Enbiyâ Sûresi 42. Ayet

قُلْ مَنْ يَكْلَؤُ۬كُمْ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ مِنَ الرَّحْمٰنِۜ بَلْ هُمْ عَنْ ذِكْرِ رَبِّهِمْ مُعْرِضُونَ  ...

(Ey Muhammed!) De ki: “(Size azab edecek olsa) gece ve gündüz Rahmân’ın azabından sizi kim koruyacak?” Öyle iken onlar Rablerinin zikrinden yüz çevirmekteler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قُلْ de ki ق و ل
2 مَنْ kim
3 يَكْلَؤُكُمْ sizi koruyacak? ك ل ا
4 بِاللَّيْلِ gece ل ي ل
5 وَالنَّهَارِ ve gündüz ن ه ر
6 مِنَ -dan
7 الرَّحْمَٰنِ Rahman- ر ح م
8 بَلْ hayır
9 هُمْ onlar
10 عَنْ -inden
11 ذِكْرِ Zikr- ذ ك ر
12 رَبِّهِمْ Rablerinin ر ب ب
13 مُعْرِضُونَ yüz çeviriyorlar ع ر ض
 
“Gece gündüz rahmâna karşı sizi kim koruyabilir?” diye çevrilen cümle “Sizi gece gündüz rahmândan başka kim koruyabilir?” şeklinde de tercüme edilebilir (bk. İbn Kesîr, V, 338). Her iki anlamda da yaratılmışlara karşı Allah’ın şefkat ve merhametini tecelli ettiren rahmân ismine atıfta bulunulması, yaratılmışları Allah’tan başka koruyacak kimsenin bulunmadığına, tek ve biricik koruyucunun Allah olduğuna işaret eder. Ancak kalpleri kararmış olan inkârcılar bunun farkında olamadıkları için rahmânın anılmasına dahi tahammül edemezler. Oysa korumasına sığındıkları tanrılar Allah’ın azabına karşı kendilerini dahi koruyacak güce sahip değillerdir.
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 681
 

قُلْ مَنْ يَكْلَؤُ۬كُمْ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ مِنَ الرَّحْمٰنِۜ 

 

Fiil cümlesidir. قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir. Mekulü’l-kavli  مَنْ يَكْلَؤُ۬كُمْ ’dur. قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

İstifham harfi olan  مَنْ , mübteda olarak mahallen merfûdur.  يَكْلَؤُ۬كُمْ  fiili, mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.

يَكْلَؤُ۬كُمْ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  بِالَّيْلِ  car mecruru  يَكْلَؤُ۬كُمْ  fiiline mütealliktir. النَّهَارِ  atıf harfi و ’la makabline matuftur. 

مِنَ الرَّحْمٰنِ  car mecruru  يَكْلَؤُ۬كُمْ  fiiline mütealliktir. 

      

بَلْ هُمْ عَنْ ذِكْرِ رَبِّهِمْ مُعْرِضُونَ

 

İsim cümlesidir. بَلْ  idrâb ve atıf harfidir. بَلْ : Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna “idrâb (اِضْرَابْ)” denir. “Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki” anlamlarını ifade eder.

Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:

1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir.

2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada yukarıda olduğu gibi bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur. عَنْ ذِكْرِ car mecruru  مُعْرِضُونَ ’ye mütealliktir.

رَبِّهِمْ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

مُعْرِضُونَ  mübtedanın haberi olup ref alameti  و ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.  مُعْرِضُونَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

قُلْ مَنْ يَكْلَؤُ۬كُمْ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ مِنَ الرَّحْمٰنِۜ 

 

Müstenefe olarak fasılla gelen cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.  قُلْ  fiilinin mekulü’l-kavli olan   مَنْ يَكْلَؤُ۬كُمْ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ مِنَ الرَّحْمٰنِۜ  ise istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Cümle istifham üslubunda gelmiş olsa da soru kastı taşımayıp nefy ve tehdit anlamda geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

İstifham ismi  مَنْ , mübtedadır. Cümlede müsned olan  يَكْلَؤُ۬كُمْ ’un muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

بِالَّيْلِ - وَالنَّهَارِ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr ve tıbâk-ı îcab sanatları vardır. 

Gece ve gündüz ifadesi bütün zamanlar, her an anlamında kinayedir.

الرَّحْمٰنِ ’dan başka bir koruyucu olmadığı, sanatsal bir tarzda ifade edilmiştir. 

