8 Mayıs 2025
Tâ-Hâ Sûresi 52-64 (314. Sayfa)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ  ...

Tâ-Hâ Sûresi 52. Ayet

قَالَ عِلْمُهَا عِنْدَ رَبّ۪ي ف۪ي كِتَابٍۚ لَا يَضِلُّ رَبّ۪ي وَلَا يَنْسٰىۘ  ...


Mûsâ, şöyle dedi: “Onlar hakkındaki bilgi Rabbimin katında bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da yazılı)dır. Rabbim, yanılmaz ve unutmaz.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dedi ki ق و ل
2 عِلْمُهَا onların bilgisi ع ل م
3 عِنْدَ yanında ع ن د
4 رَبِّي Rabbimin ر ب ب
5 فِي bir
6 كِتَابٍ Kitaptadır ك ت ب
7 لَا asla
8 يَضِلُّ şaşmaz ض ل ل
9 رَبِّي Rabbim ر ب ب
10 وَلَا ve
11 يَنْسَى unutmaz ن س ي

قَالَ عِلْمُهَا عِنْدَ رَبّ۪ي ف۪ي كِتَابٍۚ

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mekulü’l-kavli  عِلْمُهَا ‘dır.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

عِلْمُهَا  mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

عِنْدَ  zaman zarfı,  mahzuf habere müteallıktır. ف۪ي كِتَابٍ  car mecruru mahzuf mübtedaya müteallıktır.


لَا يَضِلُّ رَبّ۪ي وَلَا يَنْسٰىۘ

 

Fiil cümlesidir.  لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَضِلُّ  merfû muzari fiildir.  رَبّ۪ي  fail olup mukadder damme ile merfu, Mütekellim zamiri  ى  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

يَنْسٰى  atıf harfi و ‘la makabline matuftur.  يَنْسٰى  mukadder damme ile merfû muzari fiildir.  Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mef’ûlun bihi mahzuftur.

قَالَ عِلْمُهَا عِنْدَ رَبّ۪ي ف۪ي كِتَابٍۚ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  عِلْمُهَا عِنْدَ رَبّ۪ي ف۪ي كِتَابٍ  cümlesi, sübut ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mübteda olan  عِلْمُهَا ’nın haberi mahzuftur.  عِنْدَ  bu mahzuf habere müteallıktır.

İsim cümlesinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfret ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

عِنْدَ رَبّ۪ي  izafetinde hem muzâf hem de muzâfun ileyh Rabb isminden ötürü şan ve şeref kazanmıştır. Ayrıca Rabb ismini zikretmesi, Hz.Musa’nın Allah'ın rububiyet vasfını öne çıkarma isteğinin işaretidir.

ف۪ي كِتَابٍۚ  ibaresindeki  فِي  harfinde istiare vardır. Car ve mecrurun ilişkisi, zarf ve mazruf ilişkisine benzetilmiştir.  كِتَابٍۚ  içine girilecek bir şeye benzetilmiştir.

كِتَابٍۚ ’deki tenvin kimsenin bilemeyeceği evsafta olduğunu belirtmek ve tazim içindir.

Ayetteki Kitap'tan maksat, Levh-i Mahfuz'dur. Yani onların bilgisi bütün tafsilatıyla Levh-i Mahfuz'da kayıt edilmiştir. Bu ifade, bu bilginin, Allah'ın (cc) imkânı dahilinde ve ilmi içinde olmasının, alimin, bilgileri hıfzetmesi ve kâtiplerle kayıt altına almasıyla temsil etmek kabilinden de olabilir. Nitekim "Rabbim ne şaşırır, ne de unutur" cümlesi de buna işaret etmektedir. Yani Rabbim, baştan şaşırmaz ve baki olan ilmi sonradan da gitmez; fakat O'nun ilmi ebediyen sabittir. Zira şaşırmak da unutmak da Allah (cc) için imkânsızdır. (Ebüssuûd)

Ve onun  في كِتابٍ  [bir kitaptaki] sözü onu yazılı meselelere benzetmek manasında mecaz olabilir. Hakiki ilim manasında kinaye de olabilir. Çünkü yazılı şeyler kesinlik ifade eder. (Âşûr)


 لَا يَضِلُّ رَبّ۪ي وَلَا يَنْسٰىۘ

 

Mekulü’l-kavle dahil olan cümle, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Veciz anlatım kastıyla gelen,  رَبّ۪ي  izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olan mütekellim zamiri dolayısıyla Hz. Musa şan ve şeref kazanmıştır. 

رَبّ۪ي  lafzının ayette tekrarlanmasıyla muhatabın zihninde oluşabilecek şüpheyi gidermek, müsnedün ileyhi zihinde iyice yerleştirmek murad edilmiştir. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr  sanatları vardır. 

Aynı üslupla gelen  وَلَا يَنْسٰىۘ  cümlesi hükümde ortaklık nedeniyle makabline atfedilmiştir. Cümledeki nefy harfi olumsuzluğu tekid için tekrarlanmıştır.

Fillerin muzari sıygada gelmesi hudûs ve istimrarî teceddüt ifade etmiştir.

Ayrıca muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

يَضِلُّ - يَنْسٰىۘ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

لَا يَضِلُّ رَبّ۪ي وَلَا يَنْسٰىۘ  cümlesinde birinci fiil, Cenab-ı Hakk’ın her şeyi bildiğine, ikinci ifade ise ilminin ezeli ve ebedi olduğuna işarettir. Bu aynı zamanda, Allah Teâlâ’nın ilminin değişmeyeceğine de bir işarettir. (Fahreddin er-Râzî)

 
Tâ-Hâ Sûresi 53. Ayet

اَلَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ مَهْداً وَسَلَكَ لَكُمْ ف۪يهَا سُبُلاً وَاَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءًۜ فَاَخْرَجْنَا بِه۪ٓ اَزْوَاجاً مِنْ نَبَاتٍ شَتّٰى  ...


“Rabbim, yeryüzünü size beşik yapan, orada size yollar açan ve size gökten yağmur indirendir.” Böylece onunla sizin için yerden türlü türlü bitkileri çift çift çıkardık.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 الَّذِي o ki
2 جَعَلَ yaptı ج ع ل
3 لَكُمُ size
4 الْأَرْضَ yeri ا ر ض
5 مَهْدًا beşik م ه د
6 وَسَلَكَ ve açtı س ل ك
7 لَكُمْ sizin için
8 فِيهَا onda
9 سُبُلًا yollar س ب ل
10 وَأَنْزَلَ ve indirdi ن ز ل
11 مِنَ -ten
12 السَّمَاءِ gök- س م و
13 مَاءً bir su م و ه
14 فَأَخْرَجْنَا ve çıkardık خ ر ج
15 بِهِ onunla
16 أَزْوَاجًا çiftler ز و ج
17 مِنْ -den
18 نَبَاتٍ bitki- ن ب ت
19 شَتَّىٰ her çeşit ش ت ت

Nebete نبت :  Gövdeli veya gövdesiz olsun yerden biten her bitkiye نَباتٌ denir. Fakat yaygın dilde daha çok yerde yayılan ve gövdesi olmayan bitkiler bu isimle anılır. Kelimenin taşıdığı temel gerçekler göze alındığında bitki, hayvan ya da insan olsun her türlü büyüyen varlık için de kullanılabilir. İf'al formundaki kullanımı da (إنْبات) bitirmek manası taşır. (Müfredat)

Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 26 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri nebat, nebâti ve münbittir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

اَلَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ مَهْداً وَسَلَكَ لَكُمْ ف۪يهَا سُبُلاً وَاَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءًۜ

 

İsim cümlesidir. Müfred müzekker has ism-i mevsûl  اَلَّذ۪ي  kelimesi mahzuf mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. Takdiri; هو  şeklindedir. İsm-i mevsûlun sılası  جَعَلَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

جَعَلَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. 

لَكُمْ  car mecruru mahzuf habere müteallıktır.

الْاَرْضَ  kelimesi  جَعَلَ  fiilinin birinci mef‘ûlüdür.  مَهْداً  kelimesi  جَعَلَ  fiilinin ikinci mef‘ûlüdür. 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

سَلَكَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. 

لَكُمْ  car mecruru  سَلَكَ  fiiline müteallıktır.  ف۪يهَا  car mecruru  سَلَكَ  fiiline müteallıktır.

سُبُلاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  

وَ  atıf harfidir.  اَنْزَلَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. 

مِنَ السَّمَٓاءِ  car mecruru  اَنْزَلَ  fiiline müteallıktır.  مَٓاءً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

 

 فَاَخْرَجْنَا بِه۪ٓ اَزْوَاجاً مِنْ نَبَاتٍ شَتّٰى

 

Fiil cümlesidir.  فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اَخْرَجْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.  بِه۪ٓ  car mecruru  اَخْرَجْنَا  fiiline müteallıktır. 

اَزْوَاجاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  مِنْ نَبَاتٍ  car mecruru  اَزْوَاجاً ‘in mahzuf sıfatına müteallıktır.

