Bakara Sûresi 218. Ayet

اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَالَّذ۪ينَ هَاجَرُوا وَجَاهَدُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۙ اُو۬لٰٓئِكَ يَرْجُونَ رَحْمَتَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ  ...

İman edenler, hicret edenler, Allah yolunda cihad edenler; şüphesiz bunlar Allah’ın rahmetini umarlar. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّ muhakkak
2 الَّذِينَ kimseler
3 امَنُوا iman edenler ا م ن
4 وَالَّذِينَ ve kimseler
5 هَاجَرُوا ve hicret edenler ه ج ر
6 وَجَاهَدُوا ve cihat edenler ج ه د
7 فِي
8 سَبِيلِ yolunda س ب ل
9 اللَّهِ Allah
10 أُولَٰئِكَ işte onlar
11 يَرْجُونَ umarlar ر ج و
12 رَحْمَتَ rahmetini ر ح م
13 اللَّهِ Allah’ın
14 وَاللَّهُ Allah
15 غَفُورٌ çok bağışlayan غ ف ر
16 رَحِيمٌ çok merhamet edendir ر ح م
 

  Raceve رجو :

  رَجا kuyunun, göğün vs. yanı/kenarıdır. Çoğulu şeklindedir. İçinde bir sevincin, mutluluk sebebinin bulunacağı bir şeyin, bir olayın meydana gelmesini iktiza eden, gerektiren bir zandır. Erguvan, 'nın yani ümidin sevindirişi/mutlu edişi gibi insanı sevindiren/mutlu eden bir kırmızı tonudur. (Müfredat) 

  Kuran’ı Kerim’de farklı formlarda 28 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri ricâ, Recâi ve erguvandır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

Cihad kelimesinin anlamı sadece savaşla sınırlı olmayıp çok geniştir ve üç çeşittir: Düşmana karşı, şeytana karşı ve nefse karşı. Mücahede hem dille hem elle yapılır. İctihâd, gücünün tümünü kullanmak ve zorluğa katlanmak konusunda kendini zorlamaktır. 

Hicret Allahın sevmediği herşeyden vazgeçmektir. Haramdan helale bir yolculuktur.

Hâcerû kelimesinin kökü hecr olup insanın beden, dil ya da kalp ile başkasından ayrılmasıdır Hicret, hicran, muhacir, Hacer, Hicrî kelimeleri bu kelimeden dilimize geçmiştir. Dolayısıyla hecere de cehede gibi bedenle ve dille olur.

 

اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَالَّذ۪ينَ هَاجَرُوا وَجَاهَدُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۙ اُو۬لٰٓئِكَ يَرْجُونَ رَحْمَتَ اللّٰهِۜ


إِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. الَّذ۪ينَ ism-i mevsûlu,  اِنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası  آمَنُوا ‘dur. Îrabtan mahalli yoktur. 

وَ atıf harfidir. اَلَّذِينَ kelimesi ilk ism-i mevsûle matuf olduğundan mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası هَاجَرُوا۟ ‘dur. Îrabtan mahalli yoktur. جَـٰهَدُوا۟ damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. فِی سَبِیلِ  car mecruru جَـٰهَدُوا۟ fiiline müteallıktır. ٱللَّهِ lafza-i celâli muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

اُو۬لٰٓئِك  ism-i işareti mübteda olarak mahallen merfûdur. یَرۡجُونَ  fiili haber olarak mahallen merfûdur. رَحۡمَتَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  ٱللَّهِ  lafza-i celâli muzâfun ileyh olarak kesra ile mecrurdur. 

جَـٰهَدُوا۟ fiili جُهْدِ kökünden türemiş mufâale babında bir fiildir. Mufâale babının mübalağa manasında olması dolayısıyla savaşta bütün gücü harcamak manasındadır. Çünkü bu kişi tıpkı birine yardım eden kişinin çabasını başkasının çabasına eklemesi gibi dine yardım etmek ve zafer kazandırmak için çabasını başkasının çabasına ekler. Bunun için mufaale babının; eklemek, birleştirmek, ilave etmek, tekrarlamak ve talil için olduğu söylenir. (Âşûr)

وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ


İsim cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir. ٱللَّهُ  lafza-i celâli mübteda olup lafzen merfûdur. غَفُورࣱ haber olup lafzen merfûdur.  رَّحِیمࣱ  ise ikinci haber olup lafzen merfûdur. 

