Enbiyâ Sûresi 65. Ayet

ثُمَّ نُكِسُوا عَلٰى رُؤُ۫سِهِمْۚ لَقَدْ عَلِمْتَ مَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ يَنْطِقُونَ  ...

Sonra eski inanç ve inatlarına döndüler ve, “Andolsun, bunların konuşmayacağını sen de bilirsin” dediler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 ثُمَّ sonra yine
2 نُكِسُوا döndürüldüler ن ك س
3 عَلَىٰ üzerine
4 رُءُوسِهِمْ eski kafaları ر ا س
5 لَقَدْ muhakkak
6 عَلِمْتَ bilirsin ki ع ل م
7 مَا
8 هَٰؤُلَاءِ bunlar
9 يَنْطِقُونَ konuşmazlar ن ط ق
 

ثُمَّ نُكِسُوا عَلٰى رُؤُ۫سِهِمْۚ 

 

ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından  فَ  harfinin zıttıdır.  ثُمَّ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

نُكِسُوا  damme üzere mebni meçhul mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur.

عَلٰى رُؤُ۫سِهِمْ  car mecruru  نُكِسُوا  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 


لَقَدْ عَلِمْتَ مَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ يَنْطِقُونَ

 

لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattie harfidir.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.

عَلِمْتَ  sükûn üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur.

مَا  nefy harfi olup  لَيْسَ  gibi amel eder. İsmini ref haberini nasb eder.  هٰٓؤُ۬لَٓاءِ  ism-i işaret  مَا ’nın ismi olarak mahallen merfûdur.  يَنْطِقُونَ  fiili,  مَا ’nın haberi olarak mahallen mansubdur.
 

ثُمَّ نُكِسُوا عَلٰى رُؤُ۫سِهِمْۚ 

 

Terahi ifade eden  ثُمَّ  atıf harfiyle makabline atfedilen  ثُمَّ نُكِسُوا عَلٰى رُؤُ۫سِهِمْۚ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107) 

نُكِسُوا  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

ثُمَّ نُكِسُوا عَلٰى رُؤُ۫سِهِمْۚ  [Sonra tekrar eski inanç ve tartışmalarına döndüler.] cümlesinde hoş bir temsîli istiare vardır. Onların haktan batıla dönmeleri, istiare yoluyla kişinin başının aşağıya ayaklarının yukarıya gelecek şekilde dönmesine benzetilmiştir. (Safvetü’t Tefasir)

Ayette müstearün leh (müşebbeh) olan “Hz. İbrahim’in muhataplarının eski düşüncelerine, haktan batıla dönmeleri”, müstearün minh (müşebbehün bih) olan “kişinin başı yere değecek şekilde tepetaklak gelme” durumuna benzetilmiştir. Yine müşebbeh hazf edilip müşebbeh bihin birden fazla mülazımı (özelliği) zikredilmiştir. 

Onlar kendi kendilerine döndüklerinde (vicdanlarına danıştıklarında) doğru karar verdiler ve en uygun olanı buldular. Sonra da eski fikirlerine dönerek, bundan vazgeçtiler ve yine eski batıl delilleri ile mücadele etmeye başladılar. Bir de halleri konuşabilen bir canlıdan daha aşağı olduğu halde putların mabud olduklarını iddiaya devam ettiler. (Fahreddin er-Râzî)


 لَقَدْ عَلِمْتَ مَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ يَنْطِقُونَ

 

Ayetin ikinci cümlesine dahil olan lâm, mahzuf bir kasemin varlığına işaret etmektedir. Kasem cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Kasemin cevabı olan  عَلِمْتَ مَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ يَنْطِقُونَ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Kasem cümlesi, öncesinde takdir edilen  قالوا  gibi mahzuf bir söz fiilinin mekulü’l-kavlidir. 

Cümle …قائلين والله لقد علمت  [Allah’a yemin olsun ki biliyorsun diyerek] takdirindedir. 

عَلِمْتَ  fiilinin iki mef’ûlü yerindeki  مَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ يَنْطِقُونَ  cümlesinde nefy harfi  مَا , nakıs fiil  ليس  gibi amel etmiştir.  هٰٓؤُ۬لَٓاءِ  kelimesi ismi,  يَنْطِقُونَ  muzari fiil cümlesi haberidir.

Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İbni Cerir şöyle der: “Sonra onlar İbrahim (as) kendileri ile mücadele ettiğinde, ona karşı ileri sürdükleri her delilde, tersyüz oldular yani hüccet hususunda mağlup oldular ve İbrahim’e (as) karşı neticede İbrahim’in (as) lehine, kendilerinin aleyhine olan deliller getirdiler. ‘Bunların konuşamayacağını sen de bilirsin.’ dediler ve üzerlerindeki bu şaşkınlıktan ötürü bunun böyle olduğunu itiraf ettiler. Buna göre mana, ‘Onların delilleri geri tepti.’ şeklindedir. Böylece ayette bizzat onlardan bahsetme, onların delillerinden bahsetme yerine geçmiştir.” (Fahreddin er-Râzî)