يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ وَنَحْشُرُ الْمُجْرِم۪ينَ يَوْمَئِذٍ زُرْقاًۚ
Zeraqa زرق : زُرْقَة beyazla siyah arasındaki renklerden biri olan mavidir. Ayeti kerimede bu kelime ile anlatılan ise 'gözlerinde nur olmayan' manasıdır. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de isim olarak sadece 1 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri mızrak ve zerk etmektir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ وَنَحْشُرُ الْمُجْرِم۪ينَ يَوْمَئِذٍ زُرْقاًۚ
يَوْمَ zaman zarfı, önceki ayetteki يَوْمَ الْقِيٰمَةِ ’den bedel olarak mahallen mansubdur.
يُنْفَخُ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. يُنْفَخُ merfû, meçhul muzari fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
فِي الصُّورِ car mecruru يُنْفَخُ fiiline müteallıktır.
نَحْشُرُ fiili atıf harfi وَ ’la يُنْفَخُ ’ya matuftur.نَحْشُرُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
الْمُجْرِم۪ينَ mef’ûlun bih olup nasb alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
يَوْمَئِذٍ zaman zarfı, إذ için muzâftır. نَحْشُرُ fiiline müteallıktır. إذ mahzuf cümleye muzâftır. Kelimenin sonundaki tenvin mahzuf muzâfun ileyhten ivazdır.
زُرْقاً kelimesi الْمُجْرِم۪ينَ ’nin hali olarak fetha ile mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır:
1. Müfred olan hal (Müştak veya camid),
2. Cümle olan hal (İsim veya fiil),
3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).Burada müfred olan hal müştak şeklinde gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
الْمُجْرِم۪ينَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
زُرْقاً kelimesi فُعْل vezninde sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır.
Sıfat-ı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenilenen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ وَنَحْشُرُ الْمُجْرِم۪ينَ يَوْمَئِذٍ زُرْقاًۚ
Ayet fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi kemal-i ittisâldir. Zaman zarfı يَوْمَ, önceki ayetteki يَوْمَ الْقِيٰمَةِ ’den bedeldir.
Muzâfun ileyh konumundaki يُنْفَخُ فِي الصُّورِ cümlesi müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. يُنْفَخُ fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
وَنَحْشُرُ الْمُجْرِم۪ينَ يَوْمَئِذٍ زُرْقاًۚ cümlesi, …يُنْفَخُ cümlesine matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
Fiilin azamet zamirine isnadı, tazim ifade eder.
نَحْشُرُ fiiline müteallık zaman zarfı يَوْمَ ’nin muzâfun ileyhi ئِذٍ ’in muzâfun ileyhi mahzuftur. Tenvin, cer mahallindeki mahzufun ileyhten ivazdır. Bu îcâz-ı hazif sanatıdır.
يَوْمَ kelimesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
زُرْقاًۚ gök gözlü demektir. Çünkü gök, Araplara göre göz için en kötü ve istenmeyen renktir. Zira Rumlar onların en azılı düşmanları idiler, onlar da gök gözlü idiler. Bunun içindir ki düşmanı nitelerken; ciğeri kara, bıyığı kırmızı, gözü mavi denilir. Ya da kör olarak toplayacağız demektir, çünkü körün göz bebeği mavileşir. (Beyzâvî) Câmi’; her ikisinin de yani körlüğün de simgesi mavi gözlü olmak olan düşmanlığın da sevilmemesidir. Ebüssûud ve Fahreddin er-Râzî tefsirinde de aynı ifadeler yazılıdır.
Mücrimleri o gün kör olarak haşrederiz ifadesinde istiare vardır.
زُرْقاًۚ kelimesi, mavileşti anlamında sıfat-ı müşebbehedir. Ayette kör manasında kullanılmıştır.
Ebu Müslim şöyle demiştir: “Ayette bahsedilen mavilikten murad, onların gözlerinin belermesidir. Mavi gözler belerir. Çünkü böyle insanların gözlerinin görme gücü zayıf olduğu için, baktığı şeyi iyice görebilmek maksadı ile ona gözünü iyice dikip bakar. Böyle bir durum ise, başına hoşlanmadığı bir şeyin gelmesinden korkan kimsenin halidir. Bu tıpkı [O (Allah) bunları, gözlerinin belerip kalacağı bir gün için geciktirmektedir. (İbrahim Suresi, 42)] ayetinde olduğu gibidir.” (Fahreddin er-Râzî)
Fahreddin Râzî tefsirinde geçen bu bilgiyi günümüzdeki bilim insanları da destekler nitelikte şu açıklamayı yapmışlardır: Açık renkli gözlere sahip kişilerin güneş ışınlarından daha fazla etkileneceğini anlatan Op. Dr. Akçay, şunları söyledi: “Açık renkli gözlerde melanin pigmenti azdır. Melanin pigmenti vücudumuzu ultraviyoleye karşı koruyan bir yapı taşıdır. Bu nedenle açık tenli, açık renk gözlere sahip kişilerde koruma mekânizması zayıftır. Güneş ve güneş ışınlarına karşı çok daha fazla hassastırlar. Açık gri ve mavi gözler güneşin zararlı ışınlarından en çok etkilenen gözlerdir.” (https://www.dunyagoz.com/tr/kurumsal/haberler/gunes-isinlari-mavi-gozluler-icin-daha-zararli)
Fahreddin er-Râzî gibi tefsir alimlerimizin feraseti günümüzde ortaya çıkan bilimsel veriler ile bir kez daha ortaya çıkmıştır.