Tâ-Hâ Sûresi 5. Ayet

اَلرَّحْمٰنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوٰى  ...

Rahmân, Arş’a kurulmuştur.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 الرَّحْمَٰنُ Rahman ر ح م
2 عَلَى üzerine
3 الْعَرْشِ Arş ع ر ش
4 اسْتَوَىٰ istiva etmiş(kurulmuş)tur س و ي
 
Bütün evren rahmân olan Allah’ın hükümranlığı altında olduğuna göre, varlıklar âlemi O’nun merhametiyle kuşatılmış demektir, her varlık fark etse de etmese de O’nun rahmetinden payına düşeni almaktadır (“arş” ve “istivâ” kelimelerinin açıklaması için bk. A‘râf 7/54). Göklerde, yeryüzünde ve ikisi arasında bulunan her şeyin Allah’a ait olduğu birçok âyette ifade edilmiştir. Kur’an’ın sadece bu âyetinde, belirtilenlerin yanı sıra toprağın altındakilerin de O’na ait olduğu bildirilmiştir. Müfessirler genellikle bu ifadeyi yerin yedi kat altındakiler şeklinde açıklamışlardır; bu yaklaşıma göre insan için genellikle merak konusu olan bir alana işaret edilmiş olur. Âyette varlık ve olayların insan tarafından yakından gözlemlenebilen bir kesitine özel bir vurgu yapılmış olduğu düşüncesinden hareketle, bu ifade “toprağın hemen altındakiler” şeklinde de yorumlanabilir. Her hâlükârda, bu unsura özel olarak yer verilmesiyle, hiçbir şeyin Cenâb-ı Hakk’ın mutlak egemenliği dışında düşünülemeyeceğine dikkat çekildiği açıktır.
 
 Belirtilen mutlak egemenliğin en açık göstergesi, Allah’ın kâinattaki her varlık ve olayın bilgisine sahip olması ve hiçbir şeyin O’na gizli kalmamasıdır. İlâhî bilginin bütün inceliklere ve ayrıntılara nüfuz derecesini iyi kavramamız için, sadece saklananlara değinilmekle yetinilmeyip daha gizli olanlara ayrıca temas edilmiştir. 7. âyetteki “gizli” diye çevirdiğimiz sır ve “gizlinin gizlisi” diye çevirdiğimiz ahfâ kelimeleri değişik biçimlerde yorumlanmıştır. Bazı müfessirlere göre “sırdan daha gizli olan”ın anlamı “kişinin içinden geçirip dış dünyaya yansıtmadıkları”dır. Taberî bu konudaki görüşleri verdikten sonra kendi tercih ettiği yorumu şöyle belirtir: “Sırdan daha gizli olan, Allah’ın kullarından sakladığı, var olması imkân dahilinde bulunmakla birlikte henüz varlıklar alanına çıkmamış olanlar içinden kulların bilmedikleridir; zira bunları ancak Allah ve sonra da O’nun kendilerine bildirdiği kullar bilebilir” (XVI, 139-141 ). M. Esed ise âyetin bu kısmını, “O sadece insanın dile getirilmeyen bilinçli düşüncelerini değil, bilinç altında olup bitenleri de bilmektedir” şeklinde açıklar (II, 624).
 
 Tasavvufçular insanın mânevî varlığını derinliğe doğru “kalp, sır, ruh, hafî, ahfâ” şeklinde sıralarken (bk. H. Kâmil Yılmaz, s. 460), bu kelimelerin geçtiği âyetlere dayanmışlardır. Buna göre Allah, kâinatın özü olan insanın en derin ve en gizli boyutlarını da bilmektedir.
 
 8. âyette geçen ve “en güzel isimler” diye çevirdiğimiz esmâ-i hüsnâ, “Allah Teâlâ’nın en güzel ve en mükemmel anlamlara ve niteliklerine delâlet eden isimleri” anlamına gelir (bilgi için bk. A‘râf 7/180).
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 625-626
 

اَلرَّحْمٰنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوٰى

 

İsim cümlesidir.  اَلرَّحْمٰنُ  mahzuf mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. Takdiri; هو ‘ dir.

