Bakara Sûresi 217. Ayet

يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الشَّهْرِ الْحَرَامِ قِتَالٍ ف۪يهِۜ قُلْ قِتَالٌ ف۪يهِ كَب۪يرٌۜ وَصَدٌّ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَكُفْرٌ بِه۪ وَالْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَاِخْرَاجُ اَهْلِه۪ مِنْهُ اَكْبَرُ عِنْدَ اللّٰهِۚ وَالْفِتْنَةُ اَكْبَرُ مِنَ الْقَتْلِۜ وَلَا يَزَالُونَ يُقَاتِلُونَكُمْ حَتّٰى يَرُدُّوكُمْ عَنْ د۪ينِكُمْ اِنِ اسْتَطَاعُواۜ وَمَنْ يَرْتَدِدْ مِنْكُمْ عَنْ د۪ينِه۪ فَيَمُتْ وَهُوَ كَافِرٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۚ وَاُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَـالِدُونَ  ...

Sana haram ayda savaşmayı soruyorlar. De ki: “O ayda savaş büyük bir günahtır. Allah’ın yolundan alıkoymak, onu inkâr etmek, Mescid-i Haram’ın ziyaretine engel olmak ve halkını oradan çıkarmak, Allah katında daha büyük günahtır. Zulüm ve baskı ise adam öldürmekten daha büyüktür. Onlar, güç yetirebilseler, sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaya devam ederler. Sizden kim dininden döner de kâfir olarak ölürse, öylelerin bütün yapıp ettikleri dünyada da, ahirette de boşa gitmiştir. Bunlar cehennemliklerdir, orada sürekli kalacaklardır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَسْأَلُونَكَ sana soruyorlar س ا ل
2 عَنِ
3 الشَّهْرِ ayında ش ه ر
4 الْحَرَامِ haram ح ر م
5 قِتَالٍ savaşmaktan ق ت ل
6 فِيهِ onda
7 قُلْ de ki ق و ل
8 قِتَالٌ savaş ق ت ل
9 فِيهِ O (aylar)da
10 كَبِيرٌ büyük bir günahtır ك ب ر
11 وَصَدٌّ ve alıkoymak ص د د
12 عَنْ -ndan
13 سَبِيلِ yolu- س ب ل
14 اللَّهِ Allah
15 وَكُفْرٌ ve inkar etmek ك ف ر
16 بِهِ O’nu
17 وَالْمَسْجِدِ ve Mescid-i س ج د
18 الْحَرَامِ Haram(dan) ح ر م
19 وَإِخْرَاجُ sürüp çıkarmak خ ر ج
20 أَهْلِهِ halkını ا ه ل
21 مِنْهُ ondan (Mekke’den)
22 أَكْبَرُ daha büyük (bir günahtır) ك ب ر
23 عِنْدَ yanında ع ن د
24 اللَّهِ Allah
25 وَالْفِتْنَةُ ve fitne ف ت ن
26 أَكْبَرُ daha büyük(bir günah)tır ك ب ر
27 مِنَ -ten
28 الْقَتْلِ öldürmek- ق ت ل
29 وَلَا
30 يَزَالُونَ vazgeçmezler ز ي ل
31 يُقَاتِلُونَكُمْ sizinle savaşmaktan ق ت ل
32 حَتَّىٰ kadar
33 يَرُدُّوكُمْ sizi döndürünceye ر د د
34 عَنْ -den
35 دِينِكُمْ dininiz- د ي ن
36 إِنِ eğer
37 اسْتَطَاعُوا güçleri yetse ط و ع
38 وَمَنْ ve kim
39 يَرْتَدِدْ döner ر د د
40 مِنْكُمْ sizden
41 عَنْ -nden
42 دِينِهِ dini- د ي ن
43 فَيَمُتْ ve ölürse م و ت
44 وَهُوَ ve o
45 كَافِرٌ kafir olarak ك ف ر
46 فَأُولَٰئِكَ işte
47 حَبِطَتْ boşa çıkmıştır ح ب ط
48 أَعْمَالُهُمْ onların bütün yaptıkları ع م ل
49 فِي
50 الدُّنْيَا dünyada (da) د ن و
51 وَالْاخِرَةِ ahirette (de) ا خ ر
52 وَأُولَٰئِكَ ve onlar
53 أَصْحَابُ halkıdır ص ح ب
54 النَّارِ ateş ن و ر
55 هُمْ ve onlar
56 فِيهَا orada
57 خَالِدُونَ sürekli kalacaklardır خ ل د
 

