Bakara Sûresi 181. Ayet

فَمَنْ بَدَّلَهُ بَعْدَ مَا سَمِعَهُ فَاِنَّمَٓا اِثْمُهُ عَلَى الَّذ۪ينَ يُبَدِّلُونَهُۜ اِنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌۜ  ...

Her kim işittikten sonra vasiyeti değiştirirse, günahı ancak onu değiştirenlerin boynunadır. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَمَنْ artık kim
2 بَدَّلَهُ (vasiyyeti) değiştirirse ب د ل
3 بَعْدَمَا sonra bir şey ب ع د
4 سَمِعَهُ işittikten س م ع
5 فَإِنَّمَا elbette
6 إِثْمُهُ günahı ا ث م
7 عَلَى üzerinedir
8 الَّذِينَ kimselerin
9 يُبَدِّلُونَهُ onu değiştiren ب د ل
10 إِنَّ şüphesiz
11 اللَّهَ Allah
12 سَمِيعٌ işitendir س م ع
13 عَلِيمٌ bilendir ع ل م
 

فَمَنْ بَدَّلَهُ بَعْدَ مَا سَمِعَهُ فَاِنَّمَٓا اِثْمُهُ عَلَى الَّذ۪ينَ يُبَدِّلُونَهُۜ


ف atıftır. مَن iki fiili cezmeden şart harfi, mübteda olarak mahallen merfûdur. بَدَّلَهُۥ şart fiilidir. Fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir هُو’dir. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. Zaman zarfı بَعۡدَ masdariye olan مَا ’ya muzâf olmuştur. بَدَّلَ fiiline müteallıktır. سَمِعَهُ fiili مَا ’nın sılasıdır. مَا ve masdar-ı müevvel, masdar teviliyle cer mahallinde muzâfun ileyhtir. 

İkinci ف harfi cevap cümlesine rabıta için gelmiştir. إِنَّمَاۤ kâffe ve mekfûfe olan hasr edatıdır. إِثۡمُهُۥ mübtedadır. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

عَلَى ٱلَّذِینَ şeklindeki car mecrur mahzuf habere müteallıktır. یُبَدِّلُونَهُ , mevsulün her zaman kendisini takip eden sılasıdır. Îrabtan mahalli yoktur.

Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkib, مَن ’in haberidir.


 اِنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌۜ


إِنَّ , isim cümlesini tekid eden fiil benzeri harftir. ٱللَّهَ lafza-i celâli إِنَّ ’nin ismidir. سَمِیعٌ kelimesi إِنَّ ‘nin haberidir. عَلِیمࣱ ise ikinci haberdir.

 

فَمَنْ بَدَّلَهُ بَعْدَ مَا سَمِعَهُ فَاِنَّمَٓا اِثْمُهُ عَلَى الَّذ۪ينَ يُبَدِّلُونَهُۜ


كُتِبَ عَلَیۡكُمۡ cümlesine matuf olan bu ayet atıf harfi فَ ile gelmiştir. Şart üslubunda haberî isnaddır.

بَدَّلَهُۥ şart fiilidir. Şart; hudûsa delalet eden fiil cümlesi, cevap ise sübuta delalet eden isim cümlesi formunda gelmiştir. ...فَإِنَّمَاۤ إِثۡمُهُۥ şeklindeki cevap cümlesi kasrla tekid edilmiştir. Günahın sadece ve sadece değiştirene ait olduğu anlamını kasr üslubu ifade etmiştir. Faide-i haber talebî kelamdır.

إِنَّمَا ile yapılan kasrlarda muhatap konunun cahili değildir ve doğruluğuna itiraz etmiyordur. 

İsm-i mevsûl olan مَنۢ ve ٱلَّذِینَ ’de tevcih sanatı vardır.  Ayrıca bu kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

بَدَّلَهُ lafzında irsâd sanatı, بَدَّلَهُ - یُبَدِّلُونَهُۥۤۚ kelimeleri arasında müfretten cemiye iltifat, iştikak   cinası ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatları vardır.

İlk cümlenin tekil fiille başlayıp çoğul zamirle bitmesi çeşit ve fert olarak buna sıkça rastlandığını veya bu günahın bunu yapan fertlerin tamamına şamil olduğunu gösterir. 

[Kim bunu değiştirirse] vâsilerden ve şahitlerden kim bunu bozarsa, [bunu işittikten sonra] yani kendisine ulaştıktan ve araştırdıktan sonra [günahı ancak değiştirenlerin üzerinedir] değiştirilen vasiyetin günahı ancak değiştirenin üzerinedir; çünkü hıyanet etmiş ve şeriata karşı gelmiştir. [Şüphesiz Allah, hakkıyla işitici ve hakkıyla bilendir] Bu, onu haksız yere değiştiren için tehdittir. (Beyzâvî)


 اِنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌۜ


Ayetin son cümlesi müste’nefe olarak fasılla gelmiştir. Fasıl nedeni şibh-i kemâl-i ittisâldir. Ta’lil cümlesidir. Mesel tarikinde tezyîl olan bu cümle ıtnâb babındandır.

Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekit için gelmiştir. Öncesinde konusu geçen meselin vuku bulmasından bağımsız olarak, ara vermeden başka bir ifadeye yer verilmesidir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.


إِنَّ ile tekid edilmiş, isme isnad olan bu haber cümlesi sübut ifade eder. Faide-i haber talebî kelamdır.


Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması dolayısıyla, Allah lafzında tecrîd sanatı vardır. Müsnedün ileyhin tüm esma-i hüsnayı ve kemâl sıfatları bünyesinde barındıran lafza-i celâlle marife olması tazim, telezzüz, teberrük ve ikaz içindir.

Allah'ın سَمِیعٌ ve عَلِیمࣱ sıfatlarının tenvinli olarak gelişi bu sıfatların Allah Teâlâ’da varlık derecesinin tasavvur edilemez olduğu, bu sıfatların bir benzerinin olmadığı anlamına gelir. Aralarında و olmaması, Allah Teâlâ’da ikisinin de birlikte mevcudiyetini gösterir. Ayrıca bu sıfatlarla ayetin anlamı arasındaki mükemmel uyum, teşâbüh-i etrâf sanatıdır. Her ikisi de mübalağa kalıplarındandır. Aralarında mürâât-ı nazîr ve muvazene sanatları vardır. 

سَمِیعٌ - سَمِعَهُۥ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Bu cümlede; ‘Allah muhakkak ki işitir, görür’ cümlesiyle ‘gereken karşılığı verir’ anlamı kastedilmiştir. Dolayısıyla lazım melzum alakasıyla mecaz-ı mürsel vardır.

[Muhakkak ki Allah herşeyi işiten Semî'dir herşeyi bilen Alîm’dir] buyrukları şanı yüce Allah'a ait iki sıfattır. Bu iki sıfata sahip olmakla birlikte vasiyet edenlerin yapacakları herhangi bir zulüm ve haksızlık yapanların herhangi bir değişikliği O'na gizli kalmaz. (Kurtubi)