Enbiyâ Sûresi 104. Ayet

يَوْمَ نَطْوِي السَّمَٓاءَ كَطَيِّ السِّجِلِّ لِلْكُتُبِۜ كَمَا بَدَأْنَٓا اَوَّلَ خَلْقٍ نُع۪يدُهُۜ وَعْداً عَلَيْنَاۜ اِنَّا كُنَّا فَاعِل۪ينَ  ...

Yazılı kâğıt tomarlarının dürülmesi gibi göğü düreceğimiz günü düşün. Başlangıçta ilk yaratmayı nasıl yaptıysak, -üzerimize aldığımız bir vaad olarak- onu yine yapacağız. Biz bunu muhakkak yapacağız.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَوْمَ o gün ي و م
2 نَطْوِي düreriz ط و ي
3 السَّمَاءَ göğü س م و
4 كَطَيِّ dürer gibi ط و ي
5 السِّجِلِّ tomarlarını س ج ل
6 لِلْكُتُبِ yazı ك ت ب
7 كَمَا gibi
8 بَدَأْنَا başladığımız ب د ا
9 أَوَّلَ ilk ا و ل
10 خَلْقٍ yaratmaya خ ل ق
11 نُعِيدُهُ onu iade ederiz ع و د
12 وَعْدًا sözdür و ع د
13 عَلَيْنَا üzerimize
14 إِنَّا şüphesiz
15 كُنَّا biz bunu ك و ن
16 فَاعِلِينَ yapacağız ف ع ل
 
Allah’ın, uçsuz bucaksız gökleri kâğıt tomarlarını dürer gibi katlayıp dürmesi O’nun kudretinin büyüklüğünü ifade eder. Bir başka âyet-i kerîmede de kıyamet gününde bütün yeryüzünün yalnızca Allah’ın yönetiminde bulunacağı, göklerin de O’nun kudret eliyle dürülmüş olacağı ifade edilmiştir (Zümer 39/67). Yüce Allah kâinatı yoktan yaratmış ve sürekli olarak genişletip bugünkü haline getirmiştir (krş. Zâriyât 51/47). Kıyamet gününde yine sonsuz kudretiyle onu dürerek önceki haline getirecek, yani mevcut haliyle yok edecek; sonra da âhiret hayatına, o âlem için planladığı şartlara uygun yeni bir âlem gerçekleştirecektir (evrenin değişimi hakkında bilgi için bk. İbrâhim 14/48).
 
Allah Teâlâ’nın mahlûkatı yaratmaya başlamadan önceki hale döndürmesinden maksat, ya her şeyi yok etmesidir yahut da yok ettikten sonra yeniden eski haline getirmesi ve diriltmesidir. Hadislerde mahşer sırasında insanların nasıl bir dehşet, çaresizlik ve panik halinde haşrolunacaklarına dair bilgi verilmiştir (meselâ bk. Buhârî, “Tefsîr”, 21/2; Müslim, “Cennet”, 56-58).
 
 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 703
 

يَوْمَ نَطْوِي السَّمَٓاءَ كَطَيِّ السِّجِلِّ لِلْكُتُبِۜ 

 

Zaman zarfı  يَوْمَ  mahzuf fiile müteallıktır. Takdiri, اذكر (zikret) şeklindedir.

نَطْوِي  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  نَطْوِي  fiili,  ي  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur.

السَّمَٓاءَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

كَ  harf-i cerdir. Bu ibare, amili  نَطْوِي  olan mahzuf mef’ûlu mutlaka müteallıktır.  السِّجِلِّ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  لِلْكُتُبِ  car mecruru  طَيِّ e müteallıktır. 


 كَمَا بَدَأْنَٓا اَوَّلَ خَلْقٍ نُع۪يدُهُۜ وَعْداً عَلَيْنَاۜ 

 

 

كَ  harf-i cerdir.  مَا  ve masdar-ı müevvel,  كَ  harf-i ceriyle birlikte mahzuf mef’ûlu mutlaka müteallıktır. Takdiri, نعيده إعادة كبدئنا أول خلق (İlk yaratmayı yaptığımız gibi şimdi sizi yeniden yaratıyoruz) şeklindedir.

بَدَأْنَٓا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

اَوَّلَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  خَلْقٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

نُع۪يدُهُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdir  نحن ’dir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

وَعْداً  mahzuf fiilin mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubdur. Takdiri, وعدنا (vadettik)  şeklindedir. عَلَيْنَا  car mecruru  وَعْداً e müteallıktır.   

   

 اِنَّا كُنَّا فَاعِل۪ينَ

 

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  نَا  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.  اِنَّ ’nin haberi ise  كُنَّا ’nın dahil olduğu isim cümlesi olup mahallen merfûdur. 

كُنَّا  sükun üzere mebni, nakıs mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. نَا  mütekellim zamiri  كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.

فَاعِل۪ينَ  kelimesi  كُنَّا nın haberi olup nasb alameti  ي dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

فَاعِل۪ينَ  kelimesi sülasi mücerredi  فعل  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

يَوْمَ نَطْوِي السَّمَٓاءَ كَطَيِّ السِّجِلِّ لِلْكُتُبِۜ كَمَا بَدَأْنَٓا اَوَّلَ خَلْقٍ نُع۪يدُهُۜ 

 

Ayetin ilk cümlesinde îcâz-ı hazif sanatı vardır. Zaman zarfı  يَوْمَ ’nin amili mahzuftur. Takdiri; اذكر  (düşün) şeklindedir. Bu takdire göre cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

يَوْمَ ’nin muzâfun ileyhi konumundaki  نَطْوِي السَّمَٓاءَ كَطَيِّ السِّجِلِّ لِلْكُتُبِۜ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

كَطَيِّ , amili  نَطْوِي  olan mahzuf mef'ûlu mutlaka müteallıktır.

