Tâ-Hâ Sûresi 64. Ayet

فَاَجْمِعُوا كَيْدَكُمْ ثُمَّ ائْتُوا صَفاًّۚ وَقَدْ اَفْلَحَ الْيَوْمَ مَنِ اسْتَعْلٰى  ...

“Öyleyse, hilelerinizi toplayın (birbirinize destek olun) sonra sıra hâlinde gelin. Bu gün üstün gelen muhakkak başarıya ulaşmıştır.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَأَجْمِعُوا siz toplayın ج م ع
2 كَيْدَكُمْ hilenizi ك ي د
3 ثُمَّ sonra
4 ائْتُوا gelin ا ت ي
5 صَفًّا sıra halinde ص ف ف
6 وَقَدْ ve muhakkak
7 أَفْلَحَ başarmıştır ف ل ح
8 الْيَوْمَ bugün ي و م
9 مَنِ kimse
10 اسْتَعْلَىٰ üstün gelen ع ل و
 
İsrâiloğulları’nın Mısır’daki varlığının ve Hz. Mûsâ tarafından eski yurtlarına götürülmeleri için ortaya konan çabanın Firavun yönetimi nezdinde oluşturduğu siyasî kaygılar, psikolojik bir harp ortamı doğurmuştu. Böyle bir ortamda, o günün şartları içinde geniş kitleleri derinden etkilemekte olan ve dinî bir hüviyet de taşıyan sihir olgusunu ön plana çıkaran bir mücadele metodu, Hz. Mûsâ’nın peygamberliğini ve liderliğini kabul ettirmesini kolaylaştırabilecekti. Çünkü Firavun ve çevresindeki ileri gelenler de sihri tevhid çağrısına karşı kullanabilecekleri en etkili silâh olarak görüyorlar ve sihirbazlara bir taraftan baskı, bir taraftan da teşvik uygulayarak bu mücadeleden mutlak zaferle çıkacaklarını sanıyorlardı. İlâhî irade böyle bir atmosferde Hz. Mûsâ’yı sihirbazların bütün hünerlerini boşa çıkaracak mûcizelerle donatıp Firavun ve çevresindekilere bir imtihan fırsatı daha vermek şeklinde tecelli etmişti. Bu âyetlerde ve Kur’an’ın başka yerlerinde açıklandığı üzere, bizzat bu silâhı kullanan sihirbazlar dahi apaçık hakikati gördükleri için imana geldikleri halde Firavun ve adamları inkârcılıktaki inatlarını sürdürdüler, Firavun bununla da yetinmeyip iman eden sihirbazları çok ağır ceza ve işkencelerle tehdit etme yoluna girdi. Fakat birkaç saat öncesine kadar Firavun’un gözüne girip ödül almak için yarışan bu insanlar imanın lezzetini tattıktan sonra âhiret mutluluğunun–hayatın bağışlanması tarzında bile olsa– dünyadaki hiçbir ödülle değişilemeyeceğini idrak edip bunu açıkça ifade etme cesaretini gösterdiler (bu olayla ilgili bilgilerin Kitâb-ı Mukaddes’tekilerle karşılaştırılması için bk. A‘râf 7/103-126). Tefsirlerde 56. âyette Firavun’a gösterildiği ifade edilen kanıtların neler olduğu açıklanırken genellikle tevhide (Allah’ın birliğine) ilişkindeliller ve Hz. Mûsâ’nın peygamberliğini ortaya koyan mûcizeler üzerinde durulur. Ayrıca, bunlardan “bütün kanıtlarımızı” şeklinde söz edilmiş olmakla beraber Arap dilindeki kullanımlar dikkate alınarak bu ifadenin, “pek çok âyetimizi / kanıtımızı, bunca âyetimizi / kanıtımızı” şeklinde anlaşılmasının uygun olacağı belirtilir (bk. Râzî, XXII, 70-71). 58. âyetin “uygun bir yer” şeklinde tercüme ettiğimiz kısmı, “iki tarafa eşit uzaklıkta bir yer, seyircilerin görüşünü engellemeyecek düz bir alan, iki tarafın da rızâ göstereceği bir yer, şu anda bulunduğumuz mekân” gibi mânalarla açıklanmıştır (bk. Râzî, XXII, 71-72). 59. âyette “şenlik günü” diye çevrilen yevmü’z-zîne tamlaması hakkında değişik açıklamalar yapılmıştır; bunların ortak noktası, Hz. Mûsâ’nın o toplumda şenlik veya kutlama amacı taşıyan ve halkı bir araya getiren belirli bir güne atıfta bulunmuş olduğudur. Bu ifadenin Firavun’a ait olduğu yorumu da yapılmıştır (Zemahşerî, II, 438; Râzî, XXII, 72-73). 63. âyetin “tuttuğunuz örnek yolu” şeklinde tercüme ettiğimiz kısmına “sahip olduğunuz onurlu ve seçkin konumu” şeklinde mâna vermek de mümkündür (bk. Taberî, XVI, 182-183; İbn Atıyye, IV, 51). 67-68. âyetlerden, sihirbazların halkın gözünü bağlayan bir büyü ortaya koyması karşısında Hz. Mûsâ’nın dahi bir an için etkilenip insanların buna kapılmalarından endişe duyduğu (İbn Atıyye, IV, 51-52), fakat Allah’ın gerçeği bildirmesiyle mâneviyatının yükseltildiği anlaşılmaktadır. Bununla birlikte 69. âyet onun üstün gelmesinin sihir yarışını kazanma anlamında alınmaması için sihirbazların ortaya koydukları çabanın dinen asla tasvip edilmediğine de dikkat çekilmiştir (sihir konusunda bilgi için bk. Bakara 2/102). 
Kuran Yolu Tefsiri
 