شَتّٰى  kelimesi  اَزْوَاجاً ‘ın sıfatı olup elif üzere mukadder fetha ile mansubdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

HAKİKİ SIFAT 

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. MÜFRED OLAN SIFATLAR

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَنْزَلَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  نزل ’dir.

اَخْرَجْنَا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  خرج ’dir.

İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

شَتّٰى  kelimesi sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır.

Sıfat-ı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenilenen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَلَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ مَهْداً وَسَلَكَ لَكُمْ ف۪يهَا سُبُلاً وَاَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءًۜ 

 

Bu ayet Hz. Musa’nın sözlerinin devamıdır. İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.  Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Has ism-i mevsûl olan  اَلَّذ۪ي , takdiri هو  olan mahzuf mübtedanın haberidir. هو zamiri, Allah Teâlâ’ya racidir. Bu takdire göre sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Burada yeryüzünün yaratılışından bahsedildiği ve bunu Allah’tan başkasının yapamayacağı bilindiği için müsnedün ileyh ayrıca zikredilmemiştir.

İsim cümlesinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfret ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlenin müsnedi konumunda olan  الَّـذ۪ٓي , sonraki habere dikkat çekmek üzere ism-i mevsûlle marife olmuştur. Sılası olan  جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ مَهْداً  cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

Mahzuf hale veya  جَعَلَ  fiiline müteallık olan  لَكُمُ , ihtimam için mef’ûle takdim edilmiştir. 

Aynı üslupta gelen  وَسَلَكَ لَكُمْ ف۪يهَا سُبُلاً  ve  وَاَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً  cümleleri sıla cümlesine hükümde ortaklık sebebiyle atfedilmiştir.

السَّمَٓاءِ - مَٓاءً  kelimeleri arasında cinas-ı nakıs sanatı vardır.

مَٓاءً  ile  مَهْداً  ve  سُبُلاً  kelimelerindeki tenvin kesret ve tazim ifade eder.

Ayette Allah Teâlâ’nın insanlara nimetleri taksim sanatı üslubunca sayılmıştır.

الْاَرْضَ  ve  السَّمَٓاءِ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.

Ayette yeryüzü ve gökyüzünün özellikleri ayrı ayrı belirtilmiş. cem' ma’at-taksim ve tefrik sanatıdır.

الْاَرْضَ مَهْداً  ifadesinde teşbih harfi hazf edilmiştir. Teşbih harfinin hazfi, makam gereği mübalağa ifade eder. Makam teşbihte mübalağa gerektiriyorsa teşbih edatı hazf edilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) Teşbîhi beliğdir.

اَلَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ  ibaresi merfûdur,  رَبّ۪ي  kelimesinin sıfatıdır ya da mahzuf mübtedanın haberidir veya medih üzere mansubdur. Kûfeliler burada ve Zuhrûf sûresinde  مَهْداً okumuşlardır ki, كالمهد  demektir yani onu beşik gibi kullanırsınız demektir.  مَهْداً , masdardır, isim olarak kullanılmıştır. (Beyzâvî)

Buradaki  مَهْداً ( Beşik),  ميهاد (Döşek) şeklinde de okunmuştur. Bu da istiaredir. Burada maksat, arzı, üzerinde yerleşmeye, içinde dolaşmaya imkân verecek şekilde hazırlanıp döşenmiş bulunan döşeğe benzetmektedir. Bu istiarenin benzerleri daha önce geçmiştir.  ميهاد  ile  مَهْداً ’in manası birdir. Bu tıpkı فرش (yaygı) ve  فراش  gibidir. Ancak  مَهْداً , daha çok küçük çocuk için yapılan ve onu koruyan alet (beşik) için kullanılır. Fakat sonuçta bu da  فراش (döşek) anlamına  varır. Ayrıca  مهدا  kelimesi,  مهد  fiili mazisi  - يمهد  muzarisi - مهدا  fiilinin masdarı da olur ki (ayağını koyacağı ve yanını yaslayacağı bir yer hazırlamak) demektir. (Şerîf er-Râdî, Kur’an Mecazları)  

Keşşâf Sahibi şöyle der:  اَلَّذٖى جَعَلَ  ifadesi ya mahzuf mübtedanın haberi ya da  رَبّ۪ي  kelimesinin sıfatı olduğu için mahallen merfûdur. Yahud da medh üzere mansubdur ki, onun bu şekilde kullanılması hem genel hem de mecazîdir. (Fahreddin er-Râzî)

Yerin yaratılış nimetinden bahsetmişken buna gökten inen su ile yerden bitkiler çıkarmak nimetini eklemiştir. Bu nimet göklerin yaratılışını haber veren bir nimettir ki, maksat bunu da hatırlatmaktır. Bunun için Abese/25 ayetinde olduğu gibi  أنّا صَبَبْنا الماءَ صَبًّا ثُمَّ شَقَقْنا الأرْضَ شَقًّا [Şöyle ki: Yağmurlar yağdırdık. Sonra toprağı göz göz yardık da...] buyurulmamıştır. Bu beliğ bir idmâcdır. (Âşûr)

  

 فَاَخْرَجْنَا بِه۪ٓ اَزْوَاجاً مِنْ نَبَاتٍ شَتّٰى

 

Ayetin son cümlesi  فَ  ile … وَاَنْزَلَ مِنَ  cümlesine atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiil tazim amacıyla azamet zamirine isnad edilmiştir.

نَبَاتٍ  ve  اَزْوَاجاً  kelimelerinin tenkiri, nev, kesret ve tazim içindir.

نَبَاتٍ  için sıfat olan  شَتّٰى , mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

Bu ayette Allah Teâlâ kendisinden gaib sıygasıyla  جَعَلَ / سَلَكَ / اَنْزَلَ bahsederken mütekellim  اَخْرَجْنَا  sıygasına geçiş yapmıştır. Oysaki zahire göre ifadenin  اَخْرَجْ şeklinde gelmesi gerekirdi. Ancak Yüce Allah gaib zamirinden azamet nûnu adı verilen cemi mütekellim zamiri  نا ’ya iltifat etmiştir. Bu iltifatın nüktesini Beyzâvî şöyle açıklar: “Burada Allah Teâlâ’nın gaibden (üçüncü şahıs) mütekellim (birinci şahıs) sıygasına dönmesi, kendi kelamını hikâye etmek ve bütün bu sayılanların O’nun kemâl-i kudret ve hikmetini ortaya koyduğuna, eşyanın da O’nun iradesine boyun eğdiğine dikkat çekmek içindir.  (Süleyman Gür, Kâzî Beyzâvî Tefsîrinde Belâgat İlmi ve Uygulanışı)

Keşşâf Sahibi şöyle der: "Hz. Musa, Hak Subhanehû'nun, bütün eşyanın emrine boyun eğdiği ve kendisine itaat edilen bir varlık olduğunu bildirmek için, gayb sıygasından mütekellim sıygasına geçmiş, böylece söz, itaatin mutlak merciine verilmiştir. (Fahreddin er-Râzî)

فَاَخْرَجْنَا [Çıkardık] sözünde iltifat sanatı yapılmıştır. Böylece “sana söylediğim şeylerin hepsi Allah’tandır, benden değildir” manası ifade edilmiştir. Bu şekilde Firavun’a söylenecek şeyler; reddetmemesi için alıştıra alıştıra, belli bir sırayla, incitmeden yumuşak bir şekilde zikredilmiştir. Bu istidrâc sanatı üslubudur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)
Tâ-Hâ Sûresi 54. Ayet

كُلُوا وَارْعَوْا اَنْعَامَكُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِاُو۬لِي النُّهٰى۟  ...


Yiyin, hayvanlarınızı yayın. Şüphesiz bunda akıl sahipleri için (Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren) deliller vardır.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 كُلُوا yeyin ا ك ل
2 وَارْعَوْا ve otlatın ر ع ي
3 أَنْعَامَكُمْ hayvanlarınızı ن ع م
4 إِنَّ şüphesiz
5 فِي vardır
6 ذَٰلِكَ bunda
7 لَايَاتٍ ibretler ا ي ي
8 لِأُولِي sahipleri için ا و ل
9 النُّهَىٰ akıl ن ه ي

كُلُوا وَارْعَوْا اَنْعَامَكُمْۜ 

 

Fiil cümlesidir.  كُلُوا  fiili  ن ‘un hazfi ile mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

ارْعَوْا  fiili,  ن ‘un hazfi ile mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و’ ı fail olarak mahallen merfûdur.

اَنْعَامَكُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.


 اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِاُو۬لِي النُّهٰى۟

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.  ف۪ي ذٰلِكَ  car mecruru  اِنَّ ’nin mahzuf haberine müteallıktır.

ذا  işaret ismi, sükun üzere mebni, mahallen mecrurdur.  ل  harfi buud yani uzaklık belirten harf,  ك  ise muhatap zamiridir.

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. 

اٰيَاتٍ  kelimesi  اِنَّ ’nin muahhar ismi olup kesra ile mansubdur. Cemi müennes salim kelimeler fetha  yerine kesra alırlar.

