Enbiyâ Sûresi 41. Ayet

وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذ۪ينَ سَخِرُوا مِنْهُمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟  ...

Andolsun, senden önce de birçok peygamberle alay edildi de içlerinden alay edenleri, o alaya aldıkları şey kuşatıverdi.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَقَدِ ve andolsun
2 اسْتُهْزِئَ alay edildi ه ز ا
3 بِرُسُلٍ peygamberlerle ر س ل
4 مِنْ
5 قَبْلِكَ senden önceki ق ب ل
6 فَحَاقَ ama kuşatıverdi ح ي ق
7 بِالَّذِينَ kimseleri
8 سَخِرُوا alay eden(leri) س خ ر
9 مِنْهُمْ onlarla
10 مَا şey
11 كَانُوا onların ك و ن
12 بِهِ onunla
13 يَسْتَهْزِئُونَ alay ettikleri ه ز ا
 
Hz. Peygamber putların tanrı olamayacağını, dolayısıyla kimseye fayda veya zarar veremeyeceğini söylediği ve puta tapanları kınadığı için müşrikler onunla karşılaştıklarında “İlâhlarınızı diline dolayan bu mu?” diyerek onu küçümseyip kendisiyle alay ederlerdi; hatta Allah’ın birlik vasfı ve rahmân ismiyle anılmasına, O’nun gönderdiği kitabın zikredilmesine tahammül edemezlerdi. Bu âyetlerde onların bu küstahça tutumu kınayıcı bir üslûpla dile getirilmekte; daha sonra âhiret inancı ve sorgulamasıyla ilgili aynı alaycı ve inkârcı yaklaşımları özetlenerek beklemedikleri o günün, hak ettikleri o cezanın mutlaka gerçekleşeceğine dikkat çekilmektedir.
 
 Müfessirlerin bu 39. âyetle ilgili yorumlarını iki şekilde özetlemek mümkündür: a) Âyet müşriklerin Bedir Savaşı’nda karşılaşacakları ceza ve hezimete işaret etmekte ve onları uyarmaktadır. Çünkü o gün melekler ateşten kamçılarla onların yüzlerine ve sırtlarına vuracaklardır. Buna göre inkâr edenlerin, yüzlerinden ve sırtlarından ateşi savamamasından maksat, meleklerin kendilerine vurmalarını önleyememeleri veya meleklerin onlara vurmaktan geri durmamalarıdır. b) Âhirette inkârcıları önlerinden ve arkalarından ateş kuşattığında kendilerini onun şiddetinden koruma imkânı bulamayacaklardır (İbn Âşûr, XVII, 70).
 
 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 679-6
 

وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذ۪ينَ سَخِرُوا مِنْهُمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟

 

Fiil cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir.  لَ  mukadder kasemin cevabına gelen muvattie harfidir.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.

اسْتُهْزِئَ  meçhul, mebni mazi fiildir.  بِرُسُلٍ  car mecruru naib-i faildir.  مِنْ قَبْلِكَ  car mecruru  رُسُلٍ  kelimesinin mahzuf sıfatına müteallıktır. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

حَاقَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. 

الَّذ۪ينَ  müşterek ism-i mevsûlu,  بِ  harf-i ceriyle birlikte  حَاقَ  fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  سَخِرُوا مِنْهُمْ ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.

سَخِرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  مِنْهُمْ  car mecruru  سَخِرُوا ’deki failin mahzuf haline müteallıktır.  مَا  müşterek ism-i mevsûlu,  حَاقَ  fiilinin faili olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.

كَانُوا  damme üzere mebni nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur.  

بِه۪  car mecruru  يَسْتَهْزِؤُ۫نَ  fiiline mütealliltir. 

يَسْتَهْزِؤُ۫نَ  fiili  كَانُوا ’nun haberi olarak mahallen mansubdur.  يَسْتَهْزِؤُ۫نَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

يَسْتَهْزِؤُ۫نَ  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek südâsi mezid yapılan fiillerdendir. Fiil istif’âl babındandır. Sülâsî fiili  هزأ ’dir.

Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.

 

وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذ۪ينَ سَخِرُوا مِنْهُمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟

 

وَ  istînâfiyyedir.  لَ  ise mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzuf kasem ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, gayri talebî inşâî isnaddır.

قَدْ  tahkik harfiyle tekid edilmiş  اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ  cümlesi kasemin cevabıdır. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır. 

Kasem cümlesinin mahzuf olduğu durumda vurgu kasem cevabına yapıldığından kasem cümlesi telaffuzda terk edilir. Kasem cümlesini oluşturan kasem fiili, kasem edatı ve kasem edilen isim üçü birlikte hazf edilir. Fakat kasemin varlığı kasem cevabından anlaşılmaktadır. Bu form, Kur’an’da sıkça kullanılmıştır. (Nihat Tarı, Arap Dilinde Kasem Formları ve Kur’an-ı Kerim’e Özgü “La Uksimu” Formu ile İlgili Tartışmalar)

Burada nekre olan  بِرُسُلٍ  kelimesi hem tazim hem de teksir ifade eder. Çünkü makam Peygamber Efendimizi teselli makamıdır. Ondan önce şanı yüce bir çok peygamber geçmiş, hepsi de yalanlanmıştır. Tazim ve teksir arasındaki fark; teksirin kemiyet, tazimin keyfiyet bakımından olmasıdır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اسْتُهْزِئَ  fiilinde irsâd sanatı vardır.

فَ  ile kasemin cevabına atfedilen  فَحَاقَ بِالَّذ۪ينَ سَخِرُوا مِنْهُمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟  cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mecrur mahaldeki has ism-i mevsûl,  بِ  harfiyle birlikte  حَاقَ  fiiline mütealliktir. Sılası olan  سَخِرُوا مِنْهُمْ  cümlesi, müspet mazi fiil siygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

Müşterek ism-i mevsûl  مَا  ise  حَاقَ  fiilinin faili olarak merfû mahaldedir. Sılası  كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlenin müsnedi  يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟ ’nin muzari fiil formunda gelmesi hükmü takviye, hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiil tecessüm özelliğiyle muhatabın dikkatini uyararak konuyu anlamasında yardımcı olur.

Car mecrur  بِه۪  önemine binaen amili olan  يَسْتَهْزِؤُ۫نَ ’ye takdim edilmiştir.

Car mecrur  بِالَّذ۪ينَ , fail olan ism-i mevsûl  مَا ’ya siyaktaki önemine binaen takdim edilmiştir.

Müsnedün ileyh sonraki habere dikkat çekmek için mevsûlle ifade edilmiştir.

Ayette geçmiş zaman kipinin  حَاقَ , gelecek zaman kipi  يَح۪يقُ  yerine kullanılması bu durumun gerçekleşeceğini bildirmek ve tehdidi mübalağalı bir şekilde anlatmak içindir. (Beyzâvî, III, 223)

حاقَ  aslında ‘kuşattı’ demektir. Ancak sonradan kötülükle kuşatılmak manasında kullanılmıştır. (Âşûr)

اسْتُهْزِئَ - يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.