Enbiyâ Sûresi 97. Ayet

وَاقْتَرَبَ الْوَعْدُ الْحَقُّ فَاِذَا هِيَ شَاخِصَةٌ اَبْصَارُ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ يَا وَيْلَنَا قَدْ كُنَّا ف۪ي غَفْلَةٍ مِنْ هٰذَا بَلْ كُنَّا ظَالِم۪ينَ  ...

Gerçek vaad (kıyametin kopması) yaklaşır, bir de bakarsın inkâr edenlerin gözleri açılıp donakalmıştır. “Eyvah bizlere! Doğrusu biz bundan gafildik. Hatta biz zalim kimselermişiz” derler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَاقْتَرَبَ ve yaklaşır ق ر ب
2 الْوَعْدُ va’d و ع د
3 الْحَقُّ gerçek ح ق ق
4 فَإِذَا birden
5 هِيَ o
6 شَاخِصَةٌ donup kalır ش خ ص
7 أَبْصَارُ gözleri ب ص ر
8 الَّذِينَ kimselerin
9 كَفَرُوا inkar eden(lerin) ك ف ر
10 يَا وَيْلَنَا vah bize
11 قَدْ gerçekten
12 كُنَّا biz idik ك و ن
13 فِي içinde
14 غَفْلَةٍ gaflet غ ف ل
15 مِنْ
16 هَٰذَا bundan
17 بَلْ meğer
18 كُنَّا biz ك و ن
19 ظَالِمِينَ zulmediyormuşuz ظ ل م
 

Yaklaştığı bildirilen “şaşmaz sözün gerçekleşmesi”nden maksat kıyamet olayıdır (krş. Enbiyâ 21/104). Ye’cûc ve Me’cûc’ün çıkışı kıyametin yaklaştığını gösterdiğine göre bu cümle bir önceki âyetin anlamını pekiştirir mahiyettedir. “Bir de bakarsın ki inkârcıların gözleri yerinden fırlamış!” anlamındaki cümle de olayın şiddetini ve insanların kıyamet olayı karşısındaki şaşkınlığını, aczini ifade eder. Artık geriye dönüş imkânı olmadığı için inkârcılar dünyada yaptıklarına pişman olup kendi kendilerini kınayacaklardır. Çünkü bütün peygamberler kıyametin kopacağını ve hesap gününün geleceğini haber vermiş oldukları halde onlar hiçbir mazeretleri olmaksızın kıyameti, dolayısıyla peygamberleri yalanlamışlardır, zulüm ve haksızlık yaptıklarını da itiraf edeceklerdi

   Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 700

 

وَاقْتَرَبَ الْوَعْدُ الْحَقُّ فَاِذَا هِيَ شَاخِصَةٌ اَبْصَارُ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ 

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir.  اِقْتَرَبَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  الْوَعْدُ  fail olup lafzen merfûdur.  الْحَقُّ  kelimesi  الْوَعْدُ ’nun sıfatıdır.

فَ  atıf harfidir.  اِذَا  mufacee harfidir.  اِذَا  isim cümlesinin önüne geldiğinde “birdenbire, ansızın” manasında mufacee harfi olur.

Munfasıl zamir  هِيَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  شَاخِصَةٌ  haber olup lafzen merfûdur. اَبْصَارُ  kelimesi ism-i fail olan  شَاخِصَةٌ ‘ün faili olup lafzen merfûdur. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ, muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَفَرُوا ’dur. Îrabdan mahalli yokur.

كَفَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

اقْتَرَبَ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi  قرب ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

شَاخِصَةٌ  sülasi mücerredi  شخص  olan  fiilin ism-i failidir. 

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


 يَا وَيْلَنَا قَدْ كُنَّا ف۪ي غَفْلَةٍ مِنْ هٰذَا بَلْ كُنَّا ظَالِم۪ينَ

Cümle  كَفَرُوا ’deki failin hali veya mukadder sözün mekulü’l-kavlidir. Takdiri,  يقولون (diyorlar) şeklindedir.

يَا  nida harfidir.  وَيْلَنَٓا  münadadır. Mütekellim zamir  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.   

قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder. 

كُنَّا  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  نَا  mütekellim zamiri  كُنَّا ’nın ismi olarak mahallen merfûdur.  ف۪ي غَفْلَةٍ  car mecruru  كُنَّا ’nın mahzuf haberine müteallıktır.

مِنْ هٰذَا  car mecruru  غَفْلَةٍ ’e müteallıktır.