غَفُورٌ -   رَح۪يمٌ  isimleri mübalağa sıgasındadır. Son derece affeden ve son derece merhamet eden demektir.

Mübalağalı ism-i fail kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ismi fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ismi failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَالَّذ۪ينَ هَاجَرُوا وَجَاهَدُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۙ اُو۬لٰٓئِكَ يَرْجُونَ رَحْمَتَ اللّٰهِۜ

 

Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi kemâl-i inkıtâdır. إِنَّ ile tekid edilmiş isim cümlesi formunda, faide-i haber talebî kelamdır. Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi iman edenleri tazim içindir. Ayrıca onların bilinen bir grup olduğuna ve sonradan gelecek habere dikkat çeker. ءَامَنُوا۟ , mevsûlün sılasıdır. 

Sonraki  ٱلَّذِینَ , ilkine atfedilmiştir. İman edenleri yüceltmek için yapılan tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

هَاجَرُوا۟  ikinci mevsûlün sılasıdır.  جَـٰهَدُوا۟  sılaya atfedilmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle, bütün kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlin zikrinde tecrîd sanatı vardır.   

سَبِیلِ ٱللَّهِ  izafetinde lafza-i celâle muzâf olan sebil şeref kazanmıştır.

سَبِیلِ ٱللَّهِ [Allah’ın yolu] ibaresinde tasrîhî istiâre vardır. سَبِیلِ kelimesi yol demektir. Hedefe ulaştırması bakımından benzer oldukları için din, yola benzetilmiştir. Müşebbeh (müsteârun leh) hazfedilmiş müşebbehün bih (müsteârun minh) olan yol zikredilmiştir. 

فِی سَبِیلِ ٱللَّهِ  ibaresinde  فِی harfi de إلى harfi yerine istiare edilmiştir. Allah’ın dini, mazruf yerine konmuştur. Bilindiği gibi  فِی harfinde zarfiyet manası vardır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır.

ءَامَنُوا۟ - هَاجَرُوا۟ - جَـٰهَدُوا۟ kelimeleri arasında muvazene ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

ءَامَنُوا۟ - هَاجَرُوا۟ - جَـٰهَدُوا۟ kelimelerinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

"Ey iman edenler!" şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut - Belagat)

Bahsi geçen kimselerin iman etmek, hicret etmek ve cihat etmek şeklinde özelliklerinin sayılması taksim sanatıdır.

أُو۟لَـٰۤىِٕكَ یَرۡجُونَ رَحۡمَتَ ٱللَّهِۚ [Onlar Allah’ın rahmetini umarlar.] Yani bunların ameli boşa çıkmaz, bilakis onlar sevabını umarak Allah’ın rahmetine gelirler. Burada ‘umma’ fiili şüpheli olduklarını anlatmak için değil, amellerinin reddedilmesinden korkarak, kabul edilmesini de umarak; amellerini az görüp emellerini talep ettikleri için bir methetmedir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr) 

ٱلَّذِینَ هَاجَرُوا۟ وَجَـٰهَدُوا۟ فِی سَبِیلِ ٱللَّهِ [hicret edenler ve Allah yolunda cihad edenler] ifadesinde ism-i mevsûlün tekrar edilmesi hicretin ve cihadın önemini vurgulamak içindir; sanki umudu gerçekleştirmede o ikisinin bağımsız olduğunu göstermek istemiştir. أُو۟لَـٰۤىِٕكَ یَرۡجُونَ رَحۡمَتَ ٱللَّهِۚ [İşte onlar Allah'ın rahmetini umarlar] sevabını demektir. Onlara umut vermesi amelin rahmeti mucip olmadığını ve buna kesin delalet etmediğini bildirmek içindir, çünkü itibar sonradır. (Beyzâvî)

Bu cümle  hüküm  ayetleri arasında gelmiş itiraz cümlesidir. (Âşûr) 

وَٱلَّذِینَ هَاجَرُوا۟ وَجَـٰهَدُوا۟ [Hicret edenler ve Allah yolunda cihad edenler] ifadesinde ism-i mevsûlün tekrar edilmesi hicretin ve cihadın önemini vurgulamak içindir; sanki umudu gerçekleştirmede bu ikisinin bağımsız olduğunu göstermek istemiştir. (Âşûr) 


هَاجَرُوا۟ وَجَـٰهَدُوا۟  fiilleri mezid bablardan olan mufâale babından gelmiştir. Burada müşareket, gayret ve devamlılık manasındadır.

