فَمَا زَالَتْ تِلْكَ دَعْوٰيهُمْ حَتّٰى جَعَلْنَاهُمْ حَص۪يداً خَامِد۪ينَ
فَمَا زَالَتْ تِلْكَ دَعْوٰيهُمْ حَتّٰى جَعَلْنَاهُمْ حَص۪يداً خَامِد۪ينَ
فَ istînâfiyyedir. مَا زَالَتْ nakıs, mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir.
Süreklilik (devamlılık) bildiren nakıs fiillerin isim ve haber alabilmeleri ve devamlılık manası ifade etmeleri için kendilerinden önce nefy (olumsuzluk), nehiy, dua, istifham-ı inkâri (kınama ve sitem amaçlı soru) edatlarından birinin bulunması gerekir. Başlarındaki مَا menfilik harfi olmasına rağmen fiile olumsuzluk değil devamlılık manası kazandırır. مَا زَالَ fiilinin muzarisi لَا يَزَالُ şeklinde gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تِلْكَ işaret ismi مَا زَالَتْ ’in ismi olarak mahallen merfûdur. دَعْوٰيهُمْ kelimesi مَا زَالَتْ ’in haberi olup elif üzere mukadder fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
حَتّٰى gaye bildiren cer harfidir. جَعَلْنَاهُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, cer mahallinde دَعْوٰيهُمْ ’e mütealliktir
اَنْ harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan حَتّٰٓى ’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
حَص۪يداً kelimesi جَعَلْنَا ’nın ikinci mef'ûlun bihi olup fetha ile mansubdur. خَامِد۪ينَ kelimesi حَص۪يداً ’nin sıfatı olup nasb alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
خَامِد۪ينَ kelimesi sülasi mücerredi خمد olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَمَا زَالَتْ تِلْكَ دَعْوٰيهُمْ حَتّٰى جَعَلْنَاهُمْ حَص۪يداً خَامِد۪ينَ
فَ istînâfiyedir. Menfi nakıs fiil مَا زَالَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
مَا زَالَتْ istimrar fiillerindendir. İsmini ref haberini nasb yapar. Devamlılık bildirir.
مَا زَالَتْ ’nin ismi, ismi işaret olan تِلْكَ ’dir. Müsnedün ileyhin ismi işaretle marife olması, işaret edilen müsnedi, tahkir ve tevbih ifade eder.
İşaret isimleri hissi şeyleri göstermek için kullanılan sözcüklerdir. Ayette işaret edilen, azaba uğrayanların dualarıdır. Buradaki gibi işaret ismiyle akli bir şey gösterilirse istiare oluşur. Câmi’, her ikisinde de vücudun tahakkukudur.
Gaye bildiren harf-i cer حَتّٰى ’yı takip eden جَعَلْنَاهُمْ حَص۪يداً خَامِد۪ينَ cümlesi masdar teviliyle دَعْوٰيهُمْ ’a mütealliktir. Mazi fiil sıygasındaki cümlede isnadın azamet zamirine olması tazim ifade etmiştir.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
İsm-i fail kalıbındaki خَامِد۪ينَ, mef’ûl olan حَص۪يداً için sıfattır. Bunun manası bu durumun sabit olduğu, onlardan hiçbir şekilde ayrılmadığıdır.
Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve süreklilik anlamı ifade eder. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail ise hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. İsm-i fail, isim cümlesi bağlamında kullanılıp başında tekid lâmı (lâm-ı muzahlaka) bulunursa, bu durum sübut manasını artırır. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Hitit Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belâgati Anabilim Dalı, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Failin İfade Göstergesi (Manaya Delaleti, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, (Haziran/June 2020, 19/1: 405-426)
حَص۪يداً ’deki tenkir, nev ve teksir ifade eder.
جَعَلْنَاهُمْ حَص۪يداً خَامِد۪ينَ ibaresinde istiare vardır. Müstear toplanmış ekin lafzıdır. Müstearun minh ekindir. Müstearun leh azap edilenlerdir. Her ikisi de mahsustur. Câmi’ ise helak olmaktır ki aklîdir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
Bu ayeti teşbih olarak da değerlendiren alimlerimiz vardır. Bu durumda da teşbih-i cem’ söz konusudur. (Safvetü't Tefasir, Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
Bu sözleri niçin دَعْوٰي (dua-çağrı) diye adlandırılmıştır? Çünkü onlar, kendileri aleyhine وَيْلَ ’i çağırmış ve يَا وَيْلَنَٓا demişlerdir ki bu, “Ey veyl gel, işte bu senin vaktindir.” demektir. تِلْكَ, ya isim ya haber olarak merfû veya mansubdur. دَعْوٰيهُمْ kelimesi de böyledir. Müfessirler şöyle demişlerdir: “Bu kâfirler, bunu hep söyleyip durmuşlardır ama bu onlara fayda vermemiştir. Nitekim Cenab-ı Hakk, [Fakat hışmımızı gördükleri zaman, imanları fayda verecek değil. (Mümin Suresi, 85)] buyurmuştur. (Fahreddin er-Râzî)
Onların pişmanlık dolu sözlerini Allah Teâlâ'nın dualar olarak isimlendirmesi, onların ne kadar zelil ve zor durumda olduklarının işaretidir. Kasıtlı olarak seçilen bu kelime, ayetin anlamıyla kelimeler arasındaki uyum olan mürâât-ı nazîr sanatının güzel bir örneğidir.