Tâ-Hâ Sûresi 65. Ayet

قَالُوا يَا مُوسٰٓى اِمَّٓا اَنْ تُلْقِيَ وَاِمَّٓا اَنْ نَكُونَ اَوَّلَ مَنْ اَلْقٰى  ...

Sihirbazlar: “Ey Mûsâ! Ya önce atmayı tercih edersin, ya da ilk atan biz oluruz” dediler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالُوا dediler ki ق و ل
2 يَا مُوسَىٰ Musa
3 إِمَّا ya
4 أَنْ (ki)
5 تُلْقِيَ sen at ل ق ي
6 وَإِمَّا yahut
7 أَنْ (ki)
8 نَكُونَ biz olalım ك و ن
9 أَوَّلَ önce ا و ل
10 مَنْ kimse
11 أَلْقَىٰ atan ل ق ي
 
İsrâiloğulları’nın Mısır’daki varlığının ve Hz. Mûsâ tarafından eski yurtlarına götürülmeleri için ortaya konan çabanın Firavun yönetimi nezdinde oluşturduğu siyasî kaygılar, psikolojik bir harp ortamı doğurmuştu. Böyle bir ortamda, o günün şartları içinde geniş kitleleri derinden etkilemekte olan ve dinî bir hüviyet de taşıyan sihir olgusunu ön plana çıkaran bir mücadele metodu, Hz. Mûsâ’nın peygamberliğini ve liderliğini kabul ettirmesini kolaylaştırabilecekti. Çünkü Firavun ve çevresindeki ileri gelenler de sihri tevhid çağrısına karşı kullanabilecekleri en etkili silâh olarak görüyorlar ve sihirbazlara bir taraftan baskı, bir taraftan da teşvik uygulayarak bu mücadeleden mutlak zaferle çıkacaklarını sanıyorlardı. İlâhî irade böyle bir atmosferde Hz. Mûsâ’yı sihirbazların bütün hünerlerini boşa çıkaracak mûcizelerle donatıp Firavun ve çevresindekilere bir imtihan fırsatı daha vermek şeklinde tecelli etmişti. Bu âyetlerde ve Kur’an’ın başka yerlerinde açıklandığı üzere, bizzat bu silâhı kullanan sihirbazlar dahi apaçık hakikati gördükleri için imana geldikleri halde Firavun ve adamları inkârcılıktaki inatlarını sürdürdüler, Firavun bununla da yetinmeyip iman eden sihirbazları çok ağır ceza ve işkencelerle tehdit etme yoluna girdi. Fakat birkaç saat öncesine kadar Firavun’un gözüne girip ödül almak için yarışan bu insanlar imanın lezzetini tattıktan sonra âhiret mutluluğunun–hayatın bağışlanması tarzında bile olsa– dünyadaki hiçbir ödülle değişilemeyeceğini idrak edip bunu açıkça ifade etme cesaretini gösterdiler (bu olayla ilgili bilgilerin Kitâb-ı Mukaddes’tekilerle karşılaştırılması için bk. A‘râf 7/103-126). Tefsirlerde 56. âyette Firavun’a gösterildiği ifade edilen kanıtların neler olduğu açıklanırken genellikle tevhide (Allah’ın birliğine) ilişkindeliller ve Hz. Mûsâ’nın peygamberliğini ortaya koyan mûcizeler üzerinde durulur. Ayrıca, bunlardan “bütün kanıtlarımızı” şeklinde söz edilmiş olmakla beraber Arap dilindeki kullanımlar dikkate alınarak bu ifadenin, “pek çok âyetimizi / kanıtımızı, bunca âyetimizi / kanıtımızı” şeklinde anlaşılmasının uygun olacağı belirtilir (bk. Râzî, XXII, 70-71). 58. âyetin “uygun bir yer” şeklinde tercüme ettiğimiz kısmı, “iki tarafa eşit uzaklıkta bir yer, seyircilerin görüşünü engellemeyecek düz bir alan, iki tarafın da rızâ göstereceği bir yer, şu anda bulunduğumuz mekân” gibi mânalarla açıklanmıştır (bk. Râzî, XXII, 71-72). 59. âyette “şenlik günü” diye çevrilen yevmü’z-zîne tamlaması hakkında değişik açıklamalar yapılmıştır; bunların ortak noktası, Hz. Mûsâ’nın o toplumda şenlik veya kutlama amacı taşıyan ve halkı bir araya getiren belirli bir güne atıfta bulunmuş olduğudur. Bu ifadenin Firavun’a ait olduğu yorumu da yapılmıştır (Zemahşerî, II, 438; Râzî, XXII, 72-73). 63. âyetin “tuttuğunuz örnek yolu” şeklinde tercüme ettiğimiz kısmına “sahip olduğunuz onurlu ve seçkin konumu” şeklinde mâna vermek de mümkündür (bk. Taberî, XVI, 182-183; İbn Atıyye, IV, 51). 67-68. âyetlerden, sihirbazların halkın gözünü bağlayan bir büyü ortaya koyması karşısında Hz. Mûsâ’nın dahi bir an için etkilenip insanların buna kapılmalarından endişe duyduğu (İbn Atıyye, IV, 51-52), fakat Allah’ın gerçeği bildirmesiyle mâneviyatının yükseltildiği anlaşılmaktadır. Bununla birlikte 69. âyet onun üstün gelmesinin sihir yarışını kazanma anlamında alınmaması için sihirbazların ortaya koydukları çabanın dinen asla tasvip edilmediğine de dikkat çekilmiştir (sihir konusunda bilgi için bk. Bakara 2/102). 
Kuran Yolu Tefsiri
 