Receb ayında Abdullah bin Cahş bazı Kureyşlileri öldürmüş. Bu ayet onunla ilgili nazil olmuş. Bu aylarda savaş günah ama Hac ve umreye gidişe engel olmak, fitneye sebep olmak daha günahtır. Toplumda huzursuzluk olması, güvenin kaybolması savaşmaktan daha kötüdür. Onlar güçleri yeterse sizi dininizden döndürene kadar uğraşırlar.

Peygamber Efendimiz'in sav Ya mukallibel kulub, sebbit kulubenâ alâ dinike (Ey kalpleri evirip çeviren, Kalplerimizi dinin üzere sabit kıl) duasını vird edinelim.

 

يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الشَّهْرِ الْحَرَامِ قِتَالٍ ف۪يهِۜ قُلْ قِتَالٌ ف۪يهِ كَب۪يرٌۜ


Fiil cümlesidir. یَسۡـَٔلُونَ muzari fiildir. نَ ’un sübutuyla merfûdur. Zamir olan çoğul و’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. عَنِ ٱلشَّهۡرِ car mecruru  یَسۡـَٔلُونَ  fiiline müteallıktır. ٱلۡحَرَامِ  kelimesi ٱلشَّهۡر ‘in sıfatıdır. قِتَالࣲ  kelimesi  ٱلشَّهۡرِ ’den bedel-i iştimâldir. فِیهِ  car mecruru قِتَالࣲ ’ın mahzuf sıfatına müteallıktır. قُلۡ  sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir أنت ‘dir. Mekulü’l kavl cümlesi قِتَالࣱ فِیهِ ’dir. قِتَالࣱ  mübtedadır. فِیهِ  car mecruru  قِتَالࣱ  kelimesine müteallıktır. كَبِیرࣱ  haber olup lafzen merfûdur. 


وَصَدٌّ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَكُفْرٌ بِه۪ وَالْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَاِخْرَاجُ اَهْلِه۪ مِنْهُ اَكْبَرُ عِنْدَ اللّٰهِۚ وَالْفِتْنَةُ اَكْبَرُ مِنَ الْقَتْلِۜ 

 

و  atıf harfidir. صَدٌّ  mübtedadır. عَن سَبِیلِ car mecruru  صَدٌّ ‘e müteallıktır. ٱللَّهِ lafza-i celâli muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. كُفۡرُ kelimesi atıf harfi وَ ’la صَدٌّ ’e matuftur. بِهِ  car mecruru  كُفۡرُ ’e müteallıktır.  ٱلۡمَسۡجِدِ ٱلۡحَرَامِ atıf harfi وَ ‘la عَن سَبِیلِ ٱللَّهِ atfedilmiştir. Yani;  صدّ عن المسجد الحرام  demektir. ٱلۡحَرَامِ kelimesi ٱلۡمَسۡجِدِ kelimesinin sıfatıdır. 

وَ  atıf harfidir. إِخۡرَاجُ kelimesi صَدٌّ matuftur. Aynı zamanda muzâftır. أَهۡلِ muzâfun ileyhtir. Muttasıl zamir هِ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. مِنۡهُ car mecruru  إِخۡرَاجُ  kelimesine müteallıktır. أَكۡبَرُ  kelimesi  صَدٌّ ‘nun haberidir. عِندَ mekân zarfı  أَكۡبَرُ ’ye müteallıktır.  ٱللَّهِ  lafza-i celâli muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. ٱلۡفِتۡنَةُ  mübtedadır. أَكۡبَرُ haberdir. مِنَ ٱلۡقَتۡلِ car mecruru أَكۡبَرُ ’ye müteallıktır.

