بَلٰى مَنْ كَسَبَ سَيِّئَةً وَاَحَاطَتْ بِه۪ خَط۪ٓيـَٔتُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | بَلَىٰ | evet |
|
2 | مَنْ | kim |
|
3 | كَسَبَ | kazanır |
|
4 | سَيِّئَةً | bir günah |
|
5 | وَأَحَاطَتْ | ve kuşatmış olursa |
|
6 | بِهِ | kendisini |
|
7 | خَطِيئَتُهُ | suçu |
|
8 | فَأُولَٰئِكَ | işte onlar |
|
9 | أَصْحَابُ | halkıdır |
|
10 | النَّارِ | ateş |
|
11 | هُمْ | onlar |
|
12 | فِيهَا | orada |
|
13 | خَالِدُونَ | sürekli kalacaklardır |
|
بَلٰى مَنْ كَسَبَ سَيِّئَةً وَاَحَاطَتْ بِه۪ خَط۪ٓيـَٔتُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ
بَلٰى nefyi iptal için cevap harfidir. مَنْ şart harfi, mübteda olarak mahallen merfûdur. كَسَبَ fetha üzere mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ' dir. Mahallen meczumdur. سَيِّئَةً mefulun bih olup fetha ile mansubdur. اَحَاطَتْ بِه۪ ifadesi كَسَبَ fiiline matuftur. اَحَاطَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te'nis alametidir. بِه۪ car mecruru اَحَاطَتْ fiiline müteallıktır. خَط۪ٓيـَٔتُهُ fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. اُو۬لٰٓئِك işaret ismi mübteda olarak mahallen merfûdur. اَصْحَابُ haber olup lafzen merfûdur. النَّارِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ şeklindeki isim cümlesi mübtedanın ikinci haberi olarak mahallen merfûdur. هُمْ munfasıl zamiri mübteda olarak mahallen merfûdur. ف۪يهَا car mecruru خَالِدُونَ kelimesine mütealliktir. خَالِدُونَ kelimesi haber olup ref alameti و ' dir. Cemi müzekker salimler harfle îrablanır.
خَالِدُونَ kelimesi, sülasi mücerredi خلد olan fiilin ism-i failidir.
İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
بَلٰى مَنْ كَسَبَ سَيِّئَةً [Hayır! Kim bir kötülük eder de...] Ferrâ şöyle demiştir:’’ بَلٰى kelimesinin aslı بَلْ şeklindedir, bu da öncesini reddedip sonrasını olumlar ve atıf olarak kullanılır’’. Nitekim مَا كَانَ ذَيْدٌ بَلْ عَمْرٌ (Zeyd kalkmadı, aksine Amr kalktı) denilir. Tekil olarak cevap ifadesinde kullanıldığı zaman, telaffuz edilirken kendisinde durulması (vakıf) için sonuna ى harfini eklemişlerdir. (Ömer Nesefî Tefsiri / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
مَنْ كَسَبَ سَيِّئَةً [Kim bir kötülük eder de] ifadesindeki سَيِّئَةً (kötülük) kelimesi اَلسَّيِّءُ kelimesinin müennes halidir, bu da اَلسُّوءَ kelimesinin فَيْعِلٌ formudur. Aslı سَيْوِئٌ şeklindedir, hemen öncesinde bir ى harfi olduğu için و harfi de ى harfine dönüştürülmüştür. Aynı harf dönüşümü اَلسَّيِّدُ (efendi), اَلجَيِّدُ (iyi) kelimelerinde de vardır. Bu “fasit amel” anlamındadır, bu yüzden de bir önceki ayette bunun mukabili/zıddı olarak “salih amel” zikredilmiştir.
Burada “kötülük” ile neyin kastedildiği konusunda ihtilaf edilmiştir. Mücahid ve bir grup alim bunun şirk olduğunu söylemişlerdir. Buna göre kelimenin müennes olarak kullanılması “kötü fiil”, “kötü haslet” ve benzeri bir şeyin kastedildiğine delalet eder. Hasan-ı Basrî ve Katâde ayette geçen “kötülük”ten, Allah’ın karşılık olarak cehennem tehdidinde bulunduğu büyük günahların kastedildiğini söylemişlerdir. Bu iki görüşe göre kelimenin sonundaki ةً harfi tekilliğe delalet eder.
Süddî ise; onun Allah’ın karşılık olarak cehennem tehdidinde bulunduğu günahlar anlamına geldiğini söylemiştir. Buna göre kelimenin sonundaki he harfi de çoğula delalet eder. (Ömer Nesefî Tefsiri / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
بَلٰى مَنْ كَسَبَ سَيِّئَةً وَاَحَاطَتْ بِه۪ خَط۪ٓيـَٔتُهُ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.
