يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِۜ قُلْ ف۪يهِمَٓا اِثْمٌ كَب۪يرٌ وَمَنَافِـعُ لِلنَّاسِۘ وَاِثْمُهُمَٓا اَكْبَرُ مِنْ نَفْعِهِمَاۜ وَيَسْـَٔلُونَكَ مَاذَا يُنْفِقُونَۜ قُلِ الْعَفْوَۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَۙ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | يَسْأَلُونَكَ | sana soruyorlar |
|
2 | عَنِ | -tan |
|
3 | الْخَمْرِ | şarap- |
|
4 | وَالْمَيْسِرِ | ve kumardan |
|
5 | قُلْ | de ki |
|
6 | فِيهِمَا | o ikisinde vardır |
|
7 | إِثْمٌ | günah |
|
8 | كَبِيرٌ | büyük |
|
9 | وَمَنَافِعُ | ve bazı yararlar |
|
10 | لِلنَّاسِ | insanlar için |
|
11 | وَإِثْمُهُمَا | fakat onların günahı |
|
12 | أَكْبَرُ | daha büyüktür |
|
13 | مِنْ | -ndan |
|
14 | نَفْعِهِمَا | yararı- |
|
15 | وَيَسْأَلُونَكَ | ve sana soruyorlar |
|
16 | مَاذَا | ne |
|
17 | يُنْفِقُونَ | infak edeceklerini |
|
18 | قُلِ | de ki |
|
19 | الْعَفْوَ | Af (ihtiyaçlarınızdan fazlasını) |
|
20 | كَذَٰلِكَ | böyle |
|
21 | يُبَيِّنُ | açıklıyor |
|
22 | اللَّهُ | Allah |
|
23 | لَكُمُ | size |
|
24 | الْايَاتِ | ayetleri |
|
25 | لَعَلَّكُمْ | umulur ki |
|
26 | تَتَفَكَّرُونَ | düşünürsünüz |
|
Meysir, kolay olan şeydir. Kumarda kolay yoldan para kazanıldığı için adı kolaylık olmuş.
Burada infak edilecek şey için afv (lütuf, ihsan) kelimesi kullanılmış. Bu kelimenin ''fazlalık'' manasında olduğu yazılıdır. Türkçede suçu görmekten vaz geçmek manasında kullanıyoruz. Bu da bir çeşit lütuftur. Burada “kendi mülkünde olan bir şeyi başkasının mülküne geçirmek” anlamında kullanılmış. Tahkik sözlüğü bu kelimeyi birşeyden sarfı nazar etmek şeklinde tarif etmiş. Bu infakın en alt mertebesidir. Sonra nefsini kötü niyetten korumak gelir. Bu infaktan önce gerçekleşir. Yani infak etmemiz gereken kişi hakkında o bana şöyle şöyle yaptı, ona vermeyeyim gibi düşünmemek lazımdır. Sonra da hayır işlemek gelir. Dikkat edilirse 215. ayette de neyin infak edileceği sorulmuş, bu soruya cevap olarak infak edilecek yerler sayılmıştı. Burada da infak edilecek şey olarak umumi bir kelime olan afv kelimesi gelmiştir.
Bu sayfanın başındaki ilk ayette sevmediğiniz şeyler sizin için hayırlıdır geçmişti. İnfak da böyledir.
Günümüzde içkinin haram oluşu insanlara hatırlatıldığında bir kesim, onun faydası olduğunu, doktorunun kendisine tavsiye ettiğini vs. söylemektedir. Ayet içkinin faydaları olduğunu zaten teyit etmektedir. Ancak zararının faydasından daha çok olduğunu belirtmektedir.
Cahiliye arapları içki ve kumar meclislerini aynı zamanda fakir fukaraya ikram ve “meysir” adı verilen ve ayette yasaklanan kumar çeşidini fakirlere yardım için bir yol olarak görürlerdi.Veresiye bir deve alınıp oklar çekilerek kumar oynanır ,kaybedenler devenin bedelini öder ,kazananlar ise etlerini orada bulunanlara bağışlarlardı.Kur’ân bu masum yüzlü görünen kumarı yasaklamıştır.Yardımın daha meşru yolları vardır.Günümüzde hala Lasvegas gibi ekonomisini kumar üzerine kurmuş beldeler vardır.Buralardaki kumarhanelerde insanların bunalıp dışarı çıkmasını engellemek için içeri taze oksijen pompalanmakta ve kumar oynayanlara sürekli bedava içki ikramı yapılmaktadır.Lasvegas ın bağlı olduğu Nevada eyaleti Amerika da en fazla intiharın yaşandığı eyalet olarak kayıtlara geçmiştir.Ayette geçen. “Hamr-Şarap” aklı örten, sağlıklı düşünmeye imkan vermeyen her türlü içkinin ortak adıdır.
