Bakara Sûresi 49. Ayet

وَاِذْ نَجَّيْنَاكُمْ مِنْ اٰلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُٓوءَ الْعَذَابِ يُذَبِّحُونَ اَبْنَٓاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَٓاءَكُمْۜ وَف۪ي ذٰلِكُمْ بَلَٓاءٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَظ۪يمٌ  ...

Hani, sizi azabın en kötüsüne uğratan, kadınlarınızı sağ bırakıp, oğullarınızı boğazlayan Firavun ailesinden kurtarmıştık. Bunda, size Rabbinizden (gelen) büyük bir imtihan vardı.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِذْ hani
2 نَجَّيْنَاكُمْ sizi kurtarmıştık ن ج و
3 مِنْ -nden
4 الِ ailesi- ا و ل
5 فِرْعَوْنَ Fir’avn
6 يَسُومُونَكُمْ onlar size reva görüyor س و م
7 سُوءَ en kötüsünü س و ا
8 الْعَذَابِ azabın ع ذ ب
9 يُذَبِّحُونَ boğazlayıp ذ ب ح
10 أَبْنَاءَكُمْ oğullarınızı ب ن ي
11 وَيَسْتَحْيُونَ sağ bırakıyorlardı ح ي ي
12 نِسَاءَكُمْ kadınlarınızı ن س و
13 وَفِي ve vardı
14 ذَٰلِكُمْ bunda sizin için
15 بَلَاءٌ bir imtihan ب ل و
16 مِنْ -den
17 رَبِّكُمْ Rabbiniz- ر ب ب
18 عَظِيمٌ büyük ع ظ م
 

Üç cahiliye dönemi vardır:

  • 1-Firavun’un erkek çocukları öldürmesi.
  • 2-Lut a.s. döneminde kadınlar yerine erkeklere gidilmesi.
  • 3-Arap toplumunda kız çocuklarının diri diri gömülmesi.

Aslında Musa a.s. zamanında iki kere erkek çocukları öldürme durumu olmuş. Biri sayıca çoğaldıkları zaman, diğeri de Musa a.s. Peygamber olunca.

Belâ kelimesi de ceza gibi hem olumlu (hayır) hem olumsuz (şer) mana içerir.

Yestahyûne hayatta bırakma manasında anlaşılabildiği gibi bazı alimler tarafından ‘kadınlarınıza utanılacak (haya edilecek) şeyler yapıyorlardı’ şeklinde de anlaşılmıştır.

 

وَاِذْ نَجَّيْنَاكُمْ مِنْ اٰلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُٓوءَ الْعَذَابِ يُذَبِّحُونَ اَبْنَٓاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَٓاءَكُمْۜ

وَ  atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Zaman zarfı  اِذْ, takdiri أذكر  olan mahzuf fiile mütealliktir. نَجَّيْنَاكُمْ  ile başlayan fiili cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

نَجَّيْنَاكُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

(إِذْ) : Yanlız Cümleye muzâf olan zaman zarfıdır.

a) (إِذْ) mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur.

b) (إِذْ) den sonra muzâri fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder.

c) (بَيْنَا) ve (بَيْنَمَا) dan sonra gelirse mufâcee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur.

d) Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مِنْ اٰلِ  car mecruru  نَجَّيْنَاكُمْ  fiiline mütealliktir. فِرْعَوْنَ  muzâfun ileyh olup, gayri munsarif olduğu için fetha ile mecrurdur. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır. 

يَسُومُونَكُمْ  kelimesi  فِرْعَوْنَ  ‘nun hali olarak mahallen mansubdur. 

يَسُومُونَكُمْ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  mef‘ûlün bih olarak mahallen mansubdur. 

سُٓوءَ  ikinci mef‘ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. الْعَذَابِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

يُذَبِّحُونَ اَبْنَٓاءَكُمْ  cümlesi, يَسُومُونَكُمْ  cümlesinden bedel olarak mahallen mansubdur. 

يُذَبِّحُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. اَبْنَٓاءَ  kelimesi mef‘ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

يَسْتَحْيُونَ  cümlesi, atıf harfi وَ ‘ la  يُذَبِّحُونَ ’ ye matuftur. 

يَسْتَحْيُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. نِسَٓاءَ  kelimesi mef‘ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. 

Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i baz, 3. Bedel-i iştimal. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

نَجَّيْنَاكُمْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi, نجو ’dir. 

يُذَبِّحُونَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi, ذبح ‘dır.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar. 

يَسْتَحْيُونَ  fiili, sülâsi mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındandır. Sülâsisi, حيي ‘dir. 

Bu bab fiile taleb,tahavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikad gibi anlamlar katar. 

Cemi kıllet kipi ile gelen  اَبْنَٓاءَ  kelimesi yirmi iki ayette, cemi müzekker salim kipi ile gelen بَنُونَ  kelimesi de yetmiş üç ayette bulunmaktadır. (Arap Dili Ve Belâgatı Açısından Kur’an’da Sözcüklerin Çoğul Halleri /Abdurrahman Güney)

وَف۪ي ذٰلِكُمْ بَلَٓاءٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَظ۪يمٌ

İsim cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir.  ف۪ي ذٰلِكُمْ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. ل  harfi buud, yani uzaklık bildiren harf,  ك  ise muhatap zamiridir.

بَلَٓاءٌ  muahhar mübteda olup damme ile merfûdur. مِنْ رَبِّكُمْ  car mecruru  بَلَٓاءٌ ‘ un mahzuf sıfatına mütealliktir. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. عَظ۪يمٌ  kelimesi  بَلَٓاءٌ ‘ un ikinci sıfatı olup damme ile merfûdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.

Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.

1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar  2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

عَظ۪يمٌ  sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır. Sıfatı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsmi faile benzediği için bu adı almıştır. İsmi failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfatı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsmi fail değişen ve yenileşen vasfa delalet eder. Sıfatı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَاِذْ نَجَّيْنَاكُمْ مِنْ اٰلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُٓوءَ الْعَذَابِ يُذَبِّحُونَ اَبْنَٓاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَٓاءَكُمْۜ

و atıftır. Ayet, أُذْكُروا نِعمتى [nimetimi hatırlayın] ifadesine matuftur. Şu halde (ibarenin takdiri) أُذْكُرُوا اذْ نجَّيناكُمْ (hatırlayın ki, sizi kurtarmıştık) demek olur. (Elmalılı Hamdi Yazır)

Ya da zaman zarfı اِذْ ’in muteallakı, اذكروا şeklinde takdir edilen mahzuf fiildir. Bu durumda cümlede îcâz-ı hazif vardır. Cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

نَجَّیۡ fiili azamet zamirine isnat edilmiştir. ٱذۡكُرُوا۟ نِعۡمَتِیَ ifadesindeki müfret یَ zamirinden نَا zamirine iltifat edilmiştir. Allah Teâlâ Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Samerrâî, Ala Tarîqi't Tefsîri'l Beyânî, C. 2).

Zaman ismi olan اِذْ ‘in masdara değil de fiil cümlesine muzâf olmasıyla bu vaktin tazimi anlaşılır. Fiil teceddüde ve şimdiki zamana delalet eder. ('Âşûr, Hac/26)

Beyzâvî bu ayette fasl sanatının varlığını şu şekilde gösterir: يُذَبِّحُونَ اَبْنَٓاءَكُمْ cümlesi يَسُومُونَكُمْ cümlesini beyan ettiği için atıf terk edilip araları fasledilmiştir. (Kadı Beyzâvî Tefsirinde Belâgat İlmi Ve Uygulanışı/Süleyman Gür)

Burada önce Firavun’un İsrailoğullarına yapmış olduğu işkenceden kapalı bir şekilde bahsedilmiş, ardından bu işkencenin erkek çocuklarını kesmek olduğu ifade edilerek bu kapalılık giderilmiştir. Eğer araya atıf harfi girseydi cümle bu anlamı vermezdi. O takdirde يَسُومُونَكُمْ سُٓوءَ الْعَذَابِ işkencenin bir türü olurken يُذَبِّحُونَ اَبْنَٓاءَكُمْ başka bir türü olurdu.

Ayette kadınlar ile oğullar ve sağ bırakma ile boğazlama kelimeleri birbirinin sıralamasına uygun bir şekilde ifade edilmektedir.

Ayetteki bedel ve hal cümleleri ıtnâb sanatıdır.

Azabın en kötüsü ifadesinden sonra, azap türlerinin sıralanması cem mea-t taksim sanatıdır.