فَاَجْمِعُوا كَيْدَكُمْ ثُمَّ ائْتُوا صَفاًّۚ 

 

Fiil cümlesidir.  فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri; إن أردتم الغلبة (Galibiyet isterseniz) şeklindedir.

اَجْمِعُوا  fiili,  ن ‘un hazfi ile mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

كَيْدَكُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından  فَ  harfinin zıttıdır.  ثُمَّ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

ائْتُوا  fiili,  ن ‘un hazfi ile mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و’ ı fail olarak mahallen merfûdur.  صَفاًّ  hal olup fetha ile mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 


 وَقَدْ اَفْلَحَ الْيَوْمَ مَنِ اسْتَعْلٰى

 

Fiil cümlesidir.  وَ  haliyyedir.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.  اَفْلَحَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو 'dir.  الْيَوْمَ  zaman zarfı,  اَفْلَحَ  fiiline müteallıktır.

Müşterek ism-i mevsûl  مَنِ , fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  اسْتَعْلٰى  ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

اسْتَعْلٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. 

اسْتَعْلٰى  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi  علو ’dir.

Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.

 

فَاَجْمِعُوا كَيْدَكُمْ ثُمَّ ائْتُوا صَفاًّۚ 

 

Sihirbazların konuşmalarının devamıdır. Cümle, takdiri   إن أردتم الغلبة  (Galibiyet isterseniz) olan mahzuf bir şartın cevabıdır. Cümleye dahil olan rabıta  فَ ‘si bu hazfin işaretidir. Cevap cümlesi  اَجْمِعُوا كَيْدَكُمْ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Mahzuf şart ve mezkur cevap cümlesinden oluşan terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. 

ثُمَّ ائْتُوا صَفاًّۚ  cümlesi cevap cümlesine matuftur.  صَفاًّ  kelimesi haldir. Hal cümleleri, anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.


 وَقَدْ اَفْلَحَ الْيَوْمَ مَنِ اسْتَعْلٰى

 

Ayetin son cümlesindeki  وَ  istînâfiyyedir. Cümle  قَدْ  tahkik harfiyle tekid edilmiş, müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber talebî kelamdır.

اَفْلَحَ  fiilinin faili konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَنْ ‘nin sılası olan  اسْتَعْلٰى  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

Itirazi bir cümledir. Yani, ‘Galip olanlar, baskın çıkanlar kurtulur’ demektir. Böylece onlar, ortaya koyacakları ve sayesinde galip gelecekleri sihir ile bunu yapabileceklerine inanıyorlardı. (Fahreddin er-Râzî)