أَكۡبَرُ kelimesi ismi tafdil kalıbındadır. İsmi tafdil: Bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdilden önce gelen isme mufaddal, sonra gelen isme mufaddalun aleyh’’ denir. مِنْ harfi ceriyle kullanılırsa karşılaştırma ifade eder. “Daha” manası verir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 وَكُفۡرُۢ بِهِ [Ve O’nu inkâr etmektir.] Allah’ı inkâr etmek demektir. “Mescid-i Haram’ın ziyaretine mani olmaktır.” Burada ifadenin mecrur olmasının üç veçhi bulunur:

1.  بِهِ  kelimesine atfedilmiş olabilir. Yani Kâbe’yi inkâr etmeleri ve onun hakkını kabul etmemeleri, yaptıklarının vacip veya caiz olduğunu düşünerek insanların oraya girmelerine izin vermemeleri demektir. 

2.  سَبِیلِ ٱللَّهِ  ifadesine atfedilmiş olabilir. Müslümanların Mescid-i Harâm’a girmelerine engel olmaları anlamına gelir.

3. قِتَالࣲ فِیهِ  ifadesine atfedilmiş olabilir. Bu durumda Mescid-i Harâm’da savaşı sormaktadırlar. Ferrâ şöyle demiştir: صَدٌّ  kelimesi كَبِیرࣱۚ kelimesine matuftur. Yani orada savaşmak büyük bir günahtır ve Allah yolundan insanları alıkoymaktır.

(Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)

  

وَلَا يَزَالُونَ يُقَاتِلُونَكُمْ حَتّٰى يَرُدُّوكُمْ عَنْ د۪ينِكُمْ اِنِ اسْتَطَاعُواۜ


وَ  atıf harfidir. لَا یَزَالُونَ  istimrar fiillerindendir. Devamlılık ifade eder. كَانَ  gibi isim cümlesinin başına gelir, ismini ref haberini nasb eder.  یَزَالُونَ ’nin ismi, cemi müzekker olan  و  merfû muttasıl zamir olarak mahallen merfûdur. یُقَـٰتِلُونَ  fiili  یَزَالُونَ ’nin haberi olarak mahallen mansubtur.  حَتَّىٰ  gaye bildiren cer harfidir. یَرُدُّو  muzari fiilini gizli  اَنْ  ile nasb ederek anlamını masdara çevirmiştir. 

اَنْ  ve masdar-ı müevvel, cer mahallinde  یُقَـٰتِلُونَكُمۡ  fiiline müteallıktır. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir olan  كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. عَن دِینِ car mecruru  یَرُدُّوكُمۡ  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir olan  كُمْ,  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezmeder.  ٱسۡتَطَـٰعُوا۟ fiili meczum muzari fiildir. Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. Takdiri; أن يردوكم (Sizi geri çevirmeleri) şeklindedir.


وَمَنْ يَرْتَدِدْ مِنْكُمْ عَنْ د۪ينِه۪ فَيَمُتْ وَهُوَ كَافِرٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۚ 


وَ  istînâfiyyedir.  مَنْ  şart ismi iki fiili cezmeder. Mübteda olarak mahallen merfûdur. یَرۡتَدِدۡ  şart fiilidir. Meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.  Aynı zamanda mübtedanın haberidir.  مِنكُمۡ  car mecruru  یَرۡتَدِدۡ ’deki zamirin mahzuf haline müteallıktır. عَن دِینِ  car mecruru  یَرۡتَدِدۡ  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  هِ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

فَ  atıf harfidir. یَمُتۡ  meczum muzari fiildir. یَرۡتَدِدۡ  fiiline matuftur. وَ  haliyyedir. Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur. كَافِرࣱ  haber olup lafzen merfûdur.

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. أُو۟لَـٰۤىِٕكَ  işaret ismi mübteda olarak mahallen merfûdur. حَبِطَتۡ  mazi fiili, mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.  أَعۡمَـٰلُ  fail olup lafzen merfûdur.  هُمۡ  muttasıl zamiri muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. فِی ٱلدُّنۡیَا  car mecruru  حَبِطَتۡ  fiiline müteallıktır. ٱلدُّنۡیَا  elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur.

ٱلۡـَٔاخِرَةِ  kelimesi  ٱلدُّنۡیَا’ya matuftur.  


وَاُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَـالِدُونَ


وَ  atıf harfidir. اُو۬لٰٓئِك  ism-i işareti mübteda olarak mahallen merfûdur. اَصْحَابُ  haberdir. النَّارِ  muzâfun ileyhtir.

هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ  şeklindeki isim cümlesi  أُو۟لَـٰۤىِٕكَ ‘nin ikinci haberidir. هُمْ  munfasıl zamiri mübteda olarak mahallen merfûdur. ف۪يهَا  car mecruru  خَالِدُونَ۟  kelimesine müteallıktır. خَالِدُونَ۟  kelimesi haberdir.
 

يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الشَّهْرِ الْحَرَامِ قِتَالٍ ف۪يهِۜ


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. İlk cümle müsbet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. ٱلشَّهۡرِ , قِتَالࣲ 'den bedel-i iştimâldir. Nekre, marifeden bedel olmuştur. (Âşûr) Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.  فِیهِۖ ’nin müteallakı mahzuf sıfat sebebiyle de îcâz-ı hazif sanatı vardır. 

Bu ayet kendinden önceki اَلشَّهْرُ الْحَرَامُ بِالشَّهْرِ الْحَرَامِ (Bakara 194) ayetinin tamamlayıcısı ve tekidi olarak ondan sonra nazil olmuştur. (Âşûr)

ٱلشَّهۡرِ ٱلۡحَرَامِ kelimelerindeki tarif cins içindir. (Âşûr)

قِتَالࣲ kelimesindeki tenkirden murad umumdur. (Âşûr)

Ayetteki,  قِتَالࣲ فِیهِۖ ["Onda savaşı.."] ifadesi, "Haram ay" dan bedel olarak mecrurdur. Bu tür bedellere "bedel-i iştimâl" denir. Mesela senin; "Zeyd, yani onun ilmi beni hayran bıraktı" sözünde olduğu gibi.(Fahreddin er-Razi)


قُلْ قِتَالٌ ف۪يهِ كَب۪يرٌۜ وَصَدٌّ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَكُفْرٌ بِه۪ وَالْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَاِخْرَاجُ اَهْلِه۪ مِنْهُ اَكْبَرُ عِنْدَ اللّٰهِۚ


Cümle beyanî istînaftır. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.  قِتَالࣱ فِیهِ كَبِیرࣱۚ  cümlesi  قُلۡ  fiilinin mekulü’l-kavlidir.

[De ki: O ayda savaşmak büyük bir günahtır.] Yani büyük bir vebaldir, akıbeti fenadır. Burada muzâfun ileyh hazfedilmiştir. [Fırtınalı bir günde] (İbrâhîm 14/18) ayetinde de “havası fırtınalı” şeklinde bir hazif vardır. Yahut hazfedilmiş bir kelimenin sıfatıdır. Yani o günde savaşmak büyük bir günahtır. Onun helal değil haram olduğunu ifade etmiştir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)

Eğer یَسۡـَٔلُونَكَ sorusu müslümanlardan olursa قُلۡ قِتَالࣱ فِیهِ كَبِیرࣱۚ cevabı teşrî’ içindir. Eğer  bu soru inkâr eden müşriklerden olursa cevap itiraf ettirmek ve susturmak içindir. (Âşûr)

قِتَالࣱ  kelimesindeki nekre makamın karinesiyle umum içindir. (Âşûr)

 قِتَالࣱ فِیهِ  kısmı mübteda, كَبِیرࣱۚ  kelimesi onun haberidir. قِتَالࣱ  lafzı her ne kadar nekre ise de, فِيهِ  ifadesi ile hususilik kazanarak mübteda olabilmiştir. كَبِیر ifadesinden murad, "büyük günahtır ve çok yadırganır" manasıdır. Nitekim büyük günaha da "kebire" denilmiştir. (Fahreddin er-Razi)

كَبِیرࣱۚ kelimesi aslında aynı türdekiler arasında cüssesi büyük demektir. Burada mecazen kuvvetli, çok, yaşlı, mübalağalı manasında gelmiştir. Bu; akli bir şeyin hissi bir şeye benzetilmesiyle yapılmış bir istiaredir. Türün içindeki kuvvetli olan şey, cüssenin büyüklüğüne benzetilmiştir. Çünkü güçlü-kuvvetli olduğu iyi bilinmektedir. Burada makam karinesiyle günahların büyüklüğü kastedilmiştir. (Âşûr)

