı mürsel mürekkeptir.
Ta’lil cümleleri anlamı açıklamak, zenginleştirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
لَعَلَّ edatı, terecci içindir yani ‘ümitvar olma’ manasını ifade eder ve bir de beklenti içinde olmak demektir ki, her ikisi de aynı manaya gelir demektir. Fakat bu beklenti Kerîm olan bir zattan olmalı, kişi O’ndan beklemelidir. İşte bu, yerine getirmesi kesin olan vaadinin yerine olan bir ifadedir. İmam Sîbeveyhi de bu görüştedir. Ancak Kutrub (v. 106/724) ise; لَعَلَّ kelimesi ‘için’ manasındadır, yani ‘sakınıp korunmanız için’’ demektir, der. (Nesefî / Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)