وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اَبٰى وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَإِذْ | hani |
|
2 | قُلْنَا | demiştik |
|
3 | لِلْمَلَائِكَةِ | Meleklere |
|
4 | اسْجُدُوا | secde edin |
|
5 | لِادَمَ | Adem’e |
|
6 | فَسَجَدُوا | hemen secde ettiler |
|
7 | إِلَّا | hariç |
|
8 | إِبْلِيسَ | İblis |
|
9 | أَبَىٰ | kaçındı |
|
10 | وَاسْتَكْبَرَ | ve kibirlendi |
|
11 | وَكَانَ | ve oldu |
|
12 | مِنَ | -dan |
|
13 | الْكَافِرِينَ | inkarcılar- |
|
İblis kelimesinin kök manası ümitsizliğe düşmektir.
Fesecedû ‘ve hemen, gecikmeksizin secde ettiler’ demektir. Fiilin başında bulunan fe harfinin böyle bir manası vardır. Gecikmeksizin, süratle Allah’ın emrine uyduklarını ifade eder. Burada akla takılabilecek bir konu da Allah’tan başkasına secde edip etmemenin doğruluğudur. Hemen belirtmek gerekir ki burada kastedilen secde namaz ve ibadet secdesi olmayıp tazim, hürmet ve selam secdesidir. Hz. Yakub ve oğullarının Hz. Yusuf’a secdesi de bu kabildendir.
وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ
وَ istînâfiyedir. Zaman zarfı اِذْ, takdiri اذكر olan mahzuf fiile mütealliktir. قُلْنَا ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
(إِذْ) : Yanlız Cümleye muzâf olan zaman zarfıdır.
a) (إِذْ) mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur.
b) (إِذْ) den sonra muzâri fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder.
c) (بَيْنَا) ve (بَيْنَمَا) dan sonra gelirse mufâcee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur.
d) Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قُلْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. لِلْمَلٰٓئِكَةِ car mecruru قُلْنَا fiiline mütealliktir. Mekulü’l-kavl اسْجُدُوا ’dür. قُلْنَا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اسْجُدُوا fiili نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiilidir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. لِاٰدَمَ car mecruru اسْجُدُوا fiiline mütealliktir.
فَ atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
سَجَدُٓوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. اِلَّٓا istisna harfidir. اِبْل۪يسَ müstesnadır.
İstisna; bir nesneyi, kişiyi veya hükmü istisna edatlarından biriyle cümledeki hükmün dışında tutmaktır.İstisnanın 3 unsuru vardır:
1. İstisna edatı: Cümlede kullanılan edatlardır.
2. Müstesna: İstisna edatından sonra gelen kelimedir. İstisna edilen, hariç tutulan kelimedir.
3. Müstesna minh: İstisna edatından önce gelen kelimedir. Kendisinden bir şeyin hariç tutulduğu, genellikle çoğul olan bir kelimedir.
Müstesna minh;a) Ya birden fazla olmalı, b) Ya umumi manalı bir kelime olmalı,
(Bir ismin umumi manalı olması için nefy, nehy veya istifhamdan sonra nekre olarak gelmesi gerekir.) c) Ya kısımları bulunan müfred bir lafız olmalı.
(Kısımları bulunan müfred: Mesela sahifeleri olan kitap, saatleri olan gün, günleri olan hafta, ay, mevsim, mevsimleri olan sene, seneleri olan ömür… gibi isimlerdir.)
Müstesna istisna edatından hemen sonra gelen kelimedir. Ancak müstesna minh hemen önce gelen kelime olmayabilir. Müstesna mansubtur. Bununla birlikte istisna edatlarının türlerine göre farklı şekillerde irablanabilir. Türkçeye “ama, ancak, -den başka, -sız, fakat, hariç, müstesna, yalnız, sadece” gibi kelimelerle tercüme edilir.İstisnanın kısımları 3’e ayrılır:1. Muttasıl istisna 2. Munkatı istisna 3. Müferrağ istisna.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ِاِلَّٓا اِبْل۪يسَ ifadesi muttasıl istisnadır, çünkü İblis, binlerce melek içerisinde tek kalmış bir cindir. Bu sebeple, tağlîb kullanımı gereği önce فَسَجَدُٓوا [secde ettiler] denilmiş, ardından da tek bir şeyin istisnası kabilinden olmak üzere اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ ifadesiyle İblis istisna edilmiştir. Bu istisnanın munkatı’ istisna olarak düşünülmesi de mümkündür. (Keşşâf)
اَبٰى وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ
Cümle, mukadder قدْ ile hal olup mahallen mansubdur.
Fiil cümlesidir. اَبٰى elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. اسْتَكْبَرَ fiili atıf harfi وَ ‘ la makabline matuftur.
اسْتَكْبَرَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
وَ itiraziyye veya hal olmasıda caizdir. كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref, haberini nasb eder.
كَانَ ’nin ismi, müstetir olup takdiri هُو ’dir. مِنَ الْكَافِر۪ينَ car mecruru كَان ’ nin mahzuf haberine müteallik olup cer alameti ى ’dir. Cemi müzekker salimler harf ile irablanırlar.
اسْتَكْبَرَ fiili sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil istif’âl babındadır. Sülâsîsi كبر ’dir.
Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikad gibi anlamları katar.
الْكَافِر۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan كفر fiilin ism-i failidir.
İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ
Ayet, 20. ayetteki وَإِذۡ قَالَ رَبُّكَ [Hani Rabbin söylemişti] cümlesine matuftur. Atıf sebebi temasüldür.