لِاُو۬لِي  car mecruru  اٰيَاتٍ ’in mahzuf sıfatına müteallıktır.  النُّهٰى  muzâfun ileyh olup mukadder kesra ile mecrurdur.

كُلُوا وَارْعَوْا اَنْعَامَكُمْۜ 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Aynı üslupta gelen  وَارْعَوْا اَنْعَامَكُمْ  cümlesi,  كُلُوا  cümlesine, hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir.

Emir üslubunda gelmiş olduğu halde, gerçek manada emir anlamı taşımayan iki cümle, ibaha anlamında olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.


اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِاُو۬لِي النُّهٰى۟

 

Cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.  اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden bu cümle faide-i haber inkârî kelamdır.

Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.  ف۪ي ذٰلِكَ  car mecruru  اِنَّ ‘nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır.  اِنَّ ’nin muahhar ismi olan  لَاٰيَاتٍ ’e dahil olan  لَ , tekid ifade eden lam-ı muzahlakadır.

İşaret ismi  ذٰلِكَ , ayette olaya dikkat çekip belleklere iyice yerleştirmek için gelmiştir.

Müsnedün ileyh olan  لَاٰيَاتٍ ’in nekre gelmesinde, tazim ifadesinin yanında teksir ve özel bir nev olduğu anlamı da vardır.

Bu ve benzeri cümleler  اِنَّ , isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka sebebiyle üç katlı tekid ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İşaret isminde istiare vardır. Bilindiği gibi işaret isimleri mahsus şeyler için kullanılır. Burada olduğu gibi aklî bir şeye işaret edildiğinde istiare oluşur. Câmi’ her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

İşaret ismine dahil olan  ف۪ي  harfinde de istiare vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla işaret edilen Allah’ın kudretinin delili olan ayetler, içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)

لِاُو۬لِي النُّهٰى۟  car mecruru  لَاٰيَاتٍ ’in mahzuf sıfatına müteallıktır.

[Şüphesiz bunda akıl sahipleri için ibretler vardır] Batıla uymayı ve çirkin şeyleri yapmayı men eden akıl sahipleri için.  النُّهٰى۟  kelimesiنُّهى 'nin çoğuludur. (Beyzâvî) 

İnsanın dünya ve ahiret saadetine kavuşması; kötü amel ve ahlaktan uzak durması ve mahlukata bakarak ibret almasıyla gerçekleşir. İnsanın bunları yapabilmesi için ise selim bir akla sahip olması gerekir. Bunlar  لِاُو۬لِي النُّهٰى۟  tabiriyle veciz bir şekilde ifade edilmiştir. Bu edebi sanatlardan îcâz-ı kısardır.

Ayrıca bu ifadede sebep müsebbep alakasıyla mecaz-ı mürsel sanatı vardır. 

Bunların işaretler teşkil etmesi, bütün âlemler için geçerli olduğu halde, anılan akıl sahiplerine tahsis edilmesi, o işaretlerden faydalananlar ve aksine davranmaktan alıkoyanların o akıl sahipleri olmaları itibarıyladır. (Ebüssuûd)

Haberin  اِنَّ  ile tekid edilmesi, muhatabı münkir menziline koymak içindir. (Âşûr)

 
Tâ-Hâ Sûresi 55. Ayet

مِنْهَا خَلَقْنَاكُمْ وَف۪يهَا نُع۪يدُكُمْ وَمِنْهَا نُخْرِجُكُمْ تَارَةً اُخْرٰى  ...


(Ey insanlar!) Sizi topraktan yarattık, (ölümünüzle) sizi oraya döndüreceğiz ve sizi bir kere daha oradan çıkaracağız.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 مِنْهَا ondan (topraktan)
2 خَلَقْنَاكُمْ sizi yarattık خ ل ق
3 وَفِيهَا yine oraya
4 نُعِيدُكُمْ döndürürüz ع و د
5 وَمِنْهَا ve ondan
6 نُخْرِجُكُمْ sizi çıkarırız خ ر ج
7 تَارَةً bir kez daha ت و ر
8 أُخْرَىٰ sonra ا خ ر

مِنْهَا خَلَقْنَاكُمْ وَف۪يهَا نُع۪يدُكُمْ وَمِنْهَا نُخْرِجُكُمْ تَارَةً اُخْرٰى

 

مِنْهَا  car mecruru  خَلَقْنَاكُمْ  fiiline müteallıktır.  خَلَقْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

ف۪يهَا  car mecruru  نُع۪يدُكُمْ  fiiline müteallıktır.  نُع۪يدُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

وَ  atıf harfidir. 

مِنْهَا  car mecruru  نُخْرِجُكُمْ  fiiline müteallıktır.  نُخْرِجُكُمْ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

تارَةً mefulü mutlaktan naibtir. Takdiri, إخراجا آخر şeklindedir.   اُخْرٰى  sıfat olup elif üzere mukadder fetha ile mansubdur.

نُع۪يدُ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. 

İf’al babındadır. Sülâsîsi  وعد ’dir.

نُخْرِجُ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  خرج ’dir.

İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

مِنْهَا خَلَقْنَاكُمْ وَف۪يهَا نُع۪يدُكُمْ وَمِنْهَا نُخْرِجُكُمْ تَارَةً اُخْرٰى

 

Birbirine matuf üç cümleden oluşan ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.

İlk cümle  مِنْهَا خَلَقْنَاكُمْ , müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Car mecrur  مِنْهَا , amili olan  خَلَقْنَاكُمْ  fiiline önemine binaen takdim edilmiştir. 

Makabline hükümde ortaklık nedeniyle atfedilen  وَف۪يهَا نُع۪يدُكُمْ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Car mecrur  ف۪يهَا , amiline takdim edilmiştir. Aynı üslupta gelen  نُخْرِجُكُمْ تَارَةً اُخْرٰى  cümlesi de makabline hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir. 

Bu üç cümlenin ilkindeki ve üçüncüsündeki takdimler ilk ve sonraki yaratılışta arzın önemi dolayısıyladır. İkincisi ise benzerleriyle uyum içindir. (Âşûr)

Fiiller, azamet zamirine isnad edilerek tazim edilmiştir.

خَلَقْنَاكُمْ  fiilinin mazi sıygada gelişi hudûs, sebat, temekkün ve istikrar,  نُع۪يدُكُمْ  ve  نُخْرِجُكُمْ  fiillerinin muzari sıygada gelişi hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107) 

Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

Cümlelerde mecrur olan  هَا  zamiri arza aittir. Yaratılmak ve geri döndürülmek fiilleri arza kasredilmiştir. “Kemikler ufalanıp toprak olduktan sonra mı?” diyerek yeniden yaratılmayı inkâr eden müşriklere tarizdir.

مِنْهَا خَلَقْنَاكُمْ وَف۪يهَا نُع۪يدُكُمْ [Sizi ondan yarattık, tekrar ona iade edeceğiz.] cümlesinde, güzel bir mukabele sanatı vardır. Zira  مِنْهَا ‘ya karşılık  ف۪يهَا , خَلَقْنَاكُمْ ‘ya karşılık  نُع۪يدُكُمْ  kullanılmıştır. Bu da, süsleyici edebî sanatlardandır. (Safvetü’t Tefâsir)

نُع۪يدُ - خَلَقْنَاكُمْ  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.  

مِنْهَا  ve  كُمْ ‘lerin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr vardır.  

Bil ki Allah Teâlâ bu ayetlerde, yerin pekçok faydasından bahsetmiştir ki bu da Cenab-ı Hakk'ın o yeri canlılar için üzerinde gidip geldikleri bir döşek ve yatak (gibi) yapması; onlara o yeryüzünde, istedikleri zaman gidip gelecekleri yollar yapması ve orada hem kendilerinin azıkları hem de hayvanlarının yiyecekleri olacak olan çeşitli bitkiler yaratmasıdır ki bu, onların, kendisinden neşet ettikleri temeldir, asıldır. Sonra bu yer, öldükleri zaman da toplanıp bir araya getirildikleri bir mekândır. İşte bundan dolayı Hazret-i Peygamber (sav), "Yere, iyi davranın; çünkü o da size iyi davranır" buyurmuştur. (Fahreddin er-Râzî)

Bu, ölümden sonraki ikinci yaratılış imkânına delil olması için ilk yaratılışı hatırlatmak şeklinde bir idmâcdır. Aralarındaki münasebet sağlamdır. Çünkü yeryüzünün yaratılışından ve nimetlerinden bahsetmek, insanlar için önemli olan yeryüzüyle alakalı hususların zikrini tamamlamayı gerektirmektedir. (Âşûr)

 
Tâ-Hâ Sûresi 56. Ayet

وَلَقَدْ اَرَيْنَاهُ اٰيَاتِنَا كُلَّهَا فَكَذَّبَ وَاَبٰى  ...


