Enbiyâ Sûresi 96. Ayet

حَتّٰٓى اِذَا فُتِحَتْ يَأْجُوجُ وَمَأْجُوجُ وَهُمْ مِنْ كُلِّ حَدَبٍ يَنْسِلُونَ  ...

Nihayet Ye’cüc ve Me’cüc’ün önü açıldığı zaman her tepeden akın ederler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 حَتَّىٰ nihayet
2 إِذَا zaman
3 فُتِحَتْ önü açıldığı ف ت ح
4 يَأْجُوجُ Ye’cuc’un
5 وَمَأْجُوجُ ve Me’cuc’un
6 وَهُمْ ve onlar
7 مِنْ
8 كُلِّ her ك ل ل
9 حَدَبٍ tepeden ح د ب
10 يَنْسِلُونَ akın etmeye başladıkları ن س ل
 
İnanıp güzel ve yararlı işler yapanların çabalarının boşa çıkmayacağı, bunların kendi hesaplarına kaydedildiği veciz bir üslûpla özetlendikten sonra kötülükleri yüzünden helâk edilenlerin ise artık geri dönmelerinin imkânsız olduğu, onlar için yanlışlarını telâfi etme fırsatının artık ellerinden gittiği bildirilerek, Kur’an’a muhatap olan herkese karşı, son derece önemli bir uyarıda bulunulmaktadır. Müfessirler 95. âyeti üç türlü yorumlamışlardır: a) İnkârlarında ısrar etmelerinden dolayı Allah’ın yok ettiği bir ülke halkının bir daha asla dünyaya dönmesi mümkün değildir. Bu sebeple onların dünyaya dönüp iyi işler yaparak âhirette mutlu olmak istemeleri boşunadır (bk. es-Secde 32/12; Fâtır 35/37; İbn Kesîr, V, 366). Bu ve benzeri âyetler reenkarnasyon iddiasının temelden yoksun olduğunu göstermektedir (bilgi için bk. Bakara 2/28). b) İnkârdaısrar edenler kıyamete kadar yaşasalar dahi tövbe edip imana gelmezler. Bu durum inkârda ısrarları sebebiyle kalplerinin katılaştığını, bu sebeple artık iman etmeyeceklerini ifade eder (İbn Kesîr, V, 366; Şevkânî, III, 479-480). c) Allah’ın yok ettiği bir ülke halkının Allah’a dönmemesi mümkün değildir; her toplum mutlaka Allah’a dönecek ve yaptığının karşılığını görecektir (Şevkânî, III, 479; Ateş, V, 523).
 
 Yaygın yoruma göre Ye’cûc ve Me’cûc’ün önünün açılması ve bunların her taraftan akın edip dünyada fesat çıkarmaları kıyamet alâmetlerindendir. Buna göre âyet Ye’cûc ve Me’cûc’ün soyunun veya onların karakterine sahip toplulukların kıyamete kadar devam edeceğini ifade eder. Bunlar zaman zaman fitne çıkarmakta ve dünyayı kana bulamaktadırlar. Son defasında bütün engelleri, dağları ve tepeleri aşıp insanlığa saldıracaklardır. Ancak olayı mecazi anlamda yorumlayanlar da vardır; bunlara göre: a) 96. âyet, temsilî bir anlatım olup “bir bütün olarak, son saatin (kıyamet) gelip çatmasından önce insanlığı kuşatacak olan toplumsal ve kültürel karışıklığı veya felâketin karşı durulmaz mahiyetini dile getirmektedir” (Esed, II, 663). b) Ye’cûc ve Me’cûc daha önce Kehf sûresinde (83-101) anlatılmış olan Zülkarneyn kıssasında geçmektedir. O kıssada geçen Zülkarneyn, onun yaptırdığı set, iki dağ ile Ye’cûc ve Me’cûc hakkında temsilî bir yorum da yapılmıştır (bk. Kehf 18/99).
 

Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 699-700
 
Ebu Said-i Hudri şöyle rivayet etmiştir: Resulullah(s.a.v.), şöyle buyurdu: "Ye'cuc ve Me'cuc seddi açılacak ve Allah Teala'nın; 'Onlar her tepeden hızla inecekler' ayetinde buyurduğu gibi, onlar çıkıp yeryüzünü istila edecekler. Müslümanlar da onlardan dolayı yerlerini bırakıp geri çekilecekler. Hatta, kalan müslümanlar şehirlerine ve karalarına (sığınmış) olacak ve mevâsi(deve, sığır, koyun ve keçi) sürülerini yanlarına barındıracaklar (yani mer'aya gönderemiyecekler). Ye'cuc ve Me'cuc (öncüleri) nehire uğrayıp yatağında hiç bir şey kalmayacak şekilde suyunu içip tüketecekler. Onların arkasından gelen geridekiler oraya uğrayacaklar ve sözcüleri: 'Şüphesiz bu yerde önceden su vardı', diyecekler. Onlar yeryüzüne hâkim olacaklar. Sonra sözcüleri: 'Şu insanlar, yeryüzü halkıdır, işlerini bitirdik. Andolsun ki şimdi gök halkı ile savaşacağız', diyecek. Hatta onlardan biri harbesini(kısa mızrağını) göğe doğru fırlatacak ve harbesi kana bulanmış olarak dönecektir. Bunun üzerine onlar: 'Biz gök halkını da şüphesiz öldürdük', diyecekler.
"Onlar bu durumdayken, Allah aniden deve kuşu sürüsüne benzer hayvanlar gönderecek ve bu hayvanlar onları boyunlarından yakalayacak ve onlar, çekirge sürüsünün ölümü gibi ölüp; birbirinin üstüne yığılıp kalacaklar. Sabahleyin, Müslümanlar onların ses sedasını işitmeyecekler. Bunun üzerine Müslümanlar: 'Kim canını feda edip onların ne yaptığına bakacak?' diyecekler. Bunun üzerine Müslümanlar'dan kendisini, Ye'cuc ve Me'cuc'a öldürtmeye hazırlamış durumda olan birisi, (sığındığı yerden) inecek ve Ye'cuc ile Me'cuc güruhunu ölmüş olarak bulacak.
"Bunun üzerine Müslümanlara şöyle seslenecek: 'Dikkat ediniz! Sizleri müjdeliyorum. Düşmanlarınız ölmüşlerdir.' Bunun üzerine müslümanlar, (sığındıkları yerlerden) dışarı çıkacaklar ve küçükbaş, büyükbaş hayvanlarını salıverecekler... " Suneni İbni-Mace, C.10, Hno: 4079, s.34
 

