بَلْ نَقْذِفُ بِالْحَقِّ عَلَى الْبَاطِلِ فَيَدْمَغُهُ فَاِذَا هُوَ زَاهِقٌۜ وَلَكُمُ الْوَيْلُ مِمَّا تَصِفُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | بَلْ | hayır |
|
2 | نَقْذِفُ | biz atarız |
|
3 | بِالْحَقِّ | hakkı |
|
4 | عَلَى | üstüne |
|
5 | الْبَاطِلِ | batılın |
|
6 | فَيَدْمَغُهُ | onun beynini parçalar |
|
7 | فَإِذَا | derhal |
|
8 | هُوَ | o |
|
9 | زَاهِقٌ | yok olur |
|
10 | وَلَكُمُ | size |
|
11 | الْوَيْلُ | yazıklar olsun |
|
12 | مِمَّا | ötürü |
|
13 | تَصِفُونَ | yakıştırdıklarınızdan |
|
بَلْ نَقْذِفُ بِالْحَقِّ عَلَى الْبَاطِلِ
بَلْ, idrâb ve atıf harfidir. Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna “idrâb (اِضْرَابْ)” denir. "Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki" anlamlarını ifade eder.
Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:
1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir.
2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada yukarıda olduğu gibi bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
نَقْذِفُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur. بِالْحَقِّ car mecruru نَقْذِفُ fiiline müteallıktır. عَلَى الْبَاطِلِ car mecruru نَقْذِفُ fiiline müteallıktır.
الْبَاطِلِ kelimesi, sülasi mücerredi olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَيَدْمَغُهُ فَاِذَا هُوَ زَاهِقٌۜ
Fiil cümlesidir. فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَدْمَغُهُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
فَ atıf harfidir. اِذَا mufacee harfidir. اِذَا isim cümlesinin önüne geldiğinde “birdenbire, ansızın” manasında mufacee harfi olur. Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur.
زَاهِقٌ mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. زَاهِقٌ kelimesi, sülasi mücerredi زهق olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَلَكُمُ الْوَيْلُ مِمَّا تَصِفُونَ
İsim cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. لَكُمُ car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır. الْوَيْلُ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.
مَا ve masdar-ı müevvel, مِنْ harf-i ceriyle birlikte الْوَيْلُ veya استقرار ’ya matuftur.
تَصِفُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
بَلْ نَقْذِفُ بِالْحَقِّ عَلَى الْبَاطِلِ فَيَدْمَغُهُ فَاِذَا هُوَ زَاهِقٌۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen نَقْذِفُ بِالْحَقِّ عَلَى الْبَاطِلِ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
فَيَدْمَغُهُ cümlesi, فَ ile …نَقْذِفُ cümlesine atfedilmiştir. İki cümle arasında manen ve lafzen ittifak vardır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiilin muzari fiille ifade edilmesinin hikmeti, sahneyi göz önünde canlandırmak ve teceddüt ifade etmektir.
بَلْ, idrâb harfidir. Atıf edatlarındandır. Ancak diğer atıf edatları gibi hüküm bakımından atıf görevi görmez. Bu edat, sadece matufu îrab yani hareke bakımından matufun aleyhe atfeder. Anlamsal açıdan ise tersinelik ilişkisi kurar. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)
بَلْ harfi cümleleri atfetmekte kullanılmaz. Bu sebeple bundan sonra gelen cümle, istînâfiyyedir. (Rıfat Resul Sevinç Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
بِالْحَقِّ - الْبَاطِلِ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
بَلْ نَقْذِفُ بِالْحَقِّ عَلَى الْبَاطِلِ فَيَدْمَغُهُ [Bilakis hakkı batılın üzerine atarız da onun beynini parçalar.] cümlesinde istiare-i temsiliyye vardır. Burada hak sert bir şeye, batıl ise yumuşak bir şeye benzetilmiş; temsil yoluyla قذف /atmak ve دمغ /beynine vurmak kelimeleri, hakkın batıla galip geldiğini ifade etmek için müstear olarak kullanılmıştır. Sanki sert bir cisim, batılın dimağına atılarak vurulmuş ve onu yarmıştır. Bu ifadede, batılı yok etme hususunda güzel bir vurgu sanatı vardır. (Safvetü’t Tefasir, Fahreddin er-Râzî)
فَاِذَا هُوَ زَاهِقٌۜ cümlesi, şart ve zaman zarfı اِذَا ’nın dahil olduğu isim cümlesidir. İsim cümlesine dahil olduğunda اِذَا, müfâcee harfi olur. Aniden, birdenbire anlamları verir.
