Bakara Sûresi 64. Ayet

ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَۚ فَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ لَكُنْتُمْ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ  ...

Bundan sonra yine yüz çevirdiniz. Allah’ın bol nimeti ve merhameti olmasaydı, herhâlde ziyana uğrayanlardan olurdunuz.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 ثُمَّ sonra
2 تَوَلَّيْتُمْ dönmüştünüz و ل ي
3 مِنْ -ından
4 بَعْدِ ard- ب ع د
5 ذَٰلِكَ bunun
6 فَلَوْلَا eğer olmasaydı
7 فَضْلُ iyiliği ف ض ل
8 اللَّهِ Allah’ın
9 عَلَيْكُمْ size
10 وَرَحْمَتُهُ ve merhameti ر ح م
11 لَكُنْتُمْ elbette olurdunuz ك و ن
12 مِنَ -dan
13 الْخَاسِرِينَ ziyana uğrayanlar- خ س ر
 

Tevella arkasını dönmek demektir. M. Ebu Musa; bunun sıradan arkasını dönmeyi değil, gerilerek, gazaplanarak ve reddederek geri dönmek manasında olduğunu söyler.

Tevelleytum yüz çevirdiniz demek olup kökü velîdir. Velî iki şey arasında kendilerinden olmayan bir şeyin girmesine izin verilmemesidir. Türkçe’de dost manasında kullandığımız veli kelimesi de bu köktendir. Fahreddin er-Râzî, kulun velî isminden nasibinin Allah ile müşterek dostluğunun devamını sağlamak için kendisine düşen görevi yerine getirmesi olduğunu belirtir. Bu görev de Allah’tan başka her şeyden ‘yüz çevirmek’ ve bütün varlığıyla O’nun azamet nuruna yönelmekle yerine getirilebilir.

 

ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَۚ

ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. ثُمَّ  edatı mertebe açısından terahi manasınadır. Yani; aralıklarla, zaman içinde serpiştirilerek peyderpey olabilecek durumları bildirmektedir. 

Fiil cümlesidir. تَوَلَّيْتُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur. مِنْ بَعْدِ  car mecruru  تَوَلَّيْتُمْ  fiiline mütealliktir. İşaret ismi  ذَلِكَ  muzâfun ileyh olup mahallen mecrurdur.  ل  harfi buud, yani uzaklık bildiren harf,  ك  ise muhatap zamiridir. تَوَلَّيْتُمْ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi  ولي ‘dir.

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.

فَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ لَكُنْتُمْ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ

فَ  istînâfiyyedir. لَوْلَا  cezmetmeyen şart edatıdır. Tahdid için  هلا  yani “değil mi?” manasındadır. (Âşûr)

فَضْلُ  mübteda olup damme ile merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. اللَّه  lafza-i celâl muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Haber mahzuftur. Takdiri; موجود (vardır.)  şeklindedir. 

عَلَيْكُمْ  car mecruru  فَضْل  kelimesine mütealliktir. رَحْمَتُهُ  kelimesi atıf harfi وَ ‘ la  فَضْل ‘e matuftur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

لَ  harfi  لَوْلَا ’nın cevabının başına gelen rabıtadır. 

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. 

تُمْ  muttasıl zamiri  كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur. مِنَ الْخَاسِر۪ينَ  car mecruru  كَانَ ‘nin mahzuf haberine müteallik olup, cer alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

خَاسِر۪ينَ  kelimesi, sülâsi mücerredi خسر  olan fiilin ism-i failidir. 

İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَۚ

Ayet ثُمَّ atıf harfi ile öncesine atfedilmiştir. ثُمَّ , bir mühletle birlikte sıralama bildirir. Bu edat, birbirine bağladığı öğeler arasında kısa da olsa bir süre olduğunu ifade eder. Ayrıca bu edat, terahi içindir.

Mazi fiil cümlesi haberi isnaddır. Müsbet fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi fiil hudûs ifade eder.

Yaşanan olaylara işaret eden ذٰلِكَ ‘de istiare vardır. Bilindiği gibi işaret isimleri mahsus şeyler için kullanılır. Burada olduğu gibi aklî bir şeye  işaret ismiyle işaret edilirse, akli olan hissi olana benzetilmiş olduğundan istiare oluşur. Cami, her ikisindeki vucudun tahakkukudur.

فَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ لَكُنْتُمْ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ

فَ istînâfiyyedir. Cümle şart üslubunda haberi  isnaddır.

فَضْلُ اللّٰهِ mübtedasının ve كُنْتُمْ kelimesinin haberlerinin mahzuf oluşu îcâz-ı hazif sanatındandır.

لَوْ edatı aslında bir şey bulunmadığı için başka bir şeyin de bulunmaması manası içindir. لَا edatının başına geçerse ispat manası ifade eder; o da, başkası bulunduğu için bir şeyin olmamasıdır. Ondan sonra gelen isim Sîbeveyh'e göre mübtedadır, haberinin hazfi de vaciptir. Çünkü kelam ona delalet eder ve cevap onun yerini tutar. Kûfelilere göre ise mahzuf fiilin failidir. (Beyzâvî)

Ayette, azamet zamirinden gaib zamirine iltifat vardır.

Şartın cevabı, كان ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda gelmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede كان ’nin haberinin mahzuf oluşu, icaz-ı hazif sanatıdır.

فَضْلُ اللّٰهِ ve رَحْمَتُهُ izafetlerinde muzâfın şanı vardır. Ayrıca cümlede mütekellim Allah Teâlâ olduğundan lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.

فَضْلُ ve رَحْمَةُ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

رَحْمَتُهُ - الْخَاسِر۪ينَ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî vardır.

Kendi nefsinin felah ve kurtuluştan payını azaltan kimseye خاسر (zarara uğrayan) denilir. İster terazideki ister başka birşeydeki eksiklik ve zararın ismi de خسران dır. Helak olan kimseye خاسر (hüsrana uğrayan, zarar eden) denir. Çünkü böyle bir kişi kıyamet gününde hem kendisini hem aile halkını kaybedecek ve cennette kendisi için ayrılmış olan yere gidemeyecektir. (Kurtubi)