Enbiyâ Sûresi 19. Ayet

وَلَهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَمَنْ عِنْدَهُ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِه۪ وَلَا يَسْتَحْسِرُونَۚ  ...

Göklerde ve yerde kim varsa hep O’nundur. O’nun katındakiler, ne O’na ibadetten çekinir (ve büyüklenir) ne de yorgunluk (ve bıkkınlık) duyarlar.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 مَنْ kimseler
2 فِي olan
3 السَّمَاوَاتِ göklerde س م و
4 وَالْأَرْضِ ve yerde ا ر ض
5 وَمَنْ ve kimseler
6 عِنْدَهُ O’nun yanındaki ع ن د
7 لَا
8 يَسْتَكْبِرُونَ büyüklenmez ك ب ر
9 عَنْ
10 عِبَادَتِهِ O’na kulluk etmekten ع ب د
11 وَلَا ve
12 يَسْتَحْسِرُونَ yorulmazlar ح س ر
 
Allah Teâlâ, hakkın bulunduğu yerde bâtılın barınamayacağını, yok olup gideceğini mecazi bir anlatımla ifade edip, kendisi hakkında yakışıksız sözler söyleyenlerin, Kur’an’a sihir, saçma sapan rüya vb. nitelemeler yakıştıranların, Peygamber’i yalancılıkla itham edenlerin, evrenin sadece dünya hayatı için yaratılmış olduğuna inananların kendilerine yazık ettiklerini haber vermiştir. Halbuki Allah evrende ne varsa her birini bir hikmete bağlı olarak yaratmıştır, hepsi O’nun mülkü ve kullarıdır. O, hiçbir şekilde yarattıklarına muhtaç olmadığı gibi yarattıkları da O’na ortak değildir. Hepsi iradeli veya iradesiz olarak O’na kulluk eder; evrende Allah’ı tesbih etmeyen hiçbir varlık yoktur, fakat insanlar bunu anlamazlar (bk. İsrâ 17/44).
 
 Müfessirler 19. âyette, Allah’ın huzurunda bulunduğu bildirilen varlıkların melekler olduğunu ifade etmişlerdir. Melekler Allah’a ibadet etme hususunda ne kibirlenirler ne de yorulurlar; bıkıp usanmaksızın gece gündüz Allah’ı tesbih ederler; Allah’a kulluktan kaçınmazlar (Nisâ 4/172). O’na isyan etmez, kendilerine emredileni yerine getirirler (Tahrîm 66/6). “O’nun huzurunda bulunanlar” ifadesini, yalnızca melekleri değil, aynı zamanda Allah’a karşı sorumluluk duyan ve bütün varlığı ile O’na boyun eğen insanları da içine alacak şekilde geniş anlamıyla ele almak mümkündür (Esed, II, 649).
 
 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 670
 

وَلَهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ

 

İsim cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir.  لَهُ  car mecruru mahzuf  muaddem habere mütealliktir. 

Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ, muahhar mübteda olarak mahallen merfûdur. 

فِي السَّمٰوَاتِ  car mecruru mahzuf sılaya müteallıktır.  الْاَرْضِ  atıf harfi  وَ ’la  السَّمٰوَاتِ ’a matuftur.


وَمَنْ عِنْدَهُ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِه۪ وَلَا يَسْتَحْسِرُونَۚ

 

Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ  atıf harfi  وَ ’la önceki  مَنْ ’e matuftur.  مَنْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  عِنْدَهُ  zaman zarfı,  mahzuf sılaya müteallıktır. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

لَا يَسْتَكْبِرُونَ  fiili, ism-i mevsûl  مَنْ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَسْتَكْبِرُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. 

عَنْ عِبَادَتِ  car mecruru  يَسْتَكْبِرُونَ  fiiline müteallıktır. Aynı zamanda muzâftır.Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

لَا يَسْتَحْسِرُونَ  atıf harfi  وَ ’la  لَا يَسْتَكْبِرُونَ ’a matuftur.  

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَسْتَحْسِرُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. 

يَسْتَحْسِرُونَ  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi حسر ’dir.

يَسْتَكْبِرُونَ  fiilleri, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi كبر ’dir.

Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamları katar.
 

وَلَهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ

 

Vav istînâfiyyedir. Faide-i haber inkârî kelam olan cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır.  لَهُ, mahzuf mukadder habere müteallıktır. Muahhar mübteda olan müşterek ism-i mevsûl  مَنْ ’in, irabdan mahalli olmayan sıla cümlesi mahzuftur.  فِي السَّمٰوَاتِ, bu mahzuf sılaya müteallıktır.  وَالْاَرْضِۜ, tezat nedeniyle  فِي السَّمٰوَاتِ ’ye atfedilmiştir. 

