وَاِذْ فَرَقْنَا بِكُمُ الْبَحْرَ فَاَنْجَيْنَاكُمْ وَاَغْرَقْـنَٓا اٰلَ فِرْعَوْنَ وَاَنْتُمْ تَنْظُرُونَ
Ayet-i kerimede Âle Firavn (Firavun ailesi) tabiri kullanılmıştır. Aslında bu işkenceyi yapanlar Firavun’un ailesi değil, adamlarıdır. Firavun deyince sadece Firavun anlaşılmamalı, üst makamda bulunan yönetici sınıf anlaşılmalıdır. Ebu Musa, aslında âl kelimesinin nesep birliği ifade ettiğini söylemiştir.
Bunların menfaat üzere kurulu bir ilişkileri var. Mele’ sınıfı. Birbirlerini çektikleri, yönettikleri için bir aileden de daha yakın olmuşlar ve böyle isimlendirilmişler.
Kıpti dilinde deniz yemm demektir. Hz. Musa kıssalarında genellikle yemm kelimesi kullanılmış ama burada bahr kullanılmıştır.
Bu ayette denizde boğulmaktan kurtarmadan bahsettigi ve bu kurtarmanın hızlıca yapılması sebebiyle ‘enceynâ’ (ifal bâbı) fiili kullanılmış. 49. ayette ‘sizi Firavun’un ailesinden kurtardık’ derken kurtarma için ‘necceynâ’ (tefil bâbı) fiili kullanılmıştı. Burada bir incelik var. 49. Ayetteki kurtarma zamana yayılmış bir kurtarma iken, bu ayetteki kurtarma hızlıca olmuştur.
Kıpti dilinde deniz yemm demektir. Hz. Musa kıssalarında genellikle yemm kelimesi kullanılmış olmasına rağmen burada bahr tercih edilmiştir. Allah-u Âlem..
Bu ayette denizde boğulmaktan kurtarmadan bahsettiği ve bu kurtarmanın hızlıca yapılması sebebiyle ‘enceynâ’ yani fiil ifal bâbı kullanılmış, 49. ayette ise ‘sizi Firavun’un ailesinden kurtardık’ derken kurtarma için ‘necceynâ’ yani tefil bâbı fiili getirilmiştir. Buradaki incelik, 49. ayetteki kurtarma zamana yayılmış bir kurtarma iken, bu ayetteki kurtarma hızlıca olmuştur.
وَاِذْ فَرَقْنَا بِكُمُ الْبَحْرَ فَاَنْجَيْنَاكُمْ وَاَغْرَقْـنَٓا اٰلَ فِرْعَوْنَ وَاَنْتُمْ تَنْظُرُونَ
وَ atıf harfidir. Zaman zarfı اِذْ, takdiri أذكر olan mahzuf fiile mütealliktir. فَرَقْنَا fiili muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَرَقْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. بِ sebebiyyedir. بِكُمُ car mecruru فَرَقْنَا fiiline mütealliktir. الْبَحْرَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
(إِذْ) : Yanlız Cümleye muzâf olan zaman zarfıdır.
a) (إِذْ) mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur.
b) (إِذْ) den sonra muzâri fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder.
c) (بَيْنَا) ve (بَيْنَمَا) dan sonra gelirse mufâcee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur.
d) Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَنْجَيْنَاكُمْ cümlesi, atıf harfi فَ ile فَرَقْنَا ’ ya matuftur. Matuf ile matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَنْجَيْنَاكُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir كُمْ mef‘ûl olarak mahallen mansubdur.
اَغْرَقْنَٓا cümlesi, atıf harfi فَ ile فَرَقْنَا ’ya matuftur.
اَغْرَقْنَٓا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. اٰلَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. فِرْعَوْنَ muzâfun ileyh olup, gayri munsarif olduğu için fetha ile mecrurdur.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاَنْتُمْ تَنْظُرُونَ cümlesi hal olarak mahallen mansubdur.
İsim cümlesidir. وَ hâliyyedir. Munfasıl zamir اَنْتُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. تَنْظُرُونَ cümlesi, mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
تَنْظُرُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Ayet, 47. ayetteki ٱذۡكُرُوا۟ نِعۡمَتِیَ ibaresine matuftur veya cümlenin başında mahzuf bir اذكروا fiili vardır. Cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Muzâfun ileyh olan... فَرَقْنَا cümlesi ise, müsbet fiil cümlesi faide-i haber ibtidâî kelamdır.
Zaman ismi olan إذ ’in masdara değil de fiil cümlesine muzâf olmasıyla bu vaktin tazimi anlaşılır. Fiil teceddüde ve şimdiki zamana delalet eder. ('Âşûr, Hac/26)
فَرَقْنَا fiili azamet zamirine isnad edilmiştir.
Şayet ‘’بكم ifadesi ne anlama geliyor?’’ dersen, şöyle derim: Bu hususta iki değerlendirme söz konusudur. İlkine göre: onların suya girdikleri ve girmeleri ile birlikte suyun ayrıldığı, yani onların suya girmesiyle, adeta bir şeyin içine girip onu ortadan ikiye ayıran bir başka şey gibi su ayrılmıştır. İkincisine göre ise: ”onu sizin sebebinizle, sizi kurtarmak için ayırdık” şeklinde bir anlam söz konusudur. Bu durumda بِكُم ifadesi hal konumundadır. (Keşşâf)
فرقنا بكم cümlesindeki ب harf-i ceri, ilsak veya mülâbese içindir. Burada Allah’ın kudretini hatırlatma vardır. (Âdil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati'l Kur'ani'l Kerim, Soru 573)
اَنْتُمْ تَنْظُرُون isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Hal cümlesidir. Konuya açıklık getirmek için yapılan ıtnâbtır.
Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
49. ayetteki اَنْجَيْنَاكُمْ fiili ile bu ayetteki نَجَّيْنَاكُمْ fiilinde, aynı fiilin iki sıygası arasında güzel bir iltifat sanatı vardır. Bu iki fiil arasında cinas ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatları vardır.
فَاَنْجَيْنَاكُمْ - اَغْرَقْنَٓا kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
فَرَقْنَا - اَغْرَقْنَٓا kelimeleri arasında ise cinas ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatları vardır.
Ayet-i kerimede اٰلَ فِرْعَوْنَ [Firavun ailesi] tabiri kullanılmıştır. Aslında bu işkenceyi yapanlar Firavun’un ailesi değil, adamlarıdır. Firavun deyince sadece Firavun anlaşılmamalı, üst makamda bulunan yönetici sınıf anlaşılmalıdır. Ebu Musa, aslında اٰلَ kelimesinin nesep birliği ifade ettiğini söylemiştir.
Bunların menfaat üzerine kurulu bir ilişkileri vardır. Mele’ sınıfı birbirlerini çektikleri, yönettikleri için bir aileden de daha yakın olmuşlar ve böyle isimlendirilmişlerdir. Kıpti dilinde denize يَمَّ denmektedir. Hz. Musa kıssalarında genellikle يَمَّو kelimesi kullanılmış, ama burada بحر kullanılmıştır.
Bu ayette denizde boğulmaktan kurtarmaktan bahsettiği ve bu kurtarmanın hızlıca yapılması sebebiyle أنْجَيْنا (if’âl babı) fiili kullanılmış. 49. ayette ‘sizi Firavun’un ailesinden kurtardık’ derken kurtarma için نَجَّينا (tef’il babı) fiili kullanılmıştı. Burada bir incelik vardır. 49. ayetteki kurtarma zamana yayılmış bir kurtarma iken, bu ayetteki kurtarma hızlıca olmuştur.