قَالُوا يَا مُوسٰٓى اِمَّٓا اَنْ تُلْقِيَ وَاِمَّٓا اَنْ نَكُونَ اَوَّلَ مَنْ اَلْقٰى

 

Fiil cümlesidir.  قَالُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Mekulü’l-kavli,  يَا مُوسٰٓى ’dır.  قَالُوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

يَا  nida harfi,  مُوسٰٓى  münadadır. Müfred alem olup damme üzere mebni mahallen mansubdur. Nidanın cevabı   اِمَّٓا اَنْ تُلْقِيَ ‘dır.

اِمَّٓا  tahyir harfidir.  

اِمَّا ; yargıyı seçmeli olarak birbirine bağlayan bir tercih edatıdır.  اِمَّا  ile yapılan atıfta genellikle yargılardan yalnızca birinin gerçekleşmesi söz konusudur. el-Mâlekî, talebî cümlelerden sonra kullanılan  اِمَّا  edatının tahyir ve ibaha, haberî cümlelerden sonra kullanılan  اِمَّا  edatının ise şek ve tereddüt ifade ettiğini söyler. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, (Doktora Tezi)  

اَنْ  ve masdar-ı müevvel, mübteda olarak mahallen merfûdur. Haber mahzuftur. Takdiri;  إلقاؤك (Senin atman) şeklindedir.

تُلْقِيَ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.

وَ  atıf harfidir.  اِمَّٓا  tahyir harfidir.  اَنْ  ve masdar-ı müevvel, önceki masdar-ı müevvele matuf olup mahallen merfûdur.

نَكُونَ  nakıs, mansub muzari fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  نَكُونَ ’nin ismi, müstetir olup takdiri  نحن ’dir.

اَوَّلَ  kelimesi  نَكُونَ ‘nin haberi olup fetha ile mansubdur.

Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ , muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası  اَلْقٰى ‘dır. Îrabdan mahalli yoktur.

اَلْقٰى  mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  تُلْقِيَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  لقي ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.

 

قَالُوا يَا مُوسٰٓى اِمَّٓا اَنْ تُلْقِيَ وَاِمَّٓا اَنْ نَكُونَ اَوَّلَ مَنْ اَلْقٰى

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Allah Teâlâ, sihirbazların Hz. Musa'ya söylediklerini bildiriyor.

قَالُوا  fiilinin mekulü’l-kavli, nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.  اِمَّٓا اَنْ تُلْقِيَ  cümlesi, nidanın cevabıdır.

اِمَّٓا اَنْ تُلْقِيَ  cümlesine dahil olan  اِمَّٓا , muhayyerlik ifade eden tahyir harfidir.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki  تُلْقِيَ  şeklindeki muzari fiil cümlesi, masdar teviliyle mahzuf mübteda için haberdir. Takdiri;  إلقاؤك  (Senin atman) şeklindedir. 

Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki  كاَنَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi  اَنْ نَكُونَ اَوَّلَ مَنْ اَلْقٰى , faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar-ı müevvel önceki masdar-ı müevvele matuftur. كاَنَ ’nin haberi olan  اَوَّلَ ’nin muzâfun ileyhi olan  مَنْ ’in sılası  اَلْقٰى , müspet mazi fiil sıygasında gelmiştir.

Mekulü’l-kavlde mütekellim sihirbazlar, muhatap Hz. Musa (as)’dır. 

اِمَّٓا  İki yargıyı seçmeli olarak birbirine bağlayan bir tercih edatıdır.  اِمَّٓا  ile yapılan atıfta genellikle yargılardan yalnızca birinin gerçekleşmesi söz konusudur. Mâlekî talebi cümlelerden sonra kullanılan  اِمَّٓا  edatının tahyîr ve ibâha, haberî cümlelerden sonra kullanılan  اِمَّٓا  edatının ise şek ve tereddüt ifade ettiğini söyler. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)

اَنْ  edatı mabâdiyle birlikte gizli bir fiille mansubdur ya da mahzuf mübtedanın haberidir. (Beyzâvî) 

تُلْقِيَ - اَلْقٰى  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadrاِمَّٓا  ve  اَنْ ‘lerin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.