لَا تَرٰى ف۪يهَا عِوَجاً وَلَٓا اَمْتاً
لَا تَرٰى ف۪يهَا عِوَجاً وَلَٓا اَمْتاً
Ayet يَذَرُهَا ’daki gaib zamirin üçüncü hali olarak mahallen mansubdur.
Fiil cümlesidir. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
تَرٰى elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت’dir. ف۪يهَا car mecruru تَرٰى fiiline müteallıktır.
عِوَجاً mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَا zaid harftir. لَا nefy harfinin tekrarı olumsuzluğu tekid içindir. اَمْتاً kelimesi وَ ’la عِوَجاً ’e matuftur.لَا تَرٰى ف۪يهَا عِوَجاً وَلَٓا اَمْتاً
Önceki ayetteki يَذَرُهَا fiilindeki هَا ’nın üçüncü hali olan bu ayet fasılla gelmiştir.
Hâl-i müekkide olarak ıtnâbdır. وَ ’la gelmeyen bu hal cümlesi tekid ifade ettiği için fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. Tekid edici halin başına وَ gelmez.
Cümledeki ikinci لَا zaiddir. Tekid ifade eder. Cümle, menfi muzari fiil sıygasında, faide-i haber talebî kelamdır.
Muzari fiil hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
عِوَجاً ve اَمْتاً kelimelerindeki tenvin kıllet içindir.
Ayette, görülebilen cisimler için kullanılan عَوَجَ kelimesi yerine anlamlar için kullanılan عِوَج kelimesi tercih edilmiştir. Diğer taraftan kıyamet günü her yerin boş ve dümdüz olacağına ait nitelemeler de dört farklı kelime (قَاعاً - صَفْصَفاًۙ - عِوَجاً - اَمْتاً) ile ifade edilmiştir. Zemahşerî, söz konusu kelimeyle ilgili tercihin beklenenin aksi yönde olmasını ince bir düşünceyle izah eder. Müfessir eğrilik ve çukurların bazen çıplak gözle fark edilemeyeceğini, bir çiftçi gözüyle görülemeyen eğriliğin mühendis tetkikiyle fark edilebileceğini, dolayısıyla kök anlam olarak gözle görülemeyenler için kullanılan عِوَج kalıbının konu bağlamındaki en uygun kalıp olduğunu belirtir. (Zemahşerî, Keşşâf, III, 85) Bu kelimenin tercih edilmesi, teşâbüh-i etrâf sanatıdır.
Cenab-ı Hakk'ın, “(O zaman) onlardan ne bir iniş ne de bir yokuş görürsün.” cümlesinin ifade ettiği husus Keşşaf sahibi şöyle der: “Araplar, عِوَج ile عَوَجَ kelimelerinin farklı farklı şeyler olduğunu belirterek şöyle derler: Ayn’ın kesresiyle عِوَج olanı manalarda; fethasıyla عَوَجَ olanı da zatlarda, cevherlerde kullanılır…” Buna göre şayet “Yeryüzü, ayın (cevher)dir, öyleyse nasıl olur da onun hakkında aynın kesresiyle عِوَج kelimesi kullanılmıştır?” denilirse deriz ki: Bu lafzın seçilmesinde, yeryüzünün dümdüz olma ve eğri büğrülüğün bulunmaması ile tavsif etmede çok eşsiz ve orijinal bir durum vardır. Bu böyledir, zira sen, yeryüzünün herhangi bir parçasını yönetip onu düzlemeye çalışarak, onu dümdüz etmek istediğinde ve bunu da geometrik ölçülerle yapmaya çalıştığında, onda gözle görülmesi mümkün olmayan eğrilikler olduğunu görürsün (anlarsın). İşte bu kadarcık eğrilik cidden, çok ince ve çok belirsiz olduğu için, müşahhas durum manevi (mücerret) duruma ilhak edilmiş ve manevi durumlarda olduğu üzere kesre ile عِوَج kelimesi kullanılmıştır. Bil ki bu ayet, yerin o günde, gerçek anlamda küre bacağına delalet eder. Zira kenarlı (köşeli) olan cismin, bazı satıhları bazıları ile mutlaka bitişir ve fakat bu bitişme düz olarak değil de eğri olarak gerçekleşir. Bu ise ayetin zahirinin hilafınadır, eğrilik olmayacağına göre küre durumu vardır. (Fahreddin er-Râzî)
Ayetteki عِوَج ve اَمْت kelimeleri, iki eşanlamlının birbirine atfedilmesiyle ıtnâb yapılmıştır.
عِوَجاً - اَمْتاً kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı, لَا ’nın tekrarında ise reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.