Tâ-Hâ Sûresi 56. Ayet

وَلَقَدْ اَرَيْنَاهُ اٰيَاتِنَا كُلَّهَا فَكَذَّبَ وَاَبٰى  ...

Andolsun, biz ona (Firavun’a) bütün mucizelerimizi gösterdik de o bunları yalanladı ve reddetti.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَقَدْ ve andolsun
2 أَرَيْنَاهُ biz ona gösterdik ر ا ي
3 ايَاتِنَا ayetlerimizin ا ي ي
4 كُلَّهَا hepsini ك ل ل
5 فَكَذَّبَ yine de yalanladı ك ذ ب
6 وَأَبَىٰ ve dayattı ا ب ي
 
İsrâiloğulları’nın Mısır’daki varlığının ve Hz. Mûsâ tarafından eski yurtlarına götürülmeleri için ortaya konan çabanın Firavun yönetimi nezdinde oluşturduğu siyasî kaygılar, psikolojik bir harp ortamı doğurmuştu. Böyle bir ortamda, o günün şartları içinde geniş kitleleri derinden etkilemekte olan ve dinî bir hüviyet de taşıyan sihir olgusunu ön plana çıkaran bir mücadele metodu, Hz. Mûsâ’nın peygamberliğini ve liderliğini kabul ettirmesini kolaylaştırabilecekti. Çünkü Firavun ve çevresindeki ileri gelenler de sihri tevhid çağrısına karşı kullanabilecekleri en etkili silâh olarak görüyorlar ve sihirbazlara bir taraftan baskı, bir taraftan da teşvik uygulayarak bu mücadeleden mutlak zaferle çıkacaklarını sanıyorlardı. İlâhî irade böyle bir atmosferde Hz. Mûsâ’yı sihirbazların bütün hünerlerini boşa çıkaracak mûcizelerle donatıp Firavun ve çevresindekilere bir imtihan fırsatı daha vermek şeklinde tecelli etmişti. Bu âyetlerde ve Kur’an’ın başka yerlerinde açıklandığı üzere, bizzat bu silâhı kullanan sihirbazlar dahi apaçık hakikati gördükleri için imana geldikleri halde Firavun ve adamları inkârcılıktaki inatlarını sürdürdüler, Firavun bununla da yetinmeyip iman eden sihirbazları çok ağır ceza ve işkencelerle tehdit etme yoluna girdi. Fakat birkaç saat öncesine kadar Firavun’un gözüne girip ödül almak için yarışan bu insanlar imanın lezzetini tattıktan sonra âhiret mutluluğunun–hayatın bağışlanması tarzında bile olsa– dünyadaki hiçbir ödülle değişilemeyeceğini idrak edip bunu açıkça ifade etme cesaretini gösterdiler (bu olayla ilgili bilgilerin Kitâb-ı Mukaddes’tekilerle karşılaştırılması için bk. A‘râf 7/103-126). Tefsirlerde 56. âyette Firavun’a gösterildiği ifade edilen kanıtların neler olduğu açıklanırken genellikle tevhide (Allah’ın birliğine) ilişkindeliller ve Hz. Mûsâ’nın peygamberliğini ortaya koyan mûcizeler üzerinde durulur. Ayrıca, bunlardan “bütün kanıtlarımızı” şeklinde söz edilmiş olmakla beraber Arap dilindeki kullanımlar dikkate alınarak bu ifadenin, “pek çok âyetimizi / kanıtımızı, bunca âyetimizi / kanıtımızı” şeklinde anlaşılmasının uygun olacağı belirtilir (bk. Râzî, XXII, 70-71). 58. âyetin “uygun bir yer” şeklinde tercüme ettiğimiz kısmı, “iki tarafa eşit uzaklıkta bir yer, seyircilerin görüşünü engellemeyecek düz bir alan, iki tarafın da rızâ göstereceği bir yer, şu anda bulunduğumuz mekân” gibi mânalarla açıklanmıştır (bk. Râzî, XXII, 71-72). 59. âyette “şenlik günü” diye çevrilen yevmü’z-zîne tamlaması hakkında değişik açıklamalar yapılmıştır; bunların ortak noktası, Hz. Mûsâ’nın o toplumda şenlik veya kutlama amacı taşıyan ve halkı bir araya getiren belirli bir güne atıfta bulunmuş olduğudur. Bu ifadenin Firavun’a ait olduğu yorumu da yapılmıştır (Zemahşerî, II, 438; Râzî, XXII, 72-73). 63. âyetin “tuttuğunuz örnek yolu” şeklinde tercüme ettiğimiz kısmına “sahip olduğunuz onurlu ve seçkin konumu” şeklinde mâna vermek de mümkündür (bk. Taberî, XVI, 182-183; İbn Atıyye, IV, 51). 67-68. âyetlerden, sihirbazların halkın gözünü bağlayan bir büyü ortaya koyması karşısında Hz. Mûsâ’nın dahi bir an için etkilenip insanların buna kapılmalarından endişe duyduğu (İbn Atıyye, IV, 51-52), fakat Allah’ın gerçeği bildirmesiyle mâneviyatının yükseltildiği anlaşılmaktadır. Bununla birlikte 69. âyet onun üstün gelmesinin sihir yarışını kazanma anlamında alınmaması için sihirbazların ortaya koydukları çabanın dinen asla tasvip edilmediğine de dikkat çekilmiştir (sihir konusunda bilgi için bk. Bakara 2/102). 
Kuran Yolu Tefsiri
 

