Tâ-Hâ Sûresi 59. Ayet

قَالَ مَوْعِدُكُمْ يَوْمُ الزّ۪ينَةِ وَاَنْ يُحْشَرَ النَّاسُ ضُحًى  ...

Mûsâ, “Buluşma vaktimiz, bayram günü, insanların toplandığı kuşluk vaktidir” dedi.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ (Musa) dedi ki ق و ل
2 مَوْعِدُكُمْ buluşma zamanınız و ع د
3 يَوْمُ günü ي و م
4 الزِّينَةِ süs (bayram) ز ي ن
5 وَأَنْ ve
6 يُحْشَرَ toplanacağı ح ش ر
7 النَّاسُ insanaların ن و س
8 ضُحًى kuşluk vakti ض ح و
 
İsrâiloğulları’nın Mısır’daki varlığının ve Hz. Mûsâ tarafından eski yurtlarına götürülmeleri için ortaya konan çabanın Firavun yönetimi nezdinde oluşturduğu siyasî kaygılar, psikolojik bir harp ortamı doğurmuştu. Böyle bir ortamda, o günün şartları içinde geniş kitleleri derinden etkilemekte olan ve dinî bir hüviyet de taşıyan sihir olgusunu ön plana çıkaran bir mücadele metodu, Hz. Mûsâ’nın peygamberliğini ve liderliğini kabul ettirmesini kolaylaştırabilecekti. Çünkü Firavun ve çevresindeki ileri gelenler de sihri tevhid çağrısına karşı kullanabilecekleri en etkili silâh olarak görüyorlar ve sihirbazlara bir taraftan baskı, bir taraftan da teşvik uygulayarak bu mücadeleden mutlak zaferle çıkacaklarını sanıyorlardı. İlâhî irade böyle bir atmosferde Hz. Mûsâ’yı sihirbazların bütün hünerlerini boşa çıkaracak mûcizelerle donatıp Firavun ve çevresindekilere bir imtihan fırsatı daha vermek şeklinde tecelli etmişti. Bu âyetlerde ve Kur’an’ın başka yerlerinde açıklandığı üzere, bizzat bu silâhı kullanan sihirbazlar dahi apaçık hakikati gördükleri için imana geldikleri halde Firavun ve adamları inkârcılıktaki inatlarını sürdürdüler, Firavun bununla da yetinmeyip iman eden sihirbazları çok ağır ceza ve işkencelerle tehdit etme yoluna girdi. Fakat birkaç saat öncesine kadar Firavun’un gözüne girip ödül almak için yarışan bu insanlar imanın lezzetini tattıktan sonra âhiret mutluluğunun–hayatın bağışlanması tarzında bile olsa– dünyadaki hiçbir ödülle değişilemeyeceğini idrak edip bunu açıkça ifade etme cesaretini gösterdiler (bu olayla ilgili bilgilerin Kitâb-ı Mukaddes’tekilerle karşılaştırılması için bk. A‘râf 7/103-126). Tefsirlerde 56. âyette Firavun’a gösterildiği ifade edilen kanıtların neler olduğu açıklanırken genellikle tevhide (Allah’ın birliğine) ilişkindeliller ve Hz. Mûsâ’nın peygamberliğini ortaya koyan mûcizeler üzerinde durulur. Ayrıca, bunlardan “bütün kanıtlarımızı” şeklinde söz edilmiş olmakla beraber Arap dilindeki kullanımlar dikkate alınarak bu ifadenin, “pek çok âyetimizi / kanıtımızı, bunca âyetimizi / kanıtımızı” şeklinde anlaşılmasının uygun olacağı belirtilir (bk. Râzî, XXII, 70-71). 58. âyetin “uygun bir yer” şeklinde tercüme ettiğimiz kısmı, “iki tarafa eşit uzaklıkta bir yer, seyircilerin görüşünü engellemeyecek düz bir alan, iki tarafın da rızâ göstereceği bir yer, şu anda bulunduğumuz mekân” gibi mânalarla açıklanmıştır (bk. Râzî, XXII, 71-72). 59. âyette “şenlik günü” diye çevrilen yevmü’z-zîne tamlaması hakkında değişik açıklamalar yapılmıştır; bunların ortak noktası, Hz. Mûsâ’nın o toplumda şenlik veya kutlama amacı taşıyan ve halkı bir araya getiren belirli bir güne atıfta bulunmuş olduğudur. Bu ifadenin Firavun’a ait olduğu yorumu da yapılmıştır (Zemahşerî, II, 438; Râzî, XXII, 72-73). 63. âyetin “tuttuğunuz örnek yolu” şeklinde tercüme ettiğimiz kısmına “sahip olduğunuz onurlu ve seçkin konumu” şeklinde mâna vermek de mümkündür (bk. Taberî, XVI, 182-183; İbn Atıyye, IV, 51). 67-68. âyetlerden, sihirbazların halkın gözünü bağlayan bir büyü ortaya koyması karşısında Hz. Mûsâ’nın dahi bir an için etkilenip insanların buna kapılmalarından endişe duyduğu (İbn Atıyye, IV, 51-52), fakat Allah’ın gerçeği bildirmesiyle mâneviyatının yükseltildiği anlaşılmaktadır. Bununla birlikte 69. âyet onun üstün gelmesinin sihir yarışını kazanma anlamında alınmaması için sihirbazların ortaya koydukları çabanın dinen asla tasvip edilmediğine de dikkat çekilmiştir (sihir konusunda bilgi için bk. Bakara 2/102). 
Kuran Yolu Tefsiri
 

