Enbiyâ Sûresi 71. Ayet

وَنَجَّيْنَاهُ وَلُوطاً اِلَى الْاَرْضِ الَّت۪ي بَارَكْنَا ف۪يهَا لِلْعَالَم۪ينَ  ...

Onu Lût ile beraber kurtarıp, içinde âlemler için bereketler kıldığımız yere ulaştırdık.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَنَجَّيْنَاهُ ve onu kurtardık ن ج و
2 وَلُوطًا ve Lut’u
3 إِلَى (getirerek)
4 الْأَرْضِ bir yere ا ر ض
5 الَّتِي
6 بَارَكْنَا bereketli kıldığımız ب ر ك
7 فِيهَا
8 لِلْعَالَمِينَ alemlere ع ل م
 
Yüce Allah Hz. İbrâhim’i, kardeşinin oğlu Lût aleyhisselâm ile birlikte kavminin zulmünden kurtardı ve onlara bereketli ülkeye hicret etmelerini emretti (Lût hakkında bilgi için bk. Hûd 11/70). Tefsirlerde, bereketli kılınan yerin Filistin veya Beytülmakdis yahut Suriye ya da Mekke olduğuna dair farklı bilgiler bulunmakla birlikte Filistin olduğu kanaati ağır basmaktadır. Hz. İbrâhim’le ilgili tarihî veriler de bu görüşü destekler mahiyettedir. Bu yerin kutlu ve bereketli oluşu ise yöreye çok sayıda peygamberin gönderilmiş olması, akar sularının bol, ziraî imkânlarının elverişli olması şeklinde açıklanmıştır (Râzî, XXII, 190; 687 Kurtubî, XI, 305; Şevkânî, III, 468; İbn Âşûr, XVII, 108). Hz. İbrâhim, yeğeni Lût ile birlikte ülkesini ve kavmini terkederek Filistin’e göç etti. Her ikisi de bu yörede inkârcılığa karşı mücadele ederek tevhid inancını yerleştirmeye çalıştılar. Hz. İbrâhim’in çocuğu yoktu, yaşlılık döneminde Allah’a dua ederek kendisine iyi bir evlât vermesini istedi (Sâffât 37/100); Allah ona İsmâil’i, ardından da İshak’ı ve torunu Ya‘kub’u verdi. Hz. İbrâhim’e “fazladan bir armağan olarak” verilen çocuk, İshak’ın oğlu Ya‘kub’dur. Nitekim Hz. İbrâhim’in duasını içeren İbrâhim sûresinin 39. âyetinde torununun adı geçmemektedir. Bazı müfessirlere göre ise İbrâhim’in duası neticesinde kendisine İsmâil verilmiş, yıllar sonra da İshak ile Ya‘kub fazladan bir armağan olarak verilmiştir (İbn Âşûr, XVII, 109; Esed, II, 657). Allah Teâlâ peygamberlik görevi vererek onları vahyin kılavuzluğunda hidayet önderleri kılmıştır. 73. âyet peygamberlerin kendi bilgi, zekâ ve kabiliyetleriyle değil, Allah’tan aldıkları vahiy ile hidayet önderliği yaptıklarını ifade etmektedir. 
Kuran Yolu Tefsiri
 

وَنَجَّيْنَاهُ وَلُوطاً اِلَى الْاَرْضِ الَّت۪ي بَارَكْنَا ف۪يهَا لِلْعَالَم۪ينَ

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

نَجَّيْنَاهُ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  ناَ  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

لُوطاً  atıf harfi وَ ’la  نَجَّيْنَا ‘deki gaib zamirine matuftur.  اِلَى الْاَرْضِ  car mecruru  نَجَّيْنَا  fiiline mütealliktir.

الَّت۪ي  müfred müennes has ism-i mevsûl, الْاَرْضِ ’nin sıfatı olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası  بَارَكْنَا ’dır. Îrabdan mahalli yoktur.

بَارَكْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

ف۪يهَا  car mecruru  بَارَكْنَا  fiiline mütealliktir.  لِلْعَالَم۪ينَ  car mecruru  بَارَكْنَا  fiiline mütealliktir.

لِلْعَالَم۪ينَ   kelimesi sülâsî mücerred olan  علم  fiilinin ism-i failidir. 

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لِلْعَالَم۪ينَ , cemi müzekker salim olduğu için  ى  ile mecrur olmuştur.  

نَجَّيْنَاهُ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  نجو ’dır.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

بَارَكْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi  برك ’dir.

Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.

Müşareket (işteşlik-ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ve mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَنَجَّيْنَاهُ وَلُوطاً اِلَى الْاَرْضِ الَّت۪ي بَارَكْنَا ف۪يهَا لِلْعَالَم۪ينَ

 

Ayet makabline matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlede,  نَجَّيْنَاهُ  fiilindeki  هُ  zamiri, Hz. İbrahim'e aittir. لُوطاً , bu zamire matuftur. 

Cer mahallindeki has ismi mevsûl  الَّت۪ي , ismi mecrur şeklinde gelmiş olan  الْاَرْضِ ’nin sıfatıdır. Marife isimden sonra gelen ism-i mevsûller sıfat olurlar. Mevsûlün sılası olan  بَارَكْنَا ف۪يهَا لِلْعَالَم۪ينَ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107) 

Ayette fiillerin azamet zamirine isnadı tazim ifade eder.

Cenab-ı Hak, Hz. İbrahim’i oradan kurtarıp arz-ı mübarek’e ulaştırmıştır. Bu arzın, Mekke olduğu söylendiği gibi “Etrafını mübarek kıldığımız, Mescid-i Aksa” (İsra Suresi, 1) ayeti delil getirilerek Şam diyarı (Kudüs ve etrafı) olduğu da söylenmiştir. Bu beldenin mübarek (bereketli) oluşu ya dinî bakımdandır, çünkü ekseri peygamberler oradan çıkmış, onların şeriatları ve dinlerinin eserleri orada yayılmıştır ya da bu bereket, dünyevî açıdandır. (Fahreddin er-Râzî)

اَنْجَيَ  fiili if’al babından olup zorluktan ve sıkıntıdan kurtarma konusunda hızlı olunması gereken durumlarda kullanılır. Aynı kökten türeyen  نَجَّي  fiili ise tefîl babındandır ve çoğunlukla kurtarma fiilinde bir müddet bekleme ve ona zaman tanımanın söz konusu olduğu yerlerde kullanılır. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Kur’an Kelimelerinin Sırlı Dünyası, s. 113)