Andolsun, biz ona (Firavun’a) bütün mucizelerimizi gösterdik de o bunları yalanladı ve reddetti.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَقَدْ ve andolsun
2 أَرَيْنَاهُ biz ona gösterdik ر ا ي
3 ايَاتِنَا ayetlerimizin ا ي ي
4 كُلَّهَا hepsini ك ل ل
5 فَكَذَّبَ yine de yalanladı ك ذ ب
6 وَأَبَىٰ ve dayattı ا ب ي
İsrâiloğulları’nın Mısır’daki varlığının ve Hz. Mûsâ tarafından eski yurtlarına götürülmeleri için ortaya konan çabanın Firavun yönetimi nezdinde oluşturduğu siyasî kaygılar, psikolojik bir harp ortamı doğurmuştu. Böyle bir ortamda, o günün şartları içinde geniş kitleleri derinden etkilemekte olan ve dinî bir hüviyet de taşıyan sihir olgusunu ön plana çıkaran bir mücadele metodu, Hz. Mûsâ’nın peygamberliğini ve liderliğini kabul ettirmesini kolaylaştırabilecekti. Çünkü Firavun ve çevresindeki ileri gelenler de sihri tevhid çağrısına karşı kullanabilecekleri en etkili silâh olarak görüyorlar ve sihirbazlara bir taraftan baskı, bir taraftan da teşvik uygulayarak bu mücadeleden mutlak zaferle çıkacaklarını sanıyorlardı. İlâhî irade böyle bir atmosferde Hz. Mûsâ’yı sihirbazların bütün hünerlerini boşa çıkaracak mûcizelerle donatıp Firavun ve çevresindekilere bir imtihan fırsatı daha vermek şeklinde tecelli etmişti. Bu âyetlerde ve Kur’an’ın başka yerlerinde açıklandığı üzere, bizzat bu silâhı kullanan sihirbazlar dahi apaçık hakikati gördükleri için imana geldikleri halde Firavun ve adamları inkârcılıktaki inatlarını sürdürdüler, Firavun bununla da yetinmeyip iman eden sihirbazları çok ağır ceza ve işkencelerle tehdit etme yoluna girdi. Fakat birkaç saat öncesine kadar Firavun’un gözüne girip ödül almak için yarışan bu insanlar imanın lezzetini tattıktan sonra âhiret mutluluğunun–hayatın bağışlanması tarzında bile olsa– dünyadaki hiçbir ödülle değişilemeyeceğini idrak edip bunu açıkça ifade etme cesaretini gösterdiler (bu olayla ilgili bilgilerin Kitâb-ı Mukaddes’tekilerle karşılaştırılması için bk. A‘râf 7/103-126). Tefsirlerde 56. âyette Firavun’a gösterildiği ifade edilen kanıtların neler olduğu açıklanırken genellikle tevhide (Allah’ın birliğine) ilişkindeliller ve Hz. Mûsâ’nın peygamberliğini ortaya koyan mûcizeler üzerinde durulur. Ayrıca, bunlardan “bütün kanıtlarımızı” şeklinde söz edilmiş olmakla beraber Arap dilindeki kullanımlar dikkate alınarak bu ifadenin, “pek çok âyetimizi / kanıtımızı, bunca âyetimizi / kanıtımızı” şeklinde anlaşılmasının uygun olacağı belirtilir (bk. Râzî, XXII, 70-71). 58. âyetin “uygun bir yer” şeklinde tercüme ettiğimiz kısmı, “iki tarafa eşit uzaklıkta bir yer, seyircilerin görüşünü engellemeyecek düz bir alan, iki tarafın da rızâ göstereceği bir yer, şu anda bulunduğumuz mekân” gibi mânalarla açıklanmıştır (bk. Râzî, XXII, 71-72). 59. âyette “şenlik günü” diye çevrilen yevmü’z-zîne tamlaması hakkında değişik açıklamalar yapılmıştır; bunların ortak noktası, Hz. Mûsâ’nın o toplumda şenlik veya kutlama amacı taşıyan ve halkı bir araya getiren belirli bir güne atıfta bulunmuş olduğudur. Bu ifadenin Firavun’a ait olduğu yorumu da yapılmıştır (Zemahşerî, II, 438; Râzî, XXII, 72-73). 63. âyetin “tuttuğunuz örnek yolu” şeklinde tercüme ettiğimiz kısmına “sahip olduğunuz onurlu ve seçkin konumu” şeklinde mâna vermek de mümkündür (bk. Taberî, XVI, 182-183; İbn Atıyye, IV, 51). 67-68. âyetlerden, sihirbazların halkın gözünü bağlayan bir büyü ortaya koyması karşısında Hz. Mûsâ’nın dahi bir an için etkilenip insanların buna kapılmalarından endişe duyduğu (İbn Atıyye, IV, 51-52), fakat Allah’ın gerçeği bildirmesiyle mâneviyatının yükseltildiği anlaşılmaktadır. Bununla birlikte 69. âyet onun üstün gelmesinin sihir yarışını kazanma anlamında alınmaması için sihirbazların ortaya koydukları çabanın dinen asla tasvip edilmediğine de dikkat çekilmiştir (sihir konusunda bilgi için bk. Bakara 2/102). 
Kuran Yolu Tefsiri

وَلَقَدْ اَرَيْنَاهُ اٰيَاتِنَا كُلَّهَا فَكَذَّبَ وَاَبٰى

 

 وَ  istînâfiyyedir. لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattie harfidir. 

قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.  

اَرَيْنَاهُ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

اٰيَاتِنَا  ikinci mef’ûlun bih olup kesra ile mansubdur. Cemi müennes salim kelimeler fetha yerine kesra alırlar. Mütekellim zamiri olan  نَا muzafun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

كُلَّهَا  kelimesi  اٰيَاتِنَا  için manevi tekid harfidir. Muttasıl zamir  هَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

كَذَّبَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. 

اَبٰى  atıf harfi و ‘la makabline matuftur.  اَبٰى  fiili,  ى  üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. 

اَرَيْنَاهُ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  رأي ’dir.

İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

كَذَّبَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب ‘dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

وَلَقَدْ اَرَيْنَاهُ اٰيَاتِنَا كُلَّهَا فَكَذَّبَ وَاَبٰى

 

 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır.  لَ  mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.  وَلَقَدْ اَرَيْنَاهُ اٰيَاتِنَا كُلَّهَا  cümlesi, mahzuf kasemin cevabıdır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır.

اَرَيْنَاهُ  fiili, azamet zamirine isnad edilerek tazim edilmiştir.

فَكَذَّبَ  ve  اَبٰى  cümleleri de bu cümleye matuftur. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlelerin atıf sebebi, lafzen ve manen müttefik olmalarıdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107) 

Veciz anlatım kastıyla gelen  اٰيَاتِنَا  izafetinde  اٰيَاتِ ‘nin, azamet zamirine izafesi şeref ve itibarının yüksekliğini gösterir.

كُلَّهَا , ayetler için tekid ifade eder. 

كَذَّبَ  ve  اَبٰى  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Ayetteki  كُلَّهَا  lafzı, umumiliği ifade eder. Halbuki Allah Teâlâ Firavun'a bütün mucizeleri göstermemiştir. Bunun sebebi,  كُلَّ  lafzı her ne kadar umumilik ifade etse de, bazan karine bulunduğunda hususi manada da kullanılabilir. Bu, "Pazara girdim, her şeyi aldım" denmesine benzer. (Fahreddin er-Râzî) 

Başında yemin edilmesi, içeriğine son derece önem verildiğini göstermek içindir. (Ebüssuûd)

Zikredilen mucizeler, iki tane olduğu halde ayette çoğul kipinin kullanılması, iki mucizenin her birinin içerdiği ve her biri gerçek akıl sahipleri için birer açık mucize olan pek garip şeyler itibarıyladır. (Ebüssuûd) 

Kelamın kasem lâm’ı ve  قَدْ  ile tekid edilmesi; Firavun’un kullar üzerindeki zorbalağına taaccübü, küfründeki ve Allah'ın vahyettiği ve Firavun’a gösterdiği pek çok ayeti olduğu halde iman etmeyerek Musa'yı inkârındaki şiddeti göstermek içindir. (Âşûr)

 
Tâ-Hâ Sûresi 57. Ayet

قَالَ اَجِئْتَنَا لِتُخْرِجَنَا مِنْ اَرْضِنَا بِسِحْرِكَ يَا مُوسٰى  ...


Şöyle dedi: “Ey Mûsâ! Sihrin ile bizi yurdumuzdan çıkarmak için mi geldin?”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dedi ki ق و ل
2 أَجِئْتَنَا mi geldin? ج ي ا
3 لِتُخْرِجَنَا bizi çıkarmak için خ ر ج
4 مِنْ -dan
5 أَرْضِنَا yurdumuz- ا ر ض
6 بِسِحْرِكَ büyünle س ح ر
7 يَا مُوسَىٰ Musa

قَالَ اَجِئْتَنَا لِتُخْرِجَنَا مِنْ اَرْضِنَا بِسِحْرِكَ يَا مُوسٰى

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mekulü’l-kavli  اَجِئْتَنَا ‘dır.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. Hemze istifham harfidir. 

جِئْتَنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur. Mütekellim zamiri  نَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

ل  harfi,  تُخْرِجَ  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.

أنْ  ve masdar-ı müevvel,  جِئْتَنَا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

تُخْرِجَنَا  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  انت ‘dir.