Bazı meal ve tefsirlerde zararı faydasından daha çoktur şeklinde tercüme edilmişse de, Kur’ân’ın içki ve kumar için kullandığı tamlama ”büyük günah” tır.Yani ikisinin günahı faydasından çoktur.
“Sana neyi infak edeceklerini soruyorlar”
Daha önce de sormuşlardı hatırlarsanız (ayet 215) ve Allah cevap vermişti. Surenin başındaki sığırın kurban edilmesi hadisesini hatırlatıyor. Onlar sığırı kesmeyi geciktirmek veya kesmemek için soruları arttırmışlardı. Burada da yanıt sert geliyor. ”el afve (fazla olanı)” infak etsinler diyor Allah. Yani insan olarak yaşamak için gerekeni tut, gerisini ver demektir bu.
Fekera فكر :
فِكْرَةٌ öğrenmek maksadıyla maluma meyleden kuvvedir. تَفَكُّرٌ ise bu kuvvenin akli nazara//akıl bakış açısına göre hareket etmesidir ki bu hayvanlar için değil insanlar için söz konusudur. Bu da sadece kalpte bir sûreti/şekli meydana gelebilen şeyler için kullanılır. رَجُلُ فَكِيرٌ çok düşünen adam için söylenir. Edebiyatçılardan biri şöyle demiştir: فَرْكٌ sözcüğü ovmak fiilinin harflerinin yeri değiştirilerek oluşturulmuştur. Fakat anlamsal konularda kullanılmıştır. Bu da işlerin hakikatlerine ulaşmak için onları irdelemek ve araştırmaktır. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de iki farklı fiil formunda 18 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekilleri fikir, tefekkür, efkar, mütefekkir, mefkure ve Fikret'tir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
Hamr (خمر) kelimesinin aslı birşeyi örtmektir. Kendisi ile örtü yapılan şeye himâr (خِمَار) denir ki baş örtme ile ilgili olan ayette geçen humur bu kelimenin çoğuludur. Örfte kadının başını örttüğü örtü için kullanılır. Bu ayette de kullanıldığı üzere hamr aynı zamanda içki demektir. Aklın işleyiş mekanizmasını örttüğünden bu adı almıştır. Himâr kelimesinden Türkçe’ye geçen kelimeler hamur ve mahmurdur. Hamur kelimesi unun suyla mayalanıp kaybolmasından elde edildiği için böyle isimlendirilmekte olup mahmur ise sarhoşluğun verdiği uyuşukluk, sersemlik içinde bulunan kimse için kullanılmaktadır.
İsmun kebîrun’da kastedilen büyük günah veya çok günahtır. Ayette geçen kebîr, kesîr (كَثِير) şeklinde de okunmuş olup, her iki kıraat de uygundur.
يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِۜ
İstînâf cümlesidir. Fiil cümlesidir. یَسۡـَٔلُونَ muzari fiildir. نَ ’un sübutuyla merfûdur. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. عَنِ ٱلۡخَمۡرِ car mecruru یَسۡـَٔلُونَ fiiline müteallıktır. ٱلۡمَیۡسِرِ kelimesi ٱلۡخَمۡرِ kelimesine matuftur.