Akabindeki cümle temasül nedeniyle öncesine atfedilmiştir. Haberi  أَكۡبَرُ عِندَ ٱللَّهِۚ olan صَدٌّ  ile başlayan isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Buradaki عِندَ (yanında) kelimesi mecazidir. İlim ve hüküm bakımından demektir. İsmi tafdil kalıbındaki أَكۡبَرُ kelimesi de günah açısından üstünlüktür. Yani bu zikredilenlerden her biri günah bakımından büyüktür demektir. (Âşûr)

كُفۡرُۢ بِهِ sözündeki بِ harf-i ceri tadiye içindir. (Âşûr)


 وَالْفِتْنَةُ اَكْبَرُ مِنَ الْقَتْلِۜ


وَ , istînâfiyyedir. Veya cümle قِتَالࣱ فِیهِ ‘ye matuftur. Mübteda ve haberden müteşekkil, faide-i haber ibtidaî kelamdır. مِنَ ٱلۡقَتۡلِۗ ‘nin amili müsned olan أَكۡبَرُ ‘dur. İsm-i tafdil sıygasındaki bu kelime mübalağa ifade eder.

 

[Fitne çıkarmak adam öldürmekten daha büyük bir suçtur.] Yani sizin  Müslümanları Mekke'den çıkarmanız, şirk ve halkı İslam'dan menetmek gibi suçlar, bu konuda fitne çıkarmanız, haram ayda Amr b. Hadramî'yi öldürmekten daha büyük bir suçtur. (Ruhu’l-Beyan)

 وَٱلۡفِتۡنَةُ أَكۡبَرُ مِنَ ٱلۡقَتۡلِۗ sözü tezyîldir. (Âşûr)

ٱلۡفِتۡنَةُ  kelimesinin, imtihana çekmek, sınamak manası vardır. Posasını hasından ayırmak için altını ateşte erittiğin zaman, فَتَنتُ الذَّهَبِ بانَّارِ dersin. Cenab-ı Allah'ın, اَنَّمَٓا اَمْوَالُكُمْ وَاَوْلَادُكُمْ فِتْنَةٌۙ [Sizin mallarınız ve çocuklarınız, ancak bir imtihan vesilesidir] (Enfal, 28) ayeti de bu anlamdadır. Yani, "Sizin için bir imtihandır" demektir. (Fahreddin er-Razi)


 وَلَا يَزَالُونَ يُقَاتِلُونَكُمْ حَتّٰى يَرُدُّوكُمْ عَنْ د۪ينِكُمْ 


وَ istînâfiyyedir. یُقَـٰتِلُونَكُمۡ , istimrar fiillerinden olan لَا یَزَالُونَ ‘nin haberidir. İstimrar fiiline ilave olarak müsnedin muzari fiille gelişi, onların bu fiili yapmakta ısrarcı olduklarını belirtir. Cümle faide-i haber ibtidaî kelamdır.

لَا یَزَالُونَ fiili gelecekte de bunu yapmaya devam edeceklerine delalet eder. (Âşûr)

زَالَ  fiili, لَا یَزَالُ ve مازَالَ şeklinde kullanılır. Vahidî, bunun masdarı bulunmayan bir fiil olduğunu söylemiştir. Bunun ism-i fail ve ism-i mef’ûl sıygaları kullanılmaz. Fiiller arasında bunun benzerleri pek çoktur. Mesela, عَسى fiili. Bu fiilin de masdarı ve fiili muzarisi yoktur. لَا یَزَالُونَ “Onlar bu işlerine devam ederler" manasına gelir. Çünkü, زَوَالْ olumsuzluk ifade eder. Buna bir de لا ve ما gibi nefy ifade eden harfleri getirdiğin zaman bu, nefyi nefyetmek olur. Böylece de bu müsbet manaya delil olur. (Fahreddin er-Razi)

Gaye ifade eden masdar ve cer harfi  حَتَّىٰ  ve onu takip eden ...یَرُدُّوكُمۡ عَن  cümlesi masdar teviliyle  یُقَـٰتِلُونَكُمۡ  fiiline müteallıktır. Masdar-ı müevvel olan cümle faide-i haber ibtidaî kelamdır.

حَتَّىٰ یَرُدُّوكُمۡ عَن دِینِكُمۡ [Sizi dininizden döndürünceye kadar] ibaresinde, din kelimesinin Müslümanları belirten كُمۡ [siz] zamirine izafesi, Müslümanlar arasında, ayrılığı ve ayrılıkçılığı hoş görmeyen din bağı gibi pek kuvvetli bir ilişki bulunduğuna işaret eder. (Ebüssuûd)

Cümledeki fiillerin muzari sıygada gelmesi hudûs, teceddüt ve hükmü takviye ifade eder.