Mütekellim zamiri  نَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

مِنْ اَرْضِنَا  car mecruru  تُخْرِجَنَا  fiiline müteallıktır. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

 بِسِحْرِك  car mecruru  تُخْرِجَنَا  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mansubdur.

يَا  nida harfidir.  مُوسٰى  münada olup gayri munsariftir. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.

Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قَالَ اَجِئْتَنَا لِتُخْرِجَنَا مِنْ اَرْضِنَا بِسِحْرِكَ يَا مُوسٰى

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اَجِئْتَنَا لِتُخْرِجَنَا مِنْ اَرْضِنَا بِسِحْرِكَ يَا مُوسٰى  cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen alay, tahkir ve inkâr amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Mekûlü’l-kavl cümlesi, Firavun’un Musa’ya verdiği cevaptır.  

Sebep  bildiren harf-i cer  لِ ’nin gizli  أنْ ’le masdar yaptığı, îrabdan mahalli olmayan  لِتُخْرِجَنَا مِنْ اَرْضِنَا بِسِحْرِكَ  cümlesi, masdar teviliyle,  اَجِئْتَنَا  fiiline mütealliktir. Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Ayetin sonundaki itiraziyye olan  يَا مُوسٰى  cümlesi nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.

İtiraz cümleleri ıtnâb babındandır. Çeşitli gayelere binaen araya girmiş saplama bir cümle olan itiraziyye cümlesinin, ana cümlenin anlamına tesiri yoktur. (Sevinç Resul, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”In Kullanımı)

Firavun'un, Hazret-i Musa'nın gösterdiği açık mucizeleri büyü olarak vasıflandırması, kavmini Hazret-i Musa'ya karşı koymaya cesaretlendirmek içindi. (Ebüssuûd)

Ayetin önceye atfedilmeyerek  قالَ  fiili ile başlaması, bunun diyaloğun bir tamamlayıcısı olduğu konusunda şüphe bırakmaz. (Âşûr)

 
Tâ-Hâ Sûresi 58. Ayet

فَلَنَأْتِيَنَّكَ بِسِحْرٍ مِثْلِه۪ فَاجْعَلْ بَيْنَنَا وَبَيْنَكَ مَوْعِداً لَا نُخْلِفُهُ نَحْنُ وَلَٓا اَنْتَ مَكَاناً سُوًى  ...


“Biz de mutlaka sana karşı onun gibi bir sihir yapacağız. Bunun için seninle bizim aramızda; uygun bir yerde, senin de, bizim de caymayacağımız bir buluşma vakti belirle.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَلَنَأْتِيَنَّكَ biz de mutlaka sana getireceğiz ا ت ي
2 بِسِحْرٍ bir büyü س ح ر
3 مِثْلِهِ onun benzeri م ث ل
4 فَاجْعَلْ tayin et ج ع ل
5 بَيْنَنَا bizimle ب ي ن
6 وَبَيْنَكَ sizin aranızda ب ي ن
7 مَوْعِدًا buluşma zamanı و ع د
8 لَا asla
9 نُخْلِفُهُ caymayacağımız خ ل ف
10 نَحْنُ bizim
11 وَلَا ne de
12 أَنْتَ senin
13 مَكَانًا bir yer olsun ك و ن
14 سُوًى uygun س و ي

فَلَنَأْتِيَنَّكَ بِسِحْرٍ مِثْلِه۪ فَاجْعَلْ بَيْنَنَا وَبَيْنَكَ مَوْعِداً لَا نُخْلِفُهُ نَحْنُ وَلَٓا اَنْتَ مَكَاناً سُوًى

 

Fiil cümlesidir.  فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَ  mukadder kasemin cevabına gelen muvattie harfidir.  نَأْتِيَنَّ  fiilinin sonundaki  نَّ , tekid ifade eden nûn-u sakiledir. نَأْتِيَ Fetha üzere mebni, muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur.

Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

Tekid nunları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lâmı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)

Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu  ن , َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Kur’an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)

بِسِحْرٍ  car mecruru  فَلَنَأْتِيَنَّكَ  fiiline müteallıktır.  مِثْلِه۪  kelimesi بِسِحْرٍ  sıfatı olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir.Takdiri;  إن قبلت اللقاء فاجعل  (Eğer karşılaşmayı kabul edersen) şeklindedir.

اجْعَلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  انت ‘dir.

بَيْنَنَا  mekân zarfı, mahzuf ikinci mef’ûlun bihe mütealliktir.  Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  بَيْنَكَ  atıf harfi و ‘la makabline matuftur. 

مَوْعِداً  birinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  لَا نُخْلِفُهُ  cümlesi  مَوْعِداً ‘in sıfatı olarak mahallen mansubdur. 

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  نُخْلِفُهُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

Munfasıl zamir  نَحْنُ  gizli zamiri tekid içindir.

وَ  atıf harfidir.  لَٓا  nefy harfinin tekrarı olumsuzluğu tekid içindir.  اَنْتَ  munfasıl zamiri  نُخْلِفُهُ ‘deki  zamire matuftur.

مَكَاناً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  سُوًى  kelimesi  مَكَاناً ‘ın sıfatı olup mukadder fetha ile mansubdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

HAKİKİ SIFAT 

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. MÜFRED OLAN SIFATLAR

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فَلَنَأْتِيَنَّكَ بِسِحْرٍ مِثْلِه۪ فَاجْعَلْ بَيْنَنَا وَبَيْنَكَ مَوْعِداً لَا نُخْلِفُهُ نَحْنُ وَلَٓا اَنْتَ مَكَاناً سُوًى

 

فَ , atıf harfiyle gelen ve önceki ayetteki mekulü’l-kavle dahil olan  فَلَنَأْتِيَنَّكَ بِسِحْرٍ مِثْلِه۪ cümlesi, mahzuf kasemin cevabıdır.  لَ  ve nûn-u sakîle ile tekid edilmiş mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. 

فَاجْعَلْ  cümlesi takdiri,  إن قبلت اللقاء [“Eğer  karşılaşmayı kabul edersen..”] olan mahzuf şartın cevabıdır.  فَ  karinesiyle gelen cevap cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Kasemin cevabının delaletiyle şart cümlesinin hazfedilmesi îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Mezkûr cevap ve mukadder şart cümlesinden oluşan terkip şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

‘Senin bilemeyeceğin, düşünemeyeceğin türde bir sihirle’ manasına gelmesi için بِسِحْرٍ  kelimesi nekre olarak gelmiştir.

"Senin bize getirdiğin, mucize değil sihirdir" demek istemiştir. Mucizenin, karşı konulması imkânsız birşey, sihrin ise karşı konulabilecek birşey olmasından ötürü, Firavun mucizenin sihirden ayırt edilebileceğini bildiği için, ‘’Şimdi biz sana onun gibi bir sihir yapacağız’’ demiştir. (Fahreddin er-Râzî)  

مَوْعِداً  kelimesi masdar-ı mimdir. Yani, "Bizimle aranda, cayamayacağımız bir vaatte bulun" manasındadır. Çünkü cayma ancak vaat (söz verme) masdarı için söz konusu olur. Ama ism-i zaman ismi mekân olan مَوْعِداً  kelimesinin cayma ile nitelenmesi doğru olmaz. Ayetteki  مَكَاناً  kelimesi,  اجْعَلْ  fiilinin ikinci mef'ulü olduğu için mansub kılınmıştır. Buna göre kelamın takdiri, "Cayamayacağımız o randevu yerini, dümdüz bir yer kıl (seç)" şeklindedir. (Fahreddin er-Râzî) 

لَا نُخْلِفُهُ  cümlesi,  مَوْعِداً  için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, matbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’ân Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)

Sıfat cümlesindeki nefy harfi, olumsuzluğu tekid için tekrarlanmıştır.

 لَا  ve  بَيْنَ  kelimelerinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

Ayette geçen  مِثْلِهِ  kelimesiyle ifade edilen benzerlik sihrin kuvveti değil, cinsi açısındandır. (Âşûr)

مَكانًا  kelimesi  مَوْعِدًا  kelimesinin iki manasından biri için bedel-i iştimâldir. Çünkü bu kelime mekân ve zaman gerektirir. Mekân manasından bedeldir. (Âşûr)

 
Tâ-Hâ Sûresi 59. Ayet

قَالَ مَوْعِدُكُمْ يَوْمُ الزّ۪ينَةِ وَاَنْ يُحْشَرَ النَّاسُ ضُحًى  ...


Mûsâ, “Buluşma vaktimiz, bayram günü, insanların toplandığı kuşluk vaktidir” dedi.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ (Musa) dedi ki ق و ل
2 مَوْعِدُكُمْ buluşma zamanınız و ع د
3 يَوْمُ günü ي و م
4 الزِّينَةِ süs (bayram) ز ي ن
5 وَأَنْ ve
6 يُحْشَرَ toplanacağı ح ش ر
7 النَّاسُ insanaların ن و س
8 ضُحًى kuşluk vakti ض ح و

قَالَ مَوْعِدُكُمْ يَوْمُ الزّ۪ينَةِ وَاَنْ يُحْشَرَ النَّاسُ ضُحًى

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mekulü’l-kavli مَوْعِدُكُمْ يَوْمُ الزّ۪ينَةِ ‘dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

مَوْعِدُكُمْ  mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

يَوْمُ  haber olup lafzen merfûdur.  الزّ۪ينَةِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  يَوْمُ ‘ye matuf olup mahallen merfûdur. 

