5 Mart 2024
Bakara Sûresi 49-57 (7. Sayfa)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ  ...

Bakara Sûresi 49. Ayet

وَاِذْ نَجَّيْنَاكُمْ مِنْ اٰلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُٓوءَ الْعَذَابِ يُذَبِّحُونَ اَبْنَٓاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَٓاءَكُمْۜ وَف۪ي ذٰلِكُمْ بَلَٓاءٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَظ۪يمٌ  ...


Hani, sizi azabın en kötüsüne uğratan, kadınlarınızı sağ bırakıp, oğullarınızı boğazlayan Firavun ailesinden kurtarmıştık. Bunda, size Rabbinizden (gelen) büyük bir imtihan vardı.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِذْ hani
2 نَجَّيْنَاكُمْ sizi kurtarmıştık ن ج و
3 مِنْ -nden
4 الِ ailesi- ا و ل
5 فِرْعَوْنَ Fir’avn
6 يَسُومُونَكُمْ onlar size reva görüyor س و م
7 سُوءَ en kötüsünü س و ا
8 الْعَذَابِ azabın ع ذ ب
9 يُذَبِّحُونَ boğazlayıp ذ ب ح
10 أَبْنَاءَكُمْ oğullarınızı ب ن ي
11 وَيَسْتَحْيُونَ sağ bırakıyorlardı ح ي ي
12 نِسَاءَكُمْ kadınlarınızı ن س و
13 وَفِي ve vardı
14 ذَٰلِكُمْ bunda sizin için
15 بَلَاءٌ bir imtihan ب ل و
16 مِنْ -den
17 رَبِّكُمْ Rabbiniz- ر ب ب
18 عَظِيمٌ büyük ع ظ م

Üç cahiliye dönemi vardır:

  • 1-Firavun’un erkek çocukları öldürmesi.
  • 2-Lut a.s. döneminde kadınlar yerine erkeklere gidilmesi.
  • 3-Arap toplumunda kız çocuklarının diri diri gömülmesi.

Aslında Musa a.s. zamanında iki kere erkek çocukları öldürme durumu olmuş. Biri sayıca çoğaldıkları zaman, diğeri de Musa a.s. Peygamber olunca.

Belâ kelimesi de ceza gibi hem olumlu (hayır) hem olumsuz (şer) mana içerir.

Yestahyûne hayatta bırakma manasında anlaşılabildiği gibi bazı alimler tarafından ‘kadınlarınıza utanılacak (haya edilecek) şeyler yapıyorlardı’ şeklinde de anlaşılmıştır.

وَاِذْ نَجَّيْنَاكُمْ مِنْ اٰلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُٓوءَ الْعَذَابِ يُذَبِّحُونَ اَبْنَٓاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَٓاءَكُمْۜ

وَ  atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Zaman zarfı  اِذْ, takdiri أذكر  olan mahzuf fiile mütealliktir. نَجَّيْنَاكُمْ  ile başlayan fiili cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

نَجَّيْنَاكُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

(إِذْ) : Yanlız Cümleye muzâf olan zaman zarfıdır.

a) (إِذْ) mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur.

b) (إِذْ) den sonra muzâri fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder.

c) (بَيْنَا) ve (بَيْنَمَا) dan sonra gelirse mufâcee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur.

d) Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مِنْ اٰلِ  car mecruru  نَجَّيْنَاكُمْ  fiiline mütealliktir. فِرْعَوْنَ  muzâfun ileyh olup, gayri munsarif olduğu için fetha ile mecrurdur. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır. 

يَسُومُونَكُمْ  kelimesi  فِرْعَوْنَ  ‘nun hali olarak mahallen mansubdur. 

يَسُومُونَكُمْ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  mef‘ûlün bih olarak mahallen mansubdur. 

سُٓوءَ  ikinci mef‘ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. الْعَذَابِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

يُذَبِّحُونَ اَبْنَٓاءَكُمْ  cümlesi, يَسُومُونَكُمْ  cümlesinden bedel olarak mahallen mansubdur. 

يُذَبِّحُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. اَبْنَٓاءَ  kelimesi mef‘ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

يَسْتَحْيُونَ  cümlesi, atıf harfi وَ ‘ la  يُذَبِّحُونَ ’ ye matuftur. 

يَسْتَحْيُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. نِسَٓاءَ  kelimesi mef‘ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. 

Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i baz, 3. Bedel-i iştimal. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

نَجَّيْنَاكُمْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi, نجو ’dir. 

يُذَبِّحُونَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi, ذبح ‘dır.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar. 

يَسْتَحْيُونَ  fiili, sülâsi mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındandır. Sülâsisi, حيي ‘dir. 

Bu bab fiile taleb,tahavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikad gibi anlamlar katar. 

Cemi kıllet kipi ile gelen  اَبْنَٓاءَ  kelimesi yirmi iki ayette, cemi müzekker salim kipi ile gelen بَنُونَ  kelimesi de yetmiş üç ayette bulunmaktadır. (Arap Dili Ve Belâgatı Açısından Kur’an’da Sözcüklerin Çoğul Halleri /Abdurrahman Güney)

وَف۪ي ذٰلِكُمْ بَلَٓاءٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَظ۪يمٌ

İsim cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir.  ف۪ي ذٰلِكُمْ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. ل  harfi buud, yani uzaklık bildiren harf,  ك  ise muhatap zamiridir.

بَلَٓاءٌ  muahhar mübteda olup damme ile merfûdur. مِنْ رَبِّكُمْ  car mecruru  بَلَٓاءٌ ‘ un mahzuf sıfatına mütealliktir. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. عَظ۪يمٌ  kelimesi  بَلَٓاءٌ ‘ un ikinci sıfatı olup damme ile merfûdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.

Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.

1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar  2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

عَظ۪يمٌ  sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır. Sıfatı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsmi faile benzediği için bu adı almıştır. İsmi failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfatı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsmi fail değişen ve yenileşen vasfa delalet eder. Sıfatı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَاِذْ نَجَّيْنَاكُمْ مِنْ اٰلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُٓوءَ الْعَذَابِ يُذَبِّحُونَ اَبْنَٓاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَٓاءَكُمْۜ

و atıftır. Ayet, أُذْكُروا نِعمتى [nimetimi hatırlayın] ifadesine matuftur. Şu halde (ibarenin takdiri) أُذْكُرُوا اذْ نجَّيناكُمْ (hatırlayın ki, sizi kurtarmıştık) demek olur. (Elmalılı Hamdi Yazır)

Ya da zaman zarfı اِذْ ’in muteallakı, اذكروا şeklinde takdir edilen mahzuf fiildir. Bu durumda cümlede îcâz-ı hazif vardır. Cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

نَجَّیۡ fiili azamet zamirine isnat edilmiştir. ٱذۡكُرُوا۟ نِعۡمَتِیَ ifadesindeki müfret یَ zamirinden نَا zamirine iltifat edilmiştir. Allah Teâlâ Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Samerrâî, Ala Tarîqi't Tefsîri'l Beyânî, C. 2).

Zaman ismi olan اِذْ ‘in masdara değil de fiil cümlesine muzâf olmasıyla bu vaktin tazimi anlaşılır. Fiil teceddüde ve şimdiki zamana delalet eder. ('Âşûr, Hac/26)

Beyzâvî bu ayette fasl sanatının varlığını şu şekilde gösterir: يُذَبِّحُونَ اَبْنَٓاءَكُمْ cümlesi يَسُومُونَكُمْ cümlesini beyan ettiği için atıf terk edilip araları fasledilmiştir. (Kadı Beyzâvî Tefsirinde Belâgat İlmi Ve Uygulanışı/Süleyman Gür)

Burada önce Firavun’un İsrailoğullarına yapmış olduğu işkenceden kapalı bir şekilde bahsedilmiş, ardından bu işkencenin erkek çocuklarını kesmek olduğu ifade edilerek bu kapalılık giderilmiştir. Eğer araya atıf harfi girseydi cümle bu anlamı vermezdi. O takdirde يَسُومُونَكُمْ سُٓوءَ الْعَذَابِ işkencenin bir türü olurken يُذَبِّحُونَ اَبْنَٓاءَكُمْ başka bir türü olurdu.

Ayette kadınlar ile oğullar ve sağ bırakma ile boğazlama kelimeleri birbirinin sıralamasına uygun bir şekilde ifade edilmektedir.

Ayetteki bedel ve hal cümleleri ıtnâb sanatıdır.

Azabın en kötüsü ifadesinden sonra, azap türlerinin sıralanması cem mea-t taksim sanatıdır.

یُذَبِّحُونَ أَبۡنَاۤءَكُم  cümlesiyle  یَسۡتَحۡیُونَ نِسَاۤءَكُمۡۚ cümlesi arasında mukabele vardır.

Burada ُسؤء kelimesi ile “çirkin” anlamı kastedilir. سؤء العذاب ifadesindeki سؤء kelimesi ise azabın en şiddetlisi ve fenasıdır. Sanki azap dışındaki şeylere nispetle çirkin olduğu ifade edilmiştir.

كُمْ ‘lerin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

اَبْنَٓاءَكُمْ - نِسَٓاءَكُمْ  kelimeleri arasında murâât-ı nazîr sanatı vardır

İbn Cezzi şöyle der: يَسُومُونَكُمْ سُٓوءَ الْعَذَابِ [Sizi azaba tabi tutuyorlardı.] demektir. Buradaki يَسُومُونَ fiili, satış için malı arz etmek manasına olup müstear olarak kullanılmıştır. Yüce Allah bu azabı "erkek çocuk­larınızı kesiyor, kız çocuklarınızı da diri bırakıyorlardı" şeklinde açık­lamıştır. Bu cümle bir öncekinin tefsiri olup onun üzerine atfedilmiş, eklenmiş bir cümle değildir. (Safvetü't Tefâsir)

يَسْتَحْيُونَ hayatta bırakma manasında anlaşılabildiği gibi bazı alimler tarafından ‘kadınlarınıza utanılacak (haya edilecek) şeyler yapıyorlardı’ şeklinde de anlaşılmıştır.

Bu ayeti bazı belâgat alimleri atf-ı beyân olarak değerlendirmişlerdir.

نِسَٓاءَكُمْۜ [kadınlarınızda] da cümlesinde kevn-i lâhık alakası vardır. Hatırlarsak kevn-i lâhıkta bir şeyin gelecekte alacağı şeklin adı şimdiki zamanda kullanılıyordu. Ayette kız çocukları kastedilerek ‘kadınlarınız’ denmiştir.

ف - ر - عَ : Firavun, Mısır’da Amalika hükümdarının lakabıdır. Firavun da çok adam öldürdüğü için ona bu ünvan verilmiştir. Kişi adı değildir. İşârî olarak nefsi ifade eder.

Üç cahiliyye dönemi vardır:

1-Firavun’un erkek çocukları öldürmesi.