قُلْ ف۪يهِمَٓا اِثْمٌ كَب۪يرٌ وَمَنَافِـعُ لِلنَّاسِۘ وَاِثْمُهُمَٓا اَكْبَرُ مِنْ نَفْعِهِمَاۜ وَيَسْـَٔلُونَكَ مَاذَا يُنْفِقُونَۜ
İstînâfi beyâniyye cümlesidir. قُلۡ sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir أنت ‘dir. Mekulü’l-kavl cümlesi فِیهِمَاۤ إِثۡمࣱ كَبِیرࣱ ’dir. فِیهِمَاۤ car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır. إِثۡمࣱ muahhar mübtedadır. كَبِیرࣱ kelimesi إِثۡمࣱ kelimesinin sıfatıdır. مَنَـٰفِعُ kelimesi إِثۡمࣱ ’e matuftur. لِلنَّاسِ car mecruru مَنَـٰفِعُ ’nun mahzuf sıfatına müteallıktır.
وَ itiraziyyedir. Haliyye olması da caizdir. إِثۡمُ mübtedadır. Muttasıl zamir هُمَاۤ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. أَكۡبَرُ haberdir. İsm-i tafdîl kalıbındandır. مِن نَّفۡعِ car mecruru أَكۡبَرُ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir هِمَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
یَسۡـَٔلُونَ muzari fiildir. نَ ’un sübutuyla merfûdur. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. مَاذَا istifham ismi یُنفِقُونَ fiilinin mukaddem mef’ûlu olarak mahallen mansubtur.
ماذا ينفقون ibaresi یَسۡـَٔلُونَكَ fiilinin ikinci mef’ûludur. ما mübteda ve istifham harfidir. ذا haber olup ismi mevsûl olan الذي manasındadır. (Ahmet bin Hırât)
یُنفِقُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. مَاذَا ifadesi یَسۡـَٔلُونَ fiilinin ikinci mef’ûlu olarak mahallen mansubtur. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
یُنفِقُونَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi نفق’dir. İf’al babı fiile ta’diye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkan sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
یُنفِقُونَۖ kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
"Ey iman edenler!" şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut - Belagat)
قُلِ الْعَفْوَۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَۙ
İstînâfi beyâniyye cümlesidir. قُلۡ sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir أنت ‘dir. Mekulü’l-kavl cümlesi ٱلۡعَفۡوَ ’dir. ٱلۡعَفۡوَ mahzuf fiilin mef’ûlun bihidir. Takdiri أنفقوا (infak ederler) şeklindedir.
كَ harf-i cerdir. مثل (gibi) manasındadır. Mahzuf mef’ûlu mutlaka müteallıktır. Takdiri تبيّنا (açıklayıcı) şeklindedir. ذا işaret ism-i, sükun üzere mebni mahallen mecrur muzâfun ileyhtir. ل harfi buûd, yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir. یُبَیِّنُ muzari fiildir. ٱللَّهُ lafza-i celâli fail olup lafzen merfûdur. لَكُمُ car mecruru یُبَیِّنُ fiiline müteallıktır. ٱلۡـَٔایَـٰتِ mef’ûlun bihtir. Cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradır.
لَعَلَّ , terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir. إنّ gibi ismini nasb haberini ref eder. كُمْ muttasıl zamiri, لَعَلَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. تَتَفَكَّرُونَ fiili لَعَلَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
تَتَفَكَّرُونَ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tefe'ul babındadır. Sülâsîsi فكر’dir. Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِۜ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi kemâl-i inkıtâdır. İlk cümle müsbet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. ٱلۡخَمۡرِ , ٱلۡمَیۡسِرِۖ ‘ya matuftur. Bu iki kelime arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
İstînâfiyye, İslam öncesi dönemde insanlar üzerinde galip gelen iki eylemi, yani şarap içmeyi ve kumarı geçersiz kılmak içindir. (Âşûr)
Bu cümlede hazif yoluyla îcaz vardır. Takdiri; عن حكم الخمر والميسر (İçki ve kumar hakkında) şeklindedir.