[Onlar eğer güçleri yeterse, sizi dininizden döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler.] Yani onlar İslam’dan yüz çevirmenizi sağlamak için sizinle savaşmaya devam ederler. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)

... وَلَا یَزَالُونَ یُقَـٰتِلُونَكُمۡ  [...sizinle... aralıksız savaşırlar] ifadesi inkârcıların Müslümanlara olan düşmanlıklarının ve onları dinlerinden döndürünceye kadar bundan vazgeçmeyeceklerini haber vermektedir. (Keşşâf)

وَلَا یَزَالُونَ یُقَـٰتِلُونَكُمۡ حَتَّىٰ یَرُدُّوكُمۡ عَن دِینِكُمۡ cümlesi itiraz cümlesidir. (Âşûr)


اِنِ اسْتَطَاعُواۜ وَمَنْ يَرْتَدِدْ مِنْكُمْ عَنْ د۪ينِه۪ فَيَمُتْ وَهُوَ كَافِرٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۚ


Fasılla gelen  إِنِ ٱسۡتَطَـٰعُوا۟ۚ  cümlesi, şart üslubunda haberî isnaddır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Şart fiili olan  ٱسۡتَطَـٰعُوا۟ۚ ’nun cevabı, öncesinin delaleti sebebiyle hazfedilmiştir. Takdiri;  يردوكم  ‘dur.

[Onlar eğer güçleri yeterse, sizi dininizden döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler.] Yani onlar İslam’dan yüz çevirmenizi sağlamak için sizinle savaşmaya devam ederler. “Eğer bunu yapabilirlerse” ifadesi onların buna güç yetiremeyeceklerini göstermektedir. Bu sözle Allah Teâlâ Müslümanların gönüllerini almakta ve dinden dönenleri tehdit etmektedir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)

إِنِ ٱسۡتَطَـٰعُوا۟ۚ cümlesi tarizdir. Çünkü onlar müslümanları dinlerinden döndüremezler. Bu şartın konumu, حَتَّىٰ یَرُدُّوكُمۡ عَن دِینِكُمۡ sözündeki gayenin olabileceğini zannettikleri bir konumdur. Bunun için gerçekleşmeyecek bir şeyi arzuladıklarını belirten إِنِ şart harfi gelmiştir. (Âşûr)

Akabindeki ... وَمَن یَرۡتَدِدۡ مِنكُمۡ  cümlesi  de şart üslubunda haberî isnaddır. فَیَمُتۡ cümlesi, şart fiili olan  یَرۡتَدِدۡ ’e matuftur. وَهُوَ كَافِرࣱ  cümlesi hal olarak gelmiştir. Hal cümleleri ıtnâb babındandır.

وَمَن یَرۡتَدِدۡ مِنكُمۡ عَن دِینِهِ  cümlesi ikinci itiraz cümlesidir veya önce geçen itiraz cümlesine atıftır. Cümleden maksat tahzirdir (sakındırmaktır). (Âşûr)

فَ karinesiyle gelen cevap, isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. أُو۟لَـٰۤىِٕكَ  müsnedün ileyh, حَبِطَتۡ  müsneddir. Bu cevap cümlesi aynı zamanda  مَن ’in de haberidir.

Müsnedün ileyhin işaret ismiyle gelmesi işaret edilenleri tahkir ve küfürde çok ileri gittiklerini ifade eder. Müsned mazi fiille gelerek hudûs, istimrar ve hükmü takviye ifade etmiştir.

