قُلْ اِنَّمَا يُوحٰٓى اِلَيَّ اَنَّـمَٓا اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ فَهَلْ اَنْتُمْ مُسْلِمُونَ
قُلْ اِنَّمَا يُوحٰٓى اِلَيَّ اَنَّـمَٓا اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ
Fiil cümlesidir. قُلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili ise müstetir zamir أنت ’dir. Mekulü’l-kavli اِنَّمَا يُوحٰٓى اِلَيَّ ’dir. قُلْ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اِنَّمَا kâffe ve mekfûfe’dir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olup, buradaki مَا harfidir, اِنَّ harfinden sonra gelmiş ve onun amel etmesine mani olmuştur. اِنَّ ’nin ameli ise engellenmiştir yani mekfûfedir.
يُوحٰٓى elif üzere mukadder damme ile merfû, meçhul muzari fiildir. اِلَيَّ car mecruru يُوحٰٓى fiiline müteallıktır.
اَنَّـمَٓا ve masdar-ı müevvel naib-i fail olarak mahallen merfûdur.
اِلٰهُكُمْ mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِلٰهٌ mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. وَاحِدٌ kelimesi اِلٰهٌ ’nin sıfatı olup lafzen merfûdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat iki kısma ayrılır:
1. Hakiki sıfat
2. Sebebi sıfat
HAKİKİ SIFAT
1. Müfred olan sıfatlar
2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. MÜFRED OLAN SIFATLAR
Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَهَلْ اَنْتُمْ مُسْلِمُونَ
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri; إن جاءكم علم ذلك (Eğer size bu ilim gelirse..) şeklindedir.
هَلْ emir manasında istifham harfidir. Munfasıl zamir اَنْتُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur.
مُسْلِمُونَ haber olup ref alameti وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.
مُسْلِمُونَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan ifal babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قُلْ اِنَّمَا يُوحٰٓى اِلَيَّ اَنَّـمَٓا اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ
Cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Mekulü’l-kavl cümlesi olan اِنَّمَا يُوحٰٓى اِلَيَّ اَنَّـمَٓا اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ , kasr edatı اِنَّمَا ile tekid edilmiştir. Faide-i haber inkârî kelamdır. Hudûs, teceddüt ve istimrar ifade eden müspet muzari fiil sıygasında gelmiştir.
Kasr edatı اَنَّـمَٓا ’nın dahil olduğu اَنَّـمَٓا اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Masdar teviliyle يُوحٰٓى fiilinin naib-i failidir.
يُوحٰٓى fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
Müsnedün ileyh olan اِلٰهُكُمْ , veciz ifade kastıyla izafet formunda gelmiştir.
اَنَّـمَٓا ’daki مَٓا , kaffe ve mekfufe olduğu halde masdariyye olmaktan çıkmamıştır. (Mahmut Sâfî)
وَاحِدٌۚ müsned olan اِلٰهٌ için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اِنَّمَا ’daki مَٓا harfi, tekid için gelmiş zaid bir harftir. Bu ayetten maksat يُوحٰٓى اِلَيَّ ’yi [Bana vahyedilen], اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ ’a [Sizin ilâhınız sadece tek bir ilâhtır.] ifadesine tahsis etmektir. Mana da şöyledir: İlâhî emirde bana emredilen şey; O’nun vahdaniyetinden başka birşey değildir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Bu ayette biri hemzenin kesri اِنَّمَا edatıyla diğeri hemzenin َfethi اَنَّـمَٓا edatıyla olmak üzere iki kez kasr yapılmıştır. Ayetteki birinci اِنَّمَا hükmün bir şeye kasrı (sıfatın mevsufa kasrı), ikincisi ise bir şeyin hükme kasrı (mevsufun sıfata kasrı) için kullanılmıştır. اِنَّمَا ’dan sonraki يُوحٰٓى اِلَيَّ kısmı maksûr, اَنَّـمَٓا اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ cümlesinin içeriği maksûrun aleyhtir. اِنَّمَا يُوحٰٓى اِلَيَّ وحدانية takdirindedir. Ayrıca اَنَّـمَٓا edatından sonra gelen اِلٰهُكُمْ kelimesi maksûr, hemen ardından gelen اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ cümlesi maksûrun aleyhtir. (Süleyman Gür, Kâzî Beyzâvî Tefsîrinde Belâgat İlmi ve Uygulanışı, Âşûr)
اِلٰهٌ kelimesinin tekrarı, manayı pekiştirmeye matuf yapılan ıtnâbdır. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
فَهَلْ اَنْتُمْ مُسْلِمُونَ
فَ , takdiri إن جاءكم علم ذلك (Eğer size bu ilim gelirse…) olan mahzuf şartın cevabına gelmiş rabıtadır. Şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Mahzufla birlikte cümle, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Mübteda ve haberden müteşekkil cevap cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Cümle istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen emir manası taşıdığı ve tevbih murad edildiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
هَلْ , belâgî bir nükte için isim cümlesinin başına gelebilir. Bu nükte de zamana bağlı olmaksızın bu fiilin devam etmesini istemektir. Buralarda hemze de gelebilirdi ama o zaman bu belâgî nükte kaybolurdu. Çünkü hemze, âdeten ismin başına gelebilir. Ama هَلْ âdeten fiilin başına geldiği için muhatabın dikkatini çeker. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Burada mana “Müslüman olunuz, O'na teslim olunuz!”dur. Emir, makamı itibariyle muhatabından üstün olan birisinin, ondan bir işin yapılmasını istemesidir. İstifham cümlesi, bu manayı vermek için hakiki manasından ayrılmıştır.
فَهَلْ اَنْتُمْ مُسْلِمُونَ (Şimdi Müslüman olacak mısınız?), emir manasına bir sorudur. “Müslüman olun!” demektir. (Safvetü’t Tefasir)