قَالَ مَوْعِدُكُمْ يَوْمُ الزّ۪ينَةِ وَاَنْ يُحْشَرَ النَّاسُ ضُحًى

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mekulü’l-kavli مَوْعِدُكُمْ يَوْمُ الزّ۪ينَةِ ‘dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

مَوْعِدُكُمْ  mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

يَوْمُ  haber olup lafzen merfûdur.  الزّ۪ينَةِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  يَوْمُ ‘ye matuf olup mahallen merfûdur. 

يُحْشَرَ  mansub, meçhul muzari fiildir.  النَّاسُ  naib-i fail olup lafzen merfûdur.

ضُحًى  zaman zarfı, يُحْشَرَ   fiiline müteallık olup elif üzere mukadder fetha ile mansubdur.
 

قَالَ مَوْعِدُكُمْ يَوْمُ الزّ۪ينَةِ وَاَنْ يُحْشَرَ النَّاسُ ضُحًى

 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  مَوْعِدُكُمْ يَوْمُ الزّ۪ينَةِ  cümlesi, mübteda ve haberden müteşekkil olup sübut ve istimrar ifade etmektedir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müsnedün ileyh olan  مَوْعِدُكُمْ  kelimesi de müsned olan  يَوْمُ الزّ۪ينَةِ  kelimesi de veciz ifade yollarından olan izafet formunda gelerek az sözle çok anlam ifade etmiştir.

Ayetteki, sizinle bulaşma vakti ifadesinin, Firavun’un sözü olması yani bu vakti ve yeri belirleyenin onun olması muhtemel olduğu gibi, bunun Hazret-i Musa’nın (as) sözü olması da muhtemeldir. Kâdi birincisinin daha açık olduğunu, çünkü bu toplanmayı isteyenin Musa (as) değil, Firavun olduğunu söylemiştir. (Fahreddin er-Râzî)

يَوْمُ الزّ۪ينَةِ  ifadesi, bayram gibi özel bir günden kinayedir.

Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki  يُحْشَرَ النَّاسُ ضُحًى  cümlesi, masdar teviliyle  يَوْمُ ‘ye matuf olup mahallen merfûdur. 

Muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Ayetteki  اَنْ يُحْشَرَ النَّاسُ  ifadesi, randevu vaktiniz insanların kuşluk vakti toplanmalarıdır demektir. Buna göre, buradaki  أن  masdariyyedir ve arkasından gelen cümle mahallen merfûdur. Bunun  الزّ۪ينَةِ  kelimesine atfedilerek, mahallen mecrûr olması da mümkündür. 

Kâdi şöyle der: Hazret-i Musa (as) o günü, “zinet günü” sözüyle, o gündeki o belli vakti de “İnsanların toplandıkları kuşluk vakti” diye belirlemiştir. (Fahreddin er-Râzî)

ضُحًى  ve  يَوْمُ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.  

Hazret-i Musa'nın böyle bir günü tayin etmesi, son derece kuvvetli olduğunu, kendine özgüveni bulunduğunu ve onlara hiç aldırmadığını göstermek içindi. Çünkü o gün onların olanca güçlerini gösterdikleri gündür. Bir de, hakkın ortaya çıkması ve batılın perişan olması, çok sayıda şahitler huzurunda olsun ve hazır bulunanlar, bulunmayanlar, bütün halk arasına yayılsın. (Ebüssuûd)

يَوْمُ الزِّينَةِ  sözü vakti,  وأنْ يُحْشَرَ النّاسُ  sözü mekânı,  ضَحًى  sözü ise mutlak vakti tayin için gelmiştir. (Âşûr)