[Sana, şarap ve kumar hakkında soru sorarlar.] Önceki ayetlerde cihad konusundan bahsedilmişti. Cihad ancak mal ve insanların dayanışması sayesinde yapılabilir. İçki ve kumar ise malı götürür ve insanlar arasındaki dayanışmayı yok eder. Bu sebeple onlardan kaçınsınlar ve daha güçlü bir şekilde cihad edebilsinler diye Cenab-ı Hak bu ikisinin haram olduğunu beyan etmiştir. Burada ashab-ı kiramın sorduğu sorular bir araya getirilerek cevaplanmaktadır. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
ٱلۡخَمۡرِ kelimesi müştak bir isimdir. خَمَرَ fiilinin masdarıdır. Kaynayıp yoğunlaşınca köpürerek sarhoş edici hale gelen üzüm suyuna denir. Bu şekle gelmiş üzüm suyu; aklın, ahlakî davranışlarına engel olduğu için mecazen örtmek manasındaki ٱلۡخَمۡرِ kelimesiyle isimlendirilmiştir. (Âşûr)
ٱلۡمَیۡسِرِۖ kelimesi يَسَر - يُسُر kökünden mimli masdar olarak ‘’kumar oynamak’’ anlamındadır. Kumarda kolaylıkla zahmetsiz mal çarpmak veya çarptırmak vardır. Kumar demek de zar gibi ne olacağı belli olmayan tehlikeli bir şeye bağlanarak mal vermek veya almak demektir. (Elmalılı)
خَمْر aslında örtmek anlamındadır. Sıkılmış ve köpük alıncaya kadar kaynatılmış üzüm suyuna خَمْر denilmesinin sebebi insanın aklını ve temyiz kudretini örttüğü içindir. Akıl ve temyizi haczettiği için ona سَكَر de denir.
الميسر - kumar, يُسْر (kolaylık) kökünden gelir. Çalışmadan, yorulmadan elde edilen bir kazanç olduğu için bu isim verilmiştir. Onun يَسَار - servet kökünden geldiği de söylenir. Kumar, serveti götürdüğü için bu isim verilmiş olabilir. O zamanlar bu kumar kıdah, ezlâm ve aklâm dedikleri aletlerle oynanıyordu. (Ebüssuûd)
قُلْ ف۪يهِمَٓا اِثْمٌ كَب۪يرٌ وَمَنَافِـعُ لِلنَّاسِۘ وَاِثْمُهُمَٓا اَكْبَرُ مِنْ نَفْعِهِمَاۜ
Cümle beyanî istînâftır. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. فِیهِمَاۤ إِثۡمࣱ كَبِیرࣱ cümlesi قُلۡ fiilinin mekulü’l-kavlidir.
Mekulü’l-kavl cümlesi, isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. فِیهِمَاۤ , mahzuf mukaddem habere müteallıktır. إِثۡمࣱ ’daki tenvin nev, kesret ve tahkir ifade eder.
إِثۡمࣱ , مَنَـٰفِعُ kelimesine matuftur. لِلنَّاسِ mahzuf sıfata müteallıktır.
Temasül nedeniyle makabline وَ ’la atfedilen ...إِثۡمُهُمَاۤ أَكۡبَرُ cümlesi faide-i haber ibtidaî kelam olan isim cümlesidir.
كَبِیرࣱ - أَكۡبَرُ , مَنَـٰفِعُ - نَّفۡعِهِمَاۗ kelime grupları arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
إِثۡمࣱ , ayette önemine binaen tekrarlanmıştır. Bu tekrarda reddü’l-acüz ale’s-sadr ve ıtnâb sanatları vardır.
Bu cümle icmalden sonra tafsil kabilindendir. Belâgatta buna ıtnâb ismi verilir.
وَيَسْـَٔلُونَكَ مَاذَا يُنْفِقُونَۜ قُلِ الْعَفْوَۜ
Ayetin bu cümlesi ilk یَسۡـَٔلُونَكَ cümlesine matuftur. Atıf sebebi temasüldür. Müsbet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İstifham üslubunda talebî inşaî isnad olan مَاذَا یُنفِقُونَۖ cümlesi یَسۡـَٔلُونَكَ fiilinin ikinci mef’ûlüdür.
یَسۡـَٔلُونَ kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
"Ey iman edenler!" şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut - Belagat)
Fasılla gelen قُلِ ٱلۡعَفۡوَۗ cümlesi beyanî istînaftır. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Mekulü’l-kavl cümlesinde îcâz-ı hazif sanatı vardır. ٱلۡعَفۡوَۗ mahzuf bir fiilin mef’ûlüdür. Takdiri; أنفقوا (İnfak edin) şeklindedir.