نَطْوِي - طَيِّ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

نَطْوِي السَّمَٓاءَ كَطَيِّ السِّجِلِّ لِلْكُتُبِۜ [Gökleri, kağıdın, yazılı kısmı üzerine dürüldüğü gibi düreriz] cümlesinde mürsel mufassal teşbih vardır. (Safvetü’t Tefasir)

السَّمَٓاءَ  müşebbeh,  طَيِّ السِّجِلِّ  müşebbehün bihtir.

Burada vech-i şebeh Allah Teâlâ’nın kudreti ve bu işlerin O’nun için ne kadar kolay olduğudur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

نَطْوِي السَّمَٓاءَ  ifadesinde istiare vardır. İki yorumdan birisine göre bu istiare ile kastedilen, göğün iptal edilmesi, yapısının bozulması, bütünlüğünün yok edilmesidir. Bu ifade Arapların  طوي الدهرُ علي فلانٍ (Zaman falancagillerin defterini dürdü) sözlerinden alınmış olup manası (Zaman onları helak etti ve izlerini sildi) şeklindedir. 

Diğer yoruma göre ise buradaki dürme ( طَيِّ ) gerçek anlamdadır. Bu durumda mana şöyle olur: Göğün yayvan halinin dürülmesiyle (gökyüzü) yayılmışken toplanır, farklı köşeleri birbirinden uzak iken yakınlaştırılır ve böylece dürülmüş evrak ( السِّجِلِّ ) gibi bir hal alır. Buradaki  السِّجِلِّ , üzerine yazı yazılan deri, kağıt, kumaş gibi şeylerdir. Ayrıca buradaki  لِلْكُتُبِۜ ; kitap kelimesinin çoğulu değil masdardır. Buna göre mana şöyledir: Biz o gün semayı içine yazı yazılacak defter dürer gibi düreceğiz. Bu durumda sanki Allah Teâlâ  كَطَيِّ السِّجِلِّ لِلْكُتُبِۜ (yazı defteri dürer gibi) buyurmuş oluyor. Zira işaret ettiğimiz bu şeyleri dürmek, daha iyi koruyup kullanma imkânı sağladığından, bu evrak çoğunlukla üzerlerine yazılmadan önce dürülüp katlanır. (Şerîf er-Râdî, Kur’an Mecazları)  

لِلْكُتُبِ  ifadesindeki  لِ  tıpkı Neml Suresi 72. ayetindeki  لِ  gibi zaiddir. Biz sicil ile kağıt tomarı manası kastedilmiştir dediğimizde, masdar olan  طَيِّ  kelimesi mef'ûlüne muzâf olmuş ve faili ise hasredilmiş olur. Buna göre ifadenin takdiri; dürenin, tomarı dürmesi gibi şeklindedir. (Fahreddin er-Râzî )  

Masdar harfi  مَا , teşbih harfi  كَ  ile birlikte, amili  نُع۪يدُهُۜ  olan mahzuf mef’ûlü mutlaka müteallıktır. Masdar tevilindeki sılası  بَدَأْنَٓا اَوَّلَ خَلْقٍ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

Muzafun ileyh olan  خَلْقٍ ’daki tenvin, tazim içindir.

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen  نُع۪يدُهُۜ  cümlesinin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

بَدَأْنَٓا - خَلْقٍ  ve  لِلْكُتُبِۜ  - السِّجِلِّ  gruplarındaki kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.


وَعْداً عَلَيْنَاۜ 

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  وَعْداً , takdiri  وعدنا  olan mahzuf fiilin mef’ûlü mutlakıdır. Bu takdire göre cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

وَعْداً  kelimesi  نُع۪يدُهُ ’u tekit etmek için mukadder fiilin mef'ûlu mutlakıdır ya da onunla

(نُع۪يدُ) ile mansubdur, çünkü o da vaattir. (Beyzâvî, Fahreddin er-Râzî)  


 اِنَّا كُنَّا فَاعِل۪ينَ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. 

اِنَّ  ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Haberi,  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesidir.  كَانَ ’nin haberi  فَاعِل۪ينَ nin, ism-i fail kalıbıyla gelmesi durumun devamlılığına işaret etmiştir.  

İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve süreklilik anlamı ifade eder. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail ise hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. İsm-i fail, isim cümlesi bağlamında kullanılıp başında tekid lâmı (lâm-ı muzahlaka) bulunursa bu durum sübut manasını artırır. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Hitit Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belâgatı Anabilim Dalı, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Failin İfade Göstergesi (Manaya Delâleti, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Haziran/June 2020, 19/1: 405-426)

كَان ’nin  haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan Suresi s.124)

نَطْوِي - كَطَيِّ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

بَدَأْنَٓا (Başladık) - نُع۪يدُهُ  (Onu tekrar iade ederiz) kelimeleri arasında tıbâk sanatı vardır. (Safvetü’t Tefasir) Ayrıca bu cümleler arasında mukabele sanatı vardır.