وَنَصَرْنَاهُ مِنَ الْقَوْمِ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَاَغْرَقْنَاهُمْ اَجْمَع۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَنَصَرْنَاهُ | ve onu koruduk |
|
2 | مِنَ | -nden |
|
3 | الْقَوْمِ | kavmi- |
|
4 | الَّذِينَ | kimselerin |
|
5 | كَذَّبُوا | yalanlayan |
|
6 | بِايَاتِنَا | ayetlerimizi |
|
7 | إِنَّهُمْ | çünkü onlar |
|
8 | كَانُوا | olmuşlardı |
|
9 | قَوْمَ | bir kavim |
|
10 | سَوْءٍ | kötü |
|
11 | فَأَغْرَقْنَاهُمْ | biz de onları boğmuştuk |
|
12 | أَجْمَعِينَ | hepsini |
|
وَنَصَرْنَاهُ مِنَ الْقَوْمِ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاۜ
Cümle atıf harfi وَ ’la فَنَجَّيْنَاهُ ’ya matuf olup mahallen mecrurdur. Fiil cümlesidir. نَصَرْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
مِنَ الْقَوْمِ car mecruru نَصَرْنَا fiiline mütealliktir.
الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl, الْقَوْمِ ’nin sıfatı olup mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası كَذَّبُوا ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كَذَّبُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
بِاٰيَاتِنَا car mecruru كَذَّبُوا fiiline müteallıktır. Mütekellim zamir نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
كَذَّبُوا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi كذب ’dir.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَاَغْرَقْنَاهُمْ اَجْمَع۪ينَ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. هُمْ muttasıl zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. اِنَّ ’nin haberi كَانُوا ile başlayan isim cümlesi olup mahallen merfûdur.
كَانُوا damme üzere mebni nakıs, mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan و muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur.
قَوْمَ سَوْءٍ kelimesi, كَانُوا ’un haberi olarak lafzen mansubdur. سَوْءٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
فَ atıf harfidir. اَغْرَقْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اَجْمَع۪ينَ kelimesi اَغْرَقْنَاهُمْ ’deki gaib zamirin hali olup nasb alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “Nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır:
1. Müfred olan hal (Müştak veya camid),
2. Cümle olan hal (İsim veya fiil),
3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَغْرَقْنَا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi غرق ’dır.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَنَصَرْنَاهُ مِنَ الْقَوْمِ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاۜ
Önceki ayetteki …فَنَجَّيْنَاهُ cümlesine matuf olan ayet, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
الْقَوْمِ için sıfat konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاۜ cümlesi, müspet mazi fiil siygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
Ayetlerin, Allah Teâlâ'ya ait zamire muzâf oluşu, ayetlere tazim ifade eder.
Ebu Ubeyde de مِنَ الْقَوْمِ ’deki مِنَ harf-i cerinin على manasına geldiğini söylerken, Keşşâf sahibi, bu ayetteki نَصَرْنَاهُ (yardım etmek) ifadesinin, mutavaatı intikam alma anlamında olan نصر kökünden olduğunu söylemiştir. (Fahreddin er-Râzî)
وَنَصَرْنَاهُ ’nun lâzımı إنتصر ’dır yani “Ayetlerimizi yalanlayan kavimden, ona intikam aldırdık.” (Beyzâvî)
اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَاَغْرَقْنَاهُمْ اَجْمَع۪ينَ
Cümle beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
اِنَّ ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. اِنَّ ’nin haberi olan كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ cümlesi, كان ’nin dahil olduğu isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
كان ’nin haberi قَوْمَ سَوْءٍ, veciz ifade kastıyla izafet formunda gelmiştir. Muzâfı tahkir için gelen bu izafetle müsnedün ileyh de tahkir edilmiştir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
فَاَغْرَقْنَاهُمْ اَجْمَع۪ينَ cümlesi, makabline atfedilmiştir. فَ ile yapılan atıf, takip ve tertip ifade etmektedir. Cümleler arasında haberî olmak bakımından ittifak vardır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiilin azamet zamirine isnadı tazim ifade eder.
اَجْمَع۪ينَ, haldir. Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildirmek için kullanılan vasfı ifade eden ıtnâb sanatıdır.
اَجْمَع۪ينَ۟ manevî tekid lafızlarındandır. Manevî tekid lafızları, cümlede cüzleri tekid eder.
Şüphesiz onlar kötü bir kavim idiler. Biz de onların hepsini boğduk. Çünkü onlarda iki şey birleşti: Hakkı yalanlamak ve şerrin içine dalmak. Belki de bu ikisi, ne zaman bir kavimde birleşmişse Allah Teâlâ onu helak etmiştir. (Beyzâvî)