Enbiyâ Sûresi 105. Ayet

وَلَقَدْ كَتَبْنَا فِي الزَّبُورِ مِنْ بَعْدِ الذِّكْرِ اَنَّ الْاَرْضَ يَرِثُهَا عِبَادِيَ الصَّالِحُونَ  ...

Andolsun, Zikir’den (Tevrat’tan) sonra Zebûr’da da, “Yere muhakkak benim iyi kullarım varis olacaktır” diye yazmıştık.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَقَدْ ve andolsun
2 كَتَبْنَا yazmıştık ك ت ب
3 فِي
4 الزَّبُورِ Zebur’da ز ب ر
5 مِنْ
6 بَعْدِ sonra ب ع د
7 الذِّكْرِ Zikir’den (Tevrat’tan) ذ ك ر
8 أَنَّ mutlaka
9 الْأَرْضَ arza ا ر ض
10 يَرِثُهَا varis olacak و ر ث
11 عِبَادِيَ kullarım ع ب د
12 الصَّالِحُونَ iyi ص ل ح
 
Buradaki zikir, zebûr ve arz kelimelerinin anlamları konusunda müfessirler farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bizim de tercih ettiğimiz görüşe göre zikir kelimesi Hz. Mûsâ’ya indirilen Tevrat’ı, Zebûr Hz. Dâvûd’a indirilen kitabı, arz da genel olarak yeryüzünü, özel olarak da anlatılan konu ve olayla ilgili yeri ve bölgeyi ifade etmektedir. Buna göre Allah Teâlâ, adı geçen kitaplarda ve Kur’an’da, dünyada kötülerin ve kötülüğün sürekli olarak pâyidar olamayacağını; iyiliğin asıl, kötülüğün ise ârızî olduğunu, hâkimiyetin eninde sonunda iyilerin eline geçmesinin mukadder bulunduğunu haber vermiştir.
 
 Burada geçen “zebûr, zikir ve arz” kelimeleri farklı anlamlarda da yorumlanmıştır: a) “Zebûr”, Hz. Dâvûd’a vahyedilen kitap, “zikir”, Tevrat ve “arz” da dünya veya mücadele bölgesi olan yerdir. b) “Zebûr” bütün peygamberlere gönderilen küçüklü büyüklü kitaplar, “zikir” vahyedilen kitaplarda yapılan uyarılar veya levh-i mahfuz, “arz” da cennettir.
 
 105. âyetteki “Yeryüzü iyi kullarıma kalacaktır” ifadesi, Hz. Dâvûd’a nisbet edilen Mezmurlar’da da hemen aynı şekilde yer almaktadır (Mezmurlar 37/29). “İyi” diye tercüme edilen salih kelimesi,
 
  “iyi, düzgün, sağlam, erdemli, uygun” mânasına gelmektedir. Yeryüzüne veya iyilerle kötülerin mücadelesine sahne olan bölgeye sonunda kimin hâkim olacağı, Allah’ın mülkünün nihayetinde kime kalacağı veya ebedî mülk olan cennete girmeyi kimlerin hak edeceği konusuna açıklık getiren bu âyeti şu şekillerde yorumlamak mümkündür:
 
 1. Genel olarak tarihte olup bitenlere bakıldığında her zaman iyilerin (sâlih kulların) hâkim olduklarını söylemek mümkün değilse de, eninde sonunda onların kazandığı ve kötülerin hem servet hem de egemenliklerine vâris oldukları, dünyada hayatın bu sayede devam ettiği görülmektedir. Peygamberler tarihte zalim hükümdarlara ve güç odaklarına karşı mücadele eden peygamberler ile onların salih ümmetleri kurtulmakta, düşmanları ise ya mağlûp veya helâk olarak tarih sahnesinden çekilmektedirler. İslâm tarihinde de Hz. Peygamber’e karşı çıkan ve ona her türlü zulmü ve baskıyı uygulayan inkârcılar sonunda mağlûp ve perişan olmuşlar, onların mülkü ve memleketi müslümanların eline geçmiştir.
 
 2. Kıyamet yaklaşınca Allah Teâlâ dünyayı ıslah etmek, yeryüzünde düzeni, huzuru, adaleti ve âdil paylaşımı hâkim kılmak için bazı kullarına görev ve imkân verecek, bunlar dünyaya egemen olarak vazifelerini yerine getireceklerdir.
 
 3. Bu fâni dünyanın (arz) yerine gelecek (vârisi olacak) olan öteki dünyadır (âhiretteki arzdır), öteki dünyanın ebedî mutluluk alanının adı cennettir, bu dünyada sâlih olan kullar (Allah’ın rızası ölçüt olmak üzere iyiler, erdemliler, düzgün insanlar) cennete girecekler ve böylece her iki arzın vârisleri onlar olacaklardır (benzer bir yorum için bk. Elmalılı, IV, 3373).
 
