وَاتَّقُوا يَوْماً لَا تَجْز۪ي نَفْسٌ عَنْ نَفْسٍ شَيْـٔاً وَلَا يُقْبَلُ مِنْهَا شَفَاعَةٌ وَلَا يُؤْخَذُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَاتَّقُوا | ve sakının |
|
2 | يَوْمًا | günden |
|
3 | لَا |
|
|
4 | تَجْزِي | cezalandırılmaz |
|
5 | نَفْسٌ | hiç kimse |
|
6 | عَنْ | -den(günahından) |
|
7 | نَفْسٍ | kimse- |
|
8 | شَيْئًا | bir şey |
|
9 | وَلَا |
|
|
10 | يُقْبَلُ | kabul edilmez |
|
11 | مِنْهَا | kimseden |
|
12 | شَفَاعَةٌ | şefaat da |
|
13 | وَلَا |
|
|
14 | يُؤْخَذُ | ve alınmaz |
|
15 | مِنْهَا | ondan |
|
16 | عَدْلٌ | fidye de |
|
17 | وَلَا | ve yapılamaz |
|
18 | هُمْ | onlara |
|
19 | يُنْصَرُونَ | hiçbir yardım |
|
وَاتَّقُوا يَوْمًا لَا تَجْز۪ي نَفْسٌ عَنْ نَفْسٍ شَيْـًٔا وَلَا يُقْبَلُ مِنْهَا شَفَاعَةٌ وَلَا يُؤْخَذُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ
Ayet, atıf harfi وَ ‘la önceki ayetteki nidanın cevabına matuftur.
Fiil cümlesidir. اتَّقُوا fiili نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. يَوْمًا mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muzaf mahzuftur.Takdiri, هول يوم şeklindedir.
لَا تَجْز۪ي cümlesi, يَوْمًا ‘ nin sıfatı olarak mahallen mansubdur.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. تَجْز۪ي fiili ي üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. نَفْسٌ fail olup damme ile merfûdur. عَنْ نَفْسٍ car mecruru تَجْز۪ي fiiline mütealliktir.
شَيْـًٔا masdardan naib, mef’ûlü mutlak olup fetha ile mansubdur. Takdiri لا تجزي شيئا من الجزاء (Kişi bir cezayla karşılık vermez) şeklindedir. Bu cümlede mevsufa raci olan ait zamiri hazfedilmiş olup لَا تَجْز۪ي فيه şeklinde takdir edilir.
اتَّقُوا fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil, iftiâl babındadır. Sülâsîsi, وقي ’dır. İftial babının fael fiili و ي ث olursa fael fiili ت harfine çevrilir.
Bu bab, fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.
وَلَا يُقْبَلُ مِنْهَا شَفَاعَةٌ
Cümle, atıf harfi وَ ‘ la لَا تَجْز۪ي cümlesine matuftur.
لَا nefiy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يُقْبَلُ damme ile merfû meçhul muzari fiildir. مِنْهَا car mecruru يُقْبَلُ fiiline mütealliktir. شَفَاعَةٌ naib-i fail olup damme ile merfûdur.
وَلَا يُؤْخَذُ مِنْهَا عَدْلٌ
Cümle, atıf harfi وَ ‘ la لَا تَجْز۪ي cümlesine matuftur.
لَا nefiy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يُؤْخَذُ damme ile merfû meçhul muzari fiildir. عَدْلٌ naib-i fail olup damme ile merfûdur. مِنْهَا car mecruru يُؤْخَذُ fiiline mütealliktir.
وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ
Cümle, atıf harfi وَ ‘ la لَا تَجْز۪ي cümlesine matuftur.
لَا nefiy harfi olup olumsuzluk manasındadır. İsim cümlesidir. Munfasıl zamir هم mübteda olarak mahallen merfûdur. يُنْصَرُونَ cümlesi, mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
يُنْصَرُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur.
Ayet, nidanın cevabına matuftur. Atıf sebebi temasüldür.
Cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Sıfat olan... لَا تَجْز۪ي cümlesidir, dolayısıyla ayette ıtnâb vardır.
شَيْـًٔا ’deki tenvin hiç bir şey anlamına gelir. Bilindiği gibi olumsuz siyakta nekre umum ifade eder.
نَفْسٌ ve شَيْـًٔا kelimelerinin nekre olması, “hiçbir kimse hiçbir şeye sahip olamaz” anlamı katmakta; böylece bütün arzu ve beklentiler boşa çıkarılmakta, ümitler tamamen kesilmektedir.
Burada fiiller hep meçhul gelmiştir. Bunun nedeni failden ziyade fiile dikkat çekmektir.
نَفْس ’in tekrarında cinas ve reddü’l-acüz ale's-sadr sanatları vardır.
.وَلَا يُقْبَلُ مِنْهَا شَفَاعَةٌ cümlesi, sıfat olan تَجْز۪ي cümlesine وَ ‘la atfedilmiştir. Ciheti camia temasüldür. Meçhul menfi fiil cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur, faile önemine binaen takdim edilmiştir.
وَلَا يُؤْخَذُ مِنْهَا عَدْلٌ
Bu cümle de تَجْز۪ي fiiline temasül nedeniyle atfedilmiştir. Önceki cümleyle aynı formda gelmiştir.
عَدْلٌ fidye anlamında kullanılmıştır. Kevn-i lâhik alakasıyla mecaz-ı mürseldir. Bir şeyin gelecekte alacağı şeklin adı şimdiki zamanda kullanılmıştır. Mesela, İbrahim a.s. çocuk ile müjdelenirken bu çocuğa “gulam” denilmiştir. Halbuki gulam, ergen için kullanılan bir kelimedir, yeni doğan için kullanılmamaktadır. Orada ona veled değil, gulam verilecek denmesi, kevn-i lâhik alakası ile mecazi mürseldir.
وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ
تَجْز۪ي ’ya atfedilen son cümle, olumsuz isim cümlesi formunda gelmiştir. Faide-i haber inkârî kelamdır.
Müsnedin, muzari fiil şeklinde gelmesi hudûs, hükmü takviye ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzarideki tecessüm özelliği sayesinde muhatabın dikkati uyarılır.
Müsnedün ileyhin olumsuz siyakda takdimi, kasır ifade eder. “Onlara kesinlikle yardım edilmeyecektir” anlamı vardır. هُمْ, maksurun aleyh, يُنْصَرُونَ maksurdur. Kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır.
وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ ifadesindeki هُمْ zamiri, öncesinde geçen ve nekre olarak ifade edilen نَفْس ’in ifade ettiği “çok sayıda kimse”ye işaret eder; نَفْس müennes olduğu halde, onlara işaret eden ْهُمْ zamirinin müzekker olması ise “kullar” ve “insanlar” anlamının esas alınmasındandır. (Keşşâf)