2-Lût (as) döneminde kadınlar yerine erkeklere gidilmesi.

3-Arap toplumunda kız çocuklarının diri diri gömülmesi.

Aslında Musa a.s. zamanında iki kere erkek çocukları öldürme durumu olmuştur. Biri sayıca çoğaldıkları zaman, diğeri de Musa a.s. Peygamber oluncadır.

وَف۪ي ذٰلِكُمْ بَلَٓاءٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَظ۪يمٌ

Atıfla gelen ikinci cümlede takdim-tehir ve îcâzi hazf sanatları vardır. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

بلاء kelimesi, hem mihnet hem de nimet anlamında olabilir. Firavun hanedanın yaptıkları mihnet, Allah’ın onları kurtarması ise nimettir. ( Beyzâvî )

Eğer ذٰلِكُمْ ifadesi, Firavunun yaptıklarına işaret ediyorsa, بَلَٓاءٌ kelimesi, mihnet, sıkıntı anlamındadır. Fakat eğer ذٰلِكُمْ onların Firavundan kurtarılmasına işaret ediyorsa, o zaman بَلَٓاءٌ  kelimesi nimet anlamına gelir. (Keşşaf)

رَبِّكُمْ izafeti muzâfun ileyhin şanı içindir. Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. رَبّ isminde tecrîd sanatı vardır.

عظيمٌ kelimesi sıfat olduğundan cümlede ıtnâb sanatı vardır.

بَلَٓاءٌ ; aslında tecrübe ve imtihan demektir. Fakat bu deneme, bazan hayır ve bazen şer ile olur. Ve çoğunlukla başlangıç şer ve sıkıntı manasını içine alır.  Burada iki yön de vardır. Azap, bir bela ile imtihan; kurtuluşta bir hayır ile imtihandır. (Elmalılı)

بَلَٓاءٌ ve عَظ۪يمٌ kelimeleri, musibetin büyüklüğünü ve şiddetini göstermek için nekre getirilmiştir. (Safvetü't Tefâsir)

Bakara Sûresi 50. Ayet

وَاِذْ فَرَقْنَا بِكُمُ الْبَحْرَ فَاَنْجَيْنَاكُمْ وَاَغْرَقْـنَٓا اٰلَ فِرْعَوْنَ وَاَنْتُمْ تَنْظُرُونَ  ...


Hani, sizin için denizi yarmış, sizi kurtarmış, gözlerinizin önünde Firavun ailesini suda boğmuştuk.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِذْ hani
2 فَرَقْنَا yarmıştık ف ر ق
3 بِكُمُ sizin için
4 الْبَحْرَ denizi ب ح ر
5 فَأَنْجَيْنَاكُمْ sizi kurtarmış ن ج و
6 وَأَغْرَقْنَا ve boğmuştuk غ ر ق
7 الَ ailesini ا و ل
8 فِرْعَوْنَ Fir’avn
9 وَأَنْتُمْ ve siz de
10 تَنْظُرُونَ görüyordunuz ن ظ ر

Ayet-i kerimede Âle Firavn (Firavun ailesi) tabiri kullanılmıştır. Aslında bu işkenceyi yapanlar Firavun’un ailesi değil, adamlarıdır. Firavun deyince sadece Firavun anlaşılmamalı, üst makamda bulunan yönetici sınıf anlaşılmalıdır. Ebu Musa, aslında âl kelimesinin nesep birliği ifade ettiğini söylemiştir.

Bunların menfaat üzere kurulu bir ilişkileri var. Mele’ sınıfı. Birbirlerini çektikleri, yönettikleri için bir aileden de daha yakın olmuşlar ve böyle isimlendirilmişler.

Kıpti dilinde deniz yemm demektir. Hz. Musa kıssalarında genellikle yemm kelimesi kullanılmış ama burada bahr kullanılmıştır.

Bu ayette denizde boğulmaktan kurtarmadan bahsettigi ve bu kurtarmanın hızlıca yapılması sebebiyle ‘enceynâ’ (ifal bâbı) fiili kullanılmış. 49. ayette ‘sizi Firavun’un ailesinden kurtardık’ derken kurtarma için ‘necceynâ’ (tefil bâbı) fiili kullanılmıştı. Burada bir incelik var. 49. Ayetteki kurtarma zamana yayılmış bir kurtarma iken, bu ayetteki kurtarma hızlıca olmuştur.

Hürmet edilen anlamındaki “Muharrem” ayını Hz. Peygamber (s.a.s.) “Allah’ın ayı” diye nitelendirmiştir (Müslim, Sıyâm, 202). Bu niteleme Muharrem ayının faziletine, feyz ve bereketinin bolluğuna işarettir. Bu ayda ibadeti teşvik eden Peygamber Efendimiz, “Ramazan’dan sonra en faziletli oruç, Allah’ın ayı olan Muharrem’de tutulan oruçtur” (Müslim, Sıyâm, 202-203) demiştir.

Muharrem’i değerli kılan hususlardan biri, içerisinde Aşûre gününün bulunmasıdır. Peygamberimiz, “Aşûre günü orucunun, bir önceki yılın günahlarına kefaret olmasını Allah’tan ümit ediyorum” diyerek Aşûre orucunu tutmaya teşvik etmiştir. (Tirmizî, Savm, 48) Peygamber Efendimiz Medine’ye geldiğinde Yahudilerin bu günde oruç tuttuklarını görmüş, sebebini sorduğunda Yahudiler, “Bugün Musa ile İsrailoğulları’nın Firavun’dan kurtuldukları gündür. Biz onu kutlamak için bu günde oruç tutuyoruz” cevabını vermişlerdir. Bunun üzerine Allah Resûlü, “Biz Musa’ya sizden daha yakınız” diyerek Aşûre gününde oruç tutulmasını emretmiştir. (Buhârî, Savm, 69) Ancak Yahudilerin tek gün tuttuğu bu orucu, bir gün öncesi veya bir gün sonrasını da ekleyerek iki gün olarak tutmak daha uygun görülmüştür.

Kıpti dilinde deniz yemm demektir. Hz. Musa kıssalarında genellikle yemm kelimesi kullanılmış olmasına rağmen burada bahr tercih edilmiştir. Allah-u Âlem..

  Bu ayette denizde boğulmaktan kurtarmadan bahsettiği ve bu kurtarmanın hızlıca yapılması sebebiyle ‘enceynâ’ yani fiil ifal bâbı kullanılmış, 49. ayette ise ‘sizi Firavun’un ailesinden kurtardık’ derken kurtarma için ‘necceynâ’  yani tefil bâbı fiili getirilmiştir. Buradaki incelik, 49. ayetteki kurtarma zamana yayılmış bir kurtarma iken, bu ayetteki kurtarma hızlıca olmuştur.

وَاِذْ فَرَقْنَا بِكُمُ الْبَحْرَ فَاَنْجَيْنَاكُمْ وَاَغْرَقْـنَٓا اٰلَ فِرْعَوْنَ وَاَنْتُمْ تَنْظُرُونَ

وَ  atıf harfidir. Zaman zarfı  اِذْ, takdiri أذكر  olan mahzuf fiile mütealliktir. فَرَقْنَا  fiili muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

فَرَقْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. بِ  sebebiyyedir. بِكُمُ  car mecruru  فَرَقْنَا  fiiline mütealliktir. الْبَحْرَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

(إِذْ) : Yanlız Cümleye muzâf olan zaman zarfıdır.

a) (إِذْ) mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur.

b) (إِذْ) den sonra muzâri fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder.

c) (بَيْنَا) ve (بَيْنَمَا) dan sonra gelirse mufâcee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur.

d) Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَنْجَيْنَاكُمْ  cümlesi, atıf harfi  فَ  ile  فَرَقْنَا ’ ya matuftur. Matuf ile matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ  ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَنْجَيْنَاكُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  mef‘ûl olarak mahallen mansubdur. 

اَغْرَقْنَٓا  cümlesi, atıf harfi  فَ  ile  فَرَقْنَا ’ya matuftur. 

اَغْرَقْنَٓا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. اٰلَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. فِرْعَوْنَ  muzâfun ileyh olup, gayri munsarif olduğu için fetha ile mecrurdur.  

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَاَنْتُمْ تَنْظُرُونَ  cümlesi hal olarak mahallen mansubdur. 

İsim cümlesidir. وَ  hâliyyedir. Munfasıl zamir  اَنْتُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur. تَنْظُرُونَ  cümlesi, mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. 

تَنْظُرُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

Ayet, 47. ayetteki ٱذۡكُرُوا۟ نِعۡمَتِیَ ibaresine matuftur veya cümlenin başında mahzuf bir  اذكروا fiili vardır. Cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Muzâfun ileyh olan... فَرَقْنَا cümlesi ise, müsbet fiil cümlesi faide-i haber ibtidâî kelamdır.

Zaman ismi olan إذ ’in masdara değil de fiil cümlesine muzâf olmasıyla bu vaktin tazimi anlaşılır. Fiil teceddüde ve şimdiki zamana delalet eder. ('Âşûr, Hac/26)

فَرَقْنَا fiili azamet zamirine isnad edilmiştir.

Şayet ‘’بكم ifadesi ne anlama geliyor?’’ dersen, şöyle derim: Bu hususta iki değerlendirme söz konusudur. İlkine göre: onların suya girdikleri ve girmeleri ile birlikte suyun ayrıldığı, yani onların suya girmesiyle, adeta bir şeyin içine girip onu ortadan ikiye ayıran bir başka şey gibi su ayrılmıştır. İkincisine göre ise: ”onu sizin sebebinizle, sizi kurtarmak için ayırdık” şeklinde bir anlam söz konusudur. Bu durumda بِكُم ifadesi hal konumundadır. (Keşşâf)

فرقنا بكم cümlesindeki ب harf-i ceri, ilsak veya mülâbese içindir. Burada Allah’ın kudretini hatırlatma vardır. (Âdil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati'l Kur'ani'l Kerim, Soru 573)

اَنْتُمْ تَنْظُرُون isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Hal cümlesidir. Konuya açıklık getirmek için yapılan ıtnâbtır.

Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

49. ayetteki اَنْجَيْنَاكُمْ fiili ile bu ayetteki نَجَّيْنَاكُمْ fiilinde, aynı fiilin iki sıygası arasında güzel bir iltifat sanatı vardır. Bu iki fiil arasında cinas ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatları vardır.

فَاَنْجَيْنَاكُمْ - اَغْرَقْنَٓا kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.

فَرَقْنَا - اَغْرَقْنَٓا kelimeleri arasında ise cinas ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatları vardır.

Ayet-i kerimede اٰلَ فِرْعَوْنَ [Firavun ailesi] tabiri kullanılmıştır. Aslında bu işkenceyi yapanlar Firavun’un ailesi değil, adamlarıdır. Firavun deyince sadece Firavun anlaşılmamalı, üst makamda bulunan yönetici sınıf anlaşılmalıdır. Ebu Musa, aslında اٰلَ kelimesinin nesep birliği ifade ettiğini söylemiştir.