Burada ifade soru anlamında olmakla birlikte maksat nefydir ve ifade; Sizi, O'ndan başka koruyacak kimse yoktur, takdirindedir. Hitap, aralarından Allah'ın yaratıcılığını kabul edenleredir. Yani sizler, O'nun yaratıcı olduğunu kabul ettiğinize göre; sizin çabuk gelmesini istediğiniz azabı başınıza getirmeye kādir olan da O'dur demektir. (Kurtubî)

İnsan, “Ya Rabbi, bütün canlıları rahmetinle koruyan sensin sen.” diye cevap versin diye, Cenab-ı Hak,  verilecek cevabı ima etmek için burada özellikle  الرَّحْمٰنِۜ  adını zikretmiştir. Bu tıpkı, [Seni, Kerîm Rabbine karşı aldatan nedir.] (İnfitar Suresi, 6) ayeti gibidir. Cenab-ı Hak bu ayette de cevabı ima için özellikle Kerîm adını zikretmiştir. (Fahreddin er-Râzî)

Cenab-ı Hak, bu iki vakitten her birine has çeşitli bela ve afetler bulunduğu için özellikle “geceleyin ve gündüzün” buyurmuştur.  Bu, “Uyuduğunuz geceleyin,  geçiminizi temine çalıştığınız gündüzün sizi koruyacak kimdir?” demektir. (Fahreddin er-Râzî)

Zamanı kapsamak için gece ve gündüz zikredilmiştir. Sanki bütün zamanlar ifade edilmiştir. Korkulan zaman olduğu için gece takdim edilmiştir. Karanlık olması, zarar veren sebeplerin hem insana hem hayvana ulaşmasına ve zarar vermesine yardımcı olur. Gecenin ardından da mananın kapsamlı olması için gündüz zikredilmiştir. (Âşûr)


 بَلْ هُمْ عَنْ ذِكْرِ رَبِّهِمْ مُعْرِضُونَ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayette  بَلْ , idrâb harfidir. İstimrar ve sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur عَنْ ذِكْرِ , siyaktaki önemine binaen amiline takdim edilmiştir.

İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve süreklilik anlamı ifade eder. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fâil ise hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. İsm-i fail, isim cümlesi bağlamında kullanılıp başında tekid lâmı (lâm-ı muzahlaka) bulunursa, bu durum sübut manasını artırır. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Hitit Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belâgatı Anabilim Dalı, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Failin İfade Göstergesi (Manaya Delaleti, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, (Haziran/June 2020, 19/1: 405-426)

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir.  İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

رَبِّهِمْ şeklinde Rabb isminin onlara ait zamire muzâf olmasında, Rablerinin onlar üzerindeki ihsan ve faziletleri konusundaki rububiyetini hatırlatmak manası vardır. Ebüssuûd; Rabb isminin onlara ait olan zamire muzâf olmasının; O’nun otoritesi, terbiyesi ve idaresi altında olduklarını haber verdiği gibi sapkınlıklarında ne kadar ileri gittiklerine de işaret ettiğini söylemiştir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 4, s. 104) 

الرَّحْمٰنِۜ - رَبِّ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazir sanatı,  مَنْ - مِنَ  kelimeleri arasında ise cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

بَلْ  idrâb harfidir. Atıf edatlarından bir tanesidir. Ancak diğer atıf edatları gibi hüküm bakımından atıf görevi görmez. Bu edat, sadece matufu îrab yani hareke bakımından matufun aleyhe atfeder. Anlamsal açıdan ise tersinelik ilişkisi kurar.  (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, (Doktora Tezi)

بَلْ  harfi cümleleri atfetmekte kullanılmaz. Bu sebeple bundan sonra gelen cümle, istînâfiyyedir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı) 

[‘’Hayır, onlar Rablerinin zikrinden…’’] ifadesi, Kur'an-ı Kerim'den, Rablerinin öğütlerinden diye açıklandığı gibi O'nu bilip tanımaktan diye de açıklanmıştır. (Kurtubî)

مُعْرِضُونَ [Yüz  çevirenlerdir] ifadesi “Onlar başka şeylerle oyalanarak gaflete düşenlerdir.” demektir. (Kurtubî)

بَلْ هم عَنْ ذِكْرِ رَبِّهِمْ مُعْرِضُونَ  cümlesindeki ilk idrâb; ıslahı kolaylaştırmak için gelmiş azarlamayı arttırmıştır. Onlar Rablerinin zikrinden yüz çevirmiştir. Bu azarlamadan faydalanacakları düşünülmez. Yani istemeyi ve azarlamayı ertele ve onları terk et. Öyle ki kendilerinin yerine başkasının gelmeyeceğini anlayıncaya kadar azaba dalsınlar. 

Bunun arkasından azarlama maksadıyla soruya delalet eden ve  بَلْ  harfinin benzeri olan munkatı’  أمْ  gelerek  اَمْ لَهُمْ اٰلِهَةٌ تَمْنَعُهُمْ مِنْ دُونِنَاۜ  buyurulmuştur. Bu ifade  بَلْ ألَهُمَ آلِهَةٌ  demektir. İstifham harfi inkâr ve azarlama içindir. Onların bizden başka zarardan koruyacak ilâhları yoktur demektir. Bu; onların kendilerine şefaat edecek putları ilâh edinme itikadını iptal eder. (Âşûr)