يُحْشَرَ  mansub, meçhul muzari fiildir.  النَّاسُ  naib-i fail olup lafzen merfûdur.

ضُحًى  zaman zarfı, يُحْشَرَ   fiiline müteallık olup elif üzere mukadder fetha ile mansubdur.

قَالَ مَوْعِدُكُمْ يَوْمُ الزّ۪ينَةِ وَاَنْ يُحْشَرَ النَّاسُ ضُحًى

 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  مَوْعِدُكُمْ يَوْمُ الزّ۪ينَةِ  cümlesi, mübteda ve haberden müteşekkil olup sübut ve istimrar ifade etmektedir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müsnedün ileyh olan  مَوْعِدُكُمْ  kelimesi de müsned olan  يَوْمُ الزّ۪ينَةِ  kelimesi de veciz ifade yollarından olan izafet formunda gelerek az sözle çok anlam ifade etmiştir.

Ayetteki, sizinle bulaşma vakti ifadesinin, Firavun’un sözü olması yani bu vakti ve yeri belirleyenin onun olması muhtemel olduğu gibi, bunun Hazret-i Musa’nın (as) sözü olması da muhtemeldir. Kâdi birincisinin daha açık olduğunu, çünkü bu toplanmayı isteyenin Musa (as) değil, Firavun olduğunu söylemiştir. (Fahreddin er-Râzî)

يَوْمُ الزّ۪ينَةِ  ifadesi, bayram gibi özel bir günden kinayedir.

Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki  يُحْشَرَ النَّاسُ ضُحًى  cümlesi, masdar teviliyle  يَوْمُ ‘ye matuf olup mahallen merfûdur. 

Muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Ayetteki  اَنْ يُحْشَرَ النَّاسُ  ifadesi, randevu vaktiniz insanların kuşluk vakti toplanmalarıdır demektir. Buna göre, buradaki  أن  masdariyyedir ve arkasından gelen cümle mahallen merfûdur. Bunun  الزّ۪ينَةِ  kelimesine atfedilerek, mahallen mecrûr olması da mümkündür. 

Kâdi şöyle der: Hazret-i Musa (as) o günü, “zinet günü” sözüyle, o gündeki o belli vakti de “İnsanların toplandıkları kuşluk vakti” diye belirlemiştir. (Fahreddin er-Râzî)

ضُحًى  ve  يَوْمُ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.  

Hazret-i Musa'nın böyle bir günü tayin etmesi, son derece kuvvetli olduğunu, kendine özgüveni bulunduğunu ve onlara hiç aldırmadığını göstermek içindi. Çünkü o gün onların olanca güçlerini gösterdikleri gündür. Bir de, hakkın ortaya çıkması ve batılın perişan olması, çok sayıda şahitler huzurunda olsun ve hazır bulunanlar, bulunmayanlar, bütün halk arasına yayılsın. (Ebüssuûd)

يَوْمُ الزِّينَةِ  sözü vakti,  وأنْ يُحْشَرَ النّاسُ  sözü mekânı,  ضَحًى  sözü ise mutlak vakti tayin için gelmiştir. (Âşûr)

 
Tâ-Hâ Sûresi 60. Ayet

فَتَوَلّٰى فِرْعَوْنُ فَجَمَعَ كَيْدَهُ ثُمَّ اَتٰى  ...


Bunun üzerine Firavun ayrılıp, hilesini kuracak sihirbazlarını topladı, sonra geldi.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَتَوَلَّىٰ dönüp gitti و ل ي
2 فِرْعَوْنُ Fir’avn
3 فَجَمَعَ ve topladı ج م ع
4 كَيْدَهُ hilesini ك ي د
5 ثُمَّ sonra
6 أَتَىٰ geldi ا ت ي

فَتَوَلّٰى فِرْعَوْنُ فَجَمَعَ كَيْدَهُ ثُمَّ اَتٰى

 

Fiil cümlesidir.  فَ  istînâfiyyedir.  تَوَلّٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. فِرْعَوْنُ  fail olup lafzen merfûdur.

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

جَمَعَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. 

كَيْدَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

ثُمَّ  atıf harfidir, hem zaman açısından hem de rütbe (bir mertebeden bir mertebeye geçiş)  açısından terahi ifade eder. (Âşûr)

ثُمَّ : Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından  فَ   harfinin zıttıdır.  ثُمَّ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَتٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. 

تَوَلّٰى  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi  ولى ’dir.

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.

فَتَوَلّٰى فِرْعَوْنُ فَجَمَعَ كَيْدَهُ ثُمَّ اَتٰى

 

فَ , istînâfiyyedir. Ayet müstenefe olarak fasılla gelmiştir.  فَتَوَلّٰى فِرْعَوْنُ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İstînâf cümlesine matuf olan ikinci cümle  فَجَمَعَ كَيْدَهُ  ve ona  ثُمَّ  ile atfedilen son cümle  ثُمَّ اَتٰى  da aynı üslupta gelmiş mazi fiil cümleleridir ve faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107) 

تَوَلّٰى - اَتٰى  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır. 

تَوَلّٰى , yüz çevirme, dönme, bazan kabul etmeme, bazan da dönüp savuşma manasında olur. Burada, zahir olan bu kelimenin, dönüp gitme manasında olmasıdır ki bu, Firavun'un Hz. Musa’yı bir araya gelmek üzere randevulaştığı o yerde bırakıp gitmesidir. Mukâtil buna, ‘’O (Firavun) yüz çevirdi ve haktan yüz çevirişini sürdürdü manasını vermiştir. Ayetteki  فَجَمَعَ كَيْدَهُ [Bütün hilesini topladı] ifadesinin içine, sihirbazlar, bu hadise için toplanan insanlar, sihirbazların alet ve edevatı ile sihirbazların getirip yaptıkları her şey girer. (Fahreddin er-Râzî)

ثُمَّ  kelimesi hakiki mühlet ve rütbeten terahi içindir. Çünkü randevu için hazır bulunması, hazırlık süresi geçtikten ve komplo için en önemli hazırlığını yaptıktan sonraydı. Zira hazırladıklarının etkisi görülecektir. (Âşûr)

 
Tâ-Hâ Sûresi 61. Ayet

قَالَ لَهُمْ مُوسٰى وَيْلَكُمْ لَا تَفْتَرُوا عَلَى اللّٰهِ كَذِباً فَيُسْحِتَكُمْ بِعَذَابٍۚ وَقَدْ خَابَ مَنِ افْتَرٰى  ...


Mûsâ, onlara şöyle dedi: “Yazıklar olsun size! Allah’a karşı yalan uydurmayın, yoksa sizi azap ile yok eder. Allah’a karşı yalan uyduran mutlaka hüsrana uğramıştır.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dedi ق و ل
2 لَهُمْ onlara
3 مُوسَىٰ Musa
4 وَيْلَكُمْ yazık size
5 لَا
6 تَفْتَرُوا uydurmayın ف ر ي
7 عَلَى karşı
8 اللَّهِ Allah’a
9 كَذِبًا yalan ك ذ ب
10 فَيُسْحِتَكُمْ sonra kökünüzü keser س ح ت
11 بِعَذَابٍ bir azab ile ع ذ ب
12 وَقَدْ ve doğrusu
13 خَابَ perişan olmuştur خ ي ب
14 مَنِ kimse
15 افْتَرَىٰ iftira eden ف ر ي

قَالَ لَهُمْ مُوسٰى وَيْلَكُمْ لَا تَفْتَرُوا عَلَى اللّٰهِ كَذِباً فَيُسْحِتَكُمْ بِعَذَابٍۚ 

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  لَهُمْ  car mecruru  قَالَ  fiiline müteallıktır.

مُوسٰٓى  fail olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur.

وَيْلَكُمْ  mahzuf fiilin mef’ûlun mutlakı olup fetha ile mansubtur. Takdiri;  ألزمكم الله ويلكم (Allah seni veyle mecbur etsin) şeklindedir.

Mekulü’l-kavli  لَا تَفْتَرُوا ‘dur.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.  تَفْتَرُوا  kelimesi  ن ‘un hazfiyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

عَلَى اللّٰهِ  car mecruru  تَفْتَرُوا  fiiline mütealliktir.  كَذِباً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

فَ , sebebiyyedir. Muzariyi gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren harftir.

Fâ-i sebebiyyeden önce nefy, talep bulunması gerekir

اَنْ  ve masdar-ı müevvel, önce geçen mukadder masdara matuf olarak mahallen merfûdur. Takdiri;  لا يكن منكم افتراء فسحت من الله بعذاب (Aranızda iftira olmasın, yoksa Allah azapla yok eder.) şeklindedir.