Mufâale babı fille: 1)  Müşareket 2) Gayret ve devamlılık 3) Tadiye manalarını katar.  Müşareket (İşteşlik – ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 


المُجاهَدَةُ  kelimesinin aslı, meşakkat anlamına gelen الجَهْدِ masdarıdır. "Mücâhede"nin o kimsenin Allah'ın dininin üstün gelmesi için gayretini, başkalarının gayretlerine katması manasına olması caizdir. Nitekim "müsâade" (yardımlaşma), daha fazla destek ve kuvvet meydana gelmesi için insanın dirseğini, başkalarının dirseğinin yanına getirmelerinden ibarettir. "Mücâhede" kelimesinden muradın, düşman savaşırken düşmana karşı savaşmak için bütün gayreti sarf etmek manası olması caizdir. Bu da, karşılıklı yapmayı ifade eden "müfâale" vezni ile ifade edilir. (Fahreddin er-Razi ve Âşûr)

أُو۟لَـٰۤىِٕكَ یَرۡجُونَ رَحۡمَتَ ٱللَّهِ , beklenen faydaları ummaktan ibaret olan recâ'; ümiddir. Allahu Teâlâ burada, onların Allah'ın sevabını ummakta olduklarını kastetmiştir. Çünkü muhatap yaptığı işte kazançlı çıktığını ve sevap elde ettiğini kesin olarak bilemiyor, fakat bunu bekliyor ve umuyordu. (Fahreddin er-Razi)

Bu mananın رجى (ümid) kelimesiyle ifade edilmesinin anlamı şöyledir;

1) İman ve amelden dolayı sevap almak, aklen vacip değildir, bilakis bu, vaat hükmünden dolayıdır. İşte bundan dolayı Cenab-ı Hak sevabı, ümit etmeye bağlı kılmıştır.

2) Farz edelim ki, iman ve amelden dolayı sevap elde etmek, vaat hükmünden dolayı aklen vacip olsun. Fakat bu, bundan sonra bir daha küfretmemeye bağlıdır ki, bu şart ise, kesin ve kat'î olmayıp, şüpheli bir durum arz etmektedir. Binaenaleyh ortaya çıkan netice ümit etmek olup, kat'î bir neticeye varmak değildir.

3) Burada zikredilen iman, hicret ve Allah yolunda cihad etmektir. Bununla beraber öte yandan insanın, başka ameller de yapması lazımdır. Bu da, onu Allah'ın bu üç ameli yapmaya muvaffak kılması gibi, aynı şekilde diğer amelleri ifa etmeye muvaffak kılmasını dilemesi ve ümit etmesidir. İşte bu sebepledir ki onu Cenab-ı Hak, ümit etmeye bağlı ve müteallik kılmıştır. (Fahreddin er-Razi)


Recâ" dan murad, sevabın aslı hakkında kat'ilik ve kesinliktir. Zan ise sadece, onun kemmiyeti ve vakti hususunda söz konusudur. (Fahreddin er-Razi)


وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

وَ istînâfiyyedir. İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi kemâl-i inkıtâdır.  Mübteda ve haberden müteşekkil terkip, isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması telezzüz, teberrük içindir. Lafza-i celâlin ayetteki tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Allah'ın غَفُورࣱ- رَّحِیمࣱ sıfatlarının tenvinli gelişi Allah Teâlâ’da bu sıfatların varlık derecesinin tasavvur edilemez olduğunu ve bu sıfatların bir benzerinin olmadığı anlamına gelir. Aralarında و  olmaması, Allah Teâlâ’da ikisinin birden mevcudiyetini gösterir. Ayrıca bu sıfatlarla ayetin anlamı arasındaki mükemmel uyum, teşâbüh-i etrâf sanatıdır. Her ikisi de mübalağa kalıbındadır. Aralarında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Mesel tarikinde tezyîl olan bu cümle ıtnâb babındandır. Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekit için gelmiştir. Öncesinde konusu geçen meselin vuku bulmasından bağımsız olarak, ara vermeden başka bir ifadeye yer verilmesidir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.