بَلٰى ; soru olumsuz, cevap olumlu olduğunda, cevap cümlesinin başına getirilen tasdik edatıdır. Yani olumsuz soruya verilen cevaba has bir edattır ve olumsuz soru cümleleri ile olumsuz cümlelerin anlamını olumluya çevirir. (Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler (Doktora Tezi) Abdullah Hacıbekiroğlu)
مَنْ iki fiili cezm eden şart harfidir. Cümle şart üslubunda, haberi isnaddır. Haber manalıdır. كَسَبَ şart fiilidir. Cevap cümlesi aynı zamanda مَنْ şartının haberidir.
Şart cümlesi müsbet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidai kelamdır. اَحَاطَتْ şart cümlesine matuftur.
كسب fiili işi bilerek, kasten, planlayarak yapmak manasındadır. Elleri ile kitabı yazmaları سَيِّئَةً , büyük günah olarak adlandırılmış, daha sonra da خطيئة denmiştir. Bu iki kelime arasında mürâat-ı nazîr vardır.
احاط ve خطاة lafızlarında ط harfi vardır. Bu harf, isti’la harflerindendir ve dil, diş eti bitimi ile damağın hemen başlangıcındaki noktaya, yani mahrece yapışarak çıkar. Dolayısı ile bu kelimelerde isti’la anlamı vardır. Ayrıca cinas sanatı da vardır.
وأحاطت به خطيئته [Günahları onu kuşattı] cümlesinde istiare vardır. Çünkü Yüce Allah, onların günahlarını bileziğin bileği kuşattığı gibi, bir toplumu her taraftan kuşatan düşman ordusuna benzetmiştir. Allah, "onların kötülükleri iyiliklerine galip geldi" yerine müstear olarak [kötülükleri onları kuşattı] tabirini kullanmıştır. Sanki kötülükleri, her taraftan onları kuşatmış gibidir. (Safvetü't Tefâsir)
سَيِّئَةً ile خَط۪ٓيـَٔتُ arasında şu fark vardır: سَيِّئَةً doğrudan hedef alarak yapılandır, خَط۪ٓيـَٔتُ ise genellikle yanlışlıkla yapılandır. Çünkü o hatadan gelir. كَسَبَ fayda sağlamaya çalışmaktır. Kazanmanın kötülüğe nispet edilmesi, [onları acıklı bir azapla müjdele] (Âl-i Imrân: 21) ayetinde olduğu gibi alay etmek ve tahkir içindir. (Beyzâvî)
سَيِّئَةً kelimesinin كَسَبَ fiiline isnad edilmesinde tehekkümî istiare vardır. (Âdil Ahmed Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati’l Kur’ani’l Kerim)
فَاُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ
Mübteda ve haberden oluşan cümle mübtedanın haberi, aynı zamanda şartın cevap cümlesidir. İsim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması, tahkir ve kınama ifade eder. Yahudilerin, küfür ve dalalette ne kadar ileri gittiklerini de tenbih etmektedir. (Âdil Ahmed Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati’l Kur’ani’l Kerim)
Müsnedin izafetle marife olması, az sözle çok şey anlatmak ve muzâfı tahkir içindir.
هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ cümlesi, ateş ashabının hali olarak nasb mahallindedir. Hal cümleleri ıtnâb sanatıdır.
Faide-i haber talebî kelam olan hal cümlesinde takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur olan ف۪يهَا amiline takdim edilmiştir. Bu takdim tahsis ifade eder. Onların sonsuza kadar kalışları oraya, ateşe has kılınmıştır.
هم فيها خالدون cümlesinde izafi kasır vardır. Yahudilerin ateşte ebedi kalmayacaklarına olan inançları ters çevrilerek orada ebedi kalacakları ifade edilmiştir. (Aşur ve Âdil Ahmed Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati’l Kur’ani’l Kerim)
''Nâr ashabı'' ifadesinde tehekküm istiaresi vardır. Nârda kalışları, arkadaşlığa benzetilmiştir. Arkadaşlar birbirinin karakterini taşır. Yani kâfirler de yakar, yıkar, yok ederler.
خَالِدُونَ lafzı, Kur’an’da her yerde ism-i fail kalıbında gelmiştir. İsm-i fail, mef’ûl ve masdar zamandan bağımsızdır. Aslında uzun bir zaman dilimi demektir, ama daha çok çokluktan kinaye olarak “kalıcı” anlamında kullanılır. Üstelik bu kalıp da onun bu anlamını pekiştirmektedir.
Onların ateş halkı ve ebedi kalıcı olma özelliklerinin belirtilmesinde taksim sanatı vardır.
Hal cümlesinin و ’sız gelmesi, onların ateşte kalışlarının hâl-i müekkide olduğunu ifade eder. Yani bu onların sabit bir vasfıdır. Sahibinden ayrılmayan sabit bir vasıf kasdedildiği zaman mesela, هذا اخوك عطوف (Bu, çok şefkatli kardeşindir) cümlesinde olduğu gibi uzunluk, kısalık, esmerlik, sarışınlık vs. sabit vasıfların ifade edildiği hal cümleleri böyledir. Bunlar her zaman ''و '' sız gelir.