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan  حَتّٰٓى ’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

يُسْحِتَكُمْ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  بِعَذَابٍ  car mecruru  يُسْحِتَكُمْ  fiiline müteallıktır.

يُسْحِتَكُمْ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  سحت ’dir.

İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.


 وَقَدْ خَابَ مَنِ افْتَرٰى

 

وَ  istînâfiyyedir.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.  خَابَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.

Müşterek ism-i mevsûl  مَنِ , fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  افْتَرٰى ‘dır. Îrabdan mahalli yoktur. 

افْتَرٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. 

افْتَرٰى  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi  فرى ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

قَالَ لَهُمْ مُوسٰى وَيْلَكُمْ لَا تَفْتَرُوا عَلَى اللّٰهِ كَذِباً فَيُسْحِتَكُمْ بِعَذَابٍۚ وَقَدْ خَابَ مَنِ افْتَرٰى

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Allah Teâlâ, Hz. Musa’nın sözlerini bildirmektedir. Mekulü’l-kavl Hz. Musa'ya aittir.

وَيْلَكُمْ  mahzuf bir fiilin mef’ûlu olarak mansubdur. Takdiri;  ألزمكم الله ويلكم (Allah seni veyle mecbur etsin) şeklindedir. Bu takdire göre cümle, itiraziyye olarak fasılla gelmiş müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Araplar bu fiili gizleyip sadece masdarı zikrederler.

وَيْلَكُمْ  itiraziyye cümlesidir. Beddua manasındadır. İtiraz cümleleri ıtnâb babındandır. Çeşitli gayelere binaen araya girmiş saplama bir cümle olan itiraziyye cümlesinin, ana cümlenin anlamına tesiri yoktur. (Sevinç Resul, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”In Kullanımı)

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  لَا تَفْتَرُوا عَلَى اللّٰهِ كَذِباً  cümlesi, nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Allah'a iftira etmeyin sözünden sonra  كَذِباً  zikredilmesi, sözü kuvvetlendirmek için yapılan ıtnâbdır. Çünkü iftira zaten yalandır.

Fâ-i sebebiyyenin gizli  أنْ ‘le masdar yaptığı  فَيُسْحِتَكُمْ بِعَذَابٍۚ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar teviliyle, sözün öncesinden anlaşılan mukadder masdara matuftur. 

عَذَابٍۚ ’deki tenvin, tasavvuru mümkün olmayan neve işarettir.

Ayetin son cümlesi olan  وَقَدْ خَابَ مَنِ افْتَرٰى  haldir.  و , hal veya istînâfiyyedir.  Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

Cümle  قَدْ  tahkik harfiyle tekid edilmiş, müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber talebî kelamdır.

خَابَ  fiilinin faili konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَنْ ‘nin sılası olan  افْتَرٰى  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

تَفْتَرُوا - كَذِباً  ve  خَابَ - فَيُسْحِتَكُمْ - بِعَذَابٍۚ  gruplarındaki kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı,  تَفْتَرُوا - افْتَرٰى  kelimeleri arasında ise iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr  sanatları vardır.
Tâ-Hâ Sûresi 62. Ayet

فَتَنَازَعُٓوا اَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ وَاَسَرُّوا النَّجْوٰى  ...


Sihirbazlar, işlerini kendi aralarında tartıştılar ve gizli gizli konuştular.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَتَنَازَعُوا sonra tartıştılar ن ز ع
2 أَمْرَهُمْ işlerini ا م ر
3 بَيْنَهُمْ kendi aralarında ب ي ن
4 وَأَسَرُّوا ve gizlice س ر ر
5 النَّجْوَىٰ konuştular ن ج و

فَتَنَازَعُٓوا اَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ وَاَسَرُّوا النَّجْوٰى

 

Fiil cümlesidir.  فَ  istînâfiyyedir.  تَنَازَعُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

اَمْرَهُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

بَيْنَهُمْ  mekân zarfı mahzuf hale müteallıktır. Muttasıl zamir  هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اَسَرُّوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و’ ı fail olarak mahallen merfûdur.  

النَّجْوٰى  mef’ûlun bih olup elif üzere mukadder fetha ile mansubdur. 

تَنَازَعُٓوا   fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفاعَلَ  babındadır. Sülâsîsi  نزع ‘dir.

Bu bab fiile müşareket (ortaklık/işteşlik), tekellüf ve tezahür( görünmek ve zorlanmak), tedrîc (bir işin aşamalı olarak ,aralıklarla ve yavaş yavaş meydana gelmesi), mutavaat fâale (mufaale babına ait bir fıilin dönüşlülüğü için kullanılması) ve mücerred mana (türemiş olduğu mücerred fiille aynı anlamda kullanılması) anlamları katar.  

اَسَرُّوا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  سرر ’dir.

İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

فَتَنَازَعُٓوا اَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ وَاَسَرُّوا النَّجْوٰى

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber, ibtidaî kelamdır. 

Aynı üsluptaki  وَاَسَرُّوا النَّجْوٰى  cümlesi,  وَ  atıf harfiyle makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

النَّجْوٰى kelimesiاَسَرُّوا  fiilinin mef’ûlüdür. Fetha, kelimenin son harfine takdir edilmiştir.

اَسَرُّوا - النَّجْوٰى  kelimeleri arasında mürâât-ı  nazîr sanatı vardır. 
Tâ-Hâ Sûresi 63. Ayet

قَالُٓوا اِنْ هٰذَانِ لَسَاحِرَانِ يُر۪يدَانِ اَنْ يُخْرِجَاكُمْ مِنْ اَرْضِكُمْ بِسِحْرِهِمَا وَيَذْهَبَا بِطَر۪يقَتِكُمُ الْمُثْلٰى  ...


Şöyle dediler: “Şüphesiz bu ikisi, sihirleri ile sizi yurdunuzdan çıkarmak ve en üstün olan dininizi ortadan kaldırmak isteyen birer sihirbazdırlar.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالُوا dediler ki ق و ل
2 إِنْ gerçekten
3 هَٰذَانِ bunlar
4 لَسَاحِرَانِ iki büyücüdür س ح ر
5 يُرِيدَانِ istiyorlar ر و د
6 أَنْ ki
7 يُخْرِجَاكُمْ sizi çıkarsınlar خ ر ج
8 مِنْ -dan
9 أَرْضِكُمْ yurdunuz- ا ر ض
10 بِسِحْرِهِمَا büyüleriyle س ح ر
11 وَيَذْهَبَا ve gidersinler ذ ه ب
12 بِطَرِيقَتِكُمُ sizin yolunuzu ط ر ق
13 الْمُثْلَىٰ örnek م ث ل

قَالُٓوا اِنْ هٰذَانِ لَسَاحِرَانِ يُر۪يدَانِ اَنْ يُخْرِجَاكُمْ مِنْ اَرْضِكُمْ بِسِحْرِهِمَا وَيَذْهَبَا بِطَر۪يقَتِكُمُ الْمُثْلٰى

 

Fiil cümlesidir. قَالُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

Mekulü’l-kavli  اِنْ هٰذَانِ لَسَاحِرَانِ ‘dir.  قَالُٓوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

اِنْ  tekid ifade eden muhaffefe  اَنَّ ’dir. İsmi olan şan zamiri mahzuftur. 

هٰذَانِ  mübteda olarak mahallen merfûdur.

لَ   harfi,  اِنْ ‘in muhaffefe  اِنَّ  olduğuna delalet eden lam-ı farikadır.  سَاحِرَانِ  mübteda olup müsenna olduğu için elif ile merfûdur.  يُر۪يدَانِ  fiil cümlesi  سَاحِرَانِ ‘nin sıfatı olarak mahallen merfûdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

HAKİKİ SIFAT 

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. MÜFRED OLAN SIFATLAR

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) يُر۪يدَانِ  fiili  ن ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan  tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  يُر۪يدَانِ  fiilinin mef’ûlü yerinde olarak mahallen mansubdur.

يُخْرِجَاكُمْ  kelimesi ن ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

مِنْ اَرْضِكُمْ  car mecruru  يُخْرِجَا  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

بِسِحْرِهِمَا  car mecruru  يُخْرِجَا  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  هِمَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

يَذْهَبَا  fiili atıf harfi  وَ ‘la  يُخْرِجَا  fiiline matuftur.  يَذْهَبَا  fiili ن ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan  tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur.

بِطَر۪يقَتِ  car mecruru  يَذْهَبَا  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

الْمُثْلٰى  kelimesi  بِطَر۪يقَتِكُمُ ‘un sıfatı olup mukadder kesra ile mecrurdur.

يُخْرِجَاكُمْ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  خرج ’dir.

İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

سَاحِرَانِ  kelimesi sülâsî mücerred olan  سحر  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قَالُٓوا اِنْ هٰذَانِ لَسَاحِرَانِ يُر۪يدَانِ اَنْ يُخْرِجَاكُمْ مِنْ اَرْضِكُمْ بِسِحْرِهِمَا وَيَذْهَبَا بِطَر۪يقَتِكُمُ الْمُثْلٰى

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالُٓوا  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اِنْ هٰذَانِ لَسَاحِرَانِ  cümlesine dahil olan  اِنْ , muhaffefe  اِنَّ ‘dir.  هٰذَانِ , mübtedadır ( اِنْ  harfinin bu kelimedeki ameli ihmal edilebilir.). Haber olan لَسَاحِرَانِ ‘ye dahil olan  لَ , farikadır.  اِنْ ’in muhaffefe olduğunu belirtir.