یُذَبِّحُونَ أَبۡنَاۤءَكُم  cümlesiyle  یَسۡتَحۡیُونَ نِسَاۤءَكُمۡۚ cümlesi arasında mukabele vardır.

Burada ُسؤء kelimesi ile “çirkin” anlamı kastedilir. سؤء العذاب ifadesindeki سؤء kelimesi ise azabın en şiddetlisi ve fenasıdır. Sanki azap dışındaki şeylere nispetle çirkin olduğu ifade edilmiştir.

كُمْ ‘lerin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

اَبْنَٓاءَكُمْ - نِسَٓاءَكُمْ  kelimeleri arasında murâât-ı nazîr sanatı vardır

İbn Cezzi şöyle der: يَسُومُونَكُمْ سُٓوءَ الْعَذَابِ [Sizi azaba tabi tutuyorlardı.] demektir. Buradaki يَسُومُونَ fiili, satış için malı arz etmek manasına olup müstear olarak kullanılmıştır. Yüce Allah bu azabı "erkek çocuk­larınızı kesiyor, kız çocuklarınızı da diri bırakıyorlardı" şeklinde açık­lamıştır. Bu cümle bir öncekinin tefsiri olup onun üzerine atfedilmiş, eklenmiş bir cümle değildir. (Safvetü't Tefâsir)

يَسْتَحْيُونَ hayatta bırakma manasında anlaşılabildiği gibi bazı alimler tarafından ‘kadınlarınıza utanılacak (haya edilecek) şeyler yapıyorlardı’ şeklinde de anlaşılmıştır.

Bu ayeti bazı belâgat alimleri atf-ı beyân olarak değerlendirmişlerdir.

نِسَٓاءَكُمْۜ [kadınlarınızda] da cümlesinde kevn-i lâhık alakası vardır. Hatırlarsak kevn-i lâhıkta bir şeyin gelecekte alacağı şeklin adı şimdiki zamanda kullanılıyordu. Ayette kız çocukları kastedilerek ‘kadınlarınız’ denmiştir.

ف - ر - عَ : Firavun, Mısır’da Amalika hükümdarının lakabıdır. Firavun da çok adam öldürdüğü için ona bu ünvan verilmiştir. Kişi adı değildir. İşârî olarak nefsi ifade eder.

Üç cahiliyye dönemi vardır:

1-Firavun’un erkek çocukları öldürmesi.

2-Lût (as) döneminde kadınlar yerine erkeklere gidilmesi.

3-Arap toplumunda kız çocuklarının diri diri gömülmesi.

Aslında Musa a.s. zamanında iki kere erkek çocukları öldürme durumu olmuştur. Biri sayıca çoğaldıkları zaman, diğeri de Musa a.s. Peygamber oluncadır.

وَف۪ي ذٰلِكُمْ بَلَٓاءٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَظ۪يمٌ

Atıfla gelen ikinci cümlede takdim-tehir ve îcâzi hazf sanatları vardır. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

بلاء kelimesi, hem mihnet hem de nimet anlamında olabilir. Firavun hanedanın yaptıkları mihnet, Allah’ın onları kurtarması ise nimettir. ( Beyzâvî )

Eğer ذٰلِكُمْ ifadesi, Firavunun yaptıklarına işaret ediyorsa, بَلَٓاءٌ kelimesi, mihnet, sıkıntı anlamındadır. Fakat eğer ذٰلِكُمْ onların Firavundan kurtarılmasına işaret ediyorsa, o zaman بَلَٓاءٌ  kelimesi nimet anlamına gelir. (Keşşaf)

رَبِّكُمْ izafeti muzâfun ileyhin şanı içindir. Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. رَبّ isminde tecrîd sanatı vardır.

عظيمٌ kelimesi sıfat olduğundan cümlede ıtnâb sanatı vardır.

بَلَٓاءٌ ; aslında tecrübe ve imtihan demektir. Fakat bu deneme, bazan hayır ve bazen şer ile olur. Ve çoğunlukla başlangıç şer ve sıkıntı manasını içine alır.  Burada iki yön de vardır. Azap, bir bela ile imtihan; kurtuluşta bir hayır ile imtihandır. (Elmalılı)

بَلَٓاءٌ ve عَظ۪يمٌ kelimeleri, musibetin büyüklüğünü ve şiddetini göstermek için nekre getirilmiştir. (Safvetü't Tefâsir)