Bunların menfaat üzerine kurulu bir ilişkileri vardır. Mele’ sınıfı birbirlerini çektikleri, yönettikleri için bir aileden de daha yakın olmuşlar ve böyle isimlendirilmişlerdir. Kıpti dilinde denize يَمَّ denmektedir. Hz. Musa kıssalarında genellikle يَمَّو kelimesi kullanılmış, ama burada بحر  kullanılmıştır.

Bu ayette denizde boğulmaktan kurtarmaktan bahsettiği ve bu kurtarmanın hızlıca yapılması sebebiyle أنْجَيْنا (if’âl babı) fiili kullanılmış. 49. ayette ‘sizi Firavun’un ailesinden kurtardık’ derken kurtarma için نَجَّينا (tef’il babı) fiili kullanılmıştı. Burada bir incelik vardır. 49. ayetteki kurtarma zamana yayılmış bir kurtarma iken, bu ayetteki kurtarma hızlıca olmuştur.

Bakara Sûresi 51. Ayet

وَاِذْ وٰعَدْنَا مُوسٰٓى اَرْبَع۪ينَ لَيْلَةً ثُمَّ اتَّخَذْتُمُ الْعِجْلَ مِنْ بَعْدِه۪ وَاَنْتُمْ ظَالِمُونَ  ...


Hani, biz Mûsâ ile kırk gece için sözleşmiştik. Sizler ise onun ardından (kendinize) zulmederek bir buzağıyı tanrı edinmiştiniz.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِذْ hani
2 وَاعَدْنَا sözleşmiştik و ع د
3 مُوسَىٰ Musa ile
4 أَرْبَعِينَ kırk ر ب ع
5 لَيْلَةً gece için ل ي ل
6 ثُمَّ sonra
7 اتَّخَذْتُمُ siz (tanrı) edinmiştiniz ا خ ذ
8 الْعِجْلَ buzağıyı ع ج ل
9 مِنْ -ndan
10 بَعْدِهِ onun ardı- ب ع د
11 وَأَنْتُمْ ve siz
12 ظَالِمُونَ zalimlerdiniz ظ ل م
Gece ibadeti zihin, kalp, ruh üzerinde çok daha tesirlidir. Gece çalışması da çok bereketlidir. İlk uyuma dört, dört buçuk saattir. Sonra kalkabilirsin.

وَاِذْ وٰعَدْنَا مُوسٰٓى اَرْبَع۪ينَ لَيْلَةً ثُمَّ اتَّخَذْتُمُ الْعِجْلَ مِنْ بَعْدِه۪ وَاَنْتُمْ ظَالِمُونَ

وَ  atıf harfidir. Zaman zarfı  اِذْ, takdiri أذكر  olan mahzuf fiile mütealliktir. وٰعَدْنَا  ile başlayan fiili cümlesi, muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

وٰعَدْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. مُوسٰٓى  mef’ûlün bih olup, gayri munsarif olduğu için elif üzere mukadder fetha ile mansubdur. 

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَرْبَع۪ينَ  ikinci mef‘ûlün bih olup, cemi müzekker salim kelimelere mülhak olduğu için nasb alameti  ي ‘dir.  لَيْلَةً  kelimesi  اَرْبَع۪ينَ ’nin temyizi olup fetha ile mansubdur.

(إِذْ) : Yanlız Cümleye muzâf olan zaman zarfıdır.

a) (إِذْ) mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur.

b) (إِذْ) den sonra muzâri fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder.

c) (بَيْنَا) ve (بَيْنَمَا) dan sonra gelirse mufâcee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur.

d) Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. ثُمَّ  edatı mertebe açısından terahi manasınadır. Yani; aralıklarla, zaman içinde serpiştirilerek peyderpey olabilecek durumları bildirmektedir.

Fiil cümlesidir.  اتَّخَذْتُمُ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمُ  fail olarak mahallen merfûdur. الْعِجْلَ  mef’ûlün bih olup fetha ile masubdur. Kelamın siyakından anlaşıldığı için ikinci mef‘ûl hazfedilmiştir. Takdiri, إليهًا  şeklindedir. مِنْ بَعْدِه۪  car mecruru اتَّخَذْتُمُ  fiiline mütealliktir.

وَاَنْتُمْ ظَالِمُونَ  hal cümlesi olarak mahallen mansubdur.

وَ  haliyyedir. İsim cümlesidir. Munfasıl zamir  اَنْتُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur. ظَالِمُونَ  mübtedanın haberi olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

Temyiz; kendisinden önce geçen mübhem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani; çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harfi cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin irabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan” soruları sorulur.Temyiz 2’ye ayrılır:

1. Melfuz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.

2. Melhuz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülemeyen mümeyyez.

(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وٰعَدْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi وعد ’dir. 

Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar. Müşareket (İşteşlik – ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir. (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

اتَّخَذْتُمُ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi, أخذ ’dır. 

İftiâl babı fiile, mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut, hem somut anlamlı fiiller için kullanılır. 

ظَالِمُونَ  kelimesi, sülâsi mücerredi  ظلم  olan fiilin ism-i failidir.

İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Ayet, 47. ayetteki ٱذۡكُرُوا۟ نِعۡمَتِیَ ibaresine matuftur. Veya cümlenin başında ٱذۡكُرُوا۟ şeklinde bir fiil mahzuftur. Cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Muzâfun ileyh olan... وٰعَدْنَا cümlesi ise, müsbet fiil cümlesi faide-i haber ibtidâî kelamdır.

Zaman ismi olan إذ ’in masdara değil de fiil cümlesine muzâf olmasıyla bu vaktin tazimi anlaşılır. Fiil teceddüde ve şimdiki zamana delalet eder. (Âşûr, Hac/26)

وٰعَدْنَا fiili azamet zamirine isnad edilmiştir. Allah Teâlâ Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Samerrâî, Ala Tarîqi't Tefsîri'l Beyânî, C. 2).

İsrailoğulları Firavun’un helakından sonra Mısır’a girdiklerinde, ellerinde müracaat edecekleri bir kitapları yoktu. Allah da Musa (a.s.)’a Tevrat’ı inzal edeceğini vaat etmiş; bunun için kendisine Zilkade ayını ve Zilhicce ayının on gününü vakit olarak tayin etmişti. Ayette “kırk gece” denilmiştir, çünkü aylar gecelere göre hesap edilir. (Keşşaf)

وَاِذْ وٰعَدْنَا cümlesindeki mufâale kalıbı, iki taraf arasında müşareket ifade etmez. وَ إذْ وَعَدْنا şeklindeki sülâsî fiil manasınadır. (Safvetü’t Tefasir)

ٱتَّخَذۡتُمُ fiilinin ikinci mef’ûlü mahzuftur. Takdiri  اله ‘dur.  

Ayette mühlet harfi olan ثُمَّ deki terâhi hakiki değildir. Allah’ın nimetlerini bol bol verdiği, görmedikleri mucize ve ayetleri kendilerine gösterdiği kavmin şükrü ziyadeleştirmeleri gerekirken buzağıya ibadet etmelerinin akıldan uzak olduğuna işaret için  mecazdır. (Âdil Ahmed Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati’l Kur’ani’l Kerim, Soru 578)

مِنْ بَعْدِه۪ ‘den murad, Musa mikaatda (belli yer ve zamanda) hazır bulunmak üzere Tûr’a gittikten sonra demektir.” Zalimlerden olmak” ise Allah’ a ortak koşmak ve birşeyi hakkı olmayan bir yere koymak anlamındadır. (Ebu Suud Tefsiri ve Âdil Ahmed Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati’l Kur’ani’l Kerim, Soru 580)

وَاَنْتُمْ ظَالِمُون ayetin son cümlesidir. İsim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.  Hal cümlesi konuya açıklık getirmek için yapılan ıtnâbtır.

Müsned ism-i fail şeklinde gelerek bu zalimliğin onların sabit bir sıfatı, âdetleri olduğuna işaret edilmiştir. Bu ifade, fiile göre daha sabittir ve devamlılık ifade eder. (Sâmerrâî, Ala Tarîki't Tefsİri'l Beyâni, C.2, Yasin Suresi)

Bakara Sûresi 52. Ayet

ثُمَّ عَفَوْنَا عَنْكُمْ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ  ...


Sonra bunun ardından şükredesiniz diye sizi affetmiştik.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 ثُمَّ sonra
2 عَفَوْنَا affetmiştik ع ف و
3 عَنْكُمْ sizi
4 مِنْ -ndan
5 بَعْدِ ardı- ب ع د
6 ذَٰلِكَ bunun
7 لَعَلَّكُمْ belki
8 تَشْكُرُونَ şükredersiniz (diye) ش ك ر

  Şekera شكر:   شُكْرٌ şükür, nimeti tasavvur ederek onu göstermektir.

  Bir görüşe göre şükür sözcüğü perdesini kaldırıp ortaya çıkarma anlamındaki كَشْرٌ kelimesinin harflerinin yerleri değiştirilerek oluşturulmuştur ve unutmak, üzerini örtmek anlamlarındaki كُفْرٌ sözcüğünün de zıddıdır. Diğer bir görüşe göre ise suyla dolu pınar anlamına gelen عَيْنٌ شَكْرَى ifadesinden gelir. Bu itibarla ise şükür sözcüğü nimeti ihsan edenin zikriyle dolma anlamındadır.

 Şükür üç kısımdır: 1- Kalbin şükrü; nimeti tasavvur etmesidir. 2- Dilin şükrü; nimeti ihsan edeni senâ etmesidir. 3- Diğer organların şükrü; hak ettiği oranda nimetin karşılığını vermedir.

  Yüce Allah'ın شَكُورٌ şeklinde vasfedilmesinden maksad kullarına ihsanda bulunması ve yaptıkları ibadetlere karşılığını vermesidir.

  Son olarak memesi dolu olan deveye de ناقَةٌ شَكِرَةٌ denir. (Müfredat)

  Kuran’ı Kerim’de türevleriyle beraber 75 kere geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri şükür, Şâkir, şükran, teşekkür, müteşekkir, Şükrü ve meşkurdur. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

ثُمَّ عَفَوْنَا عَنْكُمْ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. ثُمَّ  edatı mertebe açısından terahi manasınadır. Yani; aralıklarla, zaman içinde serpiştirilerek peyderpey olabilecek durumları bildirmektedir.

Fiil cümlesidir. عَفَوْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.  عَنْكُمْ  car mecruru  عَفَوْنَا  fiiline mütealliktir.

مِنْ بَعْدِ  car mecruru  عَفَوْنَا  fiiline mütealliktir. İşaret ismi  ذٰلِكَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. ل  harfi buud, yani uzaklık bildiren harf,  ك  ise muhatap zamiridir.