 107. Hz. Muhammed bütün insanlığa gönderilmiş bir peygamber, dolayısıyla âlemlere rahmettir. Onun getirdiği Kur’an çağlar üstü, evrensel bir kitaptır; soy sop, ırk veya kültürel çevre farkı gözetmeksizin bütün insanlığa hitap etmekte, herkese doğru yolu göstermektedir; akıl ve sağduyuya hitap edip insanları birlik, beraberlik, kardeşlik, adalet, eşitlik ve yardımlaşmaya çağırmaktadır. Âlemlere rahmet olmasının bir sonucu olarak insanlara birbirlerini, hayvanları, bitkileri sevmeyi; ekolojik dengeyi korumayı tavsiye etmiştir. İnsanlara kurtuluş ve mutluluğa erme yollarını öğreten yine odur. Onun vasıtasıyla insanlar dünya ve âhiret hayatı bakımından birçok iyilik elde etme imkânı bulmuşlardır. O geldiği zaman insanlık onuru çiğneniyor, insanlar tanrı diye elleriyle yaptıkları putlara tapıyor, kız çocuklarını diri diri toprağa gömüyorlardı. Yüce Allah insanları bu bâtıl inançların kıskacından kurtarmak, onları düşüncede, inançta ve toplumsal hayatta özgürlüğe kavuşturmak amacıyla Hz. Peygamber’i göndermiştir. O getirdiği dinî ve ahlâkî prensipler sebebiyle insanlık için bir rahmet olmuştur. Nitekim kendisi de bir hadisinde, “Ben bir rahmet ve hidayet rehberiyim” buyurmuş (Dârimî, Sünen, “Mukaddime”, 3); müşriklere beddua etmesini teklif edenlere, “Ben lânetçi olarak değil, âlemlere rahmet olarak gönderildim”diye cevap vermiştir (Müslim, “Birr”, 87; Hz. Peygamber’in müminlere karşı şefkat ve merhameti hakkında bk. Âl-i İmrân 3/159; et-Tevbe 9/128).
 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 703-705
 

وَلَقَدْ كَتَبْنَا فِي الزَّبُورِ مِنْ بَعْدِ الذِّكْرِ اَنَّ الْاَرْضَ يَرِثُهَا عِبَادِيَ الصَّالِحُونَ

 


وَ  istînâfiyyedir. لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattie harfidir.

قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder. 

كَتَبْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim  zamir  نَا  fail olup mahallen merfûdur.

فِي الزَّبُورِ  car mecruru  كَتَبْنَا  fiiline müteallıktır.  مِنْ بَعْدِ  car mecruru  كَتَبْنَا  fiiline müteallıktır.  الذِّكْرِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

اَنَّ  ve masdar-ı müevvel, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

اَنَّ  masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir.  الْاَرْضَ  kelimesi  اَنَّ nin ismi olup lafzen mansubdur.

يَرِثُهَا  fiili,  اَنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. يَرِثُهَا  merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir  هَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

عِبَادِيَ  fail olup  mukadder damme ile merfûdur. Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

الصَّالِحُونَ  kelimesi  عِبَادِيَ nin sıfatı olup ref alameti وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.

الصَّالِحُونَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  صلح  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَلَقَدْ كَتَبْنَا فِي الزَّبُورِ مِنْ بَعْدِ الذِّكْرِ اَنَّ الْاَرْضَ يَرِثُهَا عِبَادِيَ الصَّالِحُونَ

 

وَ  istînâfiyyedir.  لَ  mahzuf kasemin cevabının başına gelen harftir.

Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır. Mahzuf kasem ve  قَدْ  ile tekid edilmiş cevap olan  كَتَبْنَا فِي الزَّبُورِ مِنْ بَعْدِ الذِّكْرِ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.

Cümlenin azamet zamirine isnadı, tazim ifade eder.

Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Samerrâî,  Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)

Kasem cümlesinin mahzuf olduğu durumda vurgu kasem cevabına yapılır. Kasem cümlesini oluşturan kasem fiili, kasem edatı ve kasem edilen isim üçü birlikte hazf edilir. Fakat kasemin varlığı kasem cevabından anlaşılmaktadır. Bu form, Kur'an’da sıkça kullanılmıştır. (Nihat Tarı, Arap Dilinde Kasem Formları ve Kur'an-ı Kerim’e Özgü “La Uksimu” Formu ile İlgili Tartışmalar)

Davud’un (as) kitabında, مِنْ بَعْدِ الذِّكْرِ [zikirden sonra] yani Tevrat'tan sonra şöyle de denilmiştir: Zebur’dan maksat kitapların cinsidir, zikir de Levh-i Mahfûz'dur. (Beyzâvî)

Masdar ve tekid harfi  اَنَّ ’nin dahil olduğu  اَنَّ الْاَرْضَ يَرِثُهَا عِبَادِيَ الصَّالِحُونَ  cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Masdar teviliyle  كَتَبْنَا  fiilinin mef’ûlü konumundadır.  اَنَّ ’nin  haberi olan  يَرِثُهَا  muzari fiil cümlesi olarak gelmiştir.

Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

الصَّالِحُونَ kelimesiعِبَادِيَ  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

عِبَادِيَ  izafeti, Allah’a ait mütekellim zamirine muzâf olan  عِبَاد۪  kelimesini tazim içindir.

كَتَبْنَا  - الزَّبُورِ - الذِّكْرِ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

104. ayetteki  كُنَّا  ve bu ayetteki  عِبَادِيَ  kelimelerindeki zamirlerde iltifat sanatı vardır.

Ayet-i kerimede geçen  “اَنَّ الْاَرْضَ يَرِثُهَا عِبَادِيَ الصَّالِحُونَ [Yeryüzüne mutlaka salih kullarım varis olur.] ifadesindeki yeryüzünün, cennet veya dünya olduğu, salih kulların ise Allah'a ibadet eden her salih kul veya Muhammed ümmeti yahut da Hz. Musa dönemindeki İsrailoğulları olduğu söylenmiştir. (Taberî)