وَاِذْ اَخَذْنَا م۪يثَاقَكُمْ لَا تَسْفِكُونَ دِمَٓاءَكُمْ وَلَا تُخْرِجُونَ اَنْفُسَكُمْ مِنْ دِيَارِكُمْ ثُمَّ اَقْرَرْتُمْ وَاَنْتُمْ تَشْهَدُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَإِذْ | hani |
|
2 | أَخَذْنَا | almıştık |
|
3 | مِيثَاقَكُمْ | sizden kesin söz |
|
4 | لَا |
|
|
5 | تَسْفِكُونَ | dökmeyeceksiniz |
|
6 | دِمَاءَكُمْ | birbirinizin kanını |
|
7 | وَلَا |
|
|
8 | تُخْرِجُونَ | çıkarmayacaksınız |
|
9 | أَنْفُسَكُمْ | birbirinizi |
|
10 | مِنْ | -dan |
|
11 | دِيَارِكُمْ | yurtlarınız- |
|
12 | ثُمَّ | sonra |
|
13 | أَقْرَرْتُمْ | kabul etmiştiniz |
|
14 | وَأَنْتُمْ | ve siz |
|
15 | تَشْهَدُونَ | şahidsiniz |
|
Mü'minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.
Bu sebeple ayette “kanlarınızı dökmeyeceksiniz, yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız’’ fiilleri hüm değil küm zamiri ile geliyor... Onlar sizin parçanız onlara yaptığınız aynı kendinize yapmışsınız gibidir mesajı veriliyor. (Nouman Ali Han- Özlü Tefsir Dersleri)
54. ayette ‘’kendi kendinizi öldürün’’ buyurulmuştu. Bunu müfessirlerimizin bazısı intihar, bazısı nefis terbiyesi olarak yorumlamıştı. Din kardeşini öldürmek çok kötü bir şey olduğu için kendini öldürmek gibi ifade edilmiş. Burada da benzer bir ifade vardır.
وَاِذْ اَخَذْنَا م۪يثَاقَكُمْ لَا تَسْفِكُونَ دِمَٓاءَكُمْ وَلَا تُخْرِجُونَ اَنْفُسَكُمْ مِنْ دِيَارِكُمْ ثُمَّ اَقْرَرْتُمْ وَاَنْتُمْ تَشْهَدُونَ
وَ atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Zaman zarfı اِذْ, takdiri اذكر (Hatırla, düşün) olan mahzuf fiile mütealliktir. اَخَذْنَا ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Fiil cümlesidir. اَخَذْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. م۪يثَاقَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
(إِذْ) : Yanlız Cümleye muzâf olan zaman zarfıdır.
a) (إِذْ) mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur.
b) (إِذْ) den sonra muzâri fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder.
c) (بَيْنَا) ve (بَيْنَمَا) dan sonra gelirse mufâcee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur.
d) Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَا nefiy harfi olup olumsuzluk manasındadır. تَسْفِكُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. دِمَٓاءَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لَا تُخْرِجُونَ cümlesi atıf harfi وَ ile makabline matuftur.
اَنْفُسَ mef‘ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. مِنْ دِيَارِكُمْ car mecruru تُخْرِجُونَ fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
ثُمَّ اَقْرَرْتُمْ cümlesi mahzuf müstenefe cümlesine matuftur. تفهّمتم ثمّ أقررتم (Anladınız sonra kabul ettiniz) demektir.
ثُمَّ tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. ثُمَّ edatı mertebe açısından terahi manasınadır. Yani; aralıklarla, zaman içinde serpiştirilerek peyderpey olabilecek durumları bildirmektedir.
اَقْرَرْتُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur.
وَاَنْتُمْ تَشْهَدُونَ cümlesi hal olarak mahallen mansubdur.
وَ haliyyedir. Munfasıl zamir اَنْتُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. تَشْهَدُونَ fiili haber olarak mahallen merfûdur.
تَشْهَدُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تُخْرِجُونَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi خرج ’dir.