İsim cümlesidir.  لَعَلَّ  terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir. إنّ  gibi ismini nasb haberini ref eder. Tereccî, husûlü arzu edilen ve sevilen, imkân dahilinde olan bir şeyin istenmesidir. 

كُمْ  muttasıl zamir,  لَعَلَّ  ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur. تَشْكُرُونَ  cümlesi,  لَعَلَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.

تَشْكُرُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

Ayet اتخذتم cümlesine ثُمَّ ile atfedilmiştir. Müsbet fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

عَفَوْنَا fiili azamet zamirine isnad edilmiştir. Allah Teâlâ Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Samerrâî, Ala Tarîqi't Tefsîri'l Beyânî, C. 2 ).

مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ , yani bu büyük hatayı işlemenizden, buzağıyı ilah edinmenizden sonra tövbe ettiğinizde, (şükredesiniz diye) yani af nimetine karşılık şükretmenizi isteyerek, (sizi affetmiştik.) (Keşşâf)

ذٰلِكَ ile müşârun ileyh en kâmil şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman müşârun ileyhi bu işaret ismiyle kamil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamla bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan/57, S. 190) Bu ayetteki ذٰلِكَ kelimesi Allah’ın ahdini bozmalarına işaret etmektedir.

لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ cümlesi fasılla gelmiştir. Gayrı talebî inşaî isnaddır. Fasıl sebebi şibhi kemali ittsaldir. Ta’lil cümlesidir. Ta’lil cümleleri anlamı kuvvetlendirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

‘Umulur ki’ anlamında olan لَعَلَّ , Allah Teâlâ’ya isnat edildiğinde ...olsun diye, ...olması için şeklinde tercüme edilir. Dolayısıyla cümle vaz edildiği inşa formundan çıktığı için, mecaz-ı mürsel mürekkeptir.

لَعَلَّ ’nin haberinin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye ve teceddüd ifade eder. Muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ kavli şükretmenizin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği konusundaki ihtimale îmadır. Lamı ta’lil yerine reca harfi  لَعَلَّ  nin zikredilmesi belagâtın eşsiz güzelliğindendir. لَعَلَّ  kavli şükretmenizin sizden ümit edilmesini ifade eder. Lamul talil yerine لَعَلَّ nin tercih edilip لٍ manasında yorumlanması لَعَلَّ  nin recaya delalet eden bu hususiyetinin daha önce kelamullahta  يا أيُّه النَّاسُ اعبدوا رَبَّكُْمْ kavlinden لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ kavline kadar geçmiş olduğunu ifade içindir. Şükür manası da ألْحَمْدُ لِللَّهِ رَبِّ الْعَلَمِينَ kavlinde  geçmişti. (İbni Aşur)

كُمْ ‘lerde tam cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Bakara Sûresi 53. Ayet

وَاِذْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَالْفُرْقَانَ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ  ...


Hani, doğru yolu tutasınız diye Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) ve Furkan’ı vermiştik.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِذْ ve hani
2 اتَيْنَا vermiştik ا ت ي
3 مُوسَى Musa’ya
4 الْكِتَابَ Kitap ك ت ب
5 وَالْفُرْقَانَ ve furkan ف ر ق
6 لَعَلَّكُمْ belki
7 تَهْتَدُونَ hidayete erersiniz (diye) ه د ي

وَاِذْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَالْفُرْقَانَ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ

وَ  atıf harfidir. Zaman zarfı  اِذْ, takdiri أذكر  olan mahzuf fiile mütealliktir. اٰتَيْنَا  ile başlayan fiili cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

اٰتَيْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. مُوسَى  mef’ûlün bih olup gayri munsarif olduğu için elif üzere mukadder fetha ile mansubdur. 

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الْكِتَابَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  الْفُرْقَانَ  atıf harfi وَ  ile  الْكِتَابَ ’ye matuftur.

(إِذْ) : Yanlız Cümleye muzâf olan zaman zarfıdır.

a) (إِذْ) mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur.

b) (إِذْ) den sonra muzâri fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder.

c) (بَيْنَا) ve (بَيْنَمَا) dan sonra gelirse mufâcee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur.

d) Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

İsim cümlesidir.  لَعَلَّ  terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir.  إنّ  gibi ismini nasb haberini ref eder. Tereccî, husûlü arzu edilen ve sevilen, imkân dahilinde olan bir şeyin istenmesidir. 

كُمْ  muttasıl zamir  لَعَلَّ  ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur. تَهْتَدُونَ  cümlesi  لَعَلَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.

تَهْتَدُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

اٰتَيْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi أتى ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.  

تَهْتَدُونَ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi هدي  ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

Ayet, 47. ayetteki ٱذۡكُرُوا۟ نِعۡمَتِیَ ibaresine matuftur veya cümlenin başında اذكروا fiili mahzuftur. Cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Muzâfun ileyh olan...اٰتَيْنَا cümlesi ise, müsbet fiil cümlesi faide-i haber ibtidâî kelamdır.

Zaman ismi olan إذ ’in masdara değil de fiil cümlesine muzâf olmasıyla bu vaktin tazimi anlaşılır. Fiil teceddüde ve şimdiki zamana delalet eder. ('Âşûr, Hac/26)

اٰتَيْنَا fiili azamet zamirine isnad edilmiştir. Allah Teâlâ Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Samerrâî, Ala Tarîqi't Tefsîri'l Beyânî, C. 2)

Kitâb ve furkān ifadeleri, onun hem Allah katından inzâl edilmiş yazılı bir belge (kitap) olduğunu hem de hak ile bâtılı ayırt eden bir kıstas (furkān) olduğunu, bu iki vasfı birlikte taşıdığını ifade eder. Bununla Tevrat kastedil miştir. (Keşşâf)

Burada sıfat olan furkan, mevsufu olan kitaba atıf harfiyle bağlanmıştır. Bu atıf; indirilmiş kitapla, hakkı batıldan ayıran furkanı cem etmektedir.

لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ cümlesi fasılla gelmiştir. Gayrı talebî inşâî isnaddır. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Ta’lil cümlesidir. Ta’lil cümleleri anlamı kuvvetlendirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

‘Umulur ki’ anlamında olan لَعَلَّ, Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde ...olsun diye, ...olması için... şeklinde tercüme edilir. Dolayısıyla cümle vaz edildiği inşa formundan çıktığı için, mecaz-ı mürsel mürekkeptir.

لَعَلَّ ’nin haberinin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Bakara Sûresi 54. Ayet

وَاِذْ قَالَ مُوسٰى لِقَوْمِه۪ يَا قَوْمِ اِنَّكُمْ ظَلَمْتُمْ اَنْفُسَكُمْ بِاتِّخَاذِكُمُ الْعِجْلَ فَتُوبُٓوا اِلٰى بَارِئِكُمْ فَاقْتُلُٓوا اَنْفُسَكُمْۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ عِنْدَ بَارِئِكُمْۜ فَتَابَ عَلَيْكُمْۜ اِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّح۪يمُ  ...


Mûsâ, kavmine dedi ki: “Ey kavmim! Sizler, buzağıyı ilâh edinmekle kendinize yazık ettiniz. Gelin yaratıcınıza tövbe edin de nefislerinizi öldürün (kendinizi düzeltin). Bu, Yaratıcınız katında sizin için daha iyidir. Böylece Allah da onların tövbesini kabul etti. Çünkü O, tövbeleri çok kabul edendir, çok merhametlidir.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِذْ ve hani
2 قَالَ demişti ki ق و ل
3 مُوسَىٰ Musa
4 لِقَوْمِهِ kavmine ق و م
5 يَا قَوْمِ kavmim ق و م
6 إِنَّكُمْ şüphesiz sizler
7 ظَلَمْتُمْ zulmettiniz ظ ل م
8 أَنْفُسَكُمْ kendinize ن ف س
9 بِاتِّخَاذِكُمُ (tanrı) edinmekle ا خ ذ
10 الْعِجْلَ buzağıyı ع ج ل
11 فَتُوبُوا gelin tevbe edin de ت و ب
12 إِلَىٰ
13 بَارِئِكُمْ yaratıcınıza ب ر ا
14 فَاقْتُلُوا ve öldürün ق ت ل
15 أَنْفُسَكُمْ nefislerinizi ن ف س
16 ذَٰلِكُمْ bu
17 خَيْرٌ daha iyidir خ ي ر
18 لَكُمْ sizin için
19 عِنْدَ katında ع ن د
20 بَارِئِكُمْ yaratıcınız ب ر ا
21 فَتَابَ tevbenizi kabul buyurmuş olur ت و ب
22 عَلَيْكُمْ sizin
23 إِنَّهُ şüphesiz
24 هُوَ O
25 التَّوَّابُ tevbeyi çok kabul edendir ت و ب
26 الرَّحِيمُ merhametlidir ر ح م

  Sözlükte “geri dönmek, rücû etmek” anlamındaki tevb (tevbe, metâb) kökünden türeyen tevvâb “dönüş yapan, bu eylemi nicelik ve nitelik açısından çokça gerçekleştiren” mânasına gelir.

  Terim olarak tevvâb insan için kullanıldığında “çok tövbe eden”, Allah’a nisbet edildiğinde “tövbeleri çok kabul eden” demektir. (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “tvb” md.; Lisânü’l-ʿArab, “tvb” md.).

  

وَاِذْ قَالَ مُوسٰى لِقَوْمِه۪ يَا قَوْمِ اِنَّكُمْ ظَلَمْتُمْ اَنْفُسَكُمْ بِاتِّخَاذِكُمُ الْعِجْلَ فَتُوبُٓوا اِلٰى بَارِئِكُمْ فَاقْتُلُٓوا اَنْفُسَكُمْۜ

وَ  atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Zaman zarfı  اِذْ, takdiri أذكر  olan mahzuf fiile mütealliktir. قَالَ  ile başlayan fiili cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. مُوسٰى  fail olup, gayri munsarif olduğu için elif üzere mukadder damme ile merfûdur.

Mekulü’l-kavl  يَا قَوْمِ ‘ dir. قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

لِقَوْمِ  car mecruru  قَالَ  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

(إِذْ) : Yanlız cümleye muzâf olan zaman zarfıdır.

a) (إِذْ) mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur.

b) (إِذْ) den sonra muzâri fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder.

c) (بَيْنَا) ve (بَيْنَمَا) dan sonra gelirse mufâcee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur.

d) Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَا  nida harfidir. قَوْمِ  münadadır. Nekre-i gayrı maksude olup, mukadder fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. Kelimenin sonundaki kesra muzâfun ileyhten ivazdır. Mütekellim  ى ‘sı mahzuftur.

Nidanın cevabı  اِنَّكُمْ ظَلَمْتُمْ ’ dir.

İsim cümlesidir. اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. 

