Bakara Sûresi 51. Ayet

وَاِذْ وٰعَدْنَا مُوسٰٓى اَرْبَع۪ينَ لَيْلَةً ثُمَّ اتَّخَذْتُمُ الْعِجْلَ مِنْ بَعْدِه۪ وَاَنْتُمْ ظَالِمُونَ  ...

Hani, biz Mûsâ ile kırk gece için sözleşmiştik. Sizler ise onun ardından (kendinize) zulmederek bir buzağıyı tanrı edinmiştiniz.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِذْ hani
2 وَاعَدْنَا sözleşmiştik و ع د
3 مُوسَىٰ Musa ile
4 أَرْبَعِينَ kırk ر ب ع
5 لَيْلَةً gece için ل ي ل
6 ثُمَّ sonra
7 اتَّخَذْتُمُ siz (tanrı) edinmiştiniz ا خ ذ
8 الْعِجْلَ buzağıyı ع ج ل
9 مِنْ -ndan
10 بَعْدِهِ onun ardı- ب ع د
11 وَأَنْتُمْ ve siz
12 ظَالِمُونَ zalimlerdiniz ظ ل م
 
Gece ibadeti zihin, kalp, ruh üzerinde çok daha tesirlidir. Gece çalışması da çok bereketlidir. İlk uyuma dört, dört buçuk saattir. Sonra kalkabilirsin.
 

وَاِذْ وٰعَدْنَا مُوسٰٓى اَرْبَع۪ينَ لَيْلَةً ثُمَّ اتَّخَذْتُمُ الْعِجْلَ مِنْ بَعْدِه۪ وَاَنْتُمْ ظَالِمُونَ

وَ  atıf harfidir. Zaman zarfı  اِذْ, takdiri أذكر  olan mahzuf fiile mütealliktir. وٰعَدْنَا  ile başlayan fiili cümlesi, muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

وٰعَدْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. مُوسٰٓى  mef’ûlün bih olup, gayri munsarif olduğu için elif üzere mukadder fetha ile mansubdur. 

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَرْبَع۪ينَ  ikinci mef‘ûlün bih olup, cemi müzekker salim kelimelere mülhak olduğu için nasb alameti  ي ‘dir.  لَيْلَةً  kelimesi  اَرْبَع۪ينَ ’nin temyizi olup fetha ile mansubdur.

(إِذْ) : Yanlız Cümleye muzâf olan zaman zarfıdır.

a) (إِذْ) mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur.

b) (إِذْ) den sonra muzâri fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder.

c) (بَيْنَا) ve (بَيْنَمَا) dan sonra gelirse mufâcee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur.

d) Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. ثُمَّ  edatı mertebe açısından terahi manasınadır. Yani; aralıklarla, zaman içinde serpiştirilerek peyderpey olabilecek durumları bildirmektedir.

Fiil cümlesidir.  اتَّخَذْتُمُ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمُ  fail olarak mahallen merfûdur. الْعِجْلَ  mef’ûlün bih olup fetha ile masubdur. Kelamın siyakından anlaşıldığı için ikinci mef‘ûl hazfedilmiştir. Takdiri, إليهًا  şeklindedir. مِنْ بَعْدِه۪  car mecruru اتَّخَذْتُمُ  fiiline mütealliktir.

وَاَنْتُمْ ظَالِمُونَ  hal cümlesi olarak mahallen mansubdur.

وَ  haliyyedir. İsim cümlesidir. Munfasıl zamir  اَنْتُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur. ظَالِمُونَ  mübtedanın haberi olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

Temyiz; kendisinden önce geçen mübhem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani; çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harfi cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin irabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan” soruları sorulur.Temyiz 2’ye ayrılır:

1. Melfuz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.

2. Melhuz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülemeyen mümeyyez.

(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وٰعَدْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi وعد ’dir. 

Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar. Müşareket (İşteşlik – ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir. (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

اتَّخَذْتُمُ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi, أخذ ’dır. 

İftiâl babı fiile, mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut, hem somut anlamlı fiiller için kullanılır. 

ظَالِمُونَ  kelimesi, sülâsi mücerredi  ظلم  olan fiilin ism-i failidir.

İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

Ayet, 47. ayetteki ٱذۡكُرُوا۟ نِعۡمَتِیَ ibaresine matuftur. Veya cümlenin başında ٱذۡكُرُوا۟ şeklinde bir fiil mahzuftur. Cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Muzâfun ileyh olan... وٰعَدْنَا cümlesi ise, müsbet fiil cümlesi faide-i haber ibtidâî kelamdır.

Zaman ismi olan إذ ’in masdara değil de fiil cümlesine muzâf olmasıyla bu vaktin tazimi anlaşılır. Fiil teceddüde ve şimdiki zamana delalet eder. (Âşûr, Hac/26)

وٰعَدْنَا fiili azamet zamirine isnad edilmiştir. Allah Teâlâ Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Samerrâî, Ala Tarîqi't Tefsîri'l Beyânî, C. 2).

İsrailoğulları Firavun’un helakından sonra Mısır’a girdiklerinde, ellerinde müracaat edecekleri bir kitapları yoktu. Allah da Musa (a.s.)’a Tevrat’ı inzal edeceğini vaat etmiş; bunun için kendisine Zilkade ayını ve Zilhicce ayının on gününü vakit olarak tayin etmişti. Ayette “kırk gece” denilmiştir, çünkü aylar gecelere göre hesap edilir. (Keşşaf)

وَاِذْ وٰعَدْنَا cümlesindeki mufâale kalıbı, iki taraf arasında müşareket ifade etmez. وَ إذْ وَعَدْنا şeklindeki sülâsî fiil manasınadır. (Safvetü’t Tefasir)

ٱتَّخَذۡتُمُ fiilinin ikinci mef’ûlü mahzuftur. Takdiri  اله ‘dur.  

Ayette mühlet harfi olan ثُمَّ deki terâhi hakiki değildir. Allah’ın nimetlerini bol bol verdiği, görmedikleri mucize ve ayetleri kendilerine gösterdiği kavmin şükrü ziyadeleştirmeleri gerekirken buzağıya ibadet etmelerinin akıldan uzak olduğuna işaret için  mecazdır. (Âdil Ahmed Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati’l Kur’ani’l Kerim, Soru 578)

مِنْ بَعْدِه۪ ‘den murad, Musa mikaatda (belli yer ve zamanda) hazır bulunmak üzere Tûr’a gittikten sonra demektir.” Zalimlerden olmak” ise Allah’ a ortak koşmak ve birşeyi hakkı olmayan bir yere koymak anlamındadır. (Ebu Suud Tefsiri ve Âdil Ahmed Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati’l Kur’ani’l Kerim, Soru 580)

وَاَنْتُمْ ظَالِمُون ayetin son cümlesidir. İsim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.  Hal cümlesi konuya açıklık getirmek için yapılan ıtnâbtır.

Müsned ism-i fail şeklinde gelerek bu zalimliğin onların sabit bir sıfatı, âdetleri olduğuna işaret edilmiştir. Bu ifade, fiile göre daha sabittir ve devamlılık ifade eder. (Sâmerrâî, Ala Tarîki't Tefsİri'l Beyâni, C.2, Yasin Suresi)