اَقْرَرْتُمْ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi قرر ‘dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَاِذْ اَخَذْنَا م۪يثَاقَكُمْ لَا تَسْفِكُونَ دِمَٓاءَكُمْ وَلَا تُخْرِجُونَ اَنْفُسَكُمْ مِنْ دِيَارِكُمْ
Ayet وَ ’la 47. ayetteki نعمتي ‘ye atfedilmiştir. Veya وَ istînâfiyyedir ve ayetin başında, takdiri اذكر veya اذكروا olan bir fiil mahzuftur. Dolayısıyla cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Muzâfun ileyh olan اَخَذْنَا cümlesi ise, müsbet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Zaman ismi olan إذ ’in masdara değil de fiil cümlesine muzâf olmasıyla bu vaktin tazimi anlaşılır. Fiil teceddüde ve şimdiki zamana delalet eder. (Âşûr, Hac/26
أخَذْنَاfiili azamet zamirine isnad edilmiştir. Allah Teâlâ Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Sâmerrâî, Ala Tarîqi't Tefsîri'l Beyânî, C. 2 ).
لَا تَسْفِكُونَ cümlesi menfi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Menfi sıyga ile gelmiş olmasına rağmen, nehiy manasında olan cümle muktezayı zahirin hilafına olarak mecaz-ı mürsel mürekkeptir.
لَا تُخْرِجُونَ cümlesi de aynı üslupla gelmiştir. Matuf olduğu cümle gibi mecaz-ı mürsel mürekkeptir.
لَا nefyi tekid için tekrarlanmıştır. Böylece iki fiilin birlikte nefyinin yanında, ayrı ayrı olarak da nefyi sağlanmıştır.
تَسْفِكُونَ دِمَٓاءَكُمْ cümlesi öldürmekten kinayedir. (Âdil Ahmed Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati’l Kur’ani’l Kerim,Soru,741)
Müminler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.
Bu sebeple ayette geçen لَا تَسْفِكُونَ دِمَٓاءَكُمْ وَلَا تُخْرِجُونَ اَنْفُسَكُمْ مِنْ دِيَارِكُمْ fiilleri هُمْ değil كُمْ zamiri ile gelmiştir. “Onlar sizin parçanız onlara yaptığınız şeyin aynısını kendinize yapmışsınız gibidir” mesajı verilmektedir.
54. ayette فَاقْتُلُٓوا اَنْفُسَكُمْۜ buyurulmuş, bunu müfessirlerimizin bazısı intihar, bazısı nefis terbiyesi olarak yorumlamıştır. Din kardeşini öldürmek çok kötü bir şey olduğu için kendini öldürmek gibi ifade edilmiştir. Burada da benzer bir ifade vardır.
Söz alındığını ifade ettikten sonra yapmamaları gerekenlerin sıralanması cem’ ma’at-taksim sanatıdır.
Buradaki hitap, daha önce belirtilen iki şeyden birini üstün sayma (tağlib) yolu ile bütün Yahudilere müteveccihdir. Bu ayet, Yahudilerin kul hukukuna dair kendilerinden alınan ahdin icablarını ihlal ettiklerini açıklamaktadır. Amaç yasaklara riayeti sağlamaktır. (Ebüssuud)
Müfessir Süddî diyor ki; Allah Yahudilerden dört konuda kesin söz almıştır: Öldürmeyi bırakmaları, halkı ülkeden çıkarmamaları, masiyet konusunda birbirleriyle yardımlaşmamaları ve esir düşenlerle ilgili fidye meselesidir. Ancak Yahudiler fidye ödeyerek esirleri kurtarma meselesi dışında diğer konularda verdikleri ve yerine getirmekle emrolundukları tüm sözlerini unuttular, hepsinden döndüler ve yüz çevirdiler. (Nesefî / Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)
ثُمَّ اَقْرَرْتُمْ وَاَنْتُمْ تَشْهَدُونَ
ثُمَّ ile öncesine atfedilmiş cümle faide-i haber ibtidaî kelamdır.
ثُمَّ birbirine bağladığı manalar arasında kısa da olsa bir süre olduğunu ifade eder. Yani terahi ifade eder sıralama bildirir. Terahi, sözlükte sonra olmak ve gecikmek anlamındadır.
(Sonra ikrar etmiştiniz) yani sonra verdiğimiz bu sözü kabul etmiş, bunu yerine getirmenin üzerinize vecibe olduğunu itiraf etmiştiniz; “ki hâlâ buna şahitlik ediyorsunuz.” Bu ifade, “falan kimse şu konuda kendisi aleyhine ikrarda bulunmakta, buna şahitlik etmektedir” ifadesine benzer. (Keşşâf)
وَاَنْتُمْ تَشْهَدُونَ cümlesi; isim cümlesi formunda gelmiş hal cümlesidir. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır. Aynı zamanda müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüd ifade etmektedir. Ayrıca muzari fiil olayı zihinde canlandırmayı sağlayarak muhatabı etkiler.
كُمْ ‘lerin tekrarında tam cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.