وَلَقَدْ اَرَيْنَاهُ اٰيَاتِنَا كُلَّهَا فَكَذَّبَ وَاَبٰى

 

 وَ  istînâfiyyedir. لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattie harfidir. 

قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.  

اَرَيْنَاهُ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

اٰيَاتِنَا  ikinci mef’ûlun bih olup kesra ile mansubdur. Cemi müennes salim kelimeler fetha yerine kesra alırlar. Mütekellim zamiri olan  نَا muzafun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

كُلَّهَا  kelimesi  اٰيَاتِنَا  için manevi tekid harfidir. Muttasıl zamir  هَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

كَذَّبَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. 

اَبٰى  atıf harfi و ‘la makabline matuftur.  اَبٰى  fiili,  ى  üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. 

اَرَيْنَاهُ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  رأي ’dir.

İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

كَذَّبَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب ‘dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

وَلَقَدْ اَرَيْنَاهُ اٰيَاتِنَا كُلَّهَا فَكَذَّبَ وَاَبٰى

 

 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır.  لَ  mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.  وَلَقَدْ اَرَيْنَاهُ اٰيَاتِنَا كُلَّهَا  cümlesi, mahzuf kasemin cevabıdır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır.

اَرَيْنَاهُ  fiili, azamet zamirine isnad edilerek tazim edilmiştir.

فَكَذَّبَ  ve  اَبٰى  cümleleri de bu cümleye matuftur. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlelerin atıf sebebi, lafzen ve manen müttefik olmalarıdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107) 

Veciz anlatım kastıyla gelen  اٰيَاتِنَا  izafetinde  اٰيَاتِ ‘nin, azamet zamirine izafesi şeref ve itibarının yüksekliğini gösterir.

كُلَّهَا , ayetler için tekid ifade eder. 

كَذَّبَ  ve  اَبٰى  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Ayetteki  كُلَّهَا  lafzı, umumiliği ifade eder. Halbuki Allah Teâlâ Firavun'a bütün mucizeleri göstermemiştir. Bunun sebebi,  كُلَّ  lafzı her ne kadar umumilik ifade etse de, bazan karine bulunduğunda hususi manada da kullanılabilir. Bu, "Pazara girdim, her şeyi aldım" denmesine benzer. (Fahreddin er-Râzî) 

Başında yemin edilmesi, içeriğine son derece önem verildiğini göstermek içindir. (Ebüssuûd)

Zikredilen mucizeler, iki tane olduğu halde ayette çoğul kipinin kullanılması, iki mucizenin her birinin içerdiği ve her biri gerçek akıl sahipleri için birer açık mucize olan pek garip şeyler itibarıyladır. (Ebüssuûd) 

Kelamın kasem lâm’ı ve  قَدْ  ile tekid edilmesi; Firavun’un kullar üzerindeki zorbalağına taaccübü, küfründeki ve Allah'ın vahyettiği ve Firavun’a gösterdiği pek çok ayeti olduğu halde iman etmeyerek Musa'yı inkârındaki şiddeti göstermek içindir. (Âşûr)