بَلْ  idrâb harfidir. Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna “idrâb (اِضْرَابْ)” denir. “Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki” anlamlarını ifade eder.

Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:

1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir.

2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada yukarıda olduğu gibi bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

كُنَّا  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.   

نَا  mütekellim zamiri  كُنَّا ’nın ismi olarak mahallen merfûdur.

ظَالِم۪ينَ  kelimesi  كُنَّا ’nın haberi olup  nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler  ي  ile nasb olurlar.

ظَالِم۪ينَ  sülasi mücerredi  ظلم  olan fiilin ism-i failidir. 

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَاقْتَرَبَ الْوَعْدُ الْحَقُّ فَاِذَا هِيَ شَاخِصَةٌ اَبْصَارُ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ 

 

 

…فتحت يأجوج  cümlesine matuf ayetin atıf sebebi, cümleler arasındaki manen ve lafzen ittifaktır. İlk cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

الْحَقُّ  kelimesi  الْوَعْدُ  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı  sanatıdır.

Makabline takip anlamı ihtiva eden  فَ  ile atfedilen isim cümlesi  فَاِذَا هِيَ شَاخِصَةٌ, faide-i haber ibtidaî kelamdır.  هِيَ  için haber olan  شَاخِصَةٌ اَبْصَارُ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ  cümlesinde takdim- tehir sanatı vardır.  شَاخِصَةٌ  mukaddem haber,  اَبْصَارُ  muahhar mübtedadır.

اِذَا ; müfacee harfidir. Aniden olan beklenmedik durumları ifade eder. Özellikle  فَ  ile birlikte kullanıldığı zaman, “ansızın, bir de bakarsın ki hayret verici bir durum” anlamları olur. 

اَبْصَارُ ’nun muzâfun ileyhi konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan  كَفَرُوا  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsm-i mevsûlun tercih edilmesi, bu kimselerin sıla cümlesindeki işlerle çok meşgul olduğunu belirttiği ettiği gibi onlara tahkir anlamı taşır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

فَاِذَا هِىَ  ifadesindeki  اِذَا  mufâcee ifade eder. Böylece vadedilen zaman, mecazî olarak isimlendirilmiştir. اِذَا  harfi, ceza makamında  فَ  yerine kullanılır. 

اِذَا  ile beraber  فَ  harfi geldiğinde, cezanın şarta bağlanması hususunda adeta yardımlaşırlar, böylece de mana kuvvetlenmiş olur. (Fahreddin er-Râzî)


يَا وَيْلَنَا 

 

Fasılla gelen cümlede  يَا وَيْلَنَا , mukadder fiilin mekul’ül-kavlidir. Takdiri, يقولون (Derler.) dir. Hazif yoluyla icaz vardır. Amiliyle birlikte mekul’ül-kavl,  كَفَرُواۜ  fiilinin failinden hal-i müekkide olarak ıtnâbdır.  وَ ’la gelmeyen bu hal cümlesi hal sahibinin durumunu tekid ifade ettiği için fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. Tekid edici halin başına  وَ  gelmez. Ayrıca bu durumun sürekli bir özellik olduğuna işaret eder.


  قَدْ كُنَّا ف۪ي غَفْلَةٍ مِنْ هٰذَا 

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Tahkik harfiyle tekid edilmiş,  كَانَ ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber talebî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Car mecrur  ف۪ي غَفْلَةٍ , nakıs fiil  كَانَ ’nin mahzuf haberine müteallıktır.  غَفْلَةٍ ’deki tenvin kesret ifade eder.

ف۪ي غَفْلَةٍ  ibaresindeki  ف۪ي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla gaflet içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Gaflet hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Durumun vehametini ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)


 بَلْ كُنَّا ظَالِم۪ينَ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümlede  بَلْ , idrâb harfidir.  كَانَ ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. كَانَ ’nin haberinin ism-i fail kalıbında gelmesiyle, bu özelliğin sübut ve devamına işaret edilmiştir

İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve süreklilik anlamı ifade eder. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail ise hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. İsm-i fail, isim cümlesi bağlamında kullanılıp başında tekid lâmı (lâm-ı muzahlaka) bulunursa bu durum sübut manasını artırır. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Hitit Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belâgatı Anabilim Dalı, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Failin İfade Göstergesi (Manaya Delaleti, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Haziran/June 2020, 19/1: 405-426)

كُنَّا  fiilinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.