كُمْ  muttasıl zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. ظَلَمْتُمْ  cümlesi  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

ظَلَمْتُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur. اَنْفُسَ   mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

بِاتِّخَاذِ  car mecruru  ظَلَمْتُمْ ’e mütealliktir.  بِ  harfi ceri sebebiyyedir. بسبب اتخاذكم (edinmeniz sebebiyle) anlamındadır. الْعِجْلَ  masdar  اتِّخَاذِ ‘nin mef’ulün bihi olarak fetha ile mansubdur. İkinci mef’ûlün bih mahzuftur. Takdiri, إلها  şeklindedir.

فَ  harfi sebebi müsebbebe bağlayan rabıtadır. Mukadder şartın cevabıdır. Takdiri, إن أردتم عفو الله وغفرانه فتوبوا إليه (Allah’ın affetmesini ve mağfiret etmesini istedinizse muhakkak ki O, onun tövbesini kabul eder.) şeklindedir.

تُوبُٓوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  اِلٰى بَارِئِ  car mecruru  تُوبُٓوا  fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir   كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

فَ  atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ  ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اقْتُلُٓوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. اَنْفُسَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

Masdar; bir iş, bir oluş, bir durum bildiren ve zamanla ilgili olmayan kelimelerdir. Masdarlar fiil gibi zamanla ilgileri olmadığından isimdirler.

Masdarın fiil gibi amel şartları şunlardır:

1.Tenvinli olmalıdır.  2. Harfi tarifli (ال) olmalıdır.

3. Masdarın failine muzaf olmalıdır. 4. Masdarın mefulüne muzaf olmalıdır.

Şartlardan birinin bulunması amel etmesi için yeterlidir.Bu amel şartlarından birini taşıyan masdar kendisinden sonra fail veya mef’ûl alabilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ عِنْدَ بَارِئِكُمْۜ فَتَابَ عَلَيْكُمْۜ

İsim cümlesidir. İşaret ismi  ذٰلِكُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur. ل  harfi buud, yani uzaklık bildiren harf,  كُمْ  ise muhatap zamiridir. خَيْرٌ  haber olup damme ile merfûdur. 

لَكُمْ  car mecruru  خَيْرٌ ’ a mütealliktir. عِنْدَ  mekân zarfı  خَيْرٌ  ‘a mütealliktir.  بَارِئِكُمْۜ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

تَابَ  atıf harfi  فَ  ile mukadder cümleye matuftur. Takdiri, فعلتم فتاب عليكم. (Böyle yaptınız ve Allah’ta tövbenizi kabul etti.) şeklindedir. 

فَ  atıf harfidir. تَابَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  عَلَيْكُمْۜ car mecruru  تَابَ ’ye mütealliktir. 

خَيْرٌ  ism-i tafdildir. İsmi tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsmi tafdil  اَفْضَلُ  veznindendir. İsmi tafdilin sıfatı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi  فُعْلَى  veznindedir. 

İsmi tafdilden önce gelen isme “mufaddal”, sonra gelen isme “mufaddalun aleyh’’ denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır. 

خَيْرٌ  ve  شَرٌّ  kelimeleri Kur’an-ı Kerim’de umumiyetle ismi tafdil manasında gelmiştir. Bunların asılları  اَخْيَرُ  ve  اَشْرَرُ  veznindedir. Çok kullanıldıklarından dolayı Arap dilbilgisinde bu şekilde gelmektedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

بَارِئِكُمْۜ  kelimesi, sülâsi mücerredi  برأ  olan fiilin ism-i failidir.

İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّح۪يمُ

İsim cümlesidir. اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  

هُ  muttasıl zamir  اِنَّ ’ nin ismi olarak mahallen mansubdur. هُوَ  fasıl zamiridir. التَّوَّاب kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup damme ile merfûdur.  الرَّح۪يمُ  ikinci haber olup damme ile merfûdur.  

Zamiru’l Fasl (ضَمِيرُ الفَصْلِ  Ayırma Zamiri): Umumiyetle mübteda marife, haberse nekre gelir: Ancak, haber mübteda gibi marife olunca çoğu defa aralarında -irabdan mahalli olmayan- bir zamir bulunur. Haber ile sıfatı birbirinden ayırdığı için buna “zamiru’l fasl” (ضَمِيرُ الفَصْلِ  ayırma zamiri) denir.

Zamirler ne mevsuf ne de sıfat olurlar. Bundan dolayı marife olan iki ismin arasına girince iki ismin arası açılır; sıfat – mevsuf olma durumları ortadan kalkar, mevsuf mübteda, sıfat da haber olur.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

التَّوَّابُ - الرحيم  kelimeleri, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَاِذْ قَالَ مُوسٰى لِقَوْمِه۪ يَا قَوْمِ اِنَّكُمْ ظَلَمْتُمْ اَنْفُسَكُمْ بِاتِّخَاذِكُمُ الْعِجْلَ فَتُوبُٓوا اِلٰى بَارِئِكُمْ فَاقْتُلُٓوا اَنْفُسَكُمْۜ

Ayet, 47.ayetteki ٱذۡكُرُوا۟ نِعۡمَتِیَ ibaresine matuftur veya cümlenin başında اذكروا fiili mahzuftur. Cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cümlede îcâz-ı hazif vardır.

Muzâfun ileyh olan ... قَالَ cümlesi ise müsbet fiil cümlesi faide-i haber ibtidâî kelamdır.

قَالَ  fiilinin mef’ûlü olan mekûlu’l-kavl cümlesi nida üslubunda talebî inşaî isnaddır.

إنَّ ‘nin haberinin mazi fiil olarak gelmesi hükmü takviye ve hudûs ifade eder.

اِنَّكُمْ ظَلَمْتُمْ nidanın cevabıdır. Faide-i haber talebî kelamdır. اِنَّ ’nin haberinin mazi fiil sıygasında gelmesi olayın belli bir zaman dilimi içinde gerçekleşmiş olduğuna işaret etmiştir.

Zaman ismi olan إذ ’in masdara değil de fiil cümlesine muzâf olmasıyla bu vaktin tazimi anlaşılır. Fiil teceddüde ve şimdiki zamana delalet eder. ('Âşûr, Hac/26)

اَنْفُسَكُمْ ‘lerde cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır

فتوبوا cümlesine dahil olan فَ , mahzuf cümleye atıf ifade eder. Takdiri ففعلتم ما أُمِرتم به فتاب (Emrolunduğunuz şeyi yaptınız ve sizin tövbenizi kabul etti) olabilir. Veya takdiri  إن أردتم عفو الله وغفرانه فتوبوا إليه (Allah’ın affetmesini ve mağfiret etmesini istedinizse muhakkak ki O, onun tövbesini kabul eder.) olan şart cümlesinin cevabına gelen harftir.

Ebussuûd şöyle der: فَتُوبُٓوا اِلٰى بَارِئِكُمْ ifadesinde onların cehalet ve sapıklıkta son derece ileri gittiklerini göstermek için yaratıcı manasına gelen البَارِئِ kelimesi zikredilmiştir. Çünkü onlar, latif hikmeti ile kendileri­ni yaratan alîm ve hakîm olan Allah'a ibadeti bırakıp, aptallıkla örnek gösterilen sığıra tapmışlardır. (Safvetü't Tefâsir- Beydâvi)

فَاقْتُلُٓوااَنْفُسَكُمْۜ cümlesinde mecaz-ı mürsel vardır. (Derviş)

Ayetteki فَاقْتُلُٓوااَنْفُسَكُمْۜ ifadesi zahirine göre anlaşılmıştır ki kendini paralamak, helak etmek demektir. Bir görüşe göre ise, birbirlerini öldürmeleri anlamında olup buzağıya tapınmayanların, tapınanları öldürmeleri emredilmektedir. (Keşşâf)

Burada "yaradan" diye meali verilen البَارِئِ kelimesi (yaratıcı demek olan) hâlık anlamında olmakla birlikte, aralarında bir fark vardır. Şöyle ki: البَارِئِ, yoktan var eden ve meydana getiren demektir. الخالق ise bir durumdan bir başka duruma takdir eden ve aktaran demektir. البرية, yaratıklar, mahlukat demektir. (Kurtubî)

Bu ayette ‘art arda kullanılan ف harfleri arasındaki fark nedir?’ dersen, şöyle derim: فتبوا الى بارءكم - فقتلوا أنفسكم - فتاب عليكم ifadesinde birinci ف , sadece sebep ifade eder, çünkü tövbenin sebebi zulümdür. İkincisi ise takip içindir, çünkü anlam “Tövbede kararlılık gösterin ve birbirinizi öldürün” şeklindedir. Yani Allah Teâlâ onların tövbelerini, birbirlerini öldürmek kılmıştır. Bu öldürmenin, onların tövbelerinin tamamlanması olması da mümkündür. Böylece mana; “Tövbenizin tamamlanması olarak, tövbeyi takiben birbirinizi öldürün” şeklinde olur. Üçüncü ف ise, hazfedilmiş bir kelimeye müteallıkdır. Bu ifade de ya Musa (a.s.)’ın onlara söylemiş olduğu söz içerisinde yer almaktadır -ki bu durumda hazfedilmiş bir şarta taalluk eder ve cümle sanki “Siz böyle yaparsanız, O da tevbenizi kabul eder” şeklindedir- ya da Allah Teâlâ’dan onlara yönelik bir hitap olup; “Musa’nın size emrettiği şeyi yaptınız, yaradanınız da sizi affetti” anlamındadır. (Keşşâf ve Âdil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Min Garîbi Belâgati'l Kur'ani'l Kerim, Soru 588)

 ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ عِنْدَ بَارِئِكُمْۜ فَتَابَ عَلَيْكُمْۜ

Şibh-i kemâl-i ittisâl nedeniyle fasledilen cümle, ta’liliyyedir. Ta’lil cümleleri ıtnâb sanatıdır.

Müsnedün ileyhin işaret ismi olan ذلك ile marife olması en güzel şekilde temyiz etmek içindir.

ذٰلِكَ ile müşarun ileyh en kâmil şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman müşârun ileyhi bu işaret ismiyle kamil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamdan bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Duhan/57, S. 190) 

Bu ayetteki ذٰلِكَ  kelimesi  Allah’ın ahdini bozmalarına işaret etmektedir.

ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ عِنْدَ بَارِئِكُم cümlesi; فَاقْتُلُٓوااَنْفُسَكُمْۜ ile فَتَابَ عَلَيْكُمْۜ cümleleri arasında itiraziyyedir. Amaç; tövbenin sebebini bildirmek veya muhatapları teşviktir.

