قَالَ بَلْ رَبُّكُمْ رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ الَّذ۪ي فَطَرَهُنَّۘ وَاَنَا۬ عَلٰى ذٰلِكُمْ مِنَ الشَّاهِد۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قَالَ | dedi |
|
2 | بَلْ | hayır |
|
3 | رَبُّكُمْ | Rabbiniz |
|
4 | رَبُّ | Rabbidir |
|
5 | السَّمَاوَاتِ | göklerin |
|
6 | وَالْأَرْضِ | ve yerin |
|
7 | الَّذِي | o ki |
|
8 | فَطَرَهُنَّ | onları yaratmıştır |
|
9 | وَأَنَا | ve ben de |
|
10 | عَلَىٰ | üzerine |
|
11 | ذَٰلِكُمْ | bunun |
|
12 | مِنَ |
|
|
13 | الشَّاهِدِينَ | şahidlik edenlerdenim |
|
قَالَ بَلْ رَبُّكُمْ رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ الَّذ۪ي فَطَرَهُنَّۘ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
بَلْ idrâb ve atıf harfidir. Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna idrâb (اِضْرَابْ) denir. “Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki” anlamlarını ifade eder.
Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:
1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir.
2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada, yukarıda olduğu gibi bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Mekulü’l-kavli رَبُّكُمْ رَبُّ السَّمٰوَاتِ ’dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. رَبُّكُمْ mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
رَبُّ haber olup lafzen merfûdur. السَّمٰوَاتِ muzâfun ileyh olup cemi müennes salim olduğu için cer alameti kesradır.
الْاَرْضِ kelimesi atıf harfi وَ ’la السَّمٰوَاتِ ’ye matuftur.
الَّذ۪ي müfred müzekker has ism-i mevsûl, رَبُّ ’nun sıfatı olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası فَطَرَهُنَّۘ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.
فَطَرَهُنَّ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. Muttasıl zamir هُنَّ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
وَاَنَا۬ عَلٰى ذٰلِكُمْ مِنَ الشَّاهِد۪ينَ
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. Munfasıl zamir اَنَا۬ mübteda olarak mahallen merfûdur.
عَلٰى ذٰلِكُمْ car mecruru الشَّاهِد۪ينَ ’ye mütealliktir. ذٰ Sükun ile mebni ismi işarettir, ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf, كُمْ ise muhatap zamiridir.
الشَّاهِد۪ينَ kelimesinin cer alameti ی ’dir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
الشَّاهِد۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan شهد fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالَ بَلْ رَبُّكُمْ رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ الَّذ۪ي فَطَرَهُنَّۘ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Ayette
بَلْ , idrâb harfidir.
قَالَ fiilinin mekulül kavli olan رَبُّكُمْ رَبُّ السَّمٰوَاتِ cümlesi, istînâfiyyedir. İstimrar ve sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mekulü’l-kavlin mütekellimi Hz. İbrahim’dir.
بَلْ harfi cümleleri atfetmekte kullanılmaz. Bu sebeple bundan sonra gelen cümle, istînâfiyyedir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
بَلْ , idrâb edatıdır. İdrâb, sözlükte “dönüş yapmak, vazgeçmek” demektir. Bir yanlışı veya hatayı düzeltme amacıyla kullanılabildiği gibi bir konudan diğerine geçiş için de kullanılabilir. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)
Müsnedün ileyh olan رَبُّكُمْ izafetinde inanmayanlara ait zamire izafe edilmesiyle Rablerinin onlar üzerindeki ihsan ve faziletleri konusundaki rububiyeti hatırlatılmış, inkârlarının ne kadar kötü olduğuna işaret edilmiştir.
Müsnedin, veciz ifade kastıyla رَبُّ السَّمٰوَاتِ izafetiyle gelmesi, السَّمٰوَاتِ ’yi tazim içindir.
رَبُّ için sıfat konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ي ’nin sılası olan فَطَرَهُنَّۘ cümlesi, müspet mazi fiil siygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
رَبُّ kelimesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr, السَّمٰوَاتِ - الْاَرْضِ kelimeleri arasında ise tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.
الْاَرْضِ , tezat nedeniyle السَّمٰوَاتِ ’ye atfedilmiştir.
السَّمٰوَاتِ yeryüzünü, gökyüzünü ve ikisi arasında olanları kapsadığı halde arkasından الْاَرْضِ ’nin söylenmesi umumdan sonra husus babında ıtnâbtır.
وَاَنَا۬ عَلٰى ذٰلِكُمْ مِنَ الشَّاهِد۪ينَ
Ayetin son cümlesi atıf harfi وَ ’la …رَبُّكُمْ رَبُّ السَّمٰوَاتِ cümlesine atfedilmiştir. Aralarında lafzen ve manen ittifak mevcuttur. Cümle sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
ذٰلِكُمْ ’de istiare vardır. İşaret ismiyle rububiyete işaret edilerek konunun önemi vurgulanmıştır.
Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
مِنَ الشَّاهِد۪ينَ ’nin müteallakı olan haberin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
[Allah... şahitlik etti.] (Âl-i İmran Suresi, 18) ayetinde de; Allah açıkladı ki... demektir. Buradaki “ben şahitlerdenim” sözü; “Ve ben işte söylediklerimi delil ile açıklıyorum.” demek olur. (Kurtubî)