اِقْتَرَبَ لِلنَّاسِ حِسَابُهُمْ وَهُمْ ف۪ي غَفْلَةٍ مُعْرِضُونَۚ
اِقْتَرَبَ لِلنَّاسِ حِسَابُهُمْ وَهُمْ ف۪ي غَفْلَةٍ مُعْرِضُونَۚ
Fiil cümlesidir. اِقْتَرَبَ fetha üzere mebni mazi fiildir. لِلنَّاسِ car mecruru اِقْتَرَبَ fiiline mütealliktir.
حِسَابُهُمْ fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَهُمْ ف۪ي غَفْلَةٍ hal cümlesi olup mahallen mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır:
1. Müfred olan hal (Müştak veya camid),
2. Cümle olan hal (İsim veya fiil),
3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim)
Burada hal isim cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) isim cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına “و ve zamir” veya yalnız “و ” gelir. Bazen “و ” gelmediği de olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَ haliyyedir. Munfasıl zamir هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. ف۪ي غَفْلَةٍ car mecruru mübtedanın mahzuf habere müteallıktır.
مُعْرِضُونَ ikinci fail olup ref alameti و ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.
اِقْتَرَبَ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi قرب ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
مُعْرِضُونَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِقْتَرَبَ لِلنَّاسِ حِسَابُهُمْ وَهُمْ ف۪ي غَفْلَةٍ مُعْرِضُونَۚ
Ayetin ilk cümlesi ibtidaiyye olarak gelmiştir. Mütekellim Allah Teâlâ’dır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Car mecrurun müsnedün ileyhe takdimi takdim-tehir sanatıdır.
Ayette isnad hesaba yapılmıştır. Yaklaşan hesap değil hesabın zamanıdır. Zamana isnad olarak mecaz-ı aklî vardır. Burada muzâfın hazf edildiğini de söyleyebiliriz. Bu durumda îcaz-ı hazif sözkonusudur.
Ama her durumda gelmek fiilinde istiare vardır. Zaman veya hesap insana benzetilmiş, insana ait olan bir hareket zamana isnad edilmiştir.
اِقْتَرَبَ fiilinin حِسَابُهُمْ kelimesine isnadı, yüceltme ve korkutma manası taşır. Adeta hesaba kavuşmak için bir harekete ve çabaya teşvik eder. Bu temsîlî bir istaredir. Sanki hesap insanlara kavuşmak için acele eden, saldırgan bir şahıstır. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 4, s. 11)
Yaklaşmak, ancak zaman ve mekan itibariyle düşünülebilir. Burada, mekân açısından yaklaşmak imkânsızdır. Böylece, zaman açısından yaklaşmanın kastedildiği anlaşılmış olur. Buna göre mana, “insanların hesaba çekilme zamanları yaklaştı” şeklinde olur. (Fahreddin er-Râzî)
لِلنَّاسِ ’deki elif-lâm takısı istiğrak içindir. Bütün insanları kapsar.
Sâmerrâî, müfessirlerin ayetteki لِلنَّاسِ ifadesine; Mekke müşrikleri, tüm müşrikler, dirilişi inkâr edenlerin tamamı ve tüm insanlar gibi anlamlar yüklediklerini zikrettikten sonra bu ifadeyle asıl kastedilenin gaflet içinde olanlarla yüz çevirenlerin tümü olduğunu belirtmektedir. Bunların, ‘insanlar’ lafzıyla anıldıklarını; mecâz-ı mürsel yoluyla kül zikredilip cüz murad edildiğini ifade etmektedir. (İzzet Marangozoğlu, Fâdıl Sâlih Es-Sâmerrâî’nin Beyânî Tefsir Anlayışı)
İnsanların durumunu bildiren وَهُمْ ف۪ي غَفْلَةٍ مُعْرِضُونَۚ cümlesi tetmim ıtnâbıdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.
Allah Teâlâ, bundan mükellefler için bir fayda bulunduğu için bu yaklaşmadan bahsetmiştir. Böylece bu, mükellefi, günahlarını telafi etmeye daha fazla yaklaştırmış, bundan daha fazla korktuğu için de günahlardan daha fazla sakındırmış olur. (Fahreddin er-Râzî)
ف۪ي غَفْلَةٍ ’nin müteallakı olan müsnet mahzuftur. مُعْرِضُونَۚ ikinci haber olarak و ile merfûdur. Çünkü cemi müzekker salimdir.
وَهُمْ ف۪ي غَفْلَةٍ [Onlar bir gaflet içindedirler] cümlesinde, غَفْلَةٍ kelimesinin nekre olarak getirilmesi, gafletin büyüklüğünü ifade eder. (Safvetü’t Tefasir)
Kıyamet gününe hesap günü denilmesinin faydası şudur: Hesap, kişinin durumunu ortaya koyar. Binaenaleyh, hesap kelimesinin sağlayacağı korku daha büyük olur. (Fahreddin er-Râzî)
اِقْتَرَب fiili اِفْتِعال babındadır. Bu bab fiile mutavaat, ittihaz, müşareket, izhar, çaba ve talep anlamları katar.
Kur’an-ı Kerim’in bütün surelerinde olduğu gibi bu surenin girişi de surenin konusuyla alakalı en uygun şekilde olmuştur. Bu üslup bedî’ sanatlardan berâat-i istihlâldir.
Kelama en güzel giriş şekillerinden biri, kelamın konusuyla alakalı bir şeyle başlamaktır. Böylece kelamın maksadına işaret edilmiş olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)