اِنْ ’in nafiye,  لَ ’ın ise  إلّا  manasında olduğu da söylenmiştir. 

Mübteda ve haberden müteşekkil  هٰذَانِ لَسَاحِرَانِ  cümlesi, faide-i haber inkâri kelamdır. 

Müsnedün ileyhin ism-i işaretle marife olması, mütekellimin tahkir niyetine işaret etmektedir.

Ayette sihirbazların Hz. Musa ve Harun (as) hakkında söyledikleri sözlerin üslubu, onlar hakkında çok fazla şüpheleri olduğunu göstermektedir.

يُر۪يدَانِ  cümlesi,  سَاحِرَانِ  kelimesi için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, matbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’ân Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme) 

اَنْ  masdar harfi ve akabindeki   يُخْرِجَاكُمْ مِنْ اَرْضِكُمْ بِسِحْرِهِمَا  cümlesi, masdar teviliyle  يُر۪يدَانِ  fiilinin mef’ûlü yerindedir. Masdar-ı müevvel cümlesi, muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiil muzari sıygada gelerek hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.

Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Aynı üsluptaki  وَيَذْهَبَا بِطَر۪يقَتِكُمُ الْمُثْلٰى  cümlesi,  وَ  atıf harfiyle  …يُخْرِجَاكُمْ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

İsm-i tafdil kalıbında gelerek mübalağa ifade eden  الْمُثْلٰى  kelimesi,  بِطَر۪يقَتِكُمُ  için sıfattır.  Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. 

سَاحِرَانِ - بِسِحْرِهِمَا  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
Tâ-Hâ Sûresi 64. Ayet

فَاَجْمِعُوا كَيْدَكُمْ ثُمَّ ائْتُوا صَفاًّۚ وَقَدْ اَفْلَحَ الْيَوْمَ مَنِ اسْتَعْلٰى  ...


“Öyleyse, hilelerinizi toplayın (birbirinize destek olun) sonra sıra hâlinde gelin. Bu gün üstün gelen muhakkak başarıya ulaşmıştır.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَأَجْمِعُوا siz toplayın ج م ع
2 كَيْدَكُمْ hilenizi ك ي د
3 ثُمَّ sonra
4 ائْتُوا gelin ا ت ي
5 صَفًّا sıra halinde ص ف ف
6 وَقَدْ ve muhakkak
7 أَفْلَحَ başarmıştır ف ل ح
8 الْيَوْمَ bugün ي و م
9 مَنِ kimse
10 اسْتَعْلَىٰ üstün gelen ع ل و

فَاَجْمِعُوا كَيْدَكُمْ ثُمَّ ائْتُوا صَفاًّۚ 

 

Fiil cümlesidir.  فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri; إن أردتم الغلبة (Galibiyet isterseniz) şeklindedir.

اَجْمِعُوا  fiili,  ن ‘un hazfi ile mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

كَيْدَكُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından  فَ  harfinin zıttıdır.  ثُمَّ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

ائْتُوا  fiili,  ن ‘un hazfi ile mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و’ ı fail olarak mahallen merfûdur.  صَفاًّ  hal olup fetha ile mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 


 وَقَدْ اَفْلَحَ الْيَوْمَ مَنِ اسْتَعْلٰى

 

Fiil cümlesidir.  وَ  haliyyedir.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.  اَفْلَحَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو 'dir.  الْيَوْمَ  zaman zarfı,  اَفْلَحَ  fiiline müteallıktır.

Müşterek ism-i mevsûl  مَنِ , fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  اسْتَعْلٰى  ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

اسْتَعْلٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. 

اسْتَعْلٰى  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi  علو ’dir.

Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.

فَاَجْمِعُوا كَيْدَكُمْ ثُمَّ ائْتُوا صَفاًّۚ 

 

Sihirbazların konuşmalarının devamıdır. Cümle, takdiri   إن أردتم الغلبة  (Galibiyet isterseniz) olan mahzuf bir şartın cevabıdır. Cümleye dahil olan rabıta  فَ ‘si bu hazfin işaretidir. Cevap cümlesi  اَجْمِعُوا كَيْدَكُمْ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Mahzuf şart ve mezkur cevap cümlesinden oluşan terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. 

ثُمَّ ائْتُوا صَفاًّۚ  cümlesi cevap cümlesine matuftur.  صَفاًّ  kelimesi haldir. Hal cümleleri, anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.


 وَقَدْ اَفْلَحَ الْيَوْمَ مَنِ اسْتَعْلٰى

 

Ayetin son cümlesindeki  وَ  istînâfiyyedir. Cümle  قَدْ  tahkik harfiyle tekid edilmiş, müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber talebî kelamdır.

اَفْلَحَ  fiilinin faili konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَنْ ‘nin sılası olan  اسْتَعْلٰى  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

Itirazi bir cümledir. Yani, ‘Galip olanlar, baskın çıkanlar kurtulur’ demektir. Böylece onlar, ortaya koyacakları ve sayesinde galip gelecekleri sihir ile bunu yapabileceklerine inanıyorlardı. (Fahreddin er-Râzî)

 
Günün Mesajı
Hz. Musa'nın bu teklifi çok önemlidir. Hz. Allah'ın bu yüce rasûlü (as), insanların normal zamandakinden daha farklı bir halet-i ruhiyede bulunacağı bir günde ve o günün bütün insanların toplanabileceği bir vaktinde randevu vermekle, hem mesaj ve misyonuna olan mutlak güvenini ortaya koymuş hem de Firavun'a ve inancına en büyük darbeyi vuracak, mesajını da en reddedilmez pozitif delillerle herkesin önünde ilan etmiş olacaktı.
Sayfadan Gönüle Düşenler
Kasabaların birinde, dünyanın halini anlatan bir sahne yaşanıyormuş. Geçici süreliğine kasabaya gelen yaşlı bilgin, sırayla herkesin yanına gidiyor ve kulağına eğilip ihtiyacı olan nasihatı söylüyormuş. Dinleyenlerin çoğunun aklı bir karış havada, çok azı ise hakikaten söylenenleri ciddiye alıyormuş.

Çoğunluğun içindekiler farklı tepkiler veriyormuş. Kimisi, yaşlı bilgini abartılı sözlerle övüp teşekkür ediyor ama döner dönmez yüzlerini ekşitiyormuş. Kimisi; arkasından fiziksel özellikleriyle dalga geçiyor: ‘bunun gibi olacağıma hatama devam ederim’ ya da kılık kıyafetini eleştiriyor: ‘biraz gösterişli olmalı, aramıza ne yüzle giriyor’ diyormuş. Kimisi ise kendisine fayda sağlamayacak sorular soruyormuş. Kısacası; hepsinin nasihatleri duymazdan gelmek için kendilerince geçerli bahaneleri varmış.

Kasabanın başkanı, halkının tepkilerini sessizce takip ediyormuş. Yaşlı bilgin, herkesle konuştuktan sonra başkan kürsüye çıkarak halkına seslenmiş: ‘Sevgili kasaba sakinleri! Görüyorum ki, bazılarınız duyduklarından hoşnut olmadığını açıkça belli ediyor. Misafirimiz olan bilginin değerli nasihatlerine kulak vermenizi istiyorum. Zira, insan hatalarını düzelttiği ve doğrularını çoğalttığı zaman gelişir. Ancak, o zaman Allah katında yükselir.’

Halk dağıldıktan sonra yaşlı bilgin, kasaba başkanının yanına gitmiş ve alçak sesle bir şeyler söylemiş. Herkes gittiği için sadece bir kaç kişi, makamını fazlasıyla önemseyen kasaba başkanının ‘Bana nasihat etme cüretini nereden buluyorsun?’ diye bağırdığını duymuş. Halbuki, ona verilen nasihat kısa ve özmüş: halkına iyi bir örnek olmasıyla ilgiliymiş.

Ey yeryüzünde yollar açan ve gökten su indiren Allahım! Bizi; işitmemizi nasip ettiğin nasihatleri dinleyenlerden ve gerektiğinde kendisini eleştirmesini bilenlerden eyle. Nefsimizin büyüklenmesinden, körleşmesinden ve hırsından ya da keyfinden dolayı hatalarında ısrar etmesinden Sana sığınırız. Bizi; yanlışlar karşısında uygun tepkiyi verme (elle ya da dille düzeltme ya da kalp ile buğzetme) cesaretine sahiplerden ve hata yaptığını bildiğimiz ama düzeltme imkanımızın olmadığı kişilerden ya da o tür yerlerden uzak duranlardan eyle. Gönüllerimizi; razı olduğun kullarına ve sevdiğin amellere meyil ettir ve ömrümüzü onlarla bereketlendir. 

Amin.
Zeynep Poyraz  @zeynokoloji