Enbiyâ Sûresi 76. Ayet

وَنُوحاً اِذْ نَادٰى مِنْ قَبْلُ فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظ۪يمِۚ  ...

(Ey Muhammed!) Nûh’u da hatırla. Hani o daha önce dua etmişti de biz onun duasını kabul ederek, kendisini ve ailesini o büyük sıkıntıdan (tufandan) kurtarmıştık.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَنُوحًا ve Nuh’u da
2 إِذْ hani
3 نَادَىٰ bize yalvarmıştı ن د و
4 مِنْ
5 قَبْلُ bunlardan önce ق ب ل
6 فَاسْتَجَبْنَا biz de kabul etmiştik ج و ب
7 لَهُ onun (du’asını)
8 فَنَجَّيْنَاهُ kendisini kurtarmıştık ن ج و
9 وَأَهْلَهُ ve ailesini ا ه ل
10 مِنَ -dan
11 الْكَرْبِ sıkıntı- ك ر ب
12 الْعَظِيمِ büyük ع ظ م
 
Hz. Nûh’un kurtarıldığı ifade edilen “büyük sıkıntı”dan maksat Nuh tûfanı, onunla birlikte kurtarıldığı belirtilen “yakınları”ndan maksat da kendisine inananlardır (bu konuda geniş bilgi ve değişik yorumlar için bk. Hûd 11/36-49; Sâffât 75-82).
 
 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 692
 

وَنُوحاً اِذْ نَادٰى مِنْ قَبْلُ 

 

وَ  istînâfiyyedir.  نُوحاً  mahzuf fiilin mef’ûlü bihi olup fetha ile mansubdur. Takdiri, اذكر  ( zikret) şeklindedir.

Zaman zarfı  اِذْ, mukadder muzâfa mütealliktir. Takdiri, اذكر خبر نوح  (Nuh’un haberini zikret.) şeklindedir.

نَادٰى  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  نَادٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هوdir.

مِنْ قَبْلُ  car mecruru  نَادٰى  fiiline mütealliktir.  قَبْلُ  cer mahallinde muzâftır. Kelimenin merfû oluşu muzâfun ileyhin mahzuf olduğunun işaretidir. Ötre muzâfun ileyhten ivazdır.

قَبْلَ  ve بَعْدَ  muzâfun ileyhleri hazf edilince damme üzere mebni olurlar: Bu durumdaki izafete izafetten munkatı zarflar (izafetten kesilen zarflar) denir.  قَبْلَ  zarfı, hem cümleye hem de  tek kelimeye (müfrede) muzâf olanlar grubundandır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)        

نَادٰى  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezit yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi  ندي ’dir.

Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.

Müşareket (İşteşlik-ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

    

فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظ۪يمِۚ

 

Fiil cümlesidir. فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اسْتَجَبْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

لَهُ  car mecruru  اسْتَجَبْنَا  fiiline mütealliktir.

نَجَّيْنَا  fiili atıf harfi  ف ile  اسْتَجَبْنَا ya matuftur. 

نَجَّيْنَاهُ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

اَهْلَهُ  atıf harfi  وَ la  نَجَّيْنَاهُ daki mef’ûl olan gaib zamire matuftur.  اَهْلَهُ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  مِنَ الْكَرْبِ  car mecruru  نَجَّيْنَاهُ ya mütealliktir. 

الْعَظ۪يمِۚ  kelimesi, الْكَرْبِ nin sıfatı olup kesra ile mecrurdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الْعَظ۪يمِ  kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اسْتَجَبْنَا  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi  جوب ’dir.

Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.

 

وَنُوحاً اِذْ نَادٰى مِنْ قَبْلُ فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظ۪يمِۚ

 

وَ, istînâfiyyedir. Ayetin bu ilk cümlesinde îcâz-ı hazif sanatı vardır. 

Muzâfun ileyh olan  نُوحاً ’in amili ve muzâfı mahzuftur. Takdiri,  اذكر خبر نوح  (Nuh’un haberini hatırla) şeklindedir. Bu takdire göre cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

اِذْ  mazi ifade eden, cümleye muzâf olan zaman zarfıdır. Muzâfun ileyh olan  نَادٰى مِنْ قَبْلُ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cer mahallindeki  قَبْلُ nun muzâfun ileyhi mahzuftur. Son harfindeki ötre, bu hazfin işaretidir.

نَادٰى مِنْ قَبْلُ  cümlesine  فَ  ile atfedilen  فَاسْتَجَبْنَا لَهُ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَبْلُ nun damme üzere mebni olması muzâfun ileyhin hazf edildiğine delalet eder. Takdiri,  مِن قَبْلِ هَؤُلاءِ  (işte onlardan önce) şeklindedir. (Aşûr)

Aynı üslupla gelen  فَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظ۪يمِ  cümlesi, makabline hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir.

İki cümlede de atfın  فَ  ile  yapılması takip ve tertip ifade eder. Cümlelere “hemen” manası katmıştır.

Allah Teâlâ’nın fiilleri azamet zamiriyle kendisine isnad etmesi tazim içindir.

الْعَظ۪يمِۚ, car mecrur  مِنَ الْكَرْبِ  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı  sanatıdır.

نَادٰى - فَاسْتَجَبْنَا  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafiy sanatı vardır.

Ayetteki nida ile Nuh’un (a.s.), kavmine azap gelmesi hususunda dua etmesinin kasdedildiğinde şüphe yoktur. (Fahreddin er-Râzî)

نَادٰى ’dan kasıt onun [Ey Rabbim! Yeryüzünde kâfirlerden dönüp dolaşan bir kimse bırakma! (Nuh Suresi, 26)] şeklindeki duasıdır. Kendisini yalanladıklarında da [Ben gerçekten yenik düşürüldüm, artık intikamımı al! (Kamer Suresi, 10)] diye dua etmişti. [Onun duasını kabul edip hem onu hem ailesini o büyük sıkıntıdan, “suda boğulmaktan” kurtarmıştık.] Büyük sıkıntı (الْكَرْبِ) ileri derecedeki üzüntü ve keder demektir. Ailesinden kasıt ise aralarından iman edenlerdir. (Kurtubî)