Müsnedin takdimi kasr ifade eder. Müsned maksûrun aleyh, müsnedün ileyh maksûr olmak üzere kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur. Yerde ve gökte ne varsa hepsinin sadece Allah’a ait olduğunu, başkasına ait olamayacağını ifade etmektir. Yani müsnedün ileyhin, müsnede aid olmasıdır.  

Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife kılınmasındaki maksat, kelamın amacını muhatabın zihnine iyice yerleştirmektir. Sılasının hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Bilinen ve tahmini kolay olan hususları zikrederek ibareyi uzatmamak, dikkati asıl önemli yere yönlendirmek, karineye dayanarak terkedilen şeyleri muhatabın düşünce ve hayal gücüne bırakarak anlam zenginliği kazanmak gibi sebeplerle hazfe başvurulur. (TDV İslam Ansiklopedisi)

Akıllılar için kullanılan mevsûl  مَنْ, tağlîb yoluyla gayr-ı akilleri de kapsamıştır.

السَّمٰوَاتِ ’tan sonra  الْاَرْضِۜ ’ın zikredilmesi, umumdan sonra hususun zikredilmesi babında ıtnâb sanatıdır. Çünkü semavat, arza şamildir.

السَّمٰوَاتِ - وَالْاَرْضِۜ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr ve tıbâk-ı îcab sanatları vardır.

نَقْذِفُ  (önceki ayette) - وَلَهُ  kelimeleri arasında mütekellimden gaibe geçişe güzel bir iltifat sanatı vardır. (Müşerref Ulusu (Ülger), Arap Dili Ve Belâgatı İltifat Sanatı)


 وَمَنْ عِنْدَهُ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِه۪ وَلَا يَسْتَحْسِرُونَۚ

 

Ayetin ikinci cümlesi birinciye matuftur. Atıf sebebi cümleler arasında manen ve lafzen var olan ittifaktır. 

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesinde müşterek ism-i mevsûl  مَنْ, mübtedadır. Müsnedün ileyhin mevsûlle ifade edilmesi bahsi geçenleri tazim içindir. 

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mevsûlün sılası mahzuftur. Mekân zarfı  عِنْدَهُ, bu mahzuf sılaya müteallıktır.

Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِه۪  cümlesi,  مَنْ ’in haberidir. 

Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Veciz anlatım kastıyla gelen,  عِنْدَهُ  ve  عِبَادَتِه۪  izafetlerinde  عِنْدَ ve  عِبَادَة  kelimelerinin Allah Teâlâ’ya ait zamire izafesi, onlara tazim ifade eder. 

Semavat ve arzdaki kimselerin umumunu ifade eden ilk  مَنْ  ism-i mevsûlüne münasip olarak, O'nun yanındakilerin de umûm ifade eden ism-i mevsûl ile ifade edilmesi münasip olmuştur. Böylece aynı ayette arka arkaya iki kere aynı ism-i mevsûl zikredilmiştir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 4, s. 51) 

Aynı üslupta gelen  وَلَا يَسْتَحْسِرُونَۚ  cümlesi,  لَا يَسْتَكْبِرُونَ ’ye, hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir.

لَا يَسْتَكْبِرُونَ - لَا يَسْتَحْسِرُونَۚ  fiilleri  استفعال  babındadır. Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.

لَا يَسْتَكْبِرُونَ  - لَا يَسْتَحْسِرُونَۚ  kelimeleri arasında muvazene vardır.  

Ondan yorulmazlar da ifadesinde  حُسُور dan daha mübalağalı olan  إسْتِحْسار maddesinin tercih edilmesi, şunu vurgulamaktadır ki onların ibadeti ağır ve sürekli olduğu için yorgunluk verecek cinsten olmakla beraber yorulmazlar. (Beyzâvî) 

وَمَنْ عِنْدَهُ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِه۪ وَلَا يَسْتَحْسِرُونَۚ  ifadesinden murad, meleklerdir. Bundan önce melekler “göklerdekiler” olarak ifade edildikleri halde burada böyle ifade edilmeleri, onlar Allah katındaki şeref ve yakınlıklarından dolayı onları temsili olarak, hükümdarların yakınlarına benzetmek içindir. (Ebüssuûd)