Burada ٱلۡعَفۡوَۗ , ihtiyaçtan fazlası manasına gelir. Böylece infak etmek insanlar için kolaylaşmış olur. Onlara zor gelmez. Allah Teâlâ infakı insanlar için kolaylaştırdığını bildirmiştir. Onlara bu işi zorlaştırmamıştır. Sadaka ve infakı israf ve cimrilik olmayacak şekilde emretmiştir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
العَفْوِ kelimesindeki harf-i tarif, cins içindir. (Âşûr)
Allah infakı teşvik için burada العَفْوَ kelimesini bütün infaklar manasında kullanmıştır. Bu da harcamaktan kastedilenin gönüllü harcama olduğuna dair delilidir. (Âşûr)
العَفْو kelimesindeki harf-i tarif, ahd-i haricî içindir.
كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمُ الْاٰيَاتِ
Cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müsbet fiil cümlesi formunda, faidei haber ibtidaî kelamdır.
Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
كَذَ ٰلِكَ kendinden önceki bir manaya işaret eder. Ancak çoğu zaman o da müstakil bir lafız değildir. Burada hem كَ hem de ذَأَ işaret ismi aynı şeye işaret eder. Dolayısıyla bu durumu benzetecek yine kendisinden daha mükemmel bir şey bulunamadığını ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan/28, S.101)
كَذَ ٰلِكَ ’nin müteallakının hazfı îcâz-ı hazif sanatıdır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi teberrük, telezzüz ve haşyet uyandırma, korkuyu artırma amacına matuftur. Durumun ciddiyetinin derecesini göstermek bakımından da dikkat çekicidir.
كَذَ ٰلِكَ یُبَیِّنُ ٱللَّهُ لَكُمُ ٱلۡـَٔایَـٰتِ cümlesinde mürsel mücmel teşbih vardır. (Safvetü't Tefâsir)
یُبَیِّنُ [tebyin eder, açıklar] buyurulmak suretiyle istikbal kipinin kullanılması bunu insan zihninde canlandırmak içindir. (Elmalılı)
Müşarun ileyhin beyan konusundaki kemali dolayısıyla tazim için uzak için kullanılan işaret ismi tercih edilmiştir. (Âşûr)
لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَۙ
Ayetin son cümlesi ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Gayrı talebî inşâ cümlesidir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
لَعَلَّ , terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. Haberinin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiil olayı zihinde canlandırmayı sağlayarak muhatabı etkiler.
Ta’lil cümleleri anlamı açıklamak, zenginleştirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
‘’Umulur ki’’ anlamında olan bu harf, Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde ‘’...olsun diye, ...olması için’’ şeklinde tercüme edilir. Dolayısıyla cümle vaz edildiği inşâ formundan çıktığı için, mecaz-ı mürsel mürekkeptir.
لَعَلَّ edatı, terecci içindir yani “ümitvar olma” manasını ifade eder ve beklenti içinde olmak demektir ki, her ikisi de aynı manaya gelir. Fakat bu beklenti Kerîm olan bir zattan olmalı, kişi O’ndan beklemelidir. [Allah size ayetleri böyle açıklar ki dünya ve ahiret hakkında düşünesiniz.] Abdullah b. Abbas şöyle demiştir: Yani Allah Teâlâ; ‘’dünya hakkında düşünüp taşının ve oranın bir imtihan ve fanilik yurdu olduğunu anlayarak zühd halinde bulunun, ahiret hakkında da tefekkür edip oranın ebediyet yurdu olduğunu idrak edip onu isteyin’’, diye size sadaka verilecek yerleri haber verir. Ayetin tefsiri ile ilgili diğer bir görüş şöyledir: Allah Teâlâ size şarabın, kumarın hükmünü, infakın nereye yapılacağını ve miktarını açıklarken aynı zamanda size dünya ve ahiretiniz için ihtiyaç duyduğunuz işleri de anlatacaktır. Bu sayede sizi emir ve yasaklarıyla, sıkıntılarla imtihan etmek için yarattığı dünya; iyi ve kötüye karşılığını vermek için de ahiret hakkında düşüneceksiniz. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
تَتَفَكَّرُونَ kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
"Ey iman edenler!" şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut - Belagat)
Ayetlerin açıklanması, onların anlaşılabilir ve manası vazıh olarak indirilmeleridir; yoksa önceleri karışık ve anlaşılmaz iken sonrasında açıkladı demek değildir.