Enbiyâ Sûresi 26. Ayet

وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمٰنُ وَلَداً سُبْحَانَهُۜ بَلْ عِبَادٌ مُكْرَمُونَۙ  ...

(Böyle iken) “Rahmân, çocuk edindi” dediler. O, böyle şeylerden uzaktır, yücedir. Hayır, (evlat diye niteledikleri) o melekler ikrama erdirilmiş kullardır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَقَالُوا ve dediler ق و ل
2 اتَّخَذَ edindi ا خ ذ
3 الرَّحْمَٰنُ Rahman ر ح م
4 وَلَدًا çocuk و ل د
5 سُبْحَانَهُ O münezzehtir س ب ح
6 بَلْ hayır
7 عِبَادٌ bilakis ع ب د
8 مُكْرَمُونَ değerli ك ر م
 
İnsanlar çoğu zaman bâtıl inançlara saplanmış, Allah’a ulûhiyyeti ile bağdaşmayan sıfatlar yakıştırıp O’na ortaklar koşmuşlardır. Hıristiyanlar Hz. Îsâ’nın Allah’ın oğlu olduğunu iddia ederken, bazı putperestler de meleklerin Allah’ın kızları olduğunu ileri sürmüşlerdir (Nahl 16/57; İsrâ 17/40; Zuhruf 43/15-20). Çocuk sahibi olmak veya evlât edinmek bir ihtiyaçtan kaynaklanır. Oysa Allah bundan münezzehtir, O’nun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Onların evlât diye Allah’a yakıştırdıkları, Allah katında yüksek mevkide ve yüce makamda bulunan, Allah’a teslim olmuş kullarıdır; Hz. Îsâ da melekler de Allah’ın ilmini, kudretini ve yüceliğini bildikleri için O’nun emrine aykırı hareket etmekten sakınırlar (bk. en-Nisâ 4/172).
 
 Melekleri Allah’ın kızları kabul edip onlara tapan müşrikler, meleklerin Allah katında kendilerine şefaat edeceğine inanıyorlardı. Oysa Allah kimin için şefaat edilmesine izin verirse ona şefaat edilecektir. Bunlar da dünya hayatında Allah’ın dinine rızâ göstermiş, günahları olsa bile iman yönünden O’nun rızâsını kazanmış kimselerdir (şefaat konusunda bilgi için bk. Bakara 2/48, 255).
 
  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 673-674
 

وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمٰنُ وَلَداً سُبْحَانَهُۜ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir. قَالُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

Mekulü’l-kavli  اتَّخَذَ الرَّحْمٰنُ ’dir.  قَالُوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

اتَّخَذَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  الرَّحْمٰنُ  fail olup lafzen merfûdur. 

وَلَداً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  اتَّخَذَ  fiilinin ikinci mef’ûlu mahzuftur. Takdiri;  من الملائكة  (Meleklerden) şeklindedir.

Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübteda ve haberi iki mef’ûl yaparak nasb ederler. 3 gruba ayrılırlar:

1. Bilmek manasında olanlar.

2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir.

3. Değiştirme manası ifade edenler. Aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibarıyla onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir.

Değiştirme manasına gelen fiiller “etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi” gibi manalara gelir.

Bilgi ve zan fiillerinden sonra bazen  اَنَّ ’li ve  اَنْ ’li cümleler gelir, bu cümleler iki mef’ûl kabul edilir. Bilmek, sanmak ve değiştirme manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir: 1) İki mef’ûl alanlar, 2) İki mef’ûlünü masdar-ı müevvel cümlesi olarak alanlar, 3) İki mef’ûlü hazif olanlar. Kalp fiilleri iki mamûlü arasında olduğunda amel etmeleri de etmemeleri de caizdir.

Bu ayette  اتَّخَذَ  fiili değiştirme manasına gelen fiillerdendir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

سُبْحَانَهُ  cümlesi itiraziyyedir.  سُبْحَانَهُ  mahzuf fiilin mef’ûlu mutlakıdır. Takdiri,  نسبّح  (tesbih ederiz) şeklindedir. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:

1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak  فَعْلَةً  vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اتَّخَذَ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  أخذ ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.


 بَلْ عِبَادٌ مُكْرَمُونَۙ

 

بَلْ  idrâb ve atıf harfidir. Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna “idrâb (اِضْرَابْ)” denir. "Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki" anlamlarını ifade eder.

Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:

1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir.

2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada yukarıda olduğu gibi bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

عِبَادٌ  mahzuf mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. Takdiri,  هُمْ  (onlar)  şeklindedir. 

مُكْرَمُونَ  kelimesi  عِبَادٌ ’nün sıfatı olup ref alameti  و ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

مُكْرَمُونَ  kelimesi, sülasi mücerredi  كرم  olan fiilin ism-i mef’ûludur.

 

وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمٰنُ وَلَداً 

 

İstînâf cümlesidir. Allah Teâlâ, bu ayette müşriklerin sözlerini bildiriyor. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالُوا  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اتَّخَذَ الرَّحْمٰنُ وَلَداً  cümlesi müspet mazi fiil sıygasında, kizb-i haber ibtidaî kelamdır.

Mef’ûl olan  وَلَداً ’deki tenvin tahkir ifade eder.

Bu ayetin; Araplardan bazılarının, melekler Allah'ın kızlarıdır şeklindeki sözlerinin bir cüzü olduğu söylenmiştir. Allah Teâlâ bunu zatından tenzih etmiş, sonra da onların kulu olduğunu, ubudiyetin evlat edinmeye tezat olduğunu haber vermiştir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 4, s. 68)

Burada, bütün varlıkların nimet olarak Kendisi tarafından korunup beslendiğini ifade eden Rahman vasfının kullanılması, onların o batıl sözlerinin ne kadar şen'î (çirkin, utanç verici) olduğunu göstermek içindir. (Ebüssuûd)


 سُبْحَانَهُۜ 

 

İtiraziyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. Tenzih ve tazim maksadıyla yapılmış ıtnâbdır.

Çeşitli gayelere binaen araya girmiş saplama bir cümle olan itiraz cümlelerinin, ana cümlenin anlamına tesiri yoktur.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  سُبْحَانَهُ  ifadesi, takdiri  نسبّح  olan fiilin mef’ûlü mutlakıdır. 

Ayetin metninde zikredilen  سُبْحَانَهُ  (O münezzehtir) kelimesi şu manalara gelmektedir: Allah zatıyla, kendisine yaraşır şekilde münezzehtir. Ben, O'nu layık veçhile (layık olduğu şekilde) tenzih ederim. Siz O'nu layıkıyla tenzih edin. (Ebüssuûd)


 بَلْ عِبَادٌ مُكْرَمُونَۙ

 

 

Cümle beyânî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

عِبَادٌ مُكْرَمُونَۙ  cümlesinde îcâz-ı hazif sanatı vardır. Takdiri,  هم  olan müsnedün ileyh mahzuftur. Bu takdire göre cümle, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

بَلْ  atıf edatlarından biridir. Ancak diğer atıf edatları gibi hüküm bakımından atıf görevi görmez. Bu edat, sadece matufu îrab yani hareke bakımından ma’tufun aleyhe atfeder. Anlamsal açıdan ise tersinelik ilişkisi kurar. (Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler (Doktora Tezi) Abdullah Hacıbekiroğlu)

بَلْ  harfi cümleleri atfetmekte kullanılmaz. Bu sebeple bundan sonra gelen cümle, istînâfiyyedir. (Rıfat Resul Sevinç Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı) 

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsm-i mef’ûl kalıbında gelen  مُكْرَمُونَۙ, müsned olan  عِبَادٌ  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.