Mahallen mecrur olan قُلْنَا cümlesi, müsbet fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قُلْنَا fiilinin mekulü’l-kavli olan cümle emir üslubunda talebî inşaî isnaddır.
اِذْ قُلْنَا Burada heybeti artırmak ve azameti göstermek için üçüncü şahıstan birinci şahsa dönüş vardır. (Safvetü't Tefâsir)
Ayette yer alan emri hazır kipi اسْجُدُوا emrin hakiki anlamda kullanılarak vücup ifade ettiğini gösteren en güzel örneklerdendir. اسْجُدُوا (secde edin) emrinin vücup ifade ettiğini belirten Beyzâvî, ayeti şöyle izah eder: Meleklerin secdesi Hz Âdem’e saygı gösterme olmakla beraber gerçekte secde edilen Allah Teâlâ’dır. Sanki Allah Teâlâ onu eşsiz şeylere hatta bütün varlıklara örnek olarak ve ruhani ve cismani âlemde bulunanlara bir numune, melekler için de kendilerine takdir edilen kemâlata ulaşmak için bir araç, Âdem’le aralarındaki derece farklarının açığa çıkması için bir temas noktası olarak yaratınca, onda gördükleri büyük kudrete ve parlak ayetlere baş eğmek ve onun aracılığı ile kendilerine verdiği nimetlere şükretmek için, Âdem’e secdeyi emretmiştir. (Kadı Beyzâvî Tefsirinde Belâgat İlmi Ve Uygulanışı/Süleyman Gür)
اِذْ kelimesinin düşün, hatırla manası vardır. Çünkü geçmişte olan bir olayı hatırlatır, ona atıf yapar.
Allah’ın Âdem (as)’a secde emrini vermesi, Âdem (as)’ın bu isimleri biliyor olması yani ilmi yüzündendir. Bu secde Allah’a olan secde gibi değildir. Allah’ın emrine boyun eğmek, yönelmek gibi anlamları vardır.
Tazmin: Bu kelimenin lügat anlamı bir şeyi bir şeyin içine koymak, gizlemektir. Bedî İlminde mütekellimin konuşması arasına fark ettirmeden başka birinden alıntı koymasına denir. Kur’an’da bulunan ve bazı mahlukatın sözlerini ihtiva eden ayetler tazmin sayılmıştır. Bu ayetteki meleklerin sözleri de tazmin sanatıdır. İblis, tağlîb yoluyla meleklerden sayılmıştır. (Muttasıl istisnâ yoluyla.) (Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
فَسَجَدُٓوا cümlesinde فَ istînâfiyye veya atıftır. İblis müstesnadır. İblis meleklerden olmadığı için istisnanın munkatı’ olduğu söylenmiştir. (İrâbu'l Müyesser)
Başka bir görüş de اِلَّٓا اِبْل۪يسَ ifadesinin muttasıl istisna olduğu şeklindedir. Çünkü İblis, binlerce melek içerisinde tek kalmış bir cin dir. Bu sebeple, tağlîb kullanımı gereği önce فَسَجَدُٓوا [secde ettiler] denilmiş, ardından da tek bir şeyin istisnası kabilinden olmak üzere اِلَّٓا اِبْل۪يس ifadesiyle İblis istisna edilmiştir. Bu istisnanın, munkatı’ istisna olarak düşünülmesi de mümkündür. (Keşşâf)
فَسَجَدُٓوا [Secde ettiler] kelimesindeki فَ onların gecikmeden, süratle Allah'ın emrine uyduklarını ifade eder. Bu ayette hazif yoluyla îcâz vardır. Takdiri de فَسَجَدُٓوا له (Ve hemen ona secde ettiler) şeklindedir. اَبٰى [kabul etmedi] kelimesinde de aynı durum olup tümleci düşürülmüştür. Takdiri أبى السجود (Secdeden yüz çevirdi) şeklindedir. (Safvetü't Tefâsir)
المَلائِكَةُ asıl itibariyle مَلَكٍ kelimesinin çoğuludur. Aslı مَلائِكُ cemi sigasındadır. Sonundaki (te) harfi ise tekid içindir.
Bu ayetteki ifade, meleklerin hilafet görevini yerine getirme konusunda noksan olduklarıdır. Bu yüzden emir, azamet nûnuyla beyan edilmiştir. 30. ayet ise sadece, meleklerin görüşlerini ortaya koymalarına yönelik Allah Teâlâ’nın muradını bildirmiştir. İnsanoğlunun istişareye muhtaç olması dolayısıyla, Âdem’in yaratılışı aşamasında istişarenin önemini ilan etme yoluna gidilerek, terbiye ve idare eden olarak bizzat rab sıfatı zikredilmiştir. Dolayısıyla rab sıfatı bu terbiyeye mazhar olanlara şan ve şeref kazandırmıştır. Zamirin ilâhî terbiyeye mazhar olan en şerefli varlığa, Nebi (sav)’e izafeti de uygun olmuştur. (Âşûr)
اَبٰى وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ
Ayet istînâfi beyâniyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müsbet fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. كَانَ ’nin haberinin hazfedilmesi sebebiyle cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.
اَبٰى fiili yüz çevirdi demektir. Yüz çevirmek kibirlenmenin dışa vurumudur.
اَبٰى - اسْتَكْبَرَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı, اسْجُدُوا - فَسَجَدُٓوا kelimeleri arasında ise iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.