حَتّٰٓى اِذَا فُتِحَتْ يَأْجُوجُ وَمَأْجُوجُ وَهُمْ مِنْ كُلِّ حَدَبٍ يَنْسِلُونَ

 

حَتّٰٓى  harfi ibtidaiyyedir.  حَتّٰٓى  edatı 3 şekilde kullanılabilir: 

1) Harf-i cer olarak  2) Başlangıç edatı olarak  3) Atıf edatı olarak kullanılır. Burada başlangıç edatı olarak kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

اِذَا  şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

إِذَا ’dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a)  إِذَا  fiil cümlesinden önce gelirse zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b)  إِذَا  nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi şeklinde gelir. Cevabın başına  ف nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.

c)  Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

فُتِحَتْ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

فُتِحَتْ  fetha üzere mebni meçhul mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir.  يَأْجُوجُ  naib-i fail olup lafzen merfûdur.

مَأْجُوجُ  kelimesi atıf harfi  وَ la  يَأْجُوجُ ye matuftur. Muzâf hazf edilmiştir. Takdiri, فتحت مخارج يأجوج ومأجوج (Yecüc ve Mecuc’un çıkış kapıları açıldı) şeklindedir.

وَهُمْ مِنْ كُلِّ حَدَبٍ يَنْسِلُونَ  cümlesi hal olarak mahallen mansubdur.

وَ  haliyyedir. Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  مِنْ كُلِّ  car mecruru  يَنْسِلُونَ  fiiline müteallıktır.  حَدَبٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

يَنْسِلُونَ  mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.  يَنْسِلُونَ  fiili,  ن ’un sübutuyla  merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

 

حَتّٰٓى اِذَا فُتِحَتْ يَأْجُوجُ وَمَأْجُوجُ وَهُمْ مِنْ كُلِّ حَدَبٍ يَنْسِلُونَ

 

حَتّٰٓى  ibtida harfi,  اِذَا  şart manalı zaman zarfıdır.  اِذَا ’nın muzâfun ileyhi konumunda ve şart cümlesi olan  فُتِحَتْ يَأْجُوجُ وَمَأْجُوجُ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Ayette îcâz-ı hazif vardır. Şartın cevabı mahzuftur. Takdiri,  قالوا يا ويلنا (Vay bize dediler.) şeklindedir.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda gelmiş, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

فُتِحَتْ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

Kur'an-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir.

وَهُمْ مِنْ كُلِّ حَدَبٍ يَنْسِلُونَ  cümlesi haldir. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  مِنْ كُلِّ حَدَبٍ , cümledeki önemine binaen müsned olan amili  يَنْسِلُونَ ye takdim edilmiştir. Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

Hal cümleleri, anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır. 

حَتّٰٓى  (nihayet) Ye'cûc ve Me'cûc (seddi) açıldığı zaman ifadesi, ya  حَرَامٌ ’a yahut kelamın gösterdiği mahzufa müteallıktır. Yahut  لَا يَرْجِعُونَ ’a müteallıktır ki imkânsızlık yahut helak veya dönmeme, kıyametin kopmasına ve alametlerinin görünmesine kadar devam eder, o da Ye'cûc ve Me'cûc seddinin delinmesidir. 

Ayetteki  حَتّٰٓى, arkasından kelam hikâye edilen حَتّٰٓى ’dır. Hikâye edilen de şart cümlesidir. İbni Âmir ile Yakub şedde ile  فُتِّحَتْ  şeklinde okumuşlardır. (Beyzâvî)

فُتِحَتْ يَأْجُوجُ وَمَأْجُوجُ ’den kasıt  فُتِحَتْ سدٌ يَأْجُوجُ وَمَأْجُوجُ ’dür. Muzâfun ileyh olup muzâfının yerini alan   يَأْجُوجُ وَمَأْجُوجُ ’den önce hazf edilen  سدٌ  kelimesi vardır. (Keşşâf) 

حَتّى  Kelimesi kelamı öncesine bağlar. (Âşûr)