عَلَى الْعَرْشِ  car mecruru  اسْتَوٰى  fiiline müteallıktır. اسْتَوٰى  fiili, mübtedanın ikinci  haberi olarak mahallen merfûdur. اسْتَوٰى  fiili,  ى  üzere mukadder fetha ile mansubdur. Faili müstetir olup takdiri هو’dir.  اسْتَوٰى  fiili, sülasi mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındandır. Sülâsîsi  سوي ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
 

اَلرَّحْمٰنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوٰى

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  اَلرَّحْمٰنُ  kelimesi takdiri  هو  olan mahzuf mübteda için haberdir. Bu takdire göre cümle, zamandan bağımsız, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

اَلرَّحْمٰنُ  kelimesinin mübteda veya mahzuf mübtedanın haberi olması caizdir.

İkinci haber olan  اسْتَوٰى , müspet mazi fiil sıygasında gelmiştir.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

Allah'ın göklerin ve yerin yaratıcısı olmakla vasıflandırılmasının ardından Rahmân olarak vasıflandırılması, göklerin ve yerin yaratılmasının, Allah'ın Rahmetinin eserlerinden olduğunu zımnen bildirmek içindir. Nasıl ki, "Rahman olan Allah, göklerin ve yerin Rabbidir." ayetinde de Rahman olarak vasıflandırılması, O'nun Rabliğinin, rahmet olarak bulunduğunu bildirmek içindir.

Allah'ın Rahmân olarak vasıflandırılması aynı zamanda işaret ediyor ki, Kur’an'ın peyderpey indirilmesi de, O'nun rahmetinin hükümlerindendir. (Ebüssuûd)

 عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوٰى  kasr vardır. Müşriklerin, ilâhları için yeryüzünde  tasarruf edebildikleri zannını reddetmek için yapılmıştır. (Âşûr)

Burada  اسْتَوٰى (istivâ etti) sözcüğünün akla gelen ilk anlamı oturmaktır. Ancak bu, İslam inancına zıttır. Çünkü oturma, Allah’ın cisim olmasını ve bir mekân edinmesini gerektirir. Bundan dolayı burada sözcüğün uzak anlamı (kuşatmak, istilâ etmek) kastedilmiştir. Ayette  اسْتَوٰى  sözcüğünden önce veya sonra, yakın ya da uzak anlamına delalet eden bir karîne (ipucu) zikredilmediği için burada tevriye-i mücerrede vardır. (Dr. Mustafa Aydın Arap Dili Belâgatında Bedî‘ İlmi Ve Sanatları)

الْعَرْشِ اسْتَوٰى , hakimiyetle/mülkle eş anlamlı olan melik’in tahtıdır. Arş kelimesini, mülk kelimesinin yerine kinaye olarak kullanmışlar ve şöyle demişler: Falanca arşa istiva etti derken, mülkü/hakimiyeti ele geçirdi demek istiyorlar, her ne kadar söz konusu kişi (şeklen/gerçekte) tahta oturmamış da olsa… Gerçi tahta oturması, hakimiyeti sembolize etmesi açısından daha bariz, daha basit ve durumu daha açıklayıcıdır. (Ama tahta oturma olgusu, eyleme dönüşmese de  الْاسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِ  tabiri, hakimiyeti sembolize eder. (Keşşâf III. 54, Kur’an’daki Deyimler ve Zemahşerî’nin Keşşâf’ı)

Ayetlerin sonlarında, kelimelerin vezinlerinin farklı, son harflerinin aynı olması sanatı olan mutarraf seci vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Bedî İlmi)

Arşı istiva etmek, hükümranlık ve saltanatın mecazî ifadesidir. Bundan murad, kâinatın icadının ve idaresinin Allah'ın (cc) üstün iradesine bağlı olduğunu beyan etmektir. (Ebüssuûd)