 فَتُوبُٓوااِلٰى بَارِئِكُمْ فَاقْتُلُٓوااَنْفُسَكُمْۜ cümleleriyle فَتَابَ عَلَيْكُمْۜ cümlesi arasında muhataptan gâibe iltifat sanatı vardır. (Âdil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Min Garîbi Belâgati'l Kur'ani'l Kerim, Soru 591)

"Her şeyi kusursuz ve uyumlu yaratan” anlamında olan البَارِئِ isminin ayette tekrarlanmasında cinas, ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Burada esma-i hüsnadan bir başkası değil de البَارِئِ ismi münasip olmuştur. Çünkü onları her türlü çelişkiden uzak yaratan el-Bârî’dir. Bu büyük bir nimettir. Şükrü ve ibadeti, kulluğu O’na tahsis etmeyi gerektirir. Ne zaman ki onlar bunun aksini yapıp buzağıya kulluk ettiler, buzağıyı öldürmeleri istendi. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi s.56)

عِنْدَ بَارِئِكُم izafetinde البَارِئِ ismine muzâf olan عِنْدَ şeref kazanmıştır. كُم zamirinin البَارِئِ ismine muzâfun ileyh olması ise, Musa (as)’ın kavmine ikaz ve teşvik ifade eder.

اِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرحيم

Ta’liliye olarak fasılla gelen bu son cümlede fasıl nedeni şibh-i kemâl-i ittisaldir. tezyîl cümlesidir. Önceki cümleyi tekid amacıyla yapılan ıtnâbtır.

اِنَّ ve fasıl zamiriyle tekid edilen cümle faide-i haber inkârî kelamdır. İsme isnat şeklindeki bu haber cümlesi sübut ve istimrar  ifade eder.

هُوَ fasıl zamiridir. Bu zamir, tekid ifade eder. Pekiştirme dışındaki bir faydası da ihtisas ifade etmesidir. Ayrıca kendisinden sonra gelen kelime de sıfat değil haber olur. Çünkü haber, cümlede sıfattan daha kuvvetli bir rükundur.

هُوَ maksur, التَّوَّابُ الرَّح۪يمُ maksurun aleyhtir. Kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır.

Mübteda ve haberden müteşekkil cümlede müsnedin ال takısıyla marife olması tekid ve tahsis ifade eder.

Allah Teâlâ’ya ait bu iki kelimenin marife olarak gelmesi bu sıfatların onda kemâl derecede olduğunu, aralarında و olmadan gelmesi, bu vasıfların her ikisinin birden onda mevcudiyetini gösterir.

التَّوَّابُ الرَّح۪يمُ kelimelerinin ayetin konusuyla olan uyumu teşâbüh-i etrâf, iki kelimenin birbiriyle uyumu mürâât-ı nazîr sanatıdır.

التَّوَّابُ الرَّح۪يمُ kelimeleri de mübalağa kiplerindendir. O, tövbeyi çok çok kabul eden ve rahmeti bol olan demektir. (Safvetü't Tefâsir)

فَتَابَ - التَّوَّابُ - فَتُوبُوۤا۟ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

عَلَیۡكُمۡۚ - لَّكُمۡ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

Bakara Sûresi 55. Ayet

وَاِذْ قُلْتُمْ يَا مُوسٰى لَنْ نُؤْمِنَ لَكَ حَتّٰى نَرَى اللّٰهَ جَهْرَةً فَاَخَذَتْكُمُ الصَّاعِقَةُ وَاَنْتُمْ تَنْظُرُونَ  ...


Hani siz, “Ey Mûsâ! Biz Allah’ı açıktan açığa görmedikçe sana asla inanmayız” demiştiniz. Bunun üzerine siz bakıp dururken sizi yıldırım çarpmıştı.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِذْ ve hani
2 قُلْتُمْ demiştiniz ق و ل
3 يَا مُوسَىٰ Musa
4 لَنْ
5 نُؤْمِنَ inanmayız ا م ن
6 لَكَ sana
7 حَتَّىٰ kadar
8 نَرَى görünceye ر ا ي
9 اللَّهَ Allah’ı
10 جَهْرَةً açıkça ج ه ر
11 فَأَخَذَتْكُمُ derhal sizi yakalamıştı ا خ ذ
12 الصَّاعِقَةُ yıldırım gürültüsü ص ع ق
13 وَأَنْتُمْ siz de
14 تَنْظُرُونَ bunu görüyordunuz ن ظ ر

Tövbe kavramı insana nisbet edildiğinde günah ve mâsiyetten itaate dönmeyi anlatır. Buradaki mâsiyet küfür ve inkârdan başlayıp küçük günahlara kadar iner.

Kulun dönüşü hem kalp hem fiil açısından gerçekleşir.

Kalbin dönüşü Allah’a yönelik olmak üzere saygıya (takvâ) bürünmüş sevgi yoluyla olur ve pişmanlık duygusu, bir daha tekrar etmeme niyetini de kapsar.

Allah’a nisbet edildiğinde ise kelimenin kök anlamı Allah’ın gazabının rıza ve muhabbete dönüşmesi biçiminde anlaşılır.

Nitekim bir âyette Allah’ın tövbe edenleri sevdiği ifade edilmiştir (el-Bakara 2/222).

Birçok kaynakta yer alan bir hadiste Hz. Peygamber sav şöyle buyurmuştur:

Kulun tövbe etmesinden Cenâb-ı Hakk’ın duyduğu hoşnutluğun (ferah), yiyecek içeceğini ve her şeyini taşıyan devesini çölde kaybeden bir kişinin onu bulduğunda duyduğu sevinçten çok daha fazla olduğunu ifade etmiştir (Buhârî, “Daʿavât”, 4; Müslim, “Tevbe”, 1-8).

Buşeyr ibn Ka'b el-Adevî şöyle demiştir: Bana Şeddâd ibn Evs (R) tahdîs etti ki, Hz.Peygamber (Sav) şöyle buyurmuştur:

Yâ Allah! Benim Rabb'im Sen'sin. Sen'den başka ilâh yok­tur. Beni Sen yarattın. Ben Sen'in kulunum ve gücüm yettiği kadar ezelde Sana verdiğim ahd ve va'd üzere sabitim. İşlediğim günâhla­rın şerrinden Sana sığınırım. Bana ihsan eylediğin ni'metlerini i'tirâf ederim, günâhımı da i'tirâf ederim. Benim günâhlarımı mağfiret ey­le! Şu muhakkak ki, günâhları Sen'den başkası mağfiret edemez!

Bu duadaki bir inceliğe dikkat edelim:
‘İşlediğim günahların şerrinden sana sığınırım..’

Burada kişi gunah işleyip tevbe etmiş olabilir ve tevbesi kabul olmuş olabilir. Ancak o günahın şerri kalıyor olabilir.
Bu ne demektir?  Meselaçcok yediniz, israf ettiniz, kendinize zulmetmiş oldunuz. Ancak Allah’a tevbe edip af dilediniz, tevbeniz kabul olmuş, işlediğiniz günah silinmiş olabilir, ancak o günahın şerri olan şişmanlık sizde kalmıştır.
Yada çocuğumuzu yetiştirirken hatalı davranışlarımız oldu, bundan dolayı Allahtan af diledik ve kabul oldu ancak yaptığımız hatalı davranışların neticesinde asi bir çocuğumuz oldu, işte bu duanın bu incelikli kısmında   bundan bahsediyor efendimiz..
Yaptıklarımızın şerrinden de koru bizi ya Rab!!! (Fatma Bayram tefsir notlari)

Musa a.s.: Ey kavmim diyor, kendisi de o kavmin içinden. Ama Firavun kavmine hiç “ey kavmim” demiyor çünkü o onların içinden değildir.

Kavim kelimesi ayakğa kalktı manasındaki qâme fiilinden gelir. Kavimde de birbirine tutunan, birbirine destek olan, birbirini ayakta tutan manaları vardır. Musa as “ya kavmi” derken aralarındaki bu yakınlığı hatırlatarak ona mukabil dediğini yapmalarını istiyor. Kendisinin onlardan olduğunu hatırlatıyor. Birbirlerini desteklediklerini ifade etmiş oluyor. “Ya kavmi” hitaplarının hepsinde bu manayı düşünmeliyiz.

İttehaze fiili iki meful alır. Burada biri var, biri yoktur. Mealde ‘’Buzağıyı tanrı edindiniz’’ yazılıdır. İkinci mefulü alimler takdir ediyorlar. Bazıları da buzağıyı uydurdunuz, şekillendirdiniz, yarattınız manalarını vermiştir.

Birçok kaynakta yer alan bir hadiste Hz. Peygamber sav şöyle buyurmuştur:

Kulun tövbe etmesinden Cenâb-ı Hakk’ın duyduğu hoşnutluğun (ferah), yiyecek içeceğini ve her şeyini taşıyan devesini çölde kaybeden bir kişinin onu bulduğunda duyduğu sevinçten çok daha fazla olduğunu ifade etmiştir (Buhârî, “Daʿavât”, 4; Müslim, “Tevbe”, 1-8).

Buşeyr ibn Ka'b el-Adevî şöyle demiştir: Bana Şeddâd ibn Evs (R) tahdîs etti ki, Hz.Peygamber (Sav) şöyle buyurmuştur:

Yâ Allah! Benim Rabb'im Sen'sin. Sen'den başka ilâh yok­tur. Beni Sen yarattın. Ben Sen'in kulunum ve gücüm yettiği kadar ezelde Sana verdiğim ahd ve va'd üzere sabitim. İşlediğim günâhla­rın şerrinden Sana sığınırım. Bana ihsan eylediğin ni'metlerini i'tirâf ederim, günâhımı da i'tirâf ederim. Benim günâhlarımı mağfiret ey­le! Şu muhakkak ki, günâhları Sen'den başkası mağfiret edemez!

Kavim kelimesi ayağa kalktı manasındaki qâme fiilinden gelir.

Kavimde de birbirine tutunan, birbirine destek olan, birbirini ayakta tutan manaları vardır.

Musa as  يَا قَوْمِ derken aralarındaki bu yakınlığı hatırlatarak ona mukabil dediğini yapmalarını istemektedir. Kendisinin onlardan olduğunu hatırlatarak birbirlerini desteklediklerini ifade etmiş olur. “Ya kavmi” hitaplarının hepsinde bu manayı düşünebiliriz.

وَاِذْ قُلْتُمْ يَا مُوسٰى لَنْ نُؤْمِنَ لَكَ حَتّٰى نَرَى اللّٰهَ جَهْرَةً

وَ  atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Zaman zarfı  اِذْ, takdiri أذكر  olan mahzuf fiile mütealliktir. قُلْتُمْ  ile başlayan fiili cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Mekulü’l-kavl, nida ve cevabıdır. قُلْتُمْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

قُلْتُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur.

(إِذْ) : Yanlız Cümleye muzâf olan zaman zarfıdır.

a) (إِذْ) mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur.

b) (إِذْ) den sonra muzâri fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder.

c) (بَيْنَا) ve (بَيْنَمَا) dan sonra gelirse mufâcee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur.

d) Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَا  nida harfidir. مُوسٰي  münadadır. Müfred alem olup damme üzere mebni, mahallen mansubdur.