Faide-i haber ibtidaî kelam olan cümle sübut ve istimrar ifade eder. Müsned olan, ism-i fail kalıbında gelmiştir. Bunun manası, batılın yok olmasının sabit olduğu, batılla yok oluşun ayrılmadığıdır.
İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve süreklilik anlamı ifade eder. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail ise hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. İsm-i fail, isim cümlesi bağlamında kullanılıp başında tekid lâmı (lâm-ı muzahlaka) bulunursa, bu durum sübut manasını artırır. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Hitit Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belâgatı Anabilim Dalı, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Fâil’in İfade Göstergesi (Manaya Delaleti, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, (Haziran/June 2020, 19/1: 405-426)
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İsim cümlesi şeklinde ve başında müfâcee harfi olan اِذَا (ne göresin/bir de bakmışsın ki) ile gelerek açıkça bilindiği gibi batılın yok oluşundaki sürate işaret edilmiştir. Batıl, adeta kökünden yok olmuştur. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 4, s. 49)
Bu ayet-i kerime, layık ve caiz olmayan sıfatlarla Allah Teâlâ'yı vasıflamaları sebebiyle küfür ehlini helak etmekle tehdit manası taşır.
وَلَكُمُ الْوَيْلُ مِمَّا تَصِفُونَ
Son cümlede وَ, istînâfiyyedir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesinde takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatı vardır. لَكُمُ, mahzuf mukaddem habere muteallıktır. الْوَيْلُ, muahhar mübtedadır.
Harf-i cerle bilikte الْوَيْلُ ’ye müteallik müşterek ism-i mevsûl مَّا ’nın sılası olan تَصِفُونَ, muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt ve tecessüme işaret etmiştir.
مَا harfi de mevsûl yani Allah Teâlâ’yı vasıfladıkları şeyler veya masdariye yani Allah Teâlâ’yı vasıfladıkları layık olmayan sıfatlar manasındadır.
الْوَيْلُ kötü bir çağırma sözüdür. Bu kelimenin Kur’an’daki kullanımında tevcih vardır. Çünkü azabın ismidir. (Âşûr)
Rûhu'l Meânî'de şöyle yazılıdır: Bu ibaredeki مَا masdariyye, mevsûl veya mevsuftur. Yani Allah Teâlâ’yı kendisine, şanına, yüceliğine layık olmayan şeylerle vasıflamaları veya vasıfladıkları sıfatlar ya da O'na oğul vs. isnad etmeleri sebebiyle onlar için helak ve veyl sabit olmuştur, demektir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 4, s. 49)
Hak Teâlâ'nın, “vasfetmekte olduğunuzdan dolayı yazıklar olsun size” ifadesi, “Kim, peygamberi yalanlamaya yeltenir, Kur'an'ı bir sihir, saçma sapan bir söz gibi batıl bir şeye benzetirse ona yazıklar olsun.” demektir. (Fahreddin er-Râzî)
مِمَّا ibaresindeki مِنْ harfi ta'lîl manasındadır. Burada iki tebeî istiâre vardır. Maksat; hakkı getirdik ve hak, batılı giderdi, yok etti manasıdır. Müstear ve müstearun minhler şiddetle fırlatmak ve iptal etmek kelimeleridir, her ikisi de hissîdir. Müstearun lehler sırasıyla hakkın yücelmesi ve batılın kaybolup gitmesidir. Her ikisi de aklîdir. Hak, bir bombaya benzetilmiştir. Arkadan gelen bölüm de müşebbehün bihe uygundur. Dolayısıyla aklî olan hak ve batıl kelimeleri ile hissî olan atmak ve parçalamak fiilleri vasıtasıyla hissî bir istiare yapılmış, hakkın batılı yenmesi, tasvirî bir üslupla muhatabın zihninde canlandırılmıştır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)