Enbiyâ Sûresi 20. Ayet

يُسَبِّحُونَ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ لَا يَفْتُرُونَ  ...

Hiç ara vermeksizin gece gündüz tespih ederler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يُسَبِّحُونَ tesbih ederler س ب ح
2 اللَّيْلَ gece ل ي ل
3 وَالنَّهَارَ ve gündüz ن ه ر
4 لَا hiç
5 يَفْتُرُونَ ara vermezler ف ت ر
 
Allah Teâlâ, hakkın bulunduğu yerde bâtılın barınamayacağını, yok olup gideceğini mecazi bir anlatımla ifade edip, kendisi hakkında yakışıksız sözler söyleyenlerin, Kur’an’a sihir, saçma sapan rüya vb. nitelemeler yakıştıranların, Peygamber’i yalancılıkla itham edenlerin, evrenin sadece dünya hayatı için yaratılmış olduğuna inananların kendilerine yazık ettiklerini haber vermiştir. Halbuki Allah evrende ne varsa her birini bir hikmete bağlı olarak yaratmıştır, hepsi O’nun mülkü ve kullarıdır. O, hiçbir şekilde yarattıklarına muhtaç olmadığı gibi yarattıkları da O’na ortak değildir. Hepsi iradeli veya iradesiz olarak O’na kulluk eder; evrende Allah’ı tesbih etmeyen hiçbir varlık yoktur, fakat insanlar bunu anlamazlar (bk. İsrâ 17/44).
 
 Müfessirler 19. âyette, Allah’ın huzurunda bulunduğu bildirilen varlıkların melekler olduğunu ifade etmişlerdir. Melekler Allah’a ibadet etme hususunda ne kibirlenirler ne de yorulurlar; bıkıp usanmaksızın gece gündüz Allah’ı tesbih ederler; Allah’a kulluktan kaçınmazlar (Nisâ 4/172). O’na isyan etmez, kendilerine emredileni yerine getirirler (Tahrîm 66/6). “O’nun huzurunda bulunanlar” ifadesini, yalnızca melekleri değil, aynı zamanda Allah’a karşı sorumluluk duyan ve bütün varlığı ile O’na boyun eğen insanları da içine alacak şekilde geniş anlamıyla ele almak mümkündür (Esed, II, 649).
 
 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 670
 

يُسَبِّحُونَ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ لَا يَفْتُرُونَ

 

Fiil cümlesidir.  يُسَبِّحُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.  الَّيْلَ  zaman zarfı,  يُسَبِّحُونَ ’ne fiiline mütealliktir. 

النَّهَارَ  atıf harfi  وَ ’la  الَّيْلَ ’ye matuftur.

لَا يَفْتُرُون  fiili  يُسَبِّحُونَ ’deki failin hali olarak mahallen mansubdur.  

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَفْتُرُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 

1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 

2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 

3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).

Burada hal isim cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) isim cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına “و  ve zamir” veya yalnız “و ” gelir. Bazen “و ” gelmediği de olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

يُسَبِّحُونَ   sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  سبح ’dır.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

يُسَبِّحُونَ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. 

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

يُسَبِّحُونَ  fiili tef’il babındadır. Bu bab fiile, kesret, mef'ûlu bir vasfa nispet etmek, izale, sayruret ve fiilin muayyen zamanda meydana gelişi, tevcih gibi anlamlar katar. Bunlardan en fazla öne çıkanı fiilde veya  failde olan kesrettir. 

الَّيْلَ - النَّهَار  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.

Gündüz ve gece, bütün zamanlardan kinayedir.

يُسَبِّحُونَ الَّيْلَ وَالنَّهَار  [Ayetteki gece gündüz tesbih ederler] ifadesinin, “Onlar, bu tesbihi uygun zamanlarında yerine getirmeye azmetmekte gevşeklik göstermezler.” manasında olduğu söylenebilir. Bu tıpkı, “Falanca cemaata,camiye devam eder. Bu hususta gevşeklik göstermez.” demek gibidir. Bu sözle, o insanın hep bu işle meşgul olduğu değil, namazları hep vakitlerinde kılmaya azmetmiş olduğu manası kastedilmiştir. (Fahreddin er-Râzî)


  لَا يَفْتُرُونَ

 

Kemâl-i ittisâl nedeniyle fasılla gelen  لَا يَفْتُرُونَ  cümlesi,  يُسَبِّحُونَ  fiilinin failinden hal-i müekkide olarak ıtnâbdır. وَ ’la gelmeyen bu hal cümlesi onların bu hallerinin sürekli bir özellik olduğuna işaret eder.

Cümle şeklindeki müekkide hal, sahibinin durumu tekid ediyorsa hal ve sahibi arasında kemâl-i ittisâl olduğundan fasıl yapılır. Tekid edici halin başına  وَ  gelmez. (Rıfat Resul Sevinç, Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

Cümlelerin muzari fiille ifade edilmesindeki maksat, durumu göz önünde canlandırmak, istimrar ve tekrara işaret etmektir.