Nidanın cevabı  لَنْ نُؤْمِنَ ’ dur. 

لَنْ  muzariyi nasb ederek manasını olumsuz müstakbele çeviren harftir. 

نُؤْمِنَ  fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’ dur. لَكَ  car mecrur     نُؤْمِنَ  fiiline mütealliktir. 

حَتّٰى  gaye bildiren cer harfidir. نَرَى  muzari fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek anlamını masdara çevirmiştir. اَنْ  ve masdar-ı müevvel, حَتّٰى  harf-i ceriyle  نُؤْمِنَ  fiiline mütealliktir.  

نَرَى  elif üzere mukadder fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’ dur. اللّٰهَ  lafza-i celâl, mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. جَهْرَةً  lafza-i celâlin hali olup fetha ile mansubdur. Takdiri, تراه ظاهرا (Açık şekilde görürsün) şeklindedir.

حَتّٰٓى  edatı üç şekilde kullanılabilir: Harf-i cer olarak, başlangıç edatı olarak ve atıf edatı olarak. Burada ibtida (başlangıç) edatı olarak kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مُوسٰي  gayri munsarifdir. Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazfedilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı  يَا ’dır.

Münada irab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır. 

Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzaf, 2) Şibh-i muzaf, 3) Nekre-i gayrı maksude. 

Mebni münada merfu üzere mebni, mahallen mansub olur. 3 şekilde gelir: 1) Müfred alem, 2) Nekre-i maksude, 3) Harfi tarifli isim. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

فَاَخَذَتْكُمُ الصَّاعِقَةُ

فَ  sebebi müsebbebe atfeden atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ  ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Fiil cümlesidir. اَخَذَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ  te’nis alametidir. Muttasıl zamir  كُمُ mukaddem mef‘ûlün bih olarak mahallen mansubdur. الصَّاعِقَةُ  fail olup damme ile merfûdur.

وَاَنْتُمْ تَنْظُرُونَ

وَاَنْتُمْ تَنْظُرُونَ  cümlesi hal olarak mahallen mansubdur. 

وَ  haliyyedir. Munfasıl zamir  اَنْتُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur. تَنْظُرُونَ  cümlesi haber olarak mahallen merfûdur. 

تَنْظُرُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

وَاِذْ قُلْتُمْ يَا مُوسٰى لَنْ نُؤْمِنَ لَكَ حَتّٰى نَرَى اللّٰهَ جَهْرَةً

47.ayetteki اذكروا نعمتي cümlesindeki نعمتي ’ye atfedilen ayet, nasb mahallindedir. Veya cümlenin başında اذكروا fiili mahzuftur. Emir üslubunda talebî inşâî isnat olan cümlede icâz-ı hazif vardır.

Muzâfun ileyh olan ...قُلْتُمْ cümlesi ise müsbet fiil cümlesi, faide-i haber ibtidâî kelamdır.

Zaman ismi olan إذ ’in masdara değil de fiil cümlesine muzâf olmasıyla bu vaktin tazimi anlaşılır. Fiil teceddüde ve şimdiki zamana delalet eder. ('Âşûr, Hac/26)

Mekulü’l-kavl cümlesi nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Nidanın cevabı menfi fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber talebî kelamdır.  

جهرةً kelimesi hal olduğundan konuya açıklık getirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Önceki ayette لِقَوْمِه۪ (Kavmine) ifadesinden sonra bu ayette قُلْتُمْ (Dediniz) sözüne geçişte, gaibten muhataba iltifat vardır.

Açık olarak ayan-beyan görmedikçe manasında gelen جَهْرَةً kelimesi, masdariyet üzere mansuptur. Yahut da  نَرَى fiilinden hal olarak mansubtur. Yani ‘açık bir halde’ demektir. (Nesefî / Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)

Hal, cümlenin anlamına açıklık getiren ıtnâb sanatıdır.

 فَاَخَذَتْكُمُ الصَّاعِقَةُ

Cümle, nidanın cevabına فَ ile atfedilmiştir. Müsbet fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi fiil kesinlik ifade eder. Mef‘ûl önemine binaen faile takdim edilmiştir.

الصَّاعِقَة ’dan maksat, ölümdür. Başka bir yoruma göre bu, gökten gelip onları yakan bir ateştir. (Nesefî / Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)

وَاَنْتُمْ تَنْظُرُونَ

Mübteda ve haberden oluşan cümle faide-i haber ibtidaî kelamdır.

وَاَنْتُمْ تَنْظُرُونَ cümlesi hal olduğundan ıtnâb sanatı vardır.

Haberin muzari olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüd ifade etmektedir. Ayrıca muzari  fiil, olayı zihinde canlandırmayı sağlayarak muhatabı etkiler.

نَرَى - جَهْرَةً - تَنْظُرُونَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

نَرَى fiilinde irsâd sanatı vardır.

Bakara Sûresi 56. Ayet

ثُمَّ بَعَثْنَاكُمْ مِنْ بَعْدِ مَوْتِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ  ...


Sonra, şükredesiniz diye ölümünüzün ardından sizi tekrar dirilttik.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 ثُمَّ sonra
2 بَعَثْنَاكُمْ sizi tekrar diriltmiştik ب ع ث
3 مِنْ -ndan
4 بَعْدِ ardı- ب ع د
5 مَوْتِكُمْ ölümünüzün م و ت
6 لَعَلَّكُمْ belki
7 تَشْكُرُونَ şükredersiniz (diye) ش ك ر

‘Sonra sizi, öldükten sonra tekrar dirilttik’ cümlesinde onların gerçekten öldüğünü vurgulamak ve baygınlıktan veya uykudan sonra diriltilmiş olmaları vehmini ortadan kaldırmak için ‘min ba’di mevtikum’ (öldükten sonra) kaydı gelmiştir.

Önceki ayette gelen saika fiilinin mecazi manada kullanıldığını düşünebiliriz. Mesela yorgunluktan öldüm, deriz. Burada felç gibi hareket edememe, hareketsiz hale gelme gibi bir durum söz konusu olabilir.

ثُمَّ بَعَثْنَاكُمْ مِنْ بَعْدِ مَوْتِكُمْ

ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. ثُمَّ  edatı mertebe açısından terahi manasınadır. Yani; aralıklarla, zaman içinde serpiştirilerek peyderpey olabilecek durumları bildirmektedir.

Fiil cümlesidir.  بَعَثْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  mef'ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

مِنْ بَعْدِ  car mecruru  بَعَثْنَا  fiiline mütealliktir. مَوْتِكُمْ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

لَعَلَّ  terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir. إنّ gibi ismini nasb, haberini ref eder. Tereccî, husûlü arzu edilen ve sevilen, imkân dahilinde olan bir şeyin istenmesidir. 

كُمْ  muttasıl zamiri  لَعَلَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. تَشْكُرُونَ  cümlesi,  لَعَلَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

تَشْكُرُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

ثُمَّ بَعَثْنَاكُمْ مِنْ بَعْدِ مَوْتِكُمْ

Ayet, öncesine atıf harfi ثُمَّ ile atfedilmiştir.

ثُمَّ ; birbirine bağladığı manalar arasında kısa da olsa bir süre olduğunu ifade eder. Bu atıf harfi, terâhî ifade eder, sıralama bildirir. Terahi; sözlükte sonra olmak ve gecikmek anlamındadır.

Ayetin ilk cümlesi müsbet fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

ثُمَّ بَعَثْنَاكُمْ مِنْ بَعْدِ مَوْتِكُم [Sonra sizi, öldükten sonra tekrar dirilttik.] cümlesinde, onların gerçekten öldüğünü vurgulamak , baygınlıktan veya uykudan sonra diriltmiş olmaları vehmini ortadan kaldırmak için  ثُمَّ بَعَثْنَاكُمْ [sizi dirilttik] fiilinden sonra مِنْ بَعْدِ مَوْتِكمْ  [öldükten sonra] kaydı getirilmiştir. (Safvetü't Tefâsir).

 لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

Ayetin son cümlesi ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Gayrı talebî inşa cümlesidir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Ta’lil cümlesidir. Ta’lil cümleleri anlamı kuvvetlendirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

لَعَلَّ ’nin haberinin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüd ifade etmektedir. Ayrıca muzari fiil olayı zihinde canlandırmayı sağlayarak muhatabı etkiler.

Umulur ki anlamında olan bu harf, Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde ...olsun diye, ...olması için şeklinde tercüme edilir. Dolayısıyla cümle vaz edildiği inşa formundan çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkeptir.

Bakara Sûresi 57. Ayet

وَظَلَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْغَمَامَ وَاَنْزَلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوٰىۜ كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْۜ وَمَا ظَلَمُونَا وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ  ...


Bulutu üstünüze gölge yaptık. Size, kudret helvası ile bıldırcın indirdik. “Verdiğimiz rızıkların iyi ve güzel olanlarından yiyin” (dedik). Onlar (verdiğimiz nimetlere nankörlük etmekle) bize zulmetmediler, fakat kendilerine zulmediyorlardı.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَظَلَّلْنَا ve gölgelendirdik ظ ل ل
2 عَلَيْكُمُ üstünüze
3 الْغَمَامَ bulutu غ م م
4 وَأَنْزَلْنَا ve indirdik ن ز ل
5 عَلَيْكُمُ size
6 الْمَنَّ kudret helvası م ن ن
7 وَالسَّلْوَىٰ ve bıldırcın س ل و
8 كُلُوا yeyin ا ك ل
9 مِنْ -den
10 طَيِّبَاتِ güzellikler- ط ي ب
11 مَا şeyleri
12 رَزَقْنَاكُمْ rızık olarak verdiğimiz ر ز ق
13 وَمَا ve değildi
14 ظَلَمُونَا bize zulmediyor ظ ل م
15 وَلَٰكِنْ ama
16 كَانُوا idiler ك و ن
17 أَنْفُسَهُمْ kendilerine ن ف س
18 يَظْلِمُونَ zulmetmekteler ظ ل م

Menn: Zahmetsizce elde edilen her gıda için kullanılır. Güneydoğu’da ağaçların üzerine kırağı gibi yağan bir madde. Mantar menn’dendir (Mantar da kudret helvasındandır) şeklinde bir hadis vardır. Menn ekmeği, selva katığı temsil eder.

İnzal kelimesinde ikram vurgusu vardır. Tayyib kelimesinde helal manası vardır. Sağlıklı, bozulmamış demektir.

Bu sayfada dikkatimi çeken noktalar:

  • 6 ayet وإذا ile başlamış.
  • Neccâ ve encâ tam manalarına uygun kullanılmış.
  • Bease fiili, ölümden sonraki dirilişi çok güzel canlandırmış.

Son bölümdeki enzelnâ fiilinde fiilin sudûru ve acele oluşu, yani ikramın günlük olması akılda kalıcıdır.

وَظَلَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْغَمَامَ وَاَنْزَلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوٰىۜ كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْۜ

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir. ظَلَّلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. عَلَيْكُمُ  car mecruru  ظَلَّلْنَا  fiiline mütealliktir. 

الْغَمَامَ  mef‘ûlun bih olup fetha ile mansubdur. اَنْزَلْنَا  cümlesi, atıf harfi و  ile makabline matuftur.

اَنْزَلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. عَلَيْكُمُ  car mecruru  اَنْزَلْنَا  fiiline mütealliktir. الْمَنَّ  mef‘ûlun bih olup fetha ile mansubdur. السَّلْوٰى  atıf harfi  وَ ‘la  الْمَنَّ ’ya matuf olup elif üzere mukadder fetha ile mansubdur. 

كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ  cümlesinin başındaki mekulü’l-kavl cümlesi mahzuftur. Takdiri, وقلنا (dedik ki) şeklindedir. 

كُلُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen  merfûdur.  مِنْ طَيِّبَاتِ  car mecruru  كُلُوا  fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır.  مَا   müşterek ism-i mevsûl, muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası رَزَقْنَاكُمْۜ ‘ dur. Îrabtan mahalli yoktur.

رَزَقْنَاكُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  mef‘ûlün bih olarak mahallen mansubdur. 

ظَلَّلْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  ظلل ’dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

اَنْزَلْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi, نزل ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder. 

طَيِّبَاتِ  sıfat-ı müşebbehedir. Sıfatı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsmi faile benzediği için bu adı almıştır. İsmi failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfatı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsmi fail değişen ve yenileşen vasfa delalet eder. Sıfatı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَمَا ظَلَمُونَا وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ

وَ  istînâfiyyedir. مَا  nefiy harfi olup olumsuzluk manasındadır. ظَلَمُونَا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Mütekellim  zamir  نَا  mef‘ûlün bih olarak mahallen mansubdur.

وَ  haliyyedir. لٰكِنْ  istidrak harfidir, لٰكِنّ ’den muhaffefedir. 

İstidrak ;düzeltmek, telafi etmek, hatayı tamir etmek, kusuru örtmek gibi anlamlara gelir.Önceki sözden doğan eksikliği, hatayı veya yanlış anlaşılma ihtimmalini istisnaya benzer biçimde ortadan kaldıracak bir kısmın getirilmesine istidrak adı verilir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. 

كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur. اَنْفُسَهُمْ  izafeti يَظْلِمُونَ  fiilinin mukaddem mef‘ûlun bihi olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. يَظْلِمُونَ  cümlesi, كَانُٓوا  ’nun haberi olarak mahallen mansubdur. 

يَظْلِمُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

وَظَلَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْغَمَامَ وَاَنْزَلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوٰىۜ كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْۜ

Bir önceki ayete atfedilen cümle müsbet fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

كُلُوا [Yiyin] ve وَمَا ظَلَمُونَا [Bize zulmetmediler] ifadelerindeki hazifler dolayısıyle ayette i'câz vardır. Bunların takdiri şöyledir: قُلْنا لهمًْ كُلوا [Onlara yiyin dedik] ve فظَلَموا أنْفُسَهمْ بِما كفَروا و ما ظَلمنا بذالك [İnkâr etmekle kendilerine zulmetti­ler. Bununla bize zulmetmediler] dir. Nitekim وَ لكُمْ كانُوا أنْفُسهمْ يَظْلِمُون [lakin kendilerine zulmediyorlardı] ifadesi buna delalet etmektedir

ظَلمنا ve يَظْلِمُونَ ifadelerinde, onların zulüm ve inkârda devam ettiklerini göstermek için geçmiş ve şimdiki zaman kipleri birlikte kullanılmıştır. (Safvetü't Tefâsir).

منّ - سلوٰى kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr vardır

طَيِّبَاتِ kelimesinin nekre gelişi tazim ve nev ifade edebilir. Tayyib kelimesinde helal manası vardır. Sağlıklı, bozulmamış demektir.

عَلَيْكُمُ ibaresinin tekrarında cinas ve reddü’l-acüz ales-sadr sanatları vardır.

İsm-i mevsûllerde tevcih sanatı vardır.

وَمَا ظَلَمُونَا وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ

Önceki ayete atfedilen cümle menfi fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

لٰكِنْ ile başlayan hal cümlesi nedeniyle ayette ıtnâb vardır.

وَظَلَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْغَمَامَ cümlesi ile ظَلَمُونَا cümlesinde muhatabtan gaibe iltifat vardır.

Mef‘ûlün fiile takdimi kasr ifade eder. Zulum Allah’a dönmeyip nefislerine hapsolmuştur. Onlar Allah’ın nimetlerini tanımayıp küfür ve inatları sebebiyle sadece nefislerine zulmetmişlerdir. (Âdil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Min Garîbi Belâgati'l Kur'ani'l Kerim, Soru 607)

Müsnedin muzari fiil oluşu, hükmü takviye ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiil muhayyileyi canlandırarak muhatabın konuyu kavramasında etkili olur.

كان ’nin haberinin muzari fiil gelmesi bu yaptıklarının yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (hâlidi, Vakafat s. 112)

Cümlede medhe benzeyen bir şeyle zemmi tekid sanatı vardır.

ظلمونا - يظلمون kelimeleri arasında işkikak cinası, reddü’l-acüz ales-sadr sanatı vardır. Ayetteki ظلمتم kelimesinde irsâd vardır.

“Onlar bize zulmetmediler fakat kendi kendilerine zulmediyorlardı” sözünde muhatab ikinci şahıs çoğula karşı konuşma veya hitabet üslubundan gıyabi üsluba dönülüyor. Muhatabların cinayetleri, işledikleri kötülükler, onlardan yüz çevrilerek, sırları ifşa edilerek başkalarının yanında sayılıyor. Bu cümle, lafzen gizli bir cümleye atıftır. O cümlenin lafzen mevcut olmaması icaz ve tasrihine gerek olmayan hakikat olduğu içindir. Şöyle ki; “ Onlar, o büyük nimetlere nankörlük etmek, kadir bilmemek suretiyle zulmettiler.Fakat onlar hareketleriyle bize değil yalnız kendilerine zulmediyorlardı.  Yani nankörlüklerinin zararıancak kendilerineydi. Bu ifade , onlar için bir çeşit tahkir manası taşımaktadır. (Ebüssuûd)

Günün Mesajı
İsrail oğullarına verilen nimetler sayılmıştır.
Musa as ile Allah Teala'nın 40 gece sözleştikleri zikredilmiştir. Tarikatlardaki 40 günlük halvet bu ayetten kaynaklanmıştır.
Ayette gece zikredilmiştir. Gecelerden, zorluklardan sonra güzellikler gelir. Burada da Musa'ya as kitap verilmiştir.
Sayfadan Gönüle Düşenler

Sevgili Nefs’im;

Bugün Kur’an-ı Kerim’de İsrailoğullarının anlatıldığı ayetleri okuyordum. İçimi garip bir hüzün kapladı çünkü okurken seni yani aslında beni hatırladım. Sanki İsrailoğullarının kimi halleri olmuş birer tohum, benliğimize atılmış. Kendi ellerim ile isteklerim ise onlara bakmış ve sulamış.

Üzülünce ya da sıkılınca, sevinince ya da heyecanlanınca; Allah’a sığınmam ve yine O’na şükretmem gerekirken, ferahlığı dünyalıklarda aramışım ve bana verilen nimetlerin birçoğunu unutmuşum. Allah’a giden yol önüme serilmişken, heveslerimin peşinden koşmuşum. 

İsteyerek ya da istemeden sahip olduklarımın kıymetini bilememiş, hafife almışım. Biraz geçmişte, biraz da gelecekte yaşarken; bulunduğum nice anı değerlendiremeden çöpe atmışım. Böyle yaparken de, yalnız kendime kötülük etmişim.

Ey Allahım! Benliğimizi kötü hallerden arındır. Ahlakımızı, Kur’an ahlakı eyle. Nimetlerin için şükredenlerden, bulunduğu anı değerlendirenlerden, iyilik yolunda yarışanlardan ve Senin rızana koşanlardan eyle. Ayetlerinden ibret alanlardan ve ayetlerinle ömrünü süsleyenlerden eyle.

Amin.

***

Allah’a iman etmek, imanını korumak ve beslemek için elinden geleni yapan bir kulun nefsinin arınmaya ihtiyacı vardır. Sadece dünyaya hizmet eden ve adeta dünyalıkların peşinden sürüklenmesine sebep olan zincirlerinden kurtulmanın yollarını aramalıdır. Kısacası, kendi keyfi için yaşamaya odaklanmaktan vazgeçmelidir.

Herkesin içinde az ya da çok narsisizm yani ben merkezcilik hali vardır. Az yani düzeyli ölçüde olanı sağlıklı kabul edilirken, aşırıya kaçanı da patolojik kabul edilmektedir. İsrailoğullarının, gördükleri onca şeye rağmen hala daha inanmak için Allah’ı görmek gibi çeşitli taleplerini dile getirmeleri, narsisizmin patolojik halini hatırlatmaktadır. Kendilerine verdikleri aşırı değerin ve çektikleri onca sıkıntının sonucunda özel bir muameleyi hakketiklerini düşündükleri izlenimi uyanmaktadır.

Yapılan araştırmalara göre modern Batı ülkelerinde patolojik narsisizmin gençler arasında gittikçe yayıldığı gözlemlenmektedir. Bu hem toplum için, hem de narsistik bireyler için üzücü bir tablodur. Zira; üstünlüğünün farkedilmediğini düşünen doyumsuz narsistik bireylerin ruh hallerinin mutsuz ve kızgın olmalarının yanında empati kurma kabiliyetleri de düşüktür. 

Bu artışın sebeplerinden bir tanesi: çeşitli yöntemlerle özgüveni sağlam olsun derken, çocuğun henüz gelişmemiş yeteneklerinin fazla şişirilmesi ve üzülmesin düşüncesiyle oyunlarda, yarışlarda kaybetmesine izin verilmemesidir. Başka bir sebep ise çocukların üzerindeki okul, spor vb. alanlardaki başarı baskısının artması ve diğer çocuklarla sosyal etkileşimlerinin azalmasıdır.

Ey Allahım! Faydasız her halden, sözden işten, hayalden ve insandan; Senin himayene sığınırız. Yanlışa düşmekten, nefsimizi şişirmekten ve elimizdekilerle şımarmaktan Sana sığınırız. Nefsimize ve sevdiklerimize aşırıya kaçacak şekilde değer vererek ve bu sevgileri en başa alarak; yine kendimize ve sevdiklerimize zarar vermekten Sana sığınırız. Her şeyde olması gerektiği gibi bunlarda da ölçülü davranabilmek için yardımını isteriz.

Amin.

Zeynep Poyraz  @zeynokoloji