حَبِطَتۡ أَعۡمَـٰلُهُمۡ فِی ٱلدُّنۡیَا وَٱلۡـَٔاخِرَةِۖ [Onların yaptıkları işler boşa gider.] أُو۟لَـٰۤىِٕكَ  ifadesi çoğuldur ve مَن kelimesine aittir. Çünkü مَن anlam olarak çoğuldur. حَبِطَتۡ batıl olmak, boşa gitmek anlamına gelir. أَعۡمَـٰلُهُمۡ ifadesi sevapları anlamındadır. Çünkü asıl ameller onlardır. Kötü amellerin aslında hiç var olmaması lazımdır. Kendisine fayda vermeyecek bir iş yapan kişi için “Hiçbir şey yapmadı” veya “Bu yaptığı iş değil” denilir. Amelin boşa gitmesi onun dünya ve ahirette getireceği faydanın ortadan kalkmasıdır. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)

إِنِ ٱسۡتَطَـٰعُوا۟ۚ "eğer güçleri yeterse" sözü onların buna kadir olamayacaklarını gösterir. Bu, bir kimsenin kendisini yenemeyeceğini bildiği düşmanına, "Eğer beni yenersen elinden geleni yap" demesi gibidir. (Fahreddin er-Razi)

Dilciler, حَبْطٌ kelimesinin asıl manasının, "devenin kendisine zarar veren bir şeyi yiyip, bundan dolayı karnı şişerek ölmesi" olduğunu söylemişlerdir. Amellerin boşa gitmesi de, حَبْطٌ  kelimesiyle ifade edilmiştir. Çünkü bu, ifsat edici şeyin kendisine arız olması sebebiyle bir şeyin bozulmasına benzer. (Fahreddin er-Razi)

 

وَاُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ


وَ ‘la gelen cümle, makabline tezayüf nedeniyle atfedilmiştir. İsim cümlesi formunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır. أُو۟لَـٰۤىِٕكَ ‘nin tekrarlanması ateş ashabına dikkat çekmek için yapılmış ıtnâbtır.

‘’İşte onlar" kelimesinin ifade ettiği uzaklık da onların şer ve fesattaki derekelerini gösterir. (Ebüssuûd)

أَصۡحَـٰبُ ٱلنَّارِۖ [Nâr ashabı] ifadesinde tehekküm istiaresi vardır. Nârda kalışları, arkadaşlığa benzetilmiştir. Arkadaşlar birbirinin karakterini taşır. 

Müsnedin  أَصۡحَـٰبُ ٱلنَّارِۖ  şeklinde izafetle marife olması, az sözle çok şey anlatmak ve muzâfı tahkir içindir.

 

 هُمْ ف۪يهَا خَـالِدُونَ

 

Ayetin fasılası hal-i müekkide olarak fasılla gelmiştir. Ateş ashabının halidir. Hal cümleleri ıtnâb sanatıdır. Faide-i haber talebî kelam olan cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur, amiline takdim edilmiştir. Bu takdim tahsis ifade eder. Onların sonsuza kadar kalışları oraya, ateşe has kılınmıştır.

خَالِدُونَ  lafzı, ism-i faildir. İsmi fail, mef’ûl ve masdar zamandan bağımsızdır. Aslında uzun bir zaman dilimi demektir, ama daha çok çokluktan kinaye olarak “kalıcı” anlamında kullanılır. Üstelik bu kalıp da onun bu anlamını pekiştirmektedir.

Onların ateş halkı ve ebedi kalıcı olma özelliklerinin belirtilmesinde taksim sanatı vardır.

Hal cümlesinin  و ’sız gelmesi, onların ateşte kalışlarının hal-i müekkide olduğunu ifade eder. Yani bu onların sabit bir vasfıdır. Sahibinden ayrılmayan sabit bir vasıf kastedildiği zaman, mesela:  هذا اخوك عطوف (Bu, çok şefkatli kardeşindir) cümlesinde olduğu gibi uzunluk, kısalık, esmerlik, sarışınlık vs. sabit vasıfların ifade edildiği hal cümleleri böyledir. Bunlar her zaman ''و '' sız gelir.


أَكۡبَرُ - كَبِیرࣱۚ ,  قِتَالࣱ - ٱلۡقَتۡلِۗ - یُقَـٰتِلُونَكُمۡ , یَرۡتَدِدۡ -  یَرُدُّوكُمۡ , كَافِرࣱ - كُفۡرُۢ  kelime grupları arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

ٱلدُّنۡیَا - ٱلۡـَٔاخِرَةِۖ  kelimeleri arasında tıbâk-ı icâb sanatı, یَرۡتَدِدۡ - صَدٌّ  kelimeleri arasında ise mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

قِتَالࣱ - ٱللَّهِ - أَكۡبَرُ - دِینِ - عَن - هُوَ  bu kelimelerin ayetteki tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.