بَلْ مَتَّعْنَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ وَاٰبَٓاءَهُمْ حَتّٰى طَالَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُۜ اَفَلَا يَرَوْنَ اَنَّا نَأْتِي الْاَرْضَ نَنْقُصُهَا مِنْ اَطْرَافِهَاۜ اَفَهُمُ الْغَالِبُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | بَلْ | bilakis |
|
2 | مَتَّعْنَا | biz yaşattık |
|
3 | هَٰؤُلَاءِ | onları |
|
4 | وَابَاءَهُمْ | ve atalarını |
|
5 | حَتَّىٰ | nihayet |
|
6 | طَالَ | uzun geldi |
|
7 | عَلَيْهِمُ | kendilerine |
|
8 | الْعُمُرُ | ömür |
|
9 | أَفَلَا |
|
|
10 | يَرَوْنَ | görmüyorlar mı? |
|
11 | أَنَّا | bizim |
|
12 | نَأْتِي | gelip |
|
13 | الْأَرْضَ | yerlerini (topraklarını) |
|
14 | نَنْقُصُهَا | eksilttiğimizi |
|
15 | مِنْ |
|
|
16 | أَطْرَافِهَا | uçlarından |
|
17 | أَفَهُمُ | onlar mı? |
|
18 | الْغَالِبُونَ | üstün gelen |
|
بَلْ مَتَّعْنَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ وَاٰبَٓاءَهُمْ حَتّٰى طَالَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُۜ
Fiil cümlesidir. بَلْ idrâb ve atıf harfidir. Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna “idrâb (اِضْرَابْ)” denir. "Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki" anlamlarını ifade eder.
Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:
1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir.
2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada yukarıda olduğu gibi bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَتَّعْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
İsm-i işaret هٰٓؤُ۬لَٓاءِ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اٰبَٓاءَهُمْ kelimesi atıf harfi وَ ’la makabline matuftur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
حَتّٰى gaye bildiren cer harfidir. طَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Mahallen mansubdur. عَلَيْهِمُ car mecruru طَالَ fiiline mütealliktir. الْعُمُرُ fail olup lafzen merfûdur.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, مَتَّعْنَا fiiline müteallıktır.
حَتّٰٓى edatı 3 şekilde kullanılabilir: 1) Harf-i cer olarak gelir. 2) Başlangıç edatı olarak gelir. 3) Atıf edatı olarak gelir. Burada başlangıç edatı olarak kullanılmıştır. (حَتّٰى burada nasb edatı değil mi? (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَتَّعْنَا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi متع ’dir.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
اَفَلَا يَرَوْنَ اَنَّا نَأْتِي الْاَرْضَ نَنْقُصُهَا مِنْ اَطْرَافِهَاۜ
Fiil cümlesidir. Hemze istifham harfidir. فَ atıf harfidir. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَرَوْنَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfudur.
اَنَّ masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir. نَا mütekellim zamiri اَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
نَأْتِي fiili, اَنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. نَأْتِي fiili, ى üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
الْاَرْضَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
نَنْقُصُهَا fiili, نَأْتِي ’deki failin hali olup mahallen mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır:
1. Müfred olan hal (Müştak veya camid),
2. Cümle olan hal (İsim veya fiil),
3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). Burada hal muzari fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) muzari fiil cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başında “و ” gelmez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
نَنْقُصُهَا merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur. Muttasıl zamir هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
مِنْ اَطْرَافِهَا car mecruru نَنْقُصُهَا fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَفَهُمُ الْغَالِبُونَ
İsim cümlesidir. Hemze istifham harfidir. فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Munfasıl zamir هُمُ mübteda olarak mahallen merfûdur. الْغَالِبُونَ haber olup ref alameti و ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar.
الْغَالِبُونَ kelimesi sülâsî mücerred olan غلب fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
بَلْ مَتَّعْنَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ وَاٰبَٓاءَهُمْ حَتّٰى طَالَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُۜ
İdrâb harfi بَلِ ’in dahil olduğu cümle istinafiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiilin azamet zamirine isnadı tazim ifade eder.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
Babalarını ve onları derken ism-i işaret kullanılmasındaki amaç, işaret edilen kimseleri uyarmak ve tahkirdir.
طَالَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُ cümlesine dahil olan حَتّٰى , cümleyi gizli bir أن ’le gaye bildiren masdara çevirmiştir. Masdar-ı müevvel cer mahallinde مَتَّعْنَا fiiline mütealliktir. Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.
Car mecrur عَلَيْهِمُ , siyaktaki önemine binaen faile takdim edilmiştir.
بَلْ idrâb harfidir. Atıf edatlarından biridir. Ancak diğer atıf edatları gibi hüküm bakımından atıf görevi görmez. Bu edat, sadece matufu îrab yani hareke bakımından matufun aleyhe atfeder. Anlamsal açıdan ise tersinelik ilişkisi kurar. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, (Doktora Tezi)
بَلْ harfi cümleleri atfetmekte kullanılmaz. Bu sebeple bundan sonra gelen cümle, istînâfiyyedir. (Rıfat Resul Sevinç Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
Bu, “Onları bu yüz çevirişe sevkeden sebep, sırf onların zamanının uzun oluşu ile aldanışlarıdır. Yani onların ömürleri gaflet içinde uzayıp gitti ve böylece bize verdikleri ahdi (sözü) unutup nimetlerimizin değerini anlayamadılar. Bu şekilde aldanıp gittiler.” demektir. (Fahreddin er-Râzî)
اَفَلَا يَرَوْنَ اَنَّا نَأْتِي الْاَرْضَ نَنْقُصُهَا مِنْ اَطْرَافِهَاۜ
Hemze istifham, فَ istînafiyyedir. Cümle, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifham harfi hemze, inkârî manadadır.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen ikaz ve azarlama amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Masdar ve tekid harfi اَنَّ ’nin dahil olduğu اَنَّا نَأْتِي الْاَرْضَ cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
اَنَّ ’nin haberi müspet muzari fiil sıygasında gelerek hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve istimrar ifade etmiştir.
Masdar-ı müevvel, لَا يَرَوْنَ fiilinin iki mef’ûlü yerindedir.
نَأْتِي fiilinin failinden hal olan نَنْقُصُهَا مِنْ اَطْرَافِهَاۜ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Hal-i müekkide olan cümle, bu halin sürekli bir özellik olduğuna işaret eder.
Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildirmek için kullanılan vasfı ifade etmek üzere yapılan ıtnâbdır.
اَفَهُمُ الْغَالِبُونَ
…اَفَلَا يَرَوْنَ cümlesine, فَ ile atfedilmiştir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifham harfi hemze, inkârî manadadır. İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen nefy, tevbih ve taaccüp amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
الْغَالِبُونَ ism-i fail kalıbında gelerek bu özelliğin müsnedin ayrılmaz bir parçası olduğuna işaret etmiştir.
Acaba üstün gelenler onlar mıdır? Yani Biz, onların çevrelerini eksiltip durduktan sonra Mekke kâfirleri mi üstün geleceklerdir? Aksine sen onlara galip gelecek